Championship Günlükleri: Leeds United Bielsea etkisi…

Uzaklardan…

Takvim yaprakları 21 Temmuz 1955’i gösterirken Arjantin’in Rosario şehrinde dünyaya gözlerini açmış, ülkesinde ‘Loco’ (Çılgın) namıyla bilinen futbol adamı. Pep Guardiola’ya göre hocaların en iyisi, futbol dâhisi. İlk profesyonel takımı 1977-78 sezonunda Newell’s Old Boys, top geçer adam geçmez ekolünden sert savunmacıymış. 25 yaşında geçirdiği sakatlık yüzünden bırakmak zorunda kalmış futbolu. Ama bilirsiniz işte, böyle adamlar futboldan kolay kopamazlar, beden eğitimi öğretmenliği diplomasını aldıktan sonra çalıştırdığı ilk takım eski takımı. Onun teknik direktörlüğünde 1990-92 seneleri arasında harikalar yaratmış Newell’s Old Boys, arka arkaya iki şampiyonluk yaşamışlar. O dönem öğrencileri arasında Mauricio Pochettino, Gerardo Martino ve Eduardo Berizzo’nun olduğunu hatırlatalım. Kulüp yönetimi tarihin en başarılı hocasına ithafen 2009 senesinde ‘El Coloso del Parque’ adındaki mabetlerini ‘Estadio Marcelo Bielsa’ olarak değiştirmiş…

Futbol felsefesini anlatan yazılarda günün neredeyse tamamını maç kasetleri izleyerek geçirdiğini, antrenmanlarda farklı mevkilerde oynayan topçuları ayrı seanslarda çalıştırdığı, basın toplantılarında saatlerce maç analizi yaptığı, rakip takım antrenmanlarına casus yolladığı, futbolla yatıp futbolla kalktığı anlatılır. Eski öğrencileri Mauricio Pochettino, Diego Simeone, Marcelo Gallardo onun izinden yürüyenlerden. Ada futbolunun yükseleni Pochettino ikinci babası olarak tanımlıyor eski hocasını ve ekliyor: “Futbola dair öğrendiğim her şeyi ondan öğrendim.” Henüz 14 yaşındayken kesişmiş yolları. Gecenin geç saatinde yardımcısı Jorge Griffa ile gitmiş çocuğun evine. Uyuyan çocuğun bacaklarını görmek için ailesinden izin istemiş, malum topçu dediğin bacaklardan belli olur. Sonrasında o küçük çocuk katılmış Newell’s Old Boys’un gençlerine. Hocası ondan rakip takımların maç analizlerini ister, Pochettino antrenmanlardan geri kalan zamanlarda rakipleri çalışırmış…

Günümüz futbolunda 29 farklı formasyon olduğuna, genç topçuların mutlaka her formasyona adapte olması gerektiğine inanıyor. Favori formasyonu 3-3-3-1, bu oyun düzeninde sahanın her yerinde takımına sayısal üstünlük kazandırdığı, çok koşan oyuncuları tercih ettiği biliniyor. İngiliz gazeteci John Carlin’e göre “Bu gezegende en geniş futbol bilgisine sahip futbol adamı” Marcelo Bielsa. 2018 senesinin yazında iki senelik sözleşmeye imza atarak Leeds United’ın başına geldi, hedef 2003-04 sezonunun sonunda düştükleri Premier Lig’e geri dönmek. Bu yazının yazıldığı saatlerde lider Norwich City’nin iki puan gerisinde üçüncü sıradalar. Bu sezon evlerinde oynadıkları 17 maçta 33.350 taraftar ortalaması yakaladılar. 24 kişilik kadronun yaş ortalaması 25,7 ve toplam değeri 52,2 milyon sterlin…

