Championship Günlükleri: Middlesbrough, gözlerden ırak

Uzaklardan…

Ülkenin cayır cayır yandığı zamanlarda televizyon ekranlarında konuşuyor, dinliyorum. “Canlılar yandı, eyvallah. Yahu yangın olur da ormandaki canlılar yanmaz mı?” cümlesi merhamet eksikliğinin yansıması. Bu yaşamda bir köpeğin başını okşamışlığı, bir kediye mama vermişliği var mıdır bilemem; bildiğim, hayvanları sevmedikçe insan ruhunun yarısı uyumaya devam edermiş. Ve yine bildiğim, ülke yönetimine talip olacak kişinin en önemli özelliği merhamet sahibi, vicdanlı olması; malum itibar sarayla, hanla hamamla değil, merhametle, vicdanla, alçakgönüllülükle ölçülür. Konumuz futbol olsa da hatırlatalım, bu dünya ne saraylar ne tek adamlar gördü.

Dönelim futbola… 2020- 21 sezonunu 24 takımlı Championship’te 10. sırada bitirdi Middlesbrough; ülkenin kuzeydoğusunda, North Yorkshire bölgesinde, Tees Nehri’nin kıyısına kurulmuş 175 bin nüfuslu kasabanın kırmızı beyazlı takımı. Ada futbolunun asansör takımlarından, Premier Lig’in kurulduğu 1992’de düştü, 1994-95 sezonunda çıktı, 2009’a kadar elitlerin arasında boy gösterdi. Sonrasında dört kere düşüp üç kez döndü. 2018-19 sezonunda 34 bin kapasiteli Riverside Stadında 23.217 taraftar ortalaması yakaladı. Yeni sezonda 23 kişilik kadronun toplam değeri 34,5 milyon sterlin, yaş ortalaması 25.9, altı futbolcusu İngiltere dışında dünyaya gelmiş. Kadronun en değerli oyuncusu 23 yaşındaki stoper Dael Fry kulübün alt yapısından yetişti, İngiltere U17-U21 takımları arasındaki tüm yas gruplarında forma giydi. Rakip Fulham, son beş sezonda arka arkaya iki sezon aynı ligde yer almadı enfes mahallenin siyah beyazı. İki lig arasında mekik dokudular son sezonlarda, geçtiğimiz günlerde futbolun efendi hocası Scott Parker ile yolları ayırırken takımın başına geçmişte Watford ve Everton’u çalıştırmış Marco Silva’yı getirdiler. 148 milyon sterlin ile ligin açık ara en değerli kadrosu, 28 kişilik kadronun 21’i İngiltere dışında dünyaya gelmiş, 13 futbolcusu ülkelerinin milli takımında forma giyiyor. Transfer döneminde kadrolarına iki önemli futbolcu kattılar, ofansif orta saha Harry Wilson (12 milyon Sterlin) ve Tottenham Hotspur’un eski kalecisi Gazzaniga. Middlesbrough 6 yeni takviyeyle transfer döneminin aktif takımlarından. Ev sahibi Fulham 4-2-3-1 dizilişinde, geçen sezonun suskun golcüsü Mitrovic’in arkasında Wilson, Carvalho, Kebanoa üçlüsü. Middlesbrough 3-4-1-2 dizilişinde, savunma ağırlıklı takımın ileri ucunda Watmore, Ikpeazu ikilisi, arkalarında oyun kurucuları Crooks. Henüz ilk dakikada rakibe sert müdahalesiyle sarı kartı görüyor Mitrovic, Fulham ilk bölümde topa sahip olan, tempoyu kontrol eden takım. Geçtiğimiz sezon Scott Parker yönetiminde gol yollarında kısır kalmışlardı, Marco Silva daha ofansif takım yaratma çabasında. İlk bölümde topa daha çok sahip olan ev sahibi ancak 5. dakikada misafir takım gole yaklaşıyor. Fulham savunmasında Robinson’un hatalı geri pasında top gol çizgisini geçmeden müdahale ediyor Gazzaniga. 10’da Middlesbrough atağında Bola rakip ceza sahaya uzun oynuyor, rakip savunmada Adarabioyo rakipten önce müdahaleyi yapıp mutlak golü önlüyor. Fulham’ın topa sahip olduğu anlarda göze batan oyuncusu Wilson, duran topları etkili kullanıyor 8 numara ama ilk 15 dakikada kullandığı üç kornerden sonuç alamıyor takımı. 16’da ilk sarı kartı görüyor Middlesbrough, McNair’in rakip savunmanın sağındaki Tete’ye müdahalesi çok sert. 21’de Wilson’un vuruşuyla gole yaklaşıyor Fulham, Middlebrough kalesinde Lumley sol köşeden kornere çeliyor. Sağda Harry Wilson ve Kenny Tete ile etkili geliyor Fulham, Carvalho’nun rakip savunma arkasına koşuları rakip savunmayı zorluyor. Ve beklenen gol 29’da geliyor, Fulham atağında Onomah sağdan ceza sahasına giriyor, Welshman’a pasını enfes bitiren Wilson. Liverpool’dan takıma katılan orta saha oyuncusunun Fulham formasıyla ilk golü. Middlesbrough’nun transfer döneminde Wycombe’dan kadrosuna kattığı Uche Ikpeazu ilk devrede etkisiz görünüyor. Ev sahibi topa yüzde 62 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 7 kez yokladığı devreyi tek golle önde kapatıyor. Middlesbrough’nun ilk devrede rakip kaleyi bulan vuruşunun olmayışı ilk yarının özeti…

***

2. devreye bıraktığı yerden devam ediyor ev sahibi, 54’te Mitrovic müsait pozisyonda isabetsiz vuruyor. 55’te ilk değişikliği yapıyor misafir takım, Watmore yerine Spence’e bırakıyor. Sonrasında Ikpeazu, Tavernier değişikliği geliyor, Fulham ataklarını sıklaştırırken 63’te Kebano, 70’te Mitrovic net fırsatları gole çeviremiyor. 72’de Kebano ile bir fırsatı daha harcarken 77’de beklenmedik anda beraberliği yakalıyor misafir takım. Tavernier Fulham ceza sahasına giriyor, pozisyonun devamında Bola ile Jones paslaşmasında Bola sol ayakla yerden köşeyi buluyor. Golden sonra iki değişlik yapıyor Fulham’ın hocası Silva ama sonucu değiştirmeye yetmiyor. Middlesbrough gol yollarında etkisiz göründüğü zorlu deplasmandan savunma gücüyle bir puanı çıkartıyor. Fulham topa yüzde 67 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 17 kez yokladığı maçta öne geçmesine rağmen puanları bırakıyor. Transfer dönemi bu ayın sonunda kapanacak, kaliteli bitirici eksikliği takımın önemli sıkıntısı, iyi bir golcüyle zirveye oynarlar sanırım…

Ziya Adnan

12 Ağustos 2021

Community Shield: Bir yaz daha geçerken

Uzaklardan…

“Bir yazdı artık geçmiş olan, oysa hâlâ tenimde tuz tadı, aynı ağlardan çıkardığımız, bir akşam güneşiyle balıkları” der yazı anlatan dizelerinde Ataol Behramoğlu. Uzaklarda ülkenin cayır cayır yandığı, unutmak isteyeceğimiz bir yaz daha geçerken ömürden, Ada futbolunun sezon açılışını simgeleyen Community Shield kupasına naçizane bir bakış…

İlk kez günümüzden 113 sene önce, 1908’de oynanmış, önceki sezonda ligi ve Federasyon Kupası’nı kazanmış iki takımı karşı karşıya getiren yaz kupası. İlk zamanlarında profesyoneller amatör takımlarla karşılaşırmış, sezonun sonunda oynanırmış final. 1959’da sezon başına almışlar, o zamandan bu yana hep ağustos ayında sahne alıyor. Final maçının geliri ilk turdan itibaren Federasyon Kupası’na katılan 124 takıma ve takımlarının seçtiği hayır kurumlarına dağıtılıyor. İçinde hayır olan her hikâye güzeldir ama bazıları için kupa abartılmış bir dostluk maçı. Liverpool’un eski kaptanı ve şimdilerde BBC’de futbol yorumcusu Mark Lawrenson “harika bir dostluk maçı” olarak tanımlamış finali. Ancak kupaya ehemmiyet verenler de var, 2016 finali öncesinde o dönem Leicester City’i çalıştıran Claudio Ranieri onlardan biri: “Bu bir hazırlık maçı değil. Bu resmi bir maç ve kazanılacak bir kupa var ve ben bu kupayı kazanmak istiyorum.” Aynı şekilde 2018’de Manchester City menajeri Pep Guardiola, takımının Chelsea ile olan karşılaşmasını sezonun “ilk finali” olarak tanımlamış. Ne diyelim, takımın başında Guardiola gibi kupa canavarı olunca içinde kupa olan her maç finaldir…

Londra’nın yağmura teslim olduğu zamanlarda 40 bine yakın taraftarın önünde geçen sezonun şampiyonu Manchester City, Federasyon Kupasını kazanan Leicester City karşısında. Tarihte Wembley’de iki kez karşılaşmışlar, 1969 Federasyon Kupasını tek golle kazanan Manchester City diğer maçı da aynı skorla kazanmış. Bu, Leicester City’nin Community Shield’deki üçüncü maçı, 1971’de Liverpool’u 1-0 yenerken, 2016’da Manchester United’a 2-1 mağlup oldular.

4-2-3-1 dizilişinde başlıyorlar maça, savunmanın ortasında Söyüncü, ileri uçta Vardy, Perez ikilisinin arkasında oyun kurucuları Barnes. Manchester City 4-3-3 dizilişinde, ileri uçta Mahrez, Torres, Edozie üçlüsü. Transfer döneminin rekoru Grealish yedek kulübesinde, Guardiola çok iyi bir oyun kurucuyu kadrolarına kattıklarını, 25 yaşındaki futbolcunun önümüzdeki sezonlarda takıma önemli katkıda bulunmasını umduğunu dile getiriyor. Maça istekli başlıyor mavi beyaz Leicester City, 5. dakikada sağ kanatta Barnes’ın ceza sahası içinden yerden vuruşu rakip savunmada dönüyor. Geçen sezon geçirdiği sakatlık nedeniyle takımından uzun süre ayrı kalmıştı 7 numara. Akabinde Manchester City’nin serbest vuruşunda İlkay Gündoğan’ın vuruşunu köşeden çıkarıyor Leicester City kalesinde Schmeichel. İlk 15 dakikada durgun Manchester City, 18’de gole yaklaşan takım Leicester City, Barnes’ın çaprazdan vuruşunu köşeden çıkarıyor Manchester City kalesinde 13 numaralı Steffen. 24’te gole yaklaşıyor maviler, Tielemans-Perez paslaşmasında yakın mesafeden vuran Ndidi, top kaleci Steffen’den dönüyor. İlk 30 dakika çok üstün Leicester City, Guardiola’nın takımı geçmiş sezonların aksine 3. bölgede baskıda etkisiz, pozisyon üretmekte zorlanıyor. Kaliteli bir santrafordan yoksun görüntüde topa sahip olma konusunda hantal görünüyor takım. Transferi gündemdeki Kane takıma çok şey katabilir ama pandeminin etkisinde küçülen futbol ekonomisinde 160 milyon Sterlin fazla abartılı muhtemel. İki takımında topa eşit derecede sahip olduğu, Leicester City’nin rakip kaleyi üç kez yokladığı devre golsüz kapanıyor.

2. devrenin başında takımlar aynı kadrolarla sahada. İlk bölümde iki takım da orta sahayı çabuk geçiyor, 50’de Mahrez ile serbest vuruştan yararlanamıyor Manchester City. Bu devrede daha ofansif yeşil beyazlı takım, Leicester City rakibi kendi sahasında karşılıyor. 53. dakikaya gelindiğinde iki takımın da savunması rakibe pozisyon vermiyor. 59’da İlkay Gündoğan rakip savunma arkasına sarkıyor ama vuruşu isabetsiz. 64’te beklenen an gerçekleşiyor, Manchester City sevdalılarının tezahüratları arasında Grealish, Edozie’nin yerine sahada. Aston Villa’nın miniklerinden yetişmiş, bu sezona kadar Villa forması giymiş bir futbolcu için takım değiştirmek oldukça büyük karar, yeni takımına alışması zaman alacaktır sanırım.

Bastıran yağmurla birlikte baskıyı artıyor Manchester City, Grealish sağda pozisyon üretmeye çalışırken savunmanın sağında Pereira çabuk kapatıyor. Son bölümde dört değişiklik birden yapıyor Leicester City ancak iki takım da lige hazır görünmüyor. 86’da Grealish’in ceza sahasında pasında Silva’dan önce rakip savunma müdahale ediyor. Maçın penaltılara gitmesi beklenirken 88’de City savunmasında Ake’nin ceza sahasında müdahalesiyle yerde kalıyor Iheancho ve kazandığı penaltıyı kaçırmıyor. Dört dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca sezonun ilk kupasını kaldırıyor Leicester City, geçen sezonun şampiyonu Manchester City ise De Bruyne ve Sterling’den yoksun çıktığı maçta göz doldurmuyor. Ligin açılış maçında pazar günü Tottenham Hotspur’e konuk olacaklar, O maçta Kane hangi takımın formasını giyer bilinmez. Maçtan sonra hocaları Guardiola yeni transferler ve alt yapıdan takıma katılanlarla iyi bir hazırlık dönemi geçirdiklerini, maçın 2. devresinde iyi oynadıklarını, 3. bölgede final paslarında gelişme kaydetmeleri gerektiğini kaydediyor.

Ziya Adnan

10 Ağustos 2021

Arsenal: Yeni Wenger’i beklerken

Uzaklardan…

1994-95 sezonunu 12. sırada bitirmişti Arsenal, Blackburn Rovers’ın şampiyonluk kupasını kaldırdığı sezonda hüsran yaşayanlardandı Kuzey Londra’nın ‘Topçular’ı. 1995-96 sezonunda Avrupa Kupalarında yer alamadılar, Highbury Stadı’nın müdavimleri hoşnutsuzdu gidişattan. Bekledikleri kurtarıcı 1996’nın yazında geldi. Ağustos sıcağında o dönem Arsenal’den kovulan teknik direktör Bruce Rioch’un yerine Johan Cruyff’un geçmesi beklenirken, kulübün 2. başkanı David Dein sürpriz bir kararla takımın yeni teknik patronunun Arsene Wenger olduğunu açıklıyor, adı sanı duyulmamış bir futbol adamının Arsenal’in başına getirilmesini “Arsene Who?” (Arsene de kim?) başlığıyla duyuruyordu Londra’nın çok satan gazetesi The Evening Standard. İlk 9 sezonu şaheser, ligi 2. sıranın altında bitirmediler, 3 şampiyonluk yaşadılar. Sonra… Sonra düşüş başladı, Wenger şampiyonluk hedefinden uzaklaşmış, ilk dördü başarı olarak görmeye başlamıştı. 2006 yazında görkemli Emirates Stadı’na taşındı takım, Wenger’e göre yeni stat futbolun en güçlü kulüpleriyle rekabet etme fırsatı yaratacaktı. Ama beklendiği gibi gitmedi işler, Wenger yaşlanmış, değişen kulüp yönetimi kupalardan önce paraya öncelik verince takım her sezon elindeki yıldız futbolcuları birer ikişer kaybetmişti. Rakipler Ada futbolunun ‘Feeder Club’u (yetiştirici kulüp) olarak görmeye başlamıştı Arsenal’ı. Zaman zaman Premier Lig’in göze en hoş gelen futbolunu oynasa da takımdan ayrılan yıldızların yerlerinin doldurulamayışı sorunun temeli haline gelirken düşüş hızlanıyor, Wenger’in takımdan ayrılması soruna çare olmuyordu. 2018’den beri 3 hocayla çalışan takım sahadaki futbol ve saha dışı yönetimiyle orta sıra takımı görüntüsünde, sorunun kaynağı aşikâr. Amerikalı milyarder girişimci Stan Kroenke ve holding şirketi Kroenke Sports and Entertainment’ın gölgesinde yatırım eksikliği. Velhasıl 1995-96 sezonundan sonra ilk kez yeni sezonda Avrupa Kupalarında yer alamayacaklar, 2020-21 sezonunu kendisi gibi hüsranları yaşayan Tottenham’ın arkasında 8. sırada bitirdiler, transfer döneminin sessiz kalanlarından…

***

Geçmek bilmeyen beter bir virüsün pençesinde yeni sezonun başlamasına az kala Londra takımları arasında gerçeklesen hazırlık maçlarının ilkinde Arsenal evinde Chelsea karşısında. Sezon öncesinde 3 Londra takımı Arsenal, Chelsea ve Tottenham ‘Mind’ adlı akıl sağlığı derneğine yardım amaçlı mini turnuvanın takımları, her takımın bir maçı kendi evinde oynayacağı turnuvanın geliri derneğe bağışlanacak. Arsenal 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Lacazette’in arkasında Pepe, Aubameyang, Smith-Rowe üçlüsü. Transfer döneminde kadrolarına kattıkları orta saha oyuncusu Albert Sambi Lokonga (Anderlecht), sol bek Nuno Tavares (Benfica), Brighton’dan 50 milyon sterlin karşılığında savunmanın ortasına alınan Ben White yedek kulübesinde. Chelsea 4-3-3 dizilişinde, ileri uçta Werner, Ziyech, Havertz üçlüsü. İlk bölümde oyunu geniş alanlara taşıyarak etkili oluyor Arsenal, 9. dakikada soldan Tierny’nin ceza sahasına kestiği topa Lacazette dokunamıyor. İlk 20 dakikada takımın göze batan oyuncuları orta sahada top dağıtımı ve yerinde müdahaleleriyle Partey, sağ kanatta enerjisi, çabukluğuyla Pepe. Chelsea, daha iyi kadroya sahip olmasına rağmen Euro 2020’nin iyilerinden Mount’un yokluğunda iki bölge arasında bağlantıyı kurmakta ve pozisyon üretmekte zorlanıyor. Savunmada az adamla yakalandığı 26. dakikada kalesinde golü görüyor Arsenal, Ziyech, Havertz’in önüne bırakıyor, yakın mesafeden kaçırmıyor 29 numara. Golden sonra beraberlik için yükleniyorlar, 31’de rakip savunmanın çıkarken kaptırdığı topta Lacazette’nin vuruşunda direkler gole izin vermiyor. Tüm enerjisine, isteğine rağmen savunmada açıklar veriyor Arsenal, yeni transfer White çare olur mu zaman gösterir. Devrenin bitimine yakın sakatlanan Partey yerini Xhaka’ya bırakıyor, devre Chelsea’nin tek gollü üstünlüğüyle kapanıyor.

***

2. devreye Holding, White değişikliğiyle başlıyor ev sahibi, 4 numaralı formayla ilk kez takımda yer alıyor savunma oyuncusu. 50’de müsait pozisyondan çaprazdan isabetsiz vuruyor Pepe, Arsenal o dakikaya kadar gol yollarında etkisiz. Akabinde Ziyech ile net gol pozisyonundan yaralanamıyor Chelsea, devrenin ilk bölümünde iki takım da orta sahayı çabuk geçiyor. 69’da duran top organizasyonunda beraberliği Xhaka’nın kafa vuruşuyla yakalıyor Arsenal ama uzun sürmüyor sevinçleri, savunmanın hatalı pasını gole çeviren Abraham takımını bir kez daha öne geçiriyor. Son bölümde yeni transferlerini sahaya sürüyor Arteta, Aubameyang yakın mesafeden dokunamıyor, akabinde Nketiah’ın vuruşunda direkler gole izin vermiyor. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca Chelsea mini turnuvanın ilk maçını kazanıyor. Velhasıl son sezonlardaki görüntüsünden çok farklı değil Arteta’nın takımı, üstelik geçen sezon Real Madrid’den kiralanan Odegaard bu sezon kadroda olmayacak. Meselenin özeti, yatırım eksikliği takımın kaderini belirliyor…

Ziya Adnan

3 Ağustos 2021

Unutulmuş bir Ada futbolu hikâyesi…

Uzaklardan…

Kökleri 1878 senesine dayanan, Ada futbolunun en eski kulüplerinden Everton FC, St Domingo Methodist Kilisesi’nin müdavimleri için yazları kriket, kışları futbol oynasınlar, sağlık için spor yapsınlar maksadıyla kurulmuş. Kuruluşundan bir sene sonra, bölge halkının isteğiyle mahallesinin adını almış, Ada futbolunda “The People’s Club” (Halkın Kulübü) olarak bilinmesi bu yüzden. 1920’li yıllarda oynadıkları göze hoş gelen futboldan dolayı “The School of Science” (Bilim Okulu) olarak da nam salmışlar. Futbolsuz kaldığımız zamanlarda tarihinde nice yıldızlar yetiştirmiş kulübün en önemli golcülerinden birinin unutulmuş hikâyesini anlatalım, ölümünün yıldönümüne yaklaştığımız zamanlarda yâd edelim golcüyü…

Takvim yaprakları 23 Haziran 1880’i gösterirken İskoçya’nın Slamannan kasabasında dünyaya gelmiş, futbola nasıl başladığı konusunda bilgi bulunmasa da 1899-1901 arasında St. Mirren ve Falkirk takımlarında top koşturduğu biliniyor. Sonrasında yolunu tuttuğu İngiltere’de Everton’la kesişmiş yolları, 1901-11 arasında takımın formasını giymiş. Oynadığı 275 maçta 109 gol kaydetmiş. Bunların içinde en önemlisi, 1905 Federasyon Kupası finalinde, Everton’a kupayı kazandıran gol. O ve ondan sonraki sezon ligi gol kralı olarak bitirmiş. Futbolcuların sıkı atletler olmadığı, kaba kuvvetin öne çıktığı, futbolun günümüzden farklı kurallarla oynandığı zamanlarda teknik olarak çok yetenekli olmasa da hırsı, kazanma arzusu ve gücüyle göze batarmış. O yıllara dair görüntüleri bulunmasa da ayaklarını yere sağlam bastığı ve fizik olarak diğerlerinden güçlü olduğu yazılır…


Liverpool şehrinin bilindik gazetesi “The Echo” o yılların farklı futbolcusu olarak tanımlıyor golcüyü. 1911’de Everton’u bırakıp Kuzey Londra kulübü Tottenham’ın yolunu tuttuğunda mavili takımın sevdalıları eşi benzeri görülmemiş protesto gösterileri düzenlemişler, futbolcunun kulüpten ayrılması durumunda takımlarının maçlarını protesto edeceklerini dile getirmişler. Eylül ayında, Goodison Park Stadı’nda, Tottenham formasıyla sahaya çıkan futbolcuya daha önce hiç yaşanmamış sevgi gösterilerinde bulunmuş ev sahibi takım taraftarları, üstelik 2-2 biten maçın gollerinden biri de onun ayağından gelmiş. Kısa süren Tottenham macerasından sonra Manchester City ve South Liverpool’da forma giymiş ve futbolu 1912 senesinde 32 yaşında bırakmış. 1914’te Avusturalya’ya göç ettiği zamanlarda Daily Mirror gazetesi “Çamur sahalarda izlediğimiz muhtemel en büyük futbol sanatçısı” olarak tanımlamış futbolcuyu…

***

Futbol sonrası, Melbourne’nun 140 mil kuzeyinde, 1.623 nüfuslu Tongala kasabasında çiftçilik yapan kardeşinin yanında yeni hayata başlamış. İlk zamanlar işler iyi gitse de kısa zamanda kardeşi ile sık sık kavga eder olmuşlar. Kimi zaman yumrukların konuştuğu, kimi zaman sopalarla, tırmıklarla birbirlerini fena hırpaladıkları kavgaların nedeni genelde paraya dayanırmış. Kardeşinden sıklıkla aldığı büyük borçları ödemeye yanaşmaz, tartışma her seferinde kavgayla sonuçlanırmış. Çiftliği satın alırken, kardeşi John’a maddi yardımda bulunduğu biliniyor. 30 Kasım 1915 tarihinde, yine para yüzünden çıkan kavgada kardeşini ahırda tüfeği ile vurarak öldürmüş. Olaydan sonra tutuklanırken, yerel gazete Riverine Herald, “Tarihinde böyle bir trajedi yaşamamış kırsal kasabanın huzuru kaçtı!” manşetiyle duyurmuş cinayeti. Dava öncesinde Tongala valisine mektup yazan Everton yönetimi eski futbolcularının akıl sağlığının yerinde olmadığını, istendiği takdirde mahkemede şahitlik yapabileceklerini dile getirmişler. Yazdıkları mektupta eski futbolcularının Everton’da bulunduğu zamanlarda geçici delilik emareleri gösterdiği, zaman zaman sinirlerine hâkim olamadığı yazılmış. Everton’dan gelen o mektup davanın sonucunu etkilemiş, jüri eski futbolcunun akıl sağlığının yerinde olmadığı kanısına vararak taammüden cinayetten değil, kazara adam öldürme suçundan üç sene hapis cezasına mahkûm etmiş. Cezasını Pentridge Cezaevi ile Alcatraz’ı andıran Fransız adasında çekerken, Everton kulübüne mektup yazarak hiç parası olmadığını, mahkeme masraflarını karşılayabilmesi için yardıma ihtiyacı olduğunu belirtmiş. Kulüp yönetimi ve taraftarların bir araya gelmesiyle toplanan 200 Sterlin sayesinde mahkeme masraflarını karşılayabilmiş. 1919 Temmuz ayında tahliye olduktan sonra 1920’de SS Ceramic gemisine binerek İngiltere’ye dönmüş. Bu vesileyle SS Ceramıc adlı tarihi gemiden de söz etmeden geçmeyelim, Titanik’in yaratıcısı “White Star Line” adlı şirketin Titanik’ten önce inşa ettiği ilk gemi olan SS Ceramic Birinci Dünya Savaşı’nda Alman denizaltıları tarafından batırılmış.

İngiltere’ye döndükten sonra geçimini nasıl sağladığı bilinmiyor. Bilinen yoksulluk ve sefalet içinde yaşadığı, zaman zaman Everton kulübüne mektuplar yazarak yardım istediği. 1958 Eylül’ünde, Edinburgh’ta bir akıl hastanesinde 79 yaşında hayata gözlerini yumduğunda bir mezar taşı dikecek kadar parası çıkmamış, tıpkı kendisinden önce göçüp gitmiş kardeşi gibi…

***

Yazılanlara göre; 1911 Mayıs’ında, Tottenham’a gittiği zamanlarda Everton yöneticilerinden James Baxter, taraftarlarına seslenerek eski futbolcularına yardım edeceklerini, Everton forması giymiş hiçbir futbolcunun mağdur edilmeyeceğinin sözünü vermiş. O sözden çok zaman sonra Everton yönetimi 2014’ün Eylül’ünde kulüp tarihinin en büyük 4. golcüsü Alex ‘Sandy’ Young’ı bir mezar taşı ve anıtla hatırladı…

Ziya Adnan

1 Ağustos 2021

Siyah beyaz zamanların generali…

Uzaklardan…

Euro 2020’de ‘E Grubu’nda oynadığı dört maçta sadece bir puan alarak grubu sonuncu sırada tamamlayıp eve döndü Polonya, 38 milyon nüfuslu ülkenin kırmızı beyazı. Oysa hayatın siyah beyaz olduğu zamanların en sağlam takımlarındandı, 1970’ler ve 80’lerde esip kükrediler. Grzegorz Lato, Jan Tomaszewski, Andrzej Szarmach, Antoni Szymanowski ve Zbigniew Boniek o takımı hatırlatan isimler. Ama içlerinde biri var ki yazmadan olmaz, çevrilmiş muhtemel en güzel futbol filmi “Zafere Kaçış”ta Paul Wolchek karakterini canlandıran Polonyalı efsaneyi hatırlayalım bu hafta, yaşı yetmeyenlere anlatalım hazin hikâyesini kalemimiz yettiğince…

23 Ekim 1947’de Polonya’nın kuzeybatısındaki Starograd Gdanski kasabasında dünyaya gelmiş. Futbola meraklı ailenin çocuğu minik yaşlarda katıldığı yerel takımda hünerlerini geliştirdikten sonra, 1965 senesinde, genç takımda oynamaya başlamış. Orta sahadaki hünerleriyle kısa sürede nam salmış, 18 yaşına basmaya yaklaştığı zamanlarda ülke futbolunun önemli takımlarından ŁKS Łod saflarına katılmış. Kökleri 1908’e uzanan kırmızı beyazlı takıma da selam çakalım bu vesileyle, sert kış şartlarından sonra çıkışa geçtikleri zamanlardan miras ülke futbolunda “Knights of Spring” (Bahar şövalyeleri) olarak nam salmışlar. Parasal sıkıntılarla boğuştukları kötü zamanlardan sonra 2013’te kapılarına kilit vurulmuş ama taraftarlarının ve yerel yatırımcıların desteğiyle yeniden başlamışlar. 2020-21 sezonunu Polonya 2. Liginde 5. sırada bitirdiler.

Futbolcuya dönersek, sadece bir maçta forma giydiği takımdan ülke devi Legia Warsaw’a transfer olduğunda takvim yaprakları 1965 senesinin Kasım’ını gösteriyormuş. Takımın hocası Jaroslav Vejvoda genç yetenekleri bulup parlatmasıyla bilinirmiş o yıllarda, muhtemel kariyerindeki en iyi transferi. İlk sezonda forma giydiği 12 maçta 6 golü var. Takımı ligi 4. sırada bitirip o sezon Polonya Kupasını kazanmış. Ancak sahadaki yetenekleri kadar disiplinsizliğiyle de öne çıkan futbolcu antrenmanları kaçırmaya başlayınca hocasının hışmına uğramış. Vejvoda, topçusunun askeri hapishanede tutulması gerektiğine, disiplini ancak orduda öğrenebileceğine inanıyormuş. Ama gerek kalmamış parmaklıklar ardına, sıkıyı görünce toparlamış. 60’lı senelerin sonlarına doğru takımın en iyisiymiş 10 numara. Onun liderliğinde 12 seneden sonra ilk kez şampiyonluk yaşamış Legia Warsaw, 1978’e kadar forma giydiği takımda 304 maçta 93 golü, iki şampiyonluğu bulunuyor.

1968 senesinde milli takımla ilk kez 20 yaşında sahaya çıkarken ülke futbolseverleri küçük bir kasabanın yerel takımından gelen yetişen futbolcunun yükselişine şahitlik ediyormuş. Kendi adıma, 1974 Dünya Kupasında 14 yaşındaydım, o sarışın takımda esmerliği kadar hünerleriyle de büyüleyen 12 numaralı kaptan o yılların efsanesiydi. Takımı Polonya, Brezilya’yı tek golle yenip 3. olurken, “Sarı Fare” Cruyff ile birlikte turnuvanın en iyilerindendi. O yıllardaki lakabı “General”, oyunun temposunu ayarlayan “al da at” pasları, mükemmel oyun görüşü, öldürücü şutları, telefon kulübesinde çalım atabilecek kadar yetenekli bir orta saha. 1974 Dünya Kupası’ndan sonra Real Madrid ve Bayern Münih gibi Avrupa’nın en iyi takımları onu saflarına katmaya çalışmışlar ancak Polonya’daki rejim Batı Avrupa’ya taşınmasını engellediği için ülke dışına çıkamamış. O yıllarda Real Madrid’in futbolcuyu ikna edebilmek için adını ve numarası “14” olan bir formayı Varşova’ya göndermesi tarihe düşen notlar…

1978 Dünya Kupası’ndan sonra, 31 yaşına bastığı zamanlarda transferine izin verilmiş. 100 bin Sterlin ve biraz malzeme karşılığında Ada futboluna, Manchester City’ye transfer olmuş ama en güzel zamanları geride kalmıştı. Fiziğe ve güce dayalı, yüksek tempoda oynanan Ada futboluna ayak uydurmakta zorlandı, üstelik yeni evinde dil sorunu da yaşıyordu. Üç sezon kaldığı, genelde sakatlıklarla boğuştuğu takımda 38 maçta 12 gol kaydedebildi. O yıllardaki hocası, sonraları Alex Ferguson’un yardımcılığını yapacak olan Brian Kidd, “topa hükmeden zarif general” olarak tanımlıyor eski futbolcusunu…

Bir sonraki durağı o yılların futbol sirki Amerika, 1981 senesinin baharında San Diego Sockers takımına transfer oldu ama yaramadı uzak topraklar. Alkole düşmüştü, sarhoş araba kullanırken ehliyetine el koydular. Hayatta tutunacak dalı kalmayınca çareyi kumarhanelerde arar olmuştu, tüm parasını kumarda kaybetti. Ülkesini terk ettikten sonra bir daha dönmemişti hikâyesinin başladığı topraklara. Asiydi, bir seferinde kendisine büyük futbolcu olduğunu telkin etmeye çalışan hocası Malcolm Allison’a, “Senin söylemene ihtiyacım yok, Pele büyük olduğumu söyledi, o yeter!” demişliği var. 1989 Eylül’ünde, 42 yaşına basmasına az kala San Diego’da, muhtemel yine alkollü olduğu zamanda sürat yaparken durmakta olan bir kamyona arkadan çarpıp öldüğünde geride ağlayan bir ulus bıraktı. Kimilerine göre intihar, kimilerine göre kaza, kim bilir. 2012’de ailesinin isteği üzerine mezarı San Diego’dan Varşova’daki Powązki askeri mezarlığına taşındı…

***

Yakında ölümünün 32. yıl dönümünde ülkesinde bir kez daha anılacak 10 numara, Polonya futbolunun yetiştirdiği maestro. Takımı Legia Warsaw ölümünden sonra formasını kimseye vermeme kararı almış, Polonya Futbol Federasyonu ülke futbolunun yetiştirdiği en büyük futbolcu olarak onu göstermiş. Günümüzde Legia Warsaw mabedinin girişindeki heykeli selamlar ziyaretçilerini…

Bir Avrupa Şampiyonası’nı daha geride bıraktığımız zamanlarda hatırlayın 70’li senelerin efsanesini. Yeşil sahaların generali Kazimierz Deyna, hazin hikâyesi unutulmasın…

Ziya Adnan

25 Temmuz 2021

‘El Tigre’: Bir Brezilya Efsanesi…

Uzaklardan…

Bilir misiniz, futbol tarihinde en çok gol atmış profesyonel futbolcu Pele değil, aynı bereketli topraklarda doğup büyümüş yeşil gözlü bir futbol sihirbazıdır. Yazılanlara göre Pele futbol kariyerinde 1279 gol kaydetmiş, ‘El Tigre’ (Kaplan) lakaplı futbolcu ise 1329 gol. Bir Avrupa Şampiyonasının daha geride kaldığı, parlayanların dudak uçuklatan transfer ücretleri karşılığında bir takımdan diğerine zıpladığı çılgın transfer zamanlarında yâd edelim futbol sihirbazını, anlatalım hikâyesini…

18 Temmuz 1892’de Brezilya’nın günümüzdeki en kalabalık şehri Sao Paulo’da dünyaya gelmiş. Alman bir babayla, siyah bir çamaşırcının oğlu. Brezilya’da top koşturan ilk profesyonel siyah futbolcu olarak tarih kitaplarına yazılmış, çünkü onun futbol oynadığı dönemlerde o çok sevilen spor beyazların oyunu olarak bilinir, siyahların katılımına izin verilmezmiş. Yaradanın kendisine bahşettiği yeşil gözler ve melezliği sayesinde yasakların dışında kalmış, sadece beyazlara ait futbol mabetlerinde hünerlerini sergileme fırsatı bulmuş. Maçlardan önce yüzünü un veya pirinç tozu ile ağartır, saçlarını düzleştirmeden sahaya çıkmazmış. İlk profesyonel takımı 1909’da Alman göçmenlerin kurmuş olduğu SC Germânia. Futbolcuların genelde sıkı atletler olmadığı, yere sağlam basanın kazandığı, güzlü fiziğin, kaba kuvvetin geçer akçe olduğu zamanlarda 17 yaşındaki gencin sürati, büyüleyen top tekniği, adam geçmedeki becerisi kısa sürede nam salmış, hayranları onu izlemek için statlara koşarmış. 1,78 boyuna ve çok da ağır olmayan kalıbına karşı kazanma hırsı ve savaşçı karakteri ‘El Tigre’ (Kaplan) lakabına vesile olmuş, Güney Amerika’nın futbol âleminde ‘yeşil gözlü mulatto dansçısı’ olarak bilinmeye başlamış. Ondan çok sonraları, Rio de Janeiro yakınlarındaki Pau Grande şehrinin varoşlarında dünyaya gelmiş, oynanmayı bekleyen bir topun, dans edilmesini bekleyen bir müziğin ya da öpülmeyi bekleyen bir kadının peşinde bir ömür tüketmiş; kuşlarla konuşan futbol cambazı Garrincha’nın oyun stilinin ona benzediği yazılır.

İlk profesyonel sezonundan sonra gelen 4 sezonda 4 farklı takımla sahaya çıkmış, 1929’a kadar geçen sürede 7 gol krallığı var, efsane Pele’nin bile başaramadığı… Brezilya Ulusal Takımının formasını giydiği ilk maç 1914’de, günümüzde Ada futbolunun alt liglerinde mücadele eden Exeter City’e karşı. Bu aynı zamanda Sambacıların ilk ulusal maçı olarak tarihte yerini alırken, Brezilya 2-0 kazanmış o maçı. Hayli sert geçen maçta, İngiliz savunma oyuncusuyla girdiği mücadele sonucunda iki dişini kaybeden forvet sahanın yıldızlarındanmış. 1919’da Copa Amerika finalinde Brezilya’nın Uruguay’ı 1-0 yendiği maçta takımının golü onun ayağından gelmiş. Maçtan sonra zaferi kutlamak için sokaklara dökülen Brezilyalı taraftarların bayrak niyetine bir futbol ayakkabısı astığını, ayakkabının altında ‘Zaferi getiren ayakkabı’ yazılmış olduğunu anlatır Eduardo Galeano ‘Güneşte ve Gölgede Futbol’ kitabında. Zaferi getiren o çamurlu ayakkabı ertesi gün şehir merkezinde bir kuyumcunun vitrinine yerleştirilmiş, kazanılmış kupanın anısına. Maçtan sonra Sao Paulo’da yayınlanan ‘Football magazine Sports’ şunları yazmış Brezilya futbolunun yetiştirdiği ilk süper yıldız hakkında: “Futbol Ada’da doğmuş ve dünyaya yayılmış bir spor. İngilizler yalnız oyunu dünyaya tanıtmakla kalmamış aynı zamanda taktiklerini de kabul ettirmiş. Brezilyalı futbolcu ise İngiliz stilini değiştirerek futbola Brezilya felsefesini kazandırmış, o yalnız futbolcu değil aynı zamanda bir öncü…”

***

1917-1921 arasında Sao Paulo bölgesel ligini her sezon gol kralı olarak bitirmiş, 1929’a kadar formasını giydiği Paulistano takımıyla. O dönemde takımının kazandığı 7 şampiyonlukta hep başroldeymiş. Paulistano, Avrupa’da futbol turnesine çıkan ilk Brezilya takımı olurken, oynadığı 8 maçta 11 gol kaydeden golcü, futbolun ilk global süper yıldızı olarak tarih kitaplarına yazılmış. Ancak sıkıntılı zamanlar da yaşamış kariyerinde. 1921’de siyah olduğu gerekçesiyle Güney Amerika Şampiyonasına katılan Brezilya Ulual Takımının kadrosuna dâhil edilmemiş. Irkçılığın günlük yaşantıda normal karşılandığı zamanlardan bahsediyoruz sonuçta. 1922 ve 1925 senelerinde gerçekleşen Güney Amerika turnuvasında ulusal takımıyla sahaya çıkmış, ancak 1922 turnuvasında Brezilya şampiyon olurken, o gol atmayı başaramamış. 1925 turnuvasının final maçında Arjantin karşısında takımının ilk golünü kaydederken, 2. yarıda maçı 2-2’ye getiren Arjantin kupanın sahibi olmuş.

1930’da ilk Dünya Kupası öncesi, 38 yaşında olmasına rağmen Brezilya’nın kadrosunda olmasına kesin gözüyle bakılıyormuş. Ancak boy gösterememiş futbolun en görkemli şöleninde. Kimilerine göre Brezilya Futbol Federasyonu’nun Rio’da top koşturan futbolcuları Sao Paulo’ya tercih etmesi, kimilerine göre de ağır sakatlığı sebep olmuş onun kadroda yer almamasına, kim bilir! Brezilya Ulusal Takımı formasıyla en son maçı, Dünya Kupasından hemen sonra oynanan ve Brezilya’nın 3-2 kazandığı Fransa karşısında. 1930-35 arasında Sao Paulo FB formasıyla çıktığı 127 maçta 106 golü var. 1935’de futbolu bıraktığında 43 yaşındaymış ve kariyerinde 26 sene in Sao Paulo forması giymiş…

1969’da Alzheimer hastalığının pençesinde 77 yaşında hayata gözlerini yummuş Arthur Friedenreich. Hayatını anlatan yazılarda onun futbol sahalarındaki başarısının Brezilya’da top koşturan siyah futbolculara ilham kaynağı, Güney Amerika futbolunda ırkçılığa karşı savaşta öncü olduğu yazılır. Günümüzde Rio de Janeiro’da, Maracana spor kompleksi içindeki bir okul onun adını taşır…

***

Aradan geçen onca seneye rağmen ırkçılık hâlâ zaman zaman boy gösteriyor spor sahalarında. Kimi zaman bir futbol maçında siyahi futbolcuya atılan bir muz, kimi zaman seri penaltılar sonrasında finalde elenen takımın penaltı kaçıran futbolcuları hakkında sosyal medyada yazılanlar hatırlatıyor unutmak istediğimiz gerçeği. O yüzden yazdım Friedenreich’in hikâyesini, sporda ve futbolda ırkçılığın hep var olduğunu ve var olacağını hatırlayalım diye. Yakında başlayacak futbol sezonu, tribünlerde yerini alacak futbolseverler. Irkçı bir tezahürat duyduğunuzda hatırlayın Arthur Friedenreich’in hikâyesini, bir selam yollayın yeşil gözlü kaplanın ruhuna…

Pek umudum yok ama ırkçılıktan uzak bir futbol sezonu dileğiyle…

Ziya Adnan

17 Temmuz 2021

Yine penaltılar, yine gözyaşları…

Uzaklardan…

Kupayı kazandığı en son sene dünyaya gelenler şimdilerde 50’li yaşların ortalarında. O tarihten günümüze beş İngiliz takımı Şampiyonlar Ligi’ni toplamda 14 kez kazandı ama İngiltere Milli Takımı adına beklemekle geçti Dünya Kupaları, Avrupa Şampiyonaları. İlk ve son kupayı kazanan takımın ilk 11’inden 7’si artık aramızda değil, kalanlar o enfes futbol şarkısında anlatıldığı gibi onca seneden sonra hâlâ futbolun eve gelmesini bekliyorlar. 1966’dan beri Almanya 15 yarı final oynayıp 9’unu kazanırken, İtalya 10 yarı finalin 8’ini kazandı. İngiltere ise kupaların bahtsızıydı, 1966’dan beri UEFA ve FIFA turnuvalarının eleme aşamasına, 28’de 14 kez ulaştılar, yüzde 50’lik başarı oranı. O sürede Almanya’nın 20 kez elemelere kaldığını hatırlatalım. İngiltere 1966’dan sonra 2020 Avrupa Şampiyonasına kadar dört yarı finali de geçmeyi başaramadı, o zaman diliminde 14 teknik direktörle çalıştılar, 300’den fazla oyuncu takımda forma giydi. Wayne Rooney takımla en fazla sahaya çıkan futbolcu, (74 maç) ama o da çeyrek finalden sonrasını göremedi. “Altın Nesil”in diğer üyeleri Steven Gerald, Ashley Cole ve David Beckham da çare olamadı o uzun bekleyişe. Bobby Moore’un 1966’da Jules Rimet kupasını havaya kaldırdığı günden beri İngiltere 140.000 milden fazla yol kat etti, dört kıtada 52 ülkede oynadı. Buna Dünya Kupası finalleri için Meksika, Japonya, Güney Afrika ve Brezilya gezileri de dahil…

Sonra…

Euro 2020’de Almanya’yı elediklerinde umut sardı futbol ülkesini, bu kez olacaktı. Futbol tarihini yazan kitaplara göre bildiğimiz şekliyle o güzel oyun 1863’te İngiltere’de icat edilmişti, 2020 Avrupa Şampiyonasında futbol doğduğu yere geri dönecekti. İnanmıştı İngiltere, bir ülke nicedir ayrı kaldığı sevdalısını bekler gibi bekliyordu zaferi, o gün gelmişti. Çeyrek finalde rahat kazandıkları Ukrayna maçından sonra yarı finalde Danimarka karşısına çıktılar. Uzatma dakikalarında Sterling’in yarattığı ucuz penaltı, Kane’nin kötü kullandığı ama şansının yaver gittigi vuruşu final vizesini getiriyordu. Bir finalde oynamak için uzun bekleyişlerini nihayet sona erdirdiklerinde, futbol tarihinin zirvesinin gerçekleştiği yere, eve Wembley’de kendi sahalarına döndüler…

Rakip İtalya’yı son 14 maçın sadece ikisinde yendiklerini, her iki de galibiyetin de hazırlık maçlarında Haziran 1997’de (2-0) ve Ağustos 2013’te (2-1) geldiğini hatırlatalım. İtalya, İngiltere’ye karşı hiçbir büyük turnuvada kaybetmedi; Euro 1980’de 1-0, 1990 ve 2014 Dünya Kupalarında 2-1 kazandı ve Euro 2012’de penaltılarla kazanmadan önce 0-0 berabere kaldı.

İngiltere 3-4-2-1 dizilişinde başladı maça, golcüleri Kane’nin arkasında Sterling, Mount ikilisi. Orta sahada Trippier, Phillips, Rice, Shaw dörtlüsü. İtalya 4-3-3 dizilişinde, ileri uçta Chiesa, İmmobile, İnsigne. Henüz 2. dakikada öne geçti İngiltere, Shaw’un başlattığı atakta Kane sağda Trippier’i görüyor, onun uzak direğe ortasını bitiren yine Shaw oluyor, Wembley Stadı yıkılıyordu. Geriye düşen İtalya 8’de İnsigne ile duran toptan yararlanamazken, Walker ve Trippier ile sağ kanadı etkili kullanıyordu İngiltere. Kane orta sahada kaptığı toplarda oyun kurucu rolünde enfes paslar dağıtıyor, sağda Walker çabukluğu ve gücüyle turnuvanın göze batanları arasında yerini alıyordu. 15’ten sonra oyunda dengeyi sağladı İtalyanlar, geniş alanlarda Chiesa ve İnsigne rakip savunmaya zor anlar yaşatıyor ancak topa daha çok sahip olmalarına rağmen 3. bölgede pozisyon üretemiyorlardı. 35’te Chiesa ile ilk tehlikeyi yarattılar, sonrasında takım halinde iyi kapanan, geniş alanları iyi kapatan rakip karşısında devrenin uzatma dakikalarında İmmobile’nin dönerek vuruşunda bir kez daha gole yaklaşıyorlardı. Dört dakika uzatılan, İngiltere’nin topa yüzde 38 oranında sahip olduğu devre ev sahibinin tek gollü üstünlüğüyle kapanırken kupanın eve geleceğine inanmıştı İngilizler…

2.devrenin başında Sterling’in ceza sahası içinde düşürüldüğü, penaltı kokan pozisyonun devamında üstünlüğü ele geçirdi İtalya, 53’te İnsigne uzaklardan kaleyi yokluyor, iki dakika sonra hocaları Mancini iki değişiklik yaparak İmmobile ve Barella’nın yerine Berardi ve Cristante’yi sahaya sürüyordu. 60. dakikaya gelindiğinde topla oynama oranları yüzde 70’e yaklaşmıştı. 67’de aradıkları golü buldular, sağdan kullandıkları kornerde son vuruşu yapan Bonucci takımını beraberliğe taşıyordu. 70’te İngiltere’de Trippier yerini Saka’ya bırakırken dört dakika sonra orta sahada Rice’in yerine sezonun büyük bölümünde sakatlığı nedeniyle Liverpool’da yerini alamayan Henderson oyuna giriyordu. İtalya yüksek teknik kapasitesinin yanında tatlı-sert futboluyla rakibin çabuk forvet hattına pozisyon vermiyordu. 84’te Lorenzo’nun gördüğü sarı kartın sonrasında takımın en iyisi Chiesa sakatlığı nedeniyle yerini Bernardeschi’ye bırakırken İtalya uzatma dakikalarına yıldızından noksan giriyordu. İngiltere adına uzatma dakikalarının daha üretken olması beklenirken İtalya bıraktığı yerden devam ediyor, 103’te Belotti’nin vuruşu az farkla dışarı çıkarken ekranlara endişeli İngiltere taraftarlarının yüzleri ekranlara yansıyordu. Evlerinde, taraftarları önünde oynamanın avantajını uzatma dakikalarında kullanamazken maç seri penaltılara gidiyordu. Hikâyenin sonrası bilindik, 1.98’lik azman bir kaleciye ve daha deneyimli topçulara sahip İtalya kaçırdığı iki penaltıya rağmen kupayı kaldırıyor, İngiltere ise deneyimli topçuları kullanmak yerine Rashford, Saka, Sancho gibi deneyimsiz penaltıcılarla kupayı İtalya’ya kaptırıyordu. Velhasıl İngiltere’nin kupa bekleyişi sürerken İtalya en son 1968’de kazandığı kupayı 36 yaşındaki kaptanları “King Kong” Chiellini ile bir kez daha eve götürdü. Seri penaltıların final maçlarına ayrı bir heyecan kattığı gerçek, bir de kaybedilmiş maçlardan sonra bizim sekiz yaşındaki Deniz gibi miniklerin gözyaşları olmasa!

Ziya Adnan

13 Temmuz 2021

Umut da var umutsuzluk da: Yazılmış en güzel futbol şarkısı

Uzaklardan…

Velhasıl o enfes futbol şarkısı hiç unutulmadı. Sevdalıları adına Euro 2020, İngiltere’nin kupayı kazanması ve eve getirmesi için bir umut referansı…

“Futbol eve geliyor!” Euro 2020 başladığından beri İngiltere taraftarları arasında sıkça söylenen, İngiltere maçlarında Wembley’in semalarında yankılanan şarkının hikâyesi…

Sözleri İngiltere Milli Takımı için yazılmış “Three Lions” adlı bir futbol şarkısından. İlk olarak Euro 96’da duyulmuş, sözleri iki komedyen, Frank Skinner ve David Baddiel ile “Lightning Seeds” adlı bir grup tarafından kaleme alınmış. “Eve geliyor, futbol eve geliyor!” Bu sözleri şarkı boyunca sıklıkla duyuyorsunuz. Euro 1996’da İngiltere’nin 1966 Dünya Kupasından bu yana ilk büyük turnuvasına ev sahipliği yaptığı gerçeğine atıfta bulunuyordu, turnuva öncesinde 1966’dan beri kupa kazanamayan takımın bu kez evinde, taraftarı önünde kazanacağına inanmıştı İngilizler. Ama beklenen olmadı, şimdilerde takımın hocalığını yapan Southgate’in Almanya karşısında seri penaltılarda kaçırdığı penaltı o rüyanın sonu olmuştu. İngiltere uzun süre o travmayı atlamadı, ama o turnuvanın onların adına muhtemel en güzel hikâyesi hep akıllarda kaldı. 1998’de şarkı İngiltere’nin Dünya Kupası için resmi şarkısı olarak kabul edildiğinde sözler yeniden yazıldı. Taraftarlar, başarısız 1996 turnuvasını ve hala umutlu oldukları gerçeğini yansıtmak için birkaç satır eklediklerinde “hala inanıyoruz” şarkısını söylerlerdi! İçinde umut kadar, umutsuzluğun anlatıldığı bir şarkıdan söz ediyoruz, muhtemel yazılmış en güzel futbol şarkısı…“Everyone seems to know the score, they’ve seen it all before.” (Herkes skoru biliyor gibi görünüyor, hepsini daha önce gördüler.) “Three Lions”, İngiliz futbolunu desteklemenin ne kadar hayal kırıklığı yaratabileceğini, ancak taraftarların hâlâ ne kadar umutlu olduğunu anlatan bir şarkı. David Baddiel’in BBC Radio 5’te canlı yayında söylediği gibi, “her şeyi daha önce gördüler.” Şarkı yazılırken İngiltere’nin pek çok kez kaybettiği gerçeğine atıfta bulunarak, bunu yazmak istediklerini dile getiriyor ve devam ediyor: “Nasıl bu kadar sık kaybettiğimiz hakkında yazmak istedik ve yine de hep söylemek istediğimiz bir şarkı olarak kalmasını temenni ettik.”

Şarkıda adı geçen Jules Rimet 33 yıl görevde kalan ve 1929’da Dünya Kupasını başlatan FIFA’nın en uzun süre görev yapan başkanıydı. Orijinal Dünya Kupasına onun adı verildi ve bu kupayı İngiltere 1966’da kazandı, ülkenin tek dünya kupası galibiyeti. Şarkı yazıldığında İngiltere’nin kupayı en son kaldırmasının üzerinden 30 sene geçmişti, o yüzden 30 yıllık acı olarak anlatılır o uzun bekleyiş….

Velhasıl o enfes futbol şarkısı hiç unutulmadı. Sevdalıları adına Euro 2020, İngiltere’nin kupayı kazanması ve eve getirmesi için bir umut referansı. Sadece bu değil, futbol tarihini yazan kitaplara göre bildiğimiz şekliyle futbol 1863’te İngiltere’de icat edildi, bu yüzden İngilizlere göre o güzel oyun doğduğu yere geri dönüyor…

Bugün akşam yarı finalde görkemli Wembley Stadında taraftarları önünde Danimarka karşısına çıkacaklar. Sir Alf Ramsey’nin 1966 Dünya Kupasını kazanan ilk 11’inden 7’si artık aramızdan değil. O takımın demirbaşlarından Martin Peters 2019’un kışında Alzhemier hastalığının pençesinde aramızdan ayrıldığında 76 yaşındaydı ve ailesi futbolcunun 1966 ile zaferini hatırlamakta zorlandığını dile getiriyordu. Ada futbolunun yetiştirdiği muhtemel en büyük kaleci Gordon Banks Şubat 2019’da böbrek kanserinden göçüp gittiğinde 81 yaşındaydı. Kariyeri boyunca tek takımda, Leeds United’da top koşturmuş Jack Charlton Temmuz 2020’de, 85 yaşında hayata gözlerini yumdu. Hayatta kalanlardan George Cohen, vakti zamanında George Best tarafından “karşısında oynadığım en zor savunmacı” olarak tanımlanmış. Şimdilerde bizim Fulham’ın Craven Cottage Stadının dışındaki heykeli ziyaretçilerini selamlıyor. Fulham formasıyla 459 maça çıktıktan sonra 29 yaşında sakatlık nedeniyle futboldan kopan savunmacı, futbol sonrasında finansal zorluklarla boğuştu, kanseri üç kez yendi ve eski kulübünün satın aldığı dünya kupası madalyasını satmak zorunda kaldı…

Onca seneden sonra İngiltere için kupayı kaldırmaya iki kaldı. “Forman için oyna, bizim için oyna, 1966 Dünya Kupasının artık aramızdan olmayanları için oyna!” diyorum.

Ziya Adnan

7 Temmuz 2021

İngiltere: Futbol eve gelirken

Uzaklardan…

FIFA sıralamasında 12. sırada Almanya, tarihlerinde beşi Batı Almanya ve yedisi (Birleşik) Almanya olmak üzere 12 Avrupa Şampiyonasına katıldılar. 1972’de Belçika’da, 1980’de İtalya’da ve 1996’da İngiltere’de üç kez kaldırdılar kupayı, dokuz turnuvada yarı finale ulaştılar. Başarısız geçen 2018 Dünya Kupasından sonra kadroda revizyona giden hocaları Joachim Löw, Thomas Müller, Mats Hummels ve Jerome Boateng’i gelecek maçlarda kadroda düşünmediğini açıklıyor, sonrasında ilk iki futbolcuyu kadroya dahil ediyordu. Hocaya göre hedef başarılı bir turnuva geçirmek, o yüzden alternatifleri değerlendirmek zorundalar. 2005’ten beri Panzerler’in başında bizim futbol fakiri coğrafyanın yabancısı olmayan 61 yaşındaki hoca. Takımı 2014’te Dünya Kupasını kazandı ancak bir sonraki Dünya Kupasında hüsran yaşadı. Orta sahaları eski gücünden uzak, Sami Khedira’nın boşluğunu dolduramadılar. Toni Kroos, İlkay Gündoğan ve Kai Havertz iyi oyuncular ama arkalarında silip süpürecek lidere ihtiyaçları var. Zaman zaman Joshua Kimmich’i o bölgede kullandılar, Euro 2020’de gruptan dört puanla çıkarken son maçta Macaristan karşısında ecel terleri döktüler…


Son 16’da rakipleri İngiltere, Dünya Kupasını kazandıkları 1966’dan bu yana Almanya’ya karşı oynadığı 24 maçın sadece altısını kazandı. Almanya’nın, eski Wembley’in yıkımından önceki son maçı ve sonrasında yeni Wembley’de ilk maçı kazanmış olması tarihe düşen notlar. İngilizlerin, “İki Dünya Savaşı ve bir Dünya Kupası” sloganına Almanların cevabı “Dört Dünya Kupası ve üç Avrupa Şampiyonası!”

2010 senesinde karşılaştıklarında sadece bir Alman futbolcu Premier Lig’de forma giyordu. 2020’de Almanya’nın kadrosundaki sekiz futbolcunun Ada takımlarında top koşturuyor olması değişen zamanların göstergesi. Yeri gelmişken, 18 yaşındaki ofansif orta saha oyuncusu Jamal Musiala’ya selam çakmadan geçmeyelim. 7 yaşında annesinin üniversite eğitimi nedeniyle Almanya’dan İngiltere’ye yerleşmiş. Chelsea’nin alt yapısında geliştirmiş hünerlerini, 2019’un yazında 16 yaşına bastığı zamanlarda Chelsea’den ayrılıp Bayern Münih’in saflarına katılmış. Haziran 2020’de Bayern Münih ile ilk maçına çıkarken Schalke’yi gole boğdukları maçta attığı golle kulüp tarihinin en genç golcüsü oldu. İngiltere maçı öncesi verdiği röportajlarda, iki kalbi olduğunu, birinin Almanya, diğerinin İngiltere için attığını dile getiriyor…

Yağmurlu, kasvetli bir Londra gününde Euro 2020’de günün ilk maçında İngiltere 40 bin taraftar önünde Wembley’de Almanya karşısında. Avrupa Şampiyonalarında iki kez karşılaştılar, Almanya, 1996 yarı finalinde 1-1 biten maçı penaltılarla 6-5 kazandı, İngiltere Euro 2000’de grup aşamasında tek golle sevinen taraf oldu. İngiltere 3-4-3 dizilişinde başlıyor maça, ileri uçta Saka, Kane, Sterling üçlüsü, arkalarında sağda Trippier, ortada Phillips ve Rice, solda Shaw. Kaleci Pickford’un önünde Walker, Stones Maguire. Almanya 3-4-2-1 dizilişinde, ileri uçta Werner’in arkasında Havertz ve Müller. İlk bölümde savunmadan kısa paslarla çıkıyor Almanya, topu 3. bölgeye taşıdıkları anlarda İngiltere takım halinde kapanıyor. 4. dakikada Goretzka ile uzaklardan kaleyi yokluyorlar, top kaleci Pickford’da kalıyor. . 32’de Havertz’in enfes pasında ceza sahasında çaprazdan vuruyor Werner, Pickford gole izin vermiyor. Devrenin bitimine yakın orta saha üstünlüğünü yakalıyor İngiltere, topa yüzde 54 oranında sahip oldukları, rakip kaleyi üç kez yokladıkları bir dakika uzatılan devre golsüz kapanıyor.

2. devrenin başında takımlar aynı kadrolarla sahada. Almanya forvet hattında Klose, Gomez gibi üretken golcüleri çok arıyor. Çabuk çıktıkları pozisyonlarda Sterling ve Saka ile topu 3. bölgeye etkili taşıyor İngiltere ama Kane rakip savunma arasında kayboluyor. İki takımın da temkinli olduğu dakikalarda İngiltere golü buluyor, Grealish’in başlattığı atakta Shaw yerden kesiyor, Sterling bitiriyor, turnuvadaki 3. golü. 78’de Müller’in serbest vuruşu savunmadan dönerken Wembley Stadı’nı uğultu kaplıyor. İki dakika sonra net fırsattan yararlanamıyor Almanya, Pickford ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda isabetsiz vuruyor Muller, maçın muhtemel kırılma anı. 86’da turu getiren golü buluyor İngiltere, Grealish soldan ortalıyor, Kane kafayla bitiriyor. Almanya geriye düştüğü maçta Müller’in kaçırdığı net pozisyon sonrasında turnuvaya veda ediyor, Panzerler’de değişim şart. İngiltere’ye gelince, son sekize kaldılar, çeyrek finalde deplasmanda oynayacakları maçı kazanırlarsa Wembley avantajları belirleyici olabilir. Fransa, Portekiz, Almanya’nın elendiği turnuvada İngiltere futbolun eve gelmesini bekliyor…

Ziya Adnan

1 Temmuz 2021

Euro 2020: İtalya, Mancini devrimi

Uzaklardan…

FIFA sıralamasında 7. sıradaki İtalya, tarihinde Avrupa Şampiyonasında üç kez final oynadı. Turnuvaya ilk kez katılma hakkını kazandığı 1968’de kupayı kaldırırken, 2000 ve 2012’de finalde kaybetti. Euro 2020’de takımın başında sahaya çıkan Mancini, Gian Piero Ventura liderliğindeki takımın 2018 Dünya Kupasına katılamamasından kısa süre sonra görevi devraldı, bu yazının yazıldığı zamanlarda İtalya, milli takım tarihinde yüzde 70 ile en yüksek galibiyet oranına sahip. Mancini’nin göreve geldiği günden beri oynadıkları 30 maçın 21’ini kazandılar ve Avrupa Şampiyonası elemelerinde grupta 10 maçtan 10 galibiyet çıkardılar. Ancak galibiyet serisinde FIFA’nın ilk 20 sıralamasında yer alan takımlardan sadece üçüyle karşılaştıklarını, Finlandiya, Yunanistan, Bosna-Hersek, Ermenistan ve Lihtenştayn’ının bulunduğu nispeten kolay bir gruptan çıktıklarını hatırlatalım. 1930’larda Vittorio Pozzo’nun kırdığı 30 maçlık yenilmezlik rekorunun rekorun beş maç gerisindeler, Mancini’nin gelişiyle devrim yaşadıkları kesin.https://a413bb1881b8f70f68c35b1cf86e52ae.safeframe.googlesyndication.com/safeframe/1-0-38/html/container.html

4-3-3 dizilişini tercih ediyor Mancini, oyunu geriden kurmayı, tempoyu dikte etmeyi seviyor. Jorginho ve Marco Verratti orta sahada hâkimiyeti kontrol ederken, Nicolo Barella rakibin ceza sahasına hücum ediyor. Atağa çıktıkları anlarda 3-2-5’e dönen takım sağ ve sol kanatlarda Federico Chiesa ve Emerson Palmieri ile oyuna genişlik kazandırıyor. Euro 2020’de grup maçlarında ortaya çıkan, usta bir teknik direktörün ellerinde gençlikle deneyimin iyi harmanlandığı, yüksek tempoyla oynayan, izlemesi keyif veren bir takım. Kaptan Giorgio Chiellini, “Bu takımın parçası olmaktan gurur duyuyorum, büyük hayaller kurabilir ve Euro’yu kazanabiliriz” diyor ve ekliyor: “Kimyamız bir tür sihir.” İtalya Futbol Federasyonu hocasına güveniyor olmalı ki Mancini’nin sözleşmesini 2026’ya kadar uzattı. Yeri gelmişken büyük hocaya da selam çakmadan geçmeyelim, futbolculuk zamanlarında yetişmiş olanlar hatırlar, inanılmaz derecede yetenekli, bir o kadar da sorunlu topçuydu forvet. 1982’de Manchester City’den takıma katılan Trevor Francis ile antrenman sahasında yumruk yumruğa kavga etmişliği var. Ancak futbolculuk sonrasında durulmuş futbol sevdalısı, “yaşlandım” diyor eski günleri hatırlatanlara. Sıkı bir Katolik, Bosna’daki popüler hac kenti Medjugorje’yi sık sık ziyaret ediyor. Eskinin alıştığımız futbol adamlarından farklı, Sampdoria’yı çalıştırırken takımın forma tasarlamasını yapmış. Futbol dışındaki ana tutkusu İtalya’da popüler bir raket sporu olan padel…

Güneşli, aydınlık Londra gününde görkemli Wembley Stadı’nda Mancini’nin takımı FİFA sıralamasında 22. sıradaki Avusturya karşısında. Avusturya, İtalya’ya karşı son galibiyetini 1960’da bir hazırlık maçında elde etmiş. İtalya sonraki 13 maçta yenilmedi, bu maçların 10’unu kazandı. İtalya 4-3-3 dizilişinde, ileri uçta Berardi, Immobile, Insigne üçlüsü. Kaptanları, savunmanın bel kemiği 36’lık Giorgio Chiellini sakatlığı nedeniyle takımda yer almıyor. Avusturya 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Arnautovic’in arkasında Laimer, Sabitzer, Baumgartner. Maçın başında gole yaklaşıyor Baumgartner sol kanattan ceza sahasına yerden kesiyor, Sabitzer ıskalıyor. Maça daha iyi başlayan Avusturya, orta sahada sıkı baskı yapıyor ve rakibin oyun kurmasına izin vermiyor. İlk bölümde Lainer ile sağ kanadı iyi kullanıyorlar, ancak 17’de gole yaklaşan İtalya oluyor. Spinazzola soldan Barella’yı görüyor, sonun yerden vuruşunu yatarak çeliyor Avusturya kalesinde Bachmann. İtalya’nın sol kanadında Spinazzola ataklarda etkili. 20’den sonra oyunu rakip sahaya yıkıyor İtalya, Avusturya takım halinde savunmada. 31’de gole yaklaşıyorlar, İmmobile’nin ceza sahası dışından vuruşunda direkler gole izin vermiyor. İtalya’nın topa yüzde 52 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 11 kez yokladığı devre golsüz kapanıyor.

2. devreye aynı kadrolarla çıkıyor takımlar, 49’da İtalya savunmasında Bonucci’nin hatasında Arnautovic ceza sahasında vurmakta geç kalınca Avusturya golden oluyor. Akabinde Alaba ceza yayının üzerinden kullandığı duran topta isabetsiz vuruyor. 56’da Avusturya savunmasının az adamla yakalandığı nadir pozisyonda Insigne’nin soldan İmmobile’ye pasında araya giren Alaba net golü önlüyor. 60’ta Avusturya atağında Sabitzer’in vuruşunda top savunmaya çarpıp dışarı çıkıyor, İtalya adına şans anı. Rakibin iştahlı oyunu, enerjisi karşısında top yapmakta zorlanıyor İtalya ve 65’te kalelerinde golü görüyorlar. Arnautovic’in kafa vuruşu ağlara giderken hakem golü veriyor ama VAR pozisyonun ofsayt olduğuna hükmediyor, maçın muhtemel kırılma anı. 69’da iki değişiklik yapıyor İtalya, Verratti ve Barella’nın yerlerine Locatelli ve Pessina sahada. Son bölümde İtalya pas trafiği yaratmakta zorlanırken gole daha yakın olan takım Avusturya. 84’te İtalya iki değişiklik daha yapıyor, Immobile ve Berardi yerlerini Chiesa and Belotti’ye bırakıyor. Beş dakika uzatılan maçta gol olmayınca maç uzatmalara gidiyor

Uzatmanın ilk bölümünde golü bulan İtalya oluyor, 95. dakikada Avusturya ceza sahasında Spinazzola, soldan Chiesa’yı görüyor. Oyuna sonradan giren 14 numara uzak direğe enfes vuruyor. Geriye düştükten sonra 3. bölgeye kalabalık çıkıyor Avusturya, Arnautovic yerini Kalajdzic’e bırakıyor. Devrenin bitimine yakın fark ikiye çıkıyor, Avusturya savunmasının uzaklaştıramadığı topu Pessina sert vuruşla sağ alt köşeye bırakıyor.

Uzatmanın 2. devresine iki değişiklikle başlıyor Avusturya, Gregoritsch ve Schaub, Grillitsch ve Schlager’in yerlerini alıyor. 110’da altı pastan isabetsiz vuruyor Sabitzer ama bitime altı dakika kala Gregoritsch’in kullandığı korneri kafayla ağlara gönderen Kalajdzic. Fark bire iniyor ama kalan dakikalarda başka gol olmayınca eve dönen takım Avusturya oluyor. Ne diyelim, eleneceksen Avusturya gibi elen; mücadele, iştah, istek ne ararsan var. İtalya’ya gelince, son sekize kaldılar, Belçika-Portekiz maçının galibi ile karşılaşacaklar. O maç kaçmaz derim…

Ziya Adnan

28 Haziran 2021