Premier Lig seyir defteri: Leicester City, şampiyonun düşüşü…

Premier Lig seyir defteri: Leicester City, şampiyonun düşüşü…

Uzaklardan…

2015/16 Premier Lig sezonunu 38 maçta topladığı 81 puanla şampiyon olarak kapatmıştı Leicester City; nam-ı diğer “Foxes” (Tilkiler). Sezon boyunca sadece üç yenilgi almışlar, en yakın rakipleri Arsenal’e on puan fark atmışlardı. O sezonun başında bahis şirketleri onların şampiyonluğuna 1’e 5000 veriyor, onlarsa kimselerin beklemediği mucizeyi gerçekleştirerek şampiyonluk kupasını kaldırıyordu. Premier Lig tarihinin altıncı şampiyonuna selam durmuştu futbol dünyası, ez azından onca büyüğün içinde küçüklere verdikleri umut adına. Başkan Yardımcısı Richard Scudamore şöyle özetlemiş o şampiyonluğu: ”Eğer bu söylendiği gibi futbolda 5000 senede bir yaşanacak bir olaysa, önümüzdeki 5000 sene umutla yaşamamızı sağlayacak!”.

Cruyff ve Muhammed Ali gibi iki efsaneyi kaybettiğimiz berbat bir senenin spor adına en güzel hikâyesiydi Leicester City, küçük şehrin büyük takımı. Ülke adına içimizi acıtan, hatırlamak istemeyeceğimiz seneyi geride bıraktığımız zamanlarda, uzaklarda bu sezon ligde aldığı dokuz mağlubiyetle küme düşme hattının hemen üzerinde yer alıyor geçen sezonun şampiyonu. Senenin son gününde, evlerinde West Ham’a karşı oynadıkları maç vesilesiyle hal ve gidişlerini yorumlayalım, göz atalım düşüşün nedenlerine…

Ada futbolunda çok kullanılan klişedir, bir sezon başarıyı yakalayıp sonra düşüşe geçenler için “second season syndrome (ikinci sezon sendromu)” derler. Bu ihtimali düşünmüş olacak ki teknik direktörleri Rannieri, başarılı oldukları 4-4-2 dizilişini bozdu (ki bu maç içerisinde Okazaki ve Mahrez’in de forvet hattındaki Vardy’e katılmasıyla 4-3-3’e dönüyor, onların orta sahada bıraktığı boşluğu Kante ve Drinkwater başarıyla kapatıyordu). Ama işler Rannieri adına umulduğu gibi gitmedi, orta sahanın dinamosu Kante’nin yaz döneminde Chelsea’ye satılması dengeyi bozdu. 20 Mart 1991 doğumlu Mali asıllı Fransız defansif orta saha Leicester City’e gelmeden önce formasını giydiği Fransa 1. lig takımlarından Caen’de top koşturmuş, takımdaki son sezonunda Avrupa liglerinin en fazla top çalan oyuncusu olması kayda değer. Çokları onu Chelsea efsanesi Makelele ile kıyaslasa da, o Lassana Diarra’yı örnek aldığını dile getiriyor. Leicester City’de geçirdiği son sezonda 156 top çalma ve 175 ikili mücadele kazanma toplamıyla sezonun en iyi defansif orta sahasıydı. Takıma ilk katıldığında antrenman sahasında onu görenler “kime baktığını” sormuşlar muhtemel bebek yüzüne ve Karamürsel sepetini andıran fiziğinden dolayı! Geçen sezon takım arkadaşları arasında “Rash” lakabıyla bilinirmiş, durmayan bir kaşıntı misali. Bu sezon yeni takımı Chelsea’de bıraktığı yerden devam ettiriyor 1.69’luk atom karınca. Lig’de sadece Everton’da top koşturan Idrissa Gueye rakipten daha çok top çalmış. Leicester City ise onun yerini dolduramayışının sıkıntısını yaşıyor. 2014-15 sezonunun ilk 12 maçında takım 267 top kaparken bu sayı bu sezon 174’de kalmış. Orta sahada Drinkwater ve Amertey’nin ortaklığı Kante’yi aratıyor…

Sadece Kante’nin yokluğu değil elbet düşüşün nedeni. 21 Şubat 1991 doğumlu Cezayir asıllı Fransız oyun kurucuları Riyad Mahrez geçen sezonun en göze batan oyuncularındandı. Ancak bu sezon rakipler ona karşı oynadıkları maçlarda adam markajını uygulamaya başladı. Kaybedilen Watford maçından sonra Rannieri, şöyle özetlemiş durumu: “Maç boyunca topu ayağına aldığında üç oyuncunun presi ile karşılaştı, rakipler onu durdurunca Vardy’i de durduracaklarını biliyor.”

•••

Senenin son gününde, King Power Stadında, Leicester City ligde son üç maçını kazanmış West Ham karşısında. Sahaya 4-4-1-1 düzeninde çıkan ev sahibi ligde oynadığı son sekiz maçın yedisinde kalesinde en az iki gol görmüş. Geri dörtlüsü Fuchs, Morgan, Huth ve Simpson; cezalı Vardy’nin yokluğunda hücumda 28 yaşındaki Cezayirli Slimani takımın gol umudu. 2013-2016 arasında formasını giydiği ve üç sezonda 48 gol kaydettiği Sporting günlerinde Lion King (Arslan kral) olarak bilinirmiş.

32.060 taraftarın önünde geçen sezonu hatırlatan özgüvenle başlıyor maça Leicester City. 20’de Albrigton sağdan ortalıyor, stili Burak’ı andıran Slimani kafayla topu köşeye bırakıyor. Gol coşturuyor ev sahibi taraftarları, “Stand up for the Champions” (Şampiyon için ayağa) yankılanıyor mavili tribünlerde. Üçlü savunma düzenindeki West Ham ceza sahasına ortalanan yüksek toplarda zorlanıyor. Golden sonra dörtlü orta sahayı savunmasına daha yakın oynatıyor Leicester City, haliyle ikinci bölgede topla daha çok oynamaya başlıyor misafir takım. Rannieri’nin en önemli sorunu takımın topa sahip olamaması (ilk yarıda yüzde 44). Geçen sezon ortalaması yüzde 42 olmasına rağmen, Kante gibi iki kişilik oynayan bir defansif orta sahayla kalelerinde fazla pozisyon vermiyorlardı. Geçen sezondan farkları, topa sahip olmadıkları anlardaki kırılganlıkları. Oyun felsefesi aynı olsa da, iyi bir defansif orta sahaya ihtiyaç duydukları aşikâr.

İkinci yarının başından itibaren savunmaya yaslanıyor ev sahibi. Set halinde karşıladıkları West Ham ataklarını Vardy’nin yokluğunda ve Mahrez’in durgunluğunda kontraya dönüştürmekte zorlanıyorlar. Geçen sezon kontraya çabuk çıkan ve en kısa yoldan gole giden takım ‘B’ planı olmayışının sıkıntısını yaşıyor. Rakibin 24 şutuna (kaleyi bulan 5) karşılık, kaleyi sadece 4 kez buldukları maçı tek golle kazanıp küme düşme potasından biraz daha uzaklaşıyor Leicester City ama geçen sezonu da aratıyor…

Ziya Adnan
31 Aralık 2016

Premier Lig seyir defteri: Beklemekten yorulmayanlar…

Premier Lig seyir defteri: Beklemekten yorulmayanlar…

Uzaklardan…

“Gelmeyeceğini bile bile beklemek saflık değil, aşktır” demiş Nazım Hikmet. İçimizi acıtan bir seneyi daha geriye bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda, hatırlayalım şampiyonluğu beklemekten yorulmayanları…
Gençlik yıllarımızın fırtınasıydı Liverpool FC, o zamanlara yetişmiş olanların futbol belleklerinde yer etmiş, 70 ve 80’li yıllarda Avrupa futbolunda esmiş kükremiş, 1972-1990 arasında 11 sezonda şampiyonluk kupasını kaldırmış, yalnız yürümeyenlerin enfes takımı. Köklü tarihlerinde Şampiyonlar Ligi’ni beş kez, UEFA Kupası’nı üç kez kazanmışlar. Ama ne olduysa Premier Lig’in kurulmasından sonra olmuş, sevdalıları adına beklemek ve ummakla geçmiş yıllar, hep bir sonraki sezona kalmış umutlar. Gelmeyeceğini bile bile nafile bir aşkla beklemiş taraftarları, “You will never walk alone” ile yankılanmış maç günleri Anfield tribünlerinde, ama şampiyonluktan yana yüzleri gülmemiş. Taraftarı olmasak da, gönlümüzün bir köşesinde her daim ayrı yeri vardır o futbol şehrinin takımının, muhtemel futbola sevdalandığımız zamanlarda o güzel oyunun en afili abileri oldukları, bize o güzel oyunu sevdirdikleri, Dalgish’i, Rush’ı, Kennedy’si, Highway’i için. Bu yüzden her hafta sonu, onlar gibi beklemekten yorulmayan bizim takımın maçının bitiminde onların maçının sonucuna ”Acaba yenmişler mi?” gözüyle bakmam hep ondandır. Daha önce de yazmıştım, benim gibi 80’lere yetişmiş olanlar için Liverpool’a hürmet, bize futbolu sevdirdikleri için en azından şükran borcudur…