Şubat sonunda Bielsa’nın öğrencileri Batı Londra’da Queens Park Rangers’ın konuğu. QPR rakibine karşı evinde oynadığı son dört maçtan üçünü kazandı, Loftus Road pek yaramıyor beyazlı takıma. Ev sahibi QPR’ın hal ve gidişi iyi değil, ligde oynadıkları son yedi maçı kaybederken son üç maçta kalelerinde 11 gol gördüler, 24 takımlı ligde 18. sıradalar. 14.763 taraftarın önünde ikinci devreye istekli başlayan ev sahibi, 50. dakikada Freeman’ın golüyle öne geçiyor. Golde Leeds savunmasının solunda Alioski kademede hatalı. Golden sonra kale arkasındaki 3 bine yakın Leeds taraftarı takımlarını ateşlemeye çalışıyor ama golü kaçıran QPR oluyor. O dakikaya kadar sahanın en iyisi Freeman’ın gol pasını kaleciye nişanlıyor Wells. Ev sahibinin coşkusu, etkili presi karşısında pas trafiğini yaratamıyor beyazlı takım, savunmadan uzun toplarla çıkıyorlar. Gidişattan hoşnutsuz Bielsa sekiz dakikada iki değişlik yapıyor. Son bölümde yükleniyor Leeds, 79’da üst üste iki vuruşta kaleci Lumley’i geçemiyorlar, muhtemel maçın kırılma anı. Velhasıl ligdeki sekizinci yenilgisiyle üçüncü sırada kalıyor Leeds United. Maçtan sonra Bielsa takımından bu maçta memnun olmadığını dile getiriyor.

Ziya Adnan

7 Mart 2019

Kuzey Londra derbisi notları…

Uzaklardan…

Hıristiyanların kutsal kitabında, Judas’ın, Hazreti İsa’nın çok güvendiği 12 havarisinden biri olduğu, ama ona hiç beklemediği bir anda ihanet ettiği yazılır. Zeytin Dağı’ndaki bahçelerden birinde, İsa dua ederken onu öperek Romalılara kim olduğunu işaret etmiş, İsa’nın çarmıha gerilmesiyle sonuçlanacak süreci 30 parça gümüş karşılığı başlatmış bir hain olarak bilinir Judas. Günümüzde, Ada futbolunda tribünlerde sıkça duyulan ‘Judas’ yakıştırması, yetiştiği takımdan zamansız ayrılıp ezeli rakibe transfer olmuş futbolcuları anlatmak için kullanılır.

Tottenham ile Arsenal arasındaki Kuzey Londra derbisine ve o gergin maç vesilesiyle aradaki husumete, o husumeti derinleştiren stopere naçizane bir bakış.

18 Eylül 1974’te Doğu Londra’nın Plaistow semtinde dünyaya gelmiş Sol Campbell, Jamaikalı bir ailenin 12 çocuğundan biri. Yoksulluk içinde geçen çocukluk yıllarında futbola merak salmış, 1989’da Tottenham’ın genç takımlarına katılmış. Aralık 1992’de oynanan maçta oyuna sonradan girip gol atınca yıldızı parlamış. İlk zamanlarında forvet olarak sahaya çıkarken, defansın göbeğinde görev yapan Gary Mabbutt’un ciddi sakatlığı sonrasında hocası onu savunmaya monte etmiş. Teknik kapasitesinden çok fizik gücü ve savaşçılığıyla öne çıkan savunmacı kısa sürede takımın değişmezi haline geldi, 1992-2001 arasında Tottenham’da 255 maçta forma giydi. Hikâyenin devamında kaptanlığını yaptığı takımdan ayrılıp ezeli düşman Arsenal’in yolunu tutarken, Şampiyonlar Ligi’nde forma giymek istediğini dile getirmişti. Arsenal’de iki sezon şampiyonluk yaşadı, hikâyesi kimilerinin gözünde kahraman, kimilerinin gözünde hain olarak o yıllara yetişmiş olanların futbol belleklerine kazındı.

Gergin derbiye dönersek, Ada futbolunda ‘Kuzey Londra derbisi’ olarak bilinse de 19 Kasım 1887’de ilk kez karşılaştıklarında Arsenal Güney Londra’nın Woolwich semtinin takımıymış, ‘Royal Arsenal’ olarak bilinirmiş o zamanlarda. Rekabet Arsenal’in 1913’ün yazında Kuzey Londra’ya, Hihgbury semtine taşınmasıyla kızışmış. 1950’den günümüze bir sezon hariç (1977-78) her sezon oynanmış derbi.

Tottenham Hotspur geçici evinde Arsenal karşısında. Misafir takım son 10 Tottenham deplasmanından birini kazandı, 6 mağlubiyeti var. Emery’nin takımı 2018-19 sezonunda evinden ırak oynadığı maçlarda kalesini gole kapatamamış yegâne takım ligde. Son iki lig maçından puansız ayrılan Tottenham bu maçta da yenildiği takdirde 2012’den sonra ilk kez arka arkaya 3 yenilgi almış olacak.

Mesut Özil, Aubameyang, Torreira’nın yedek kulübesinde başladığı maçta 19 yaşındaki Guendouzi bir maçta daha ilk 11’de. Ligin yükselen yıldızı orta sahanın dinamosu, aynı zamanda Fransa U21’in formasını giyiyor. Mustafi savunmanın sağında, Arsenal’in gol umudu Lacazette. Tottenham’da uzun süreden sonra Wanyama ilk kez sahada. Emery’nin takımı 16. dakikada öne geçiyorlar. Orta sahada Sanchez’in kaptırdığı topu Ramsey’nin önüne bırakıyor Lacazette, kaleci Lloris’i de geçip topu ağlara bırakıyor 16 numara. Tottenham, 23. dakikada Trippier’in duran toptaki ortasını kafayla ağlara gönderen Kane ama ofsayt gerekçesiyle geçerli sayılmıyor. Devrenin bitimine yakın Kane’nin ve Wanyama’nın vuruşlarında gole izin vermiyor Arsenal kalecisi Leno. Topa yüzde 66 oranında sahip olduğu ama net pozisyon üretemediği devreyi geride kapatıyor Tottenham.

İkinci devrede Arsenal’de Guendouzi’nin yerine Torreira sahada. 55’te beklenen değişikliği yapıyor Emery, Lacazette’in yerine Aubameyang sahada. Golcüsünün oyuna girişiyle daha ofansif Arsenal. 59’da Wanyama’nın yerine Lamela’yı alıp takımının hücum gücünü artırıyor Pochettino ama takımı dağınık. Son 20 dakikada Ramsey’nin yerine Özil oyuna giriyor. 74’te penaltıdan beraberliği yakalıyor Tottenham, Kane penaltı pozisyonu sırasında ofsayt ama kaçırıyor yancı. Maç bitti derken Sanchez ceza sahasında Aubameyang’ı düşürüyor ama gole çeviremiyor 14 numara. Uzatmalarda Torreira kırmızı kartla oyun dışı kalıyor. Velhasıl 81.332 taraftarın önünde gergin Kuzey Londra derbisinde puanları paylaşıyor iki takım. İlk dördü kıl payı ıskalarsa kaçan bu penaltıyı ve iki puanı arayacaktır sanırım Arsenal, Tottenham’ın şampiyonluk hayalleriyse artık başka bahara.

Ziya Adnan

5 Mart 2019

Federasyon Kupası’nda Nostalji: AFC Wimbledon

Uzaklardan…

Şubat ayının ortalarında Federasyon Kupası’nda 5. tur maçları…

Kupa vesilesiyle 1980’li senelerde Ada futbolunu sallamış takımı yâd edelim bu yazıda, bilmeyenlere anlatalım hazin hikâyesini; şairin dizelerindeki gibi, “İyi çocuk ol, acınla büyü… unutulmasın…”

1989 senesinde kurulmuş Wimbledon FC, adını Londra’nın güneybatısında, yaz aylarında dünyanın en önemli tenis turnuvasına ev sahipliği yapan mahalleden alan, köklü tarihinin büyük bölümünü amatör kümelerde geçirmiş, 1977 senesinde profesyonel liglere adım attıktan sonra dört sezonda dört küme atlayarak ