Premier Lig seyir defteri: Beklemekten yorulmayanlar…

Premier Lig seyir defteri: Beklemekten yorulmayanlar…

Uzaklardan…

“Gelmeyeceğini bile bile beklemek saflık değil, aşktır” demiş Nazım Hikmet. İçimizi acıtan bir seneyi daha geriye bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda, hatırlayalım şampiyonluğu beklemekten yorulmayanları…
Gençlik yıllarımızın fırtınasıydı Liverpool FC, o zamanlara yetişmiş olanların futbol belleklerinde yer etmiş, 70 ve 80’li yıllarda Avrupa futbolunda esmiş kükremiş, 1972-1990 arasında 11 sezonda şampiyonluk kupasını kaldırmış, yalnız yürümeyenlerin enfes takımı. Köklü tarihlerinde Şampiyonlar Ligi’ni beş kez, UEFA Kupası’nı üç kez kazanmışlar. Ama ne olduysa Premier Lig’in kurulmasından sonra olmuş, sevdalıları adına beklemek ve ummakla geçmiş yıllar, hep bir sonraki sezona kalmış umutlar. Gelmeyeceğini bile bile nafile bir aşkla beklemiş taraftarları, “You will never walk alone” ile yankılanmış maç günleri Anfield tribünlerinde, ama şampiyonluktan yana yüzleri gülmemiş. Taraftarı olmasak da, gönlümüzün bir köşesinde her daim ayrı yeri vardır o futbol şehrinin takımının, muhtemel futbola sevdalandığımız zamanlarda o güzel oyunun en afili abileri oldukları, bize o güzel oyunu sevdirdikleri, Dalgish’i, Rush’ı, Kennedy’si, Highway’i için. Bu yüzden her hafta sonu, onlar gibi beklemekten yorulmayan bizim takımın maçının bitiminde onların maçının sonucuna ”Acaba yenmişler mi?” gözüyle bakmam hep ondandır. Daha önce de yazmıştım, benim gibi 80’lere yetişmiş olanlar için Liverpool’a hürmet, bize futbolu sevdirdikleri için en azından şükran borcudur…

La Liga tarihinde küme düşme acısı yaşamamış üç takım vardır; ikisi malumunuz, üçüncüsü Athletic Bilbao… Adını şehrinden alan, kökleri 1899’a kadar uzanan kırmızı beyazlılar İspanya futbolunun en başarılı 4. Kulübü durumunda… “Los Leones” (Arslanlar), 8 sezonda şampiyonluk kupasını kaldırmışlar. Ancak 1984 senesinde yaşadıkları şampiyonluktan sonra hasret kalmışlar şampiyonluğa, kupayı en son kaldırdıkları sene doğan çocuklar şimdi otuzlu yaşlarda…

İsviçre futbolunun en başarılı kulübüdür Zürih’in Grasshopper’ı… 1886 senesinin eylülünde kurulmuşlar, müzelerini 19 şampiyonluk kupası süslüyor. Ama onlar da nicedir şampiyonluğa hasret kalanlardan, en son kupalarını 2002-2003 sezonunda kaldırmışlar. O sezondan sonra sevilmeyen Basel 10 sezonda şampiyon olurken, mavi beyazlı “Çekirgeler”, rakibin hep gerisinde kalmış…

1919 senesinde kurulmuş AS Saint-Étienne, Fransa futbolunun yeşil-beyazlı takımı. 1964-1976 arasında ülke futbolunun en üst ligini ilk sırada bitirmişler. Tarihlerinde kazandıkları on şampiyonluğun sonuncusu 1981’de, sonra düşüş başlamış. En son şampiyonluktan sonra iki kez küme düşerken geçtiğimiz sezonu 6. sırada bitirdiler. Yeri gelmişken, bizim futbol fakiri coğrafyanın da nicedir sabırla bekleyenini de atlamayalım. Gençlik yıllarımızın Karadeniz’den esen kasırgasıydı Trabzonspor, üç İstanbullunun hegemonyasına son veren ilk takımdı, yaşadıkları altı lig şampiyonluğunun sonuncusu 1984 senesinde. O şampiyonluktan sonra ligi beş sezonda 2. sırada bitirdiler, sonraları beklemekle geçen yıllarda takımın başına geçen 32 teknik direktör de derman olmadı yaralarına…

Çizme futbolunun kırmızı mavili Genoa’sı en son şampiyonluğunu 1923-1924 senesinde yaşamış ve aradan geçen onca seneye rağmen ülke futbolunun en başarılıları listesinde 4. sıradalar. Hikâyelerini anlatan kitaplar takımın lakabı olan “Vecchio Balordo”nun (yaşlı budala) yaratıcısının İtalyan spor yazarı ve takımın koyu taraftarı Gianni Brera olduğunu yazar. Şehirle hiçbir bağı olmadığı halde takımın hiçbir maçını kaçırmazmış. 1992 senesinde 73 yaşında şampiyonluğu göremeden aramızdan ayrılmış futbol sevdalısı…

Madem beklemekten yorulmayanları yazdık, Kuzey Londra’nın “Topçular”ını da unutmayalım. En son şampiyonluğun üzerinden 12 sene geçmiş, zaten zaman dediğin nedir ki, geçer. 2016 senesinin son maçına çıktıkları zamanlarda Premier Lig’de lider Chelsea’nin 9 puan gerisinde, 3. sıradalar. Ligde oynadıkları son iki maçı da kaybettiler. 2016 senesinin son maçında Emirates Stadı’nda Arsenal’in konuğu ligin dişli takımı West Bromwich Albion bu maçtan önce ligde 8. sırada. Premier Lig tarihinde 20 kez karşılaşmışlar, West Brom sadece üç maçı kazanabilmiş. İki kanat oyuncusu Walcott ve Chamberlain’in yokluğunda iki hücumcu Giroud ve Sanchez ilk 11’de. Demiryolu çalışanlarının grevi nedeniyle aksayan ulaşımdan taraftarlar da etkilenmiş haliyle, tribünlerde yer yer boşluklar göze çarpıyor. 59.925 taraftarın önünde, ilk 15 dakikada oyunu rakip sahaya yıkan ev sahibi takım yüzde 76 topa sahip olma oranıyla oynuyor. İlk yarıda neredeyse tek kale oynayan Arsenal’in 10 şutundan sadece biri kaleyi bulurken, West Brom gol umudunu duran toplara bağlamış.

İkinci yarıya tempoyu yükselterek başlıyor Arsenal. 50’de Sanchez’in ceza sahası içinde dönüp vurduğu top direkte patlıyor. 55’te Sanchez bu kez ceza sahası dışından vuruyor, West Brom’un 34 yaşındaki milli kalecisi Foster kornere çeliyor. 65’ten sonra üç ofansif oyuncusunu sahaya sürüyor Wenger; Gibbs, Coquelin ve Iwobi çıkarken, Ramsey, Lucas ve Monreal sahada. Yüzde 78 topa sahip olma oranı ve 23 şuta (kaleyi bulan 9) rağmen golü bulamayan Arsenal’de umutlar tükenmek üzereyken, 86’da bu sezon ilk kez ilk 11’de başlayan golcüsü çıkıyor sahneye, sağdan Mesut ortalıyor Giroud bitiriyor. Maç sonu basın toplantısında Wenger arka arkaya kaybedilen iki maçtan sonra bu maçı kazanmanın önemini vurguluyor.

Ziya Adnan
28 Aralık 2016