La Liga tarihinde küme düşme acısı yaşamamış üç takım vardır; ikisi malumunuz, üçüncüsü Athletic Bilbao… Adını şehrinden alan, kökleri 1899’a kadar uzanan kırmızı beyazlılar İspanya futbolunun en başarılı 4. Kulübü durumunda… “Los Leones” (Arslanlar), 8 sezonda şampiyonluk kupasını kaldırmışlar. Ancak 1984 senesinde yaşadıkları şampiyonluktan sonra hasret kalmışlar şampiyonluğa, kupayı en son kaldırdıkları sene doğan çocuklar şimdi otuzlu yaşlarda…

İsviçre futbolunun en başarılı kulübüdür Zürih’in Grasshopper’ı… 1886 senesinin eylülünde kurulmuşlar, müzelerini 19 şampiyonluk kupası süslüyor. Ama onlar da nicedir şampiyonluğa hasret kalanlardan, en son kupalarını 2002-2003 sezonunda kaldırmışlar. O sezondan sonra sevilmeyen Basel 10 sezonda şampiyon olurken, mavi beyazlı “Çekirgeler”, rakibin hep gerisinde kalmış…

1919 senesinde kurulmuş AS Saint-Étienne, Fransa futbolunun yeşil-beyazlı takımı. 1964-1976 arasında ülke futbolunun en üst ligini ilk sırada bitirmişler. Tarihlerinde kazandıkları on şampiyonluğun sonuncusu 1981’de, sonra düşüş başlamış. En son şampiyonluktan sonra iki kez küme düşerken geçtiğimiz sezonu 6. sırada bitirdiler. Yeri gelmişken, bizim futbol fakiri coğrafyanın da nicedir sabırla bekleyenini de atlamayalım. Gençlik yıllarımızın Karadeniz’den esen kasırgasıydı Trabzonspor, üç İstanbullunun hegemonyasına son veren ilk takımdı, yaşadıkları altı lig şampiyonluğunun sonuncusu 1984 senesinde. O şampiyonluktan sonra ligi beş sezonda 2. sırada bitirdiler, sonraları beklemekle geçen yıllarda takımın başına geçen 32 teknik direktör de derman olmadı yaralarına…

Çizme futbolunun kırmızı mavili Genoa’sı en son şampiyonluğunu 1923-1924 senesinde yaşamış ve aradan geçen onca seneye rağmen ülke futbolunun en başarılıları listesinde 4. sıradalar. Hikâyelerini anlatan kitaplar takımın lakabı olan “Vecchio Balordo”nun (yaşlı budala) yaratıcısının İtalyan spor yazarı ve takımın koyu taraftarı Gianni Brera olduğunu yazar. Şehirle hiçbir bağı olmadığı halde takımın hiçbir maçını kaçırmazmış. 1992 senesinde 73 yaşında şampiyonluğu göremeden aramızdan ayrılmış futbol sevdalısı…

Madem beklemekten yorulmayanları yazdık, Kuzey Londra’nın “Topçular”ını da unutmayalım. En son şampiyonluğun üzerinden 12 sene geçmiş, zaten zaman dediğin nedir ki, geçer. 2016 senesinin son maçına çıktıkları zamanlarda Premier Lig’de lider Chelsea’nin 9 puan gerisinde, 3. sıradalar. Ligde oynadıkları son iki maçı da kaybettiler. 2016 senesinin son maçında Emirates Stadı’nda Arsenal’in konuğu ligin dişli takımı West Bromwich Albion bu maçtan önce ligde 8. sırada. Premier Lig tarihinde 20 kez karşılaşmışlar, West Brom sadece üç maçı kazanabilmiş. İki kanat oyuncusu Walcott ve Chamberlain’in yokluğunda iki hücumcu Giroud ve Sanchez ilk 11’de. Demiryolu çalışanlarının grevi nedeniyle aksayan ulaşımdan taraftarlar da etkilenmiş haliyle, tribünlerde yer yer boşluklar göze çarpıyor. 59.925 taraftarın önünde, ilk 15 dakikada oyunu rakip sahaya yıkan ev sahibi takım yüzde 76 topa sahip olma oranıyla oynuyor. İlk yarıda neredeyse tek kale oynayan Arsenal’in 10 şutundan sadece biri kaleyi bulurken, West Brom gol umudunu duran toplara bağlamış.

İkinci yarıya tempoyu yükselterek başlıyor Arsenal. 50’de Sanchez’in ceza sahası içinde dönüp vurduğu top direkte patlıyor. 55’te Sanchez bu kez ceza sahası dışından vuruyor, West Brom’un 34 yaşındaki milli kalecisi Foster kornere çeliyor. 65’ten sonra üç ofansif oyuncusunu sahaya sürüyor Wenger; Gibbs, Coquelin ve Iwobi çıkarken, Ramsey, Lucas ve Monreal sahada. Yüzde 78 topa sahip olma oranı ve 23 şuta (kaleyi bulan 9) rağmen golü bulamayan Arsenal’de umutlar tükenmek üzereyken, 86’da bu sezon ilk kez ilk 11’de başlayan golcüsü çıkıyor sahneye, sağdan Mesut ortalıyor Giroud bitiriyor. Maç sonu basın toplantısında Wenger arka arkaya kaybedilen iki maçtan sonra bu maçı kazanmanın önemini vurguluyor.

Ziya Adnan
28 Aralık 2016

Premier Lig Seyir Defteri: Chelsea fırtınası…

Premier Lig Seyir Defteri: Chelsea fırtınası…

Uzaklardan…

Londra’da cumartesi günü oynanan Arsenal maçının ertesinde, bu kez kış güneşinin ısıtmadığı ama yazı hatırlattığı güzel bir pazar sabahında, Chelsea’nin Stamford Bridge Stadı’na uzanan üç kilometre uzunluğundaki Kings caddesinde… 1800’li yıllarda, Kral Charles Batı Londra’nın Kew semtine gitmek için kullanırmış bu yolu ve yolun sadece kraliyet ailesi tarafından kullanmasına izin verilirmiş. Şimdilerde pahalı butikler, şık restoranlar, 18. yüzyıldan kalan ve günümüzde dudak uçuklatan rakamlara el değiştiren evler semtin zenginliğini anlatıyor ziyaretçilerine. O görkemli yola paralel uzanan Fulham caddesinin sonunda yer alan Chelsea’nin Stamford Bridge Stadı’nda, o güzel Londra gününde ev sahibi takım West Bromwich Albion karşısında…

Conte’nin takımı ligde oynadığı 14 maçın 11’ini kazanırken, kalesinde sadece 11 gol görmüş. Üçlü savunma Azpilicueta, Cahill, Luiz ve önlerinde oynayan Kante ve Matic Tottenham’dan sonra ligin en iyi savunması. İlk beş takım içinde topa en az sahip olma oranına sahip olmasına rağmen (yüzde 53) Liverpool ve Arsenal’den sonra ligin en fazla gol atan üçüncü takımı. Bu sezon evinde oynadığı maçları boş geçtiği olmamış Chelsea’nin, gollerinin yüzde 64’ünü ilk yarıda buluyorlar. Kaydettikleri 32 golün 19’u Diego Costa, Eden Hazard ikilisinden gelmiş. Bu sezon ligde en fazla faule maruz kalanlar listesinin başını da onlar çekiyor, Hazard (44), Diego (39).

Yeri gelmişken Eden Hazard’a da selam çakalım. 25 yaşındaki Belçikalı 2012 senesinin yazında Premier Lig’e adım atarken Arsenal ve Chelsea 10 numarayı kadrolarına katmak için kıyasıya savaşmış, sonunda 32 milyon Sterlin bedelle Hazard, Chelsea’nin saflarına katılmıştı. Wenger adına önemli bir futbolcu daha elden kaçmıştı. Yakın geçmişte kendisiyle yapılan bir söyleşide, o dönemde futbolcu ve kulübü Lille ile görüştüklerini, ancak küçük bir farkla transferin gerçekleşmediğini anlatmıştı. Batı Londra kulübü için büyük kazanç oldu Hazard, 2012-2013 sezonunda UEFA Kupasını kaldırdı ve 2014-2015 sezonunda takımla şampiyonluk yaşadı. Günümüzde yeteneklerinin ve takım oyununa uyumunun Messi ve Ronaldo ile kıyaslanması bile kat ettiği yolu görme adına önemli…

Bu arada orta sahanın dinamosu N’Golo Kante’nin takıma katkısını da atlamayalım. Geçen sezon ligi şampiyon bitiren Leicester’de 156 top çalma ve 175 ikili mücadele kazanma toplamıyla sezonun en iyi defansif orta sahasıydı. Bu sezon aynı görevi Chelsea’de devam ettiriyor, 39 top çalma ve kazandığı 44 ikili mücadeleyle iki kişilik oynuyor. Bu sezon Premier Lig’de sadece Everton’da top koşturan Idrissa Gueye rakipten daha çok top çalmış. Sanırım Leicester City’deki düşüşün önemli nedenlerinden biridir Kante’nin yokluğu…

Rakip West Brom bu sezon ligde en az topa sahip olma oranına sahip olmasına rağmen (yüzde 40) son dört maçın üçünü kazanmış ve puan cetvelinde 7. sırada. Ancak onlar adına zor maç, bu statta en son 1978 senesinde kazanmışlar. Chelsea 3-4-3 düzeninde başlıyor maça. Manchester City karşısında sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen defansif orta saha Matic ilk 11’de. İlk 15 dakikada oyunun kontrolü ev sahibinde ama iyi alan daraltan West Brom karşısında pozisyon yaratmakta zorlanıyorlar. West Brom’un 9 numaralı forveti Salomon Rondon çok hareketli ve üçüncü bölgede presi iyi uyguluyor. 25’de onun vuruşu az farkla dışarı çıkarken kenarda teknik direktörleri Tony Pulis kaçan fırsata hayıflanıyor. İlk yarı golsüz kapanırken iki takımın da kaleyi bulan sayısı birde kalıyor…

41.622 taraftarın önünde ev sahibi ilk yarıdaki yüzde 72’lik topa sahip olma oranını golle neticelendirmek için ikinci yarıya baskılı başlıyor. Gol umutları Costa’yı teşvik ediyor mavili tribünler, “Diego Diego” tezahüratı yankılanıyor Bridge semalarında. 63’de Pedro’nun yerine Willian sahada. 70’den sonra baskıyı iyice artıyor maviler ve 76’da aradıkları golü buluyorlar. Costa rakip ceza sahasının solundan kaptığı topu mükemmel bir vuruşla uzak köşeye gönderiyor. Sezonun gollerinden birine aday bu golle Chelsea maçı kazanırken sekiz maçlık galibiyet serisini dokuza çıkarıyor…

Bilir misiniz, şimdilerde tribünlerde adına şarkılar söylenen Costa, 7 Ekim 1988’de Brezilya’nın Lagarto şehrinde dünyaya gelmiş ve babasının Brezilya’da pek sevilmeyen Arjantinli efsane Diego Maradona’ya sevgisi ve hayranlığı sebebiyle Diego adını almış. Sıkı bir Palmeiras taraftarıymış Costa. Ne diyelim, maçtan sonraki basın toplantısında Tony Pulis’in söylediği gibi, o gole ancak şapka çıkartılır…

Ziya Adnan
19 Aralık 2016

Slaven Bilic, futbolun güzel yüzü…

Slaven Bilic, futbolun güzel yüzü…

Uzaklardan…

Geçenlerde, West Ham’ın Liverpool deplasmanında kaptığı puandan sonra, “Aldığımız bu puanı Türkiye’deki insanlara adamak istiyorum. Dünyanın en güzel insanlarını o topraklarda tanıdım. Onların üzülmesi bizi burada kahrediyor. Dualarım onlarla” diyen futbol adamına selam çakarak başlayalım yazıya, malum futbol hemen her gün ama iyiler pek nadide bu karanlık zamanlarda…

Takvim yaprakları 11 Eylül 1968’i gösterirken Yugoslavya’nın Split şehrinde dünyaya gelmiş futbol adamı. İlk profesyonel takımı Hajduk Split, 20 yaşına basmasına az zaman kala formasını giymiş mavi beyaz takımın. Onları da hatırlayalım bu vesileyle, günümüzden 105 sene önce 13 Şubat 1911’de Prag’da, ‘U Fleku’ adlı bir pubda bir grup Split’li öğrenci tarafından kurulmuşlar, ülkelerinde “Bili“ (Beyazlar) olarak nam salmışlar. Futbol âleminde “Majstori s mora” (“Denizin mastırları”) olarak da biliniyorlar. Yükselişe geçtikleri 70’li yıllarda, 1971-1979 arasında dört sezonda ülke futbolunun en üst liginde dört şampiyonluk yaşamışlar. Eski Yugoslavya’da beş sezon üst üste kupa kazanan tek takım. 1975–1995 arasında, günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Liginde üç sezonda çeyrek final oynamışlıkları var. Yugoslavya’nın dağılmasından sonra, 1992 senesinde Hırvatistan ligine katılmışlar, altı sezonda şampiyonluk kupasını kaldırırken, 12 sezonda da ikinci olmuşlar. Şimdilerde Hırvatistan’da iki taraftar kulübü ve 40 bine yakın üyeleri, Hırvatistan ve Almanya’da 50’nin üzerinde taraftar dernekler var ve 12 numarayı formayı taraftarına adadıkları için hiçbir futbolcuya vermiyorlar.

Futbol sevdalısına gelince, 1988–1993 arasında top koşturmuş takımda. 1.89’luk boyuyla sonraları stoper olarak görev aldığı Karlsruhe’de 1993-1996 arasında forma giymiş. Adam markajını çok iyi yaptığı, ikili mücadelede sağlamlığı, iyi top dağıttığı, liderlik vasıflarına sahip olduğu izlemiş olanların hafızalarına kazınmıştır. Cengaver olarak bilinirdi o yıllarda, haşin stilinden dolayı. Ada futboluna gelişi ise 1996 senesinde; West Ham United kulübünün o dönemki rekor transfer ücreti 1,3 milyon Sterlin karşılığında… 1997’nin martında Everton’un o dönem teknik direktörlüğünü yapan Joe Royle 4,5 milyon Sterlin bedelle onu transfer etti, ancak anlaşmaya göre sezon sonuna kadar West Ham’da kalacaktı. Küme düşme potasındaki takımını en zor zamanında yalnız bırakmayışı West Ham taraftarları arasında hiç unutulmadı ve takımı o sezon küme düşmekten iki puan farkla kurtuldu.

1997-1999 arasında Everton, sonrasında Hajduk Split’te top koşturdu, futbolu 2001 senesinde bıraktı. Futbol sonrası çalıştırdığı takımlar arasında Hajduk Split, Hırvatistan Milli Takımı, Lokomotiv Moskova ve Beşiktaş bulunuyor.

•••

Soğuk ve karanlık bir aralık gününde, Londra Olimpiyat Stadı’nda Bilic’in takımının konuğu son altı deplasman maçını kaybetmiş, haliyle ligin dibine demir atmış Hull City. “Kaplanlar”, Avrupa’nın beş büyük liginde bu sezon kalesinde en fazla gol gören ikinci takım oldular ve West Ham deplasmanında 1990’dan beri kazanamamışlar. Ev sahibi takım sarı siyahlı rakibine karşı evinde oynadığı son altı maçı kazanmış. Ancak Bilic’in de sıkıntısı gol yollarında; bu sezon evlerinde kazandıkları üç maçı da tek golle kazanmışlar. Sakatlığı nedeniyle uzun süre sahalardan uzak kalan Andy Caroll bu maçta ilk 11’de. İlk 15 dakikada beklendiği gibi topa sahip olan West Ham (yüzde 62) sol kanatta Payet ile üst üste ataklar yapıyor. İlk tehlikeli atağı 20’de misafirlerin, Mbokani ceza yayınının üzerinden dışarıya vuruyor. Bir dakika sonra aynı oyuncunun kaleci Randolph ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu direğe nişanlaması maçın belki de kırılma anı. İlk yarıda kontraya çıktıkları anlarda pozisyonlar yakalıyorlar ama son vuruşu yapacak oyuncunun olmaması en önemli sorunları. Bilic adına sıkıntılı ilk yarı golsüz kapanıyor.

Soğuk bir günde stadı dolduran 56.952 taraftarın önünde West Ham daha ofansif başlıyor ikinci yarıya. Geçen sezonun etkili ismi Lanzini’nin yerine Ayew sahada. 59’da soldan gelişen Hull City atağında sol bekleri Robertson’un füzesi direkten dönüyor. Bugün şans ve direkler bordo mavili takımın yanında. 76’da Huddlestone ceza sahasında Antonio’yu indiriyor, penaltıyı kaçırmıyor kaptan Noble 1-0. Futbolun altın kuralı bir kez daha hatırlatıyor kendini, atamayana atıyorlar. West Ham maçı tek golle kazanırken, basın toplantısında Bilic her zamanki mütevazı haliyle bugün şansın yanlarında olduğunu söylüyor. Sahada neleri daha iyi yapmaları gerektiğini soruyorum. Söze başlarken, “Merhaba” diyor en içten haliyle, sonra üçlü savunma dizilişinde topu kaybettikleri anlarda sıkıntı yaşadıklarını, topa daha çok sahip olmaları gerektiğini vurguluyor. Ama hayatın içinde futboldan başka şeyler de var. Bizim bahtsız ve futbol iklimi haşin coğrafyada derin izler bırakmış bu futbol sevdalısının en çok da bu içtenliği, zaman içinde kaybettiğimiz güzellikleri hatırlatıyor…

Ziya Adnan
20 Aralık 2016

Premier Lig Seyir Defteri: Cohen’i hatırlarken…

Premier Lig Seyir Defteri: Cohen’i hatırlarken…

Uzaklardan…

Geçenlerde 82 yaşında aramızdan ayrılan Kanadalı şair ve müzisyen Leonard Cohen 1971 senesinde yazdığı “Famous Blue Raincot” şarkısına şu dizelerle başlar:

“It’s four in the morning, the end of December I’m writing you now just to see if you’re better, New York is cold, but I like where I’m living, there’s music on Clinton street all through the evening”. (Sabahın dördü, Aralık sonu, sana şimdi sadece daha iyi olup olmadığını öğrenmek için yazıyorum, New York soğuk, ama seviyorum yaşadığım yeri, müzik çalıyor Clinton Caddesinde gece boyu).

Aralık ayının ortasına yaklaşırken yine bir futbol gününde Emirates yollarında… Radyoda o enfes şarkı çalıyor, Cohen söylüyor o buğulu sesiyle. Her ne kadar konumuz futbol olsa da hatırlayalım büyük ustayı, zaten futbol dediğin hayatın ufak bir parçası…

Premier Lig’de oynadığı 14 maçta sadece bir yenilgisi bulunan, lider Chelsea’nin üç puan arkasındaki Arsenal evinde öğle saatlerinde başlayan maçta, ligin sert takımı Stoke City karşısında. Ligde oynadığı son yedi maçın beşini kazanmış deplasman takımı. Bilir misiniz Premier Lig’in en eski kulübüdür nam-ı diğer “The Potters” (Çömlekçiler), lakapları şehrin çanak çömlek üretimiyle adını duyurduğu eski zamanlardan miras. Notts County’den sonra futbolun en eski ikinci kulübü kırmızı beyazlılar. Günümüzden 153 sene önce 1863’de kurulmuşlar. Ülke futbolunun en üst ligindeki en iyi dereceleri 4. bitirdikleri 1946-1947 sezonunda. En son kupaları 1972 senesinde kazandıkları Lig Kupası. 2008 senesinde yükseldiler 23 sene hasret kaldıkları Premier Lig’e. Kulübün ve Ada futbolunun efsanesi Stanley Matthews 1930 senesinde 15 yaşında Stoke City’de başlayan kariyerini 1947’e kadar sürdürmüş, sonrasında Blackpool’a transfer olmuş. 14 sene sonra, 1961 senesinde kulübe döndüğünde 46 yaşındaymış ve 50 yaşına kadar top koşturmuş takımda. Günümüzde 28 bin kapasiteli Bet365 Stadının ziyaretçilerini heykeli karşılar ve stada çıkan yola adı verilmiştir…

•••

Arsenal kendi evinde Stoke City karşısında oynadığı son 14 maçı kazanmış. Bu sezonun formda golcüsü Sanchez’in, takımının ligde oynadığı son 25 maçta kaydettiği 25 golde katkısı var (18 gol 7 asist). Tevekkeli değil, sözleşmesi 18 ay sonra sona erecek olan Sanchez ve Mesut’u takımda tutabilmek için elinden geleni yapacağını her fırsatta dile getiriyor Wenger, malum iki futbolcunun da talibi hayli fazla…

Geçmiş sezonlara göre topa sahip olma ortalaması (yüzde 55) daha az olmasına rağmen yakaladıkları fırsatları iyi değerlendiren, daha golcü bir takım hüviyetinde Topçular. Şampiyonlar Liginde Basel deplasmanında bu kez Lucas Perez öne çıktı ve hat-trick yaptı.

Arsenal alışılmış 3-2-3-1 dizilişinde başlıyor maça. Kaptan Koscielny’nin savunmasının önünde iki genç Xhaka ve Coquelin. Karşılıklı ataklarla geçen ilk 10 dakikadan sonra savunmasını orta sahaya kadar çıkaran ev sahibi rakip kalede baskı kuruyor. Hem de ne baskı, eskilerin “bu kara dağ dayanmaz!” dedikleri cinsten. İleri üçlünün sağında Walcott, solunda Chamberlain, forvette Sanchez. 29’da tartışmalı pozisyonda penaltı kazanıyor deplasman takımı. Xhaka ceza sahasında Allen ile çarpışıyor, penaltıyı gole çeviren Adam. Bu sezon Premier Lig’de penaltıdan kendine doğum günü hediyesi veren beşinci topçu 6 numara. 42’de beraberliği yakalıyor Arsenal. Sanchez’in lokum pasını sağdan ceza sahasına kesiyor Bellerin, Walcott’a dokunmak kalıyor, 1-1.

İlk yarıda topa yüzde 65 sahip olan Arsenal ikinci yarıya da baskılı başlıyor. 48’de Chamberlain topu ceza sahasına ortalıyor, Özil enfes bir kafa vuruşuyla topu kaleci Grant’ın üzerinden ağlara gönderiyor. Bu gol Van Persie’nin geçen dünya kupasında İspanya’ya attığı golün bir benzeri. 70’de Chamberlain’in yerine giren İwobi dört dakika sonra golünü atıyor, 3-1. Kenarda savunma derinliğini kaybeden defansına kızıyor teknik direktör Mark Hughes. İkinci yarıdaki Arsenal, çabuk ve ayağa oynayan hücumcuları ile rakibi hırpalayan boksör misali…

59.964 taraftarın şahitliğinde maçı 3-1 kazanırken Wenger’in öğrencileri, kısa süreliğine de olsa maç fazlasıyla liderliği kapıyor. Sanchez’in geleceği ile ilgili sorulara, “Burada kalırsa gelecekte muhtemel Thiery Henry gibi hatırlanacaktır” diyor Wenger, Fransız golcüsüne selam çakarak. Muhtemel bir futbolcu için en büyük onurdur kulüp tarihinin en önemli golcüsü ile anılmak. Velhasıl Sanchez ve Özil’li Arsenal’in, haliyle Wenger’in yüzü gülüyor…

Ziya Adnan
13 Aralık 2016

Wembley’de bir Rus takımı: CSKA Moskova…

Wembley’de bir Rus takımı: CSKA Moskova…

Uzaklardan…

Adını nüfusu 17 milyona yaklaşan şehrinden alan Rus takımının kökleri 1900’li senelerin başına kadar uzanıyor, renkleri kırmızı mavi. 1905 senesinin Ağustos ayında komünist rejimin gölgesinde ordunun takımı olarak kurulmuşlar, adlarının açılımı (PFC Central Spor Club of the Army). Sovyetler Birliği’nin dağılmasından sonra orduyla olan bağlarını kaybetmiş olsalar da, ülkenin Savunma Bakanlığı hâlâ kulübün hisselerini elinde bulunduruyor. 2004-2006 arasında Chelsea’nin başkanı Roman Abramovich’in sahibi olduğu enerji şirketi Sibneft kulübün en önemli sponsoruymuş. UEFA kuralları gereği iki kulüple bağlantısını olamayacağından ve önceliği de Chelsea olduğu için hisselerini satmış…

Yükselişe geçtikleri zamanlar, 2. Dünya Savaşının sonrasında. 1946-1951 arasında altı sezonda Rus ligi şampiyonluğu yaşamışlar. Toplamda 13 şampiyonlukları bulunuyor. Maçlarını oynadıkları 30 bin kapasiteli Arena CSKA ilk zamanlarında at yarışlarına ev sahipliği yaptığı için ülke futbolunda “Atlar” olarak nam salmışlar. Taraftarlar arasında en sevilmeyen rakip Spartak Moskova; iki takım arasındaki maçlar Rus futbolunun en eski ve kanlı derbisi olmasıyla biliniyor. Yeri gelmişken efsane kalecileri Serhiy Perkhun’u da yâd etmeden geçmeyelim. 2001 senesinin Ağustos ayında Anzhi Makhachkala’ya karşı çıktığı maçta rakip takımın forveti Budunov ile çarpışarak beyin sarsıntısı geçirmiş ve dokuz gün sonra hayata gözlerini yummuş bahtsız kaleci. Onun 16 numaralı formasını gelecekte hiçbir futbolcusuna vermeme kararı almış kulüp yönetimi. Kulübün 2001 senesinden beri başkanlığını yapan Yevgeni Giner 1960 doğumlu bir iş adamı, ülkenin önemli enerji şirketlerinden VS Energy’nin sahibi. 2004-2006 arasında Futbol Federasyonu Başkanlığı yapmış. Geçen sezon ülkesinde şampiyonluk kupasını kaldıran CSKA Moskova’nın bu sezon Şampiyonlar Liginde oynadığı 5 maçta galibiyeti bulunmuyor, aldıkları üç beraberlikle Avrupa arenalarında hüsran yaşayan Tottenham’ın bir basamak altında 4. sıradalar. Kuzey Londra takımı karşısında alacakları galibiyet onları UEFA Ligine taşıyacak.

***

Bu sezon Şampiyonlar Ligindeki son maçında Wembley Stadında sahaya çıkıyor Tottenham. Takımdaki en önemli eksik Arjantinli kanat oyuncusu Erik Lamela, dizinden sakatlığı nedeniyle yedi maçtır forma giyemiyor. Tottenham, Rus takımlarına karşı oynadığı son altı maçın dördünü kazanmış, CSKA ise Şampiyonlar Liginde Ada statlarında oynadığı altı maçtan sadece birinde galibiyet alabilmiş. İlginç olanı, devler arenasında oynadıkları son 27 maçı kalelerinde gol görmeden tamamlayamamışlar. Kalelerini gole kapattıkları son maç 2011 senesinin Kasımında Trabzonspor karşısında. Teknik direktörleri Leonid Slutsky takımın başında Wembley’de son maçına çıkıyor, 2009 senesinden beri kulüple üç şampiyonluk yaşamış, aynı zamanda milli takımı çalıştırıyor. Kulüpten ayrılıp tüm zamanını milli takıma ayırma kararı almış…

62.034 taraftarın önünde beyazlı Tottenham tam kadro sahada. Teknik direktörleri Pochettino, Wembley sıkıntısını bu maçla sonlandırma niyetinde. Dörtlü savunmanın önünde oynayan Natcho ve Galavin ile 3. bölgede geniş alan bırakmama niyetinde misafir takım. İlk 30 dakikada CSKA rakip kaleye gitmekte zorlanırken 9 numaralı forvetleri Traore üç savunma oyuncusu arasında pek yalnız. Tottenham kalesine ilk kez geldikleri 32 dakikada golü buluyorlar. Tosic kafayla indiriyor, 10 numaraları Dzagoev, Lloris’in yanından topu ağlara bırakıyor. Muhtemel taraftarları bile inanamıyor öne geçtiklerine! Ama uzun sürmüyor sevinçleri, 37’de beraberliği yakalıyor Tottenham; Eriksen sağdan ortalıyor, Alli tamamlıyor. İlk yarının bitimine saniyeler kala Rose’un soldan ortasını boş pozisyonda ağlarla buluşturuyor Kane ve Tottenham ilk yarıyı 2-1 önde kapatıyor.

İkinci yarıya yine savunmasını kaleye yakın oynatarak başlıyor CSKA, haliyle Tottenham yükleniyor. Şimdi çok eskide kalmış zamanların futbolunu hatırlatıyor CSKA’nın oyun felsefesi, çok adamla savunma gelişigüzel ileriye vurulan toplar. Tevekkeli değil, kalecileri ve kaptanları Akinfeev Şampiyonlar Liginde son 10 senedir hiçbir maçı kalesini gole kapatamamış! Antrenman maçına dönen son 15 dakikada bir gol daha buluyor Tottenham, Alli’nin kafa vuruşu skoru 3-1’e getiriyor. Bu galibiyetle Tottenham UEFA Avrupa Ligi’ne devam ederken, CSKA grubu sonuncu tamamlıyor…

Dipnot: Moskova’nın CSKA’sının Wembley Stadında boy gösterdiği zamanlarda, güzel ama yalnız ülkemin başkentinin mor-beyaz-mavili ÇESEKA’sına da (ÇSK) selam çakmadan geçmeyelim. Ankara’nın amatör kümelerini yakından takip edenler Çinçin’in takımı “Çalışkanlar Spor Kulübü”nü her daim gülümseyerek yâd ederler. (Necdet Özkazancı’nın Taşradan Futbol Hikâyeleri kitabında onlarla ilgili enfes bir öykü vardır). 1976 senesinde, elektriği olmayan, suyu akmayan bir kulüp odasında Sefa Çalışkan ve Zeki Öymez adında doğma büyüme Çinçinli futbol sevdalısı iki kafadar tarafından kurulmuşlar. Paraları, pulları, kupaları, tarihlerinde Şampiyonlar Liginde oynamışlıkları olmasa bile gönlümüzdeki sıcacık yerleri, adları bile yeter, unutulmasınlar…

Ziya Adnan

9 Aralık 2016
Yazara mail :ziyaadnan@yahoo.com

Alexis Sanchez: Şeytanın köşesinden Premier Lig’e…

Alexis Sanchez: Şeytanın köşesinden Premier Lig’e…

Uzaklardan…

1988 senesinin Aralık ayında, Şili’nin kuzeyinde yer alan 24.247 nüfuslu madenleri ile ünlü Tocopilla şehrinde dünyaya gelmiş futbol cambazı. Doğup büyüdüğü şehrin kendi dilindeki anlamı, bölgenin yoksulluğuna atfen “Şeytanın Köşesi”. 2007 senesinde bölgede meydana gelen depremde şehir sakinlerinin 4 bine yakını evsiz kalmış. Zor şartlarda geçmiş çocukluk yılları, babasının evi terk etmesinden sonra annesi yüklenmiş dört çocuğun sorumluluğunu. Çok küçük yaşlarda öğrenmiş hayatın zorluklarını, birkaç kuruş kazanabilmek için kimi zaman araba yıkar, kimi zaman sokaklarda cambazlık yaparak mahalleliyi eğlendirirmiş. Mahalle sakinleri severmiş top delisi yoksul çocuğu, çevikliği ve süratinden dolayı “sincap” lakabıyla bilinirmiş. Kardeşi Humberto yakın geçmişte futbolcuyu anlattığı söyleşisinde, aç kaldıkları zamanlarda komşuların yardımlarına koştuklarını anlatır…

Yeteneklerini ilk keşfeden kişi Club Arauco’nun hocalarından Alberto Toledo. Geriye düştükleri bir maçta sonradan oyuna giren çocuk sekiz gol atınca haliyle yıldızı parlamış. Profesyonel sözleşmeye imza attığı zamanlarda yaptığı ilk iş annesine bir ev almak olmuş. Hiç unutmamış doğup büyüdüğü topraklarda birlikte yürüdüklerini. İlk profesyonel takımı 2005 senesinde formasını giydiği Cobreloa. O sezon 47 maçta 9 gol atınca Udinese’nin radarına girmiş. 2006 yılının Nisan ayında 1,7 milyon Sterline transfer ettikleri futbolcuyu Şili futbolunun devlerinden Colo-Colo’ya kiralamışlar. 2007-2008 sezonunda Udinese’de takımın diğer forveti Antonio Di Natale ile birlikte 39 gole imza atmışlar. 2011 senesinin yazında 26 milyon avro bedelle transfer olduğu Barça’nın formasını giyen ilk Şilili futbolcu. Yeşil sahalarda adını duyurmaya başladığı zamanlarda, “El Nino Maravilla” (Harika çocuk) olarak nam salmış; kısa boyuna rağmen çok güçlü ve pire kadar çabuk. İki ayağını da raket gibi kullanabilen, süratli, telefon kulübesinde adam geçebilecek kadar teknik kapasitesi yüksek. 2011-2014 seneleri arasında Barça’da 141 maçta 47 golü bulunuyor. Hocalarından Pep Guardiola, “çok çalışkan, çok yetenekli ve aynı zamanda çok mütevazı” cümlesiyle tanımlıyor eski futbolcusunu. Şili futbolunun efsanesi Ivan Zamorano, “Ülkenin yetiştirdiği en iyi futbolcu” olarak tanımlıyor 17 yaşında milli formayı kapmış golcüyü ve devam ediyor: “Beni ve hatta Marcelo Salas’ı bile geride bırakacak bir kariyere sahip olacak.” Kadrosunda yer aldığı Barça, bir kez La Liga şampiyonluğunu (2012–2013), bir kez de İspanya Kupasını (2011–2012) kazanmış.

2014 senesinin yazında 31,7 milyon Sterlin transfer bedeliyle Barça’dan Arsenal’e gelmesindeki en önemli etken, Arsene Wenger ve Londra’da yaşayacak olmasıymış. 25 golle tamamladığı ilk sezonunda Arsenal’de sezonun futbolcusu seçilmiş. Alexis Sanchez’i, “mükemmel futbolcu, mükemmel profesyonel” cümlesiyle tanımlıyor Arsene Wenger ve devam ediyor: “İzleme fırsatı bulanlar kendilerini şanslı saymalı.”

•••

Aralık ayının ilk cumartesi günü, West Ham United’a pek yaramamış Olimpiyat Stadındayız. Bu sezon ligde 8 golü 3 asisti bulunan Sanchez’li Arsenal, Bilic’in öğrencileri karşısında. 13 maçta aldığı üç galibiyetle küme düşme potasının hemen üzerinde yer alan West Ham’ın golcüsü Antonio sakatlığı nedeniyle forma giyemiyor bu maçta. Arsenal rakibiyle oynadığı son 11 lig maçının dokuzunu kazanmış. West Ham ise gol yollarında kurak, sadece 14 golle ve maç başına 1,1 gol ortalamasıyla oynuyorlar. Takımın en verimli oyuncusu Payet, 7 asisti var 27 numaranın.

İki takım da 4-2-3-1 dizilişinde başlıyor maça. Olimpiyat Stadının tribünlerinde muhtemel yazılmış en güzel futbol şarkısı “Fortune’s always hiding”. 1919 senesinde Amerikalı şarkıcı John Kellette tarafından yazılmış, 1920’lerden beri West Ham sevdalılarının dilinde. Arsenal’in sıkıntısı, takımın beyni Cazorla’nın yaklaşık üç ay sahalardan uzak kalacak olması. Onun olmadığı son üç maçta Arsenal’in kaleyi bulan şut sayısı sadece dört. İlk 15 dakikada Arsenal, Monreal ve Chamberlain ile West Ham’ın sağ kanadını felç ediyor ve 25’te ters kanattan golü buluyorlar. Walcott sağdan kaptığı topla Sanchez’i görüyor, o da topu boş pozisyondaki Özil’in önüne bırakıyor: 0-1. Arsenal ilk 30 dakikada kanatları iyi kullanıyor ama son vuruşları zayıf. West Ham ise savunmadan çıkarken kaptırdığı toplarda pozisyonlar veriyor. Carroll’un yokluğunda 3. bölgede etkisizler.

İkinci yarının başında Özil ortalıyor, Walcott müsait pozisyonda kaçırıyor. 50’den sonra topa daha çok sahip olan West Ham ve sol kanatta Payet topla buluştuğu anlarda tehlikeli. Bilic 64’de Fernandes’in yerine Ayew’i alıyor oyuna. Bir dakika sonra, o dakikaya kadar yokları oynayan Walcott yerini Ramsey’e bırakıyor. 67’de önce Ramsey’nin, sonra Özil’in şutlarını çizgide çıkarıyor Randolph. 72’de Şilili çıkıyor sahneye, sağdan ceza sahasına girip uzak köşeye zımbalıyor: 0-2. Golden sonra West Ham’da Carroll oyunda. 80’de ceza yayının üzerinde dönüp vuruyor Sanchez, Randolph uzanmakta geç kalınca Arsenal üç farkı yakalıyor. Ama uzun sürmüyor golün sevinci, 82’de Payet’in direkten dönen frikiğine kafayı vuran Carroll durumu 3-1’e getiriyor. Ama geçen sezonki maçtan ders almış olan Arsenal’in durmaya niyeti yok; 84’te Chamberlain durumu 4-1 yapıyor. 86’da Sanchez takımını 5-1’e taşırken, bu sezon 11. golünü kaydediyor. 56.980 taraftarın önünde Arsenal maçı 5-1 kazanırken, hat-trick yapan golcüsünü selamlıyor Arsenal tribünleri…

Ziya Adnan
6 Aralık 2016

Paris’in Prensleri…

Paris’in Prensleri…

Uzaklardan…

Kökleri o kadar derin değil, geçen haziran ayında 124. yaşını kutlayan bir Liverpool değiller mesela, mazisi Trabzonspor kadar bile eski değil, 1970 senesinin ağustos ayında Paris FC ve Stade Saint-Germain adında iki kulübün birleşmesi sonucu futbol âlemine adım atmışlar. Başlangıç hikâyeleri ilginç, 1960’lı senelerin sonunda bir grup iş adamının, “Başkent’e layık futbol takımı” kurma adına başlattıkları girişimi 20 bin futbolseverin imzalamasıyla katılmışlar futbol kervanına. Bu vesileyle, İstanbul takımlarına yönetici olmak üzere sıraya girmiş bizim şehir sevdalısı (!) başkentli iş adamlarını da hatırlamadan geçmeyelim, sanırım başkentinden bir kez bile şampiyon çıkartamamış tek ülke olmamızın nedenini en iyi onlar bilir…

“Paris’in Prensleri”ne dönersek, ülke futbolunda Marsilya’dan sonra en fazla taraftara sahip nam-ı diğer “Les Parisiens” (Parisliler). 1985 senesinden 2016’ya kadar geçen sürede altı sezonda Fransa Ligue 1 şampiyonluğu yaşamışlar. Avrupa arenalarında sadece bir sezonda kupa kaldırmışlar, 1995–1996 sezonunda Kupa Galipleri Kupası. 2012 senesinde yatırımcı “Qatar Sports Investments” adlı şirketin hisselerinin büyük bölümünü satın almasıyla değişmiş makûs talihleri, günümüzde dünya futbolunun en zengin kulüplerinden biri olarak, bilhassa transfer dönemlerinde duyuruyorlar adlarını. Forbes dergisinin mayıs ayında yaptığı futbolun en değerli kulüpler sıralamasında Borussia Dortmund ve A.C. Milan’ın arkasından 13. sıradalar. Kulübün 43 yaşındaki başkanı Nasser Al-Khelaifi eski bir tenisçi, 1992-2003 arasında profesyonel turnuvalarda boy göstermiş. Takımın teknik direktörlüğünü yapan 45 yaşındaki Unai Emery futbolculuk zamanlarında İspanya 2. Lig takımlarında forma giydikten sonra 32 yaşında futbolu bırakmış. 2004 senesinde Lorca Deportiva’da başlayan teknik direktörlük macerasında Sevilla ile 2013-2016 arasında UEFA Kupasını üç kez kazanmış. Gerçek bir futbol delisi, antrenmanlardan geri kalan zamanları sürekli maç kasetleri izleyerek geçirirmiş. Eski futbolcularından Joaquin, “Bize o kadar çok maç görüntüsü izletirdi ki, takım olarak patlatmış mısır yeme alışkanlığı edinmiştik!” diyor geçen sezon Liverpool’a karşı oynadıkları UEFA Kupası finali öncesinde Daily Mail gazetesimuhabiri ile yaptığı söyleşide.

2015-2016 sezonunda oynadıkları 38 maçta 96 puan toplayarak şampiyonluk kupasını kaldırdılar. İnanması güç ama o sezon en yakın rakipleri Lyon’a 31 puan fark atmışlar. Bu sezon oynadıkları 13 maçta 29 puanla 3. sıradalar, lider Nice ile aralarındaki puan farkı üç. Takımın golcüsü Cavani’nin bu sezon ligde 11 golü var. 4-3-3- dizilişiyle oynuyorlar ve sağda Moura, solda Di María ve ortada Cavani’nin yer aldığı hücum hattı çok üretken. Ligin Monacco’dan sonra en fazla gol atan ikinci takımı… Topa sahip olmayı seviyorlar, lig ortalaması yüzde 62. Bayern Münih ve Barça’dan sonra Avrupa’nın beş büyük liginde topun kıymetini bilen üçüncü takım.

• • •

Bir kasım kasvetini daha geride bırakmaya hazırlanırken, Şampiyonlar Ligi A grubunda Arsenal kendi evinde “Paris’in Prensleri” karşısında. İki takım da gruplardan çıkmayı garantilemiş ama hedef grubu lider bitirip son 16’da nispeten daha zayıf bir rakiple karşılaşmak. Arsenal bu sezon topa sahip olma oranında rakibin hayli gerisinde, yüzde 56 ortalamayla oynuyorlar. Düşünülenin aksine kontratak takımı değiller, kontradan sadece bir gol bulabilmişler. Ancak yakaladıkları fırsatları iyi değerlendiriyorlar. Takımın ileri ucundaki dört futbolcusu Sanchez, Walcott, Özil ve Giroud’un bu sezon ligde 17 golü bulunuyor. Ligde oynadıkları en son Manchester United deplasmanında, neredeyse hiç pozisyon yaratamadan sonradan oyuna giren Giroud’un 89’da kaydettiği enfes kafa vuruşu ile puanı kaptılar. Paris takımı Ada deplasmanlarında oynadığı sekiz maçtan sadece birini kazanabilmiş. Ev sahibi takım 14 sezondur Şampiyonlar Liginde gruplardan çıkıp son 16’ya kalsa da son altı sezonda 8 takım arasına kalmayı başaramamış.

Maça gelince… 59.628 taraftarın önünde PSG hızlı başlıyor maça, 4-3-3 dizilişinde ileri üçlüsü Lucas, Cavani ve Matuidi 18. dakikada golü buluyor. Matuidi’nin sağdan getirip arka direğe kestiği topu tamamlayan Cavani: 0-1. Uruguaylı Avrupa’nın beş büyük liginde Messi’den sonra bu sezonun en golcü futbolcusu. Savunmanın sağında, Bellerin’in yokluğunda sakatlıktan yeni dönmüş Jenkinson zorlanıyor bu dakikalarda. Walcott’un maça yedek kulübesinde başlaması, Ramsey ve Coquelen’in pozisyon üretmekte zorlanmaları Wenger’e sıkıntılı dakikalara yaşatıyor ilk yarıda. Devrenin bitimine yakın Krychowiak’ın ceza sahasında Sanchez’i indirmesi sonucu kazanılan penaltıyı Giroud gole çeviriyor. İlk yarı 1-1 kapanıyor.

İkinci yarıya son bölgede daha çok adamla pres yaparak başlıyor ev sahibi ve 60’da Verratti’nin kendi kalesine attığı golle öne geçiyor. Golden sonra Arsenal kalesine daha sık gelmeye başlıyor PSG, Wenger’in takımı golden sonra skoru koruma çabasında. Sakatlıktan bir türlü dönemeyen Cazorla’yı arıyor Arsenal tribünleri. 77’de kornerden gelen topu kendi kalesine gönderen Iwobi skora denge getirirken ikinci yarıda Cavani üç net fırsattan yararlanamıyor. Deplasman takımının 15 kez rakip kaleyi yokladığı 90 dakika 2-2 beraberlikle biterken, Arsenal bir sezon daha ikinci olarak gruplardan çıkmayı kabullenmiş gibi görünüyor.

Ziya Adnan
2 Aralık 2016

Brentford FC…

Brentford FC…

Uzaklardan…

Londra’nın batısında, Middlesex bölgesinde Hounslow belediyesine bağlı, adını kıyısına kurulduğu nehirden alan 30 bin nüfuslu küçük bir kasaba. Kasabanın takımı Brentford FC, 10 Ekim 1889 tarihinde Brentford kürek kulübünün üyeleri tarafından kış aylarında uğraşacakları bir spor dalı olması amacıyla kurulmuş. Sağlık için spor anlayacağınız. Futbol ve rugby arasında kararsız kalınca oylamaya sunmuşlar, beşe karşı sekiz oyla futbol kazanmış. Renkleri bizim Samsunspor’u andırıyor, futbol âleminde “The Bees” (Arılar) olarak nam salmışlar. Takıma 1904 senesinden beri ev sahipliği yapan 12.300 kapasiteli Griifin Park Stadı adını Yunan mitolojisindeki kartal ve aslan karışımı bir yaratıktan almış. Onca sene ayakta kalıp badire atlatmadan bugünlere gelmek olmaz elbet. 2. Dünya Savaşında iki kez bombalar yağmış üzerine. 1983 senesinin şubatında Braemar Road tribününde çıkan yangın ciddi hasara neden olmuş, stadın bir bölümünü yeniden inşa etmişler. Günümüzde dört köşesinde pub olan yegâne stat olarak hala ayakta emektar futbol mabedi…

Yeri gelmişken efsane taraftarları Bill Axbey’i de yâd etmeden geçmeyelim. 1904 senesinde takımın Griifin Park’ta mücadele etmeye başladığı zamanlarda dünyaya gelmiş Brentford sevdalısı. Çocukluk yıllarında sevdalandığı takımın hiçbir maçını kaçırmazmış. 95 yaşına bastığı zamanlarda bir maçta maskot olarak sahaya çıkmışlığı bile var. 2007 senesinde, 103 yaşını kutlamasına az zaman kala aramızdan ayrıldığında, Brentford’un onca zaman evinde oynadığı hiçbir maçı kaçırmamış olmasından dolayı kulüp yönetimi tribünlerden birine onun adını vermiş. Kulübün bahtsızı ise 60’lı senelerde kaleyi korumuş olan Chic Brodie. 1965 senesinde Millwall’a karşı oynadıkları bir maçta rahatsız bir Millwall taraftarının sahaya attığı el yapımı bomba patlayınca kafasına kale direği düşmüş. O talihsiz olaydan sonra, bu kez 1970 senesinde bir maçta sahaya dalan köpekle çarpışıp dizinden sakatlanınca futbolu bırakmak zorunda kalmış bahtsız kaleci.

1930’lu seneler kulübün yükselişe geçtiği zamanlar. O yıllarda Arsenal ve Chelsea ile birlikte Londra’nın dişli takımlarındanmış. 1932–1933 sezonunda 2. Lig’e, iki sene sonra 1. Lig’e yükselmişler. Ülke futbolunun en üst liginde mücadele ettikleri ilk sezonlarında elde ettikleri beşincilik köklü tarihlerindeki en iyi dereceleri. Evlerinde oynadıkları maçlarda 40 bin taraftar ortalaması yakalarlarmış. Savaş sonrası düşüşleri başlamış, 1953-1954 sezonunda 3. Lig’e, 1961-1962 sezonunda 4. Lig’e düşmüşler. O dönem ülke futbolunun dört ligini de görmüş tek kulüp olarak tarihe geçmişler. Ama onca zor zamanlara rağmen taraftarları hep yanlarında olmuş. 2005 senesinde parasızlıktan kapılarına kilit vurulma noktasına gelindiği zamanlarda, taraftarlar kulüplerine para toplama adına 427 kilometre mesafedeki Hartlepool deplasmanına yürüyerek gitmişler. O zorlu süreçte kulüp taraftarlarından Mathew Benham adlı zengin bir iş adamı kulübe faizsiz beş seneliğine borç vermiş. Premier Lig’in kurulduğu 1992 senesinden beri iki kez terfi ederken, üç kez de küme düşmüşler. O süreçte oynadıkları altı play-off maçını da kaybetmiş olmaları onlar adına şansızlık…

Takımı çalıştırmış olan 57 teknik direktör arasında Ada futbolunda nam salmış Frank McLintock, Steve Perryman, Martin Allen, Leroy Rosenior ve Terry Butcher gibi isimler de var. Yeri gelmişken, efsane stoper Terry Butcher’a da selam çakmadan geçmeyelim. 2007 senesinde takımın başına gelmiş, ancak 25 maçta sadece beş galibiyet alınca kovulmuş. Kovulmasından hemen önce (o dönem takım son beş maçını gol atamadan kaybetmiş) kendisine daha çok zaman verileceğini umduğunu, yönetimin ve taraftarın arkasında olduğunu söylemiş ama o demeçten hemen sonra Peterborough deplasmanında uğradıkları yedi gollü hezimet Brentford macerasının sonu olmuş.

***

Kasım ayının son cumartesi gününde Griffin Park Stadında ligde 14. sıradaki Brentford’un konuğu nicedir ayrı kaldığı Premier Lig’e dönmeye çalışan Birmingham City. Brentford 1954 senesinin mart ayında 2-0 kazandığı maçtan beri yenememiş Birmingham takımını. Mavili Birmingham rakibiyle yaptığı son yedi maçın altısını kazanmış, Championship’te 5. sıradalar.

4-2-3-1 dizilişinde başlıyor ev sahibi maça. İlk dakikalarda iki takım da uzun toplarla pozisyon yaratmaya çalışıyor. Forvetleri 9 numaralı 24 yaşındaki Scott Hogan, Championship‘in en golcü üçüncü futbolcusu, 17 maçta 10 golü var. 14. dakikada 9 numaralı golcüsü Donaldson’un penaltısıyla öne geçiyor misafir takım. Brentford’da savunmanın ortasında oynayan Dean ve Egan, Donaldson karşında ağır kalıyor. Orta sahasının oyuna genişlik kazandırdığı dakikalarda tehlikeli ataklar yaratıyor Brentford. 30’da inanılmaz bir gol kaçırıyor kanatta oynayan Vibe, topla dönmekte geç kalınca golden oluyor takımı. İlk yarıda yüzde 63 topa oynama oranına ve 11 kez rakip kaleyi yoklamalarına rağmen golü bulamıyorlar.

İkinci yarıya baskılı başlıyorlar, ancak hücumda çoğaldıkları dakikalarda arkada boşluklar bırakıyorlar. 60’da kaleciden dönen topu kaleye gönderemiyor Hogan. 63’te atamayana atarlar kuralı işliyor, Donaldson’un kazandığı faulde soldan ceza sahasına indirilen topu arka direkte tamamlayan Shotton, şimdi maç 0-2. 77’de umutlanıyor Brentford, ceza sahasına ortalanan topa kafayı vuran Hogan 1-2. Ancak kalan dakikalarda başka gol olmayınca 10.925 taraftarın önünde Birmingham kazanıyor. Kasımda maç kazanamamış Brentford’da düşüş sürüyor…

Ziya Adnan
29 Kasım 2016

Tottenham Hotspur – West Ham United, ateşli bir Londra derbisinde…

Tottenham Hotspur – West Ham United, ateşli bir Londra derbisinde…

Uzaklardan…

Yönetmenliğini Lexi Alexander’ın yaptığı 2005 yapımı “Green Street Holigans”, kendilerine “Green Street Elite” adını verdikleri West Ham United taraftar grubunun 80’li yılların futbol maçlarında yarattığı holiganizmi, kasvetli Londra görüntüleri eşliğinde oldukça gerçekçi ve sürükleyici tarzda anlatan enfes bir futbol filmdir. Her ne kadar West Ham United için Güney Londra’nın Millwall’u ezeli düşman olsa da, Kuzey Londra’nın Tottenham Hotspurs’ü de onlar adına sevilmeyendir, kendi anlatımlarıyla tıpkı İsrailliler ve Filistinliler misali. Ancak Millwall nicedir alt liglerde çile çekmektedir, rekabet sekteye uğramıştır, o yüzden West Ham United taraftarları için sezonun en önemlisidir Tottenham maçı, sabırsızlıkla beklerler…

İlk kez 1898 senesinde 4 bin taraftar önünde karşılaşmışlar, o yıllarda West Ham “Thames Ironworks” olarak rakibiyle birlikte Thames & Medway Liginde mücadele ediyormuş. İlerleyen zamanlarda artarak günümüze kadar gelmiş iki takım arasındaki rekabet. 2005-2006 sezonunun son maçında West Ham United kendi evinde teknik direktörlüğünü Martin Jol’un yaptığı Tottenham karşısındadır ve Tottenham’ın alacağı üç puan takımı Şampiyonlar Ligine taşıyacaktır. Ancak Tottenham’lı futbolcuların gıda zehirlenmesi nedeniyle sahada varlık gösteremedikleri maçı ev sahibi kazanır ve Tottenham Şampiyonlar Ligi şansını kaçırır. West Ham United sezonu 9. sırada bitirmesine rağmen alınan bu galibiyet taraftarları şampiyonluk kupasını kazanmış kadar mutlu etmiştir. Son sezonlarda karşılaştıkları maçlarda alaycı tezahüratlar eşliğinde o unutulmaz doksan dakikayı hatırlatır rakibe West Ham sevdalıları…

Yakın geçmişte Olimpiyat Stadı’nın kullanım hakları için bir kez daha karşı karşıya geldiler ve stat Doğu Londra takımına yakın olduğu için West Ham’a 99 seneliğine kiralandı. Aralarındaki çekişmeye rağmen West Ham’dan Tottenham’a transfer olmuş Frederic Kanoute, Michael Carrick, Scott Parker ve Jermain Defoe o rekabeti en iyi bilenlerdendir.

•••

1974 senesinde 45 yaşında aramızdan ayrılmış Amerikalı şair Anne Sexton, “Daha önce bir kez öldüm, aylardan kasımdı” demiş güz ayının hüzün ve kasvetini anlatmak için. “Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur / Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, tarumar olur” demiş Yahya Kemal Beyatlı o güzel Sonbahar şiirinde. Sarı yaprakların şehrin sokaklarını bir battaniye misali örtüğü soğuk ve kasvetli bir Londra cumartesisinde Tottenham Hotspurs kendi evinde West Ham United karşısında. Ev sahibinin Premier Lig’de yenilgisi yok ama bu maça sakat futbolcuları Toby Alderweireld, Erik Lamela ve Ben Davies’ten yoksun çıkıyorlar. Golcüleri Harry Kane son 15 Londra derbisini boş geçmemiş. West Ham’ın tek eksiği cezalı kaptanları Mark Noble. Bu sezon deplasman oynadığı son altı lig maçının beşinden mağlubiyetle ayrılmış Bilic’in öğrencileri ve Premier lig tarihinde rakibin sahasında oynadıkları 14 lig maçının sadece birinde üç puan çıkartabilmişler. Anlayacağınız onlar adına zor deplasman. Üstelik ligdeki konumları da pek iç açıcı değil, 11 maçta topladıkları 11 puanla küme düşme potasının bir basamak üzerindeler.

Henüz 5. dakikada soldan ceza sahasına girip topu ağlarla buluşturuyor Eriksen ama pozisyon ofsayt. Üçlü savunma ve önlerinde oynayan Wanyama ve Dembele ikilisiyle beşli blok halinde karşılıyor rakip hücumun iki etkilisi Payet ve Sakho’yu. Sol beki Creswell’in atağa katıldığı anlarda West Ham etkili. Ve 23’de golü buluyorlar; sağdan kullanılan kornere Reid vuruyor, dönen topu kafayla kaleye gönderiyor Antonio, 0-1. Gol iştahlandırıyor Bilic’in takımını, orta sahada kaptıkları toplarda iki çabuk oyuncusu Antonio ve Sakho ile rakibi eksik yakalayıp tehlikeli geliyorlar rakip kaleye. Üçüncü bölgede Eriksen Kane ve Janssen rakibin geniş alanları iyi kapatmasıyla pozisyon yaratmakta zorlanıyorlar. İlk yarıyı yüzde 69 topa sahip olma oranıyla önde ama skor olarak geride kapatıyor Tottenham.

İkinci yarının başında soldan Rose hücuma daha çok katılıyor, 51’de ortaladığı topa iyi vuruyor takımla ilk kez sahaya çıkan Winks, şimdi durum 1-1. 55’den sonra 4-4-2’ye dönen Tottenham galibiyet için yükleniyor. 53’de gördüğü sarı kart sonrası Rose bir sonraki maçta cezalı duruma düşüyor. 67’de Janssen, Reid’i ceza sahasında gereksiz müdahaleyle düşürünce penaltı kazanıyor West Ham ve Lanzini takımını yeniden öne geçiriyor. 70’de Janssen çıkıyor Alli oyunda. 76’da Payet topa vurmakta gecikince takımını golden ediyor. 88’de West Ham savunması dengesiz yakalanıyor, Kane vuruyor 2-2. Uzatma dakikalarında Nordtveit ceza sahasında Son’u düşürüyor. Kane’in penaltısı takımını öne geçiriyor ve 31.212 bin taraftarın izlediği ve Harry Kane’in bir kez daha boş geçmediği Londra derbisini Tottenham kazanıyor.

Ziya Adnan
22 Kasım 2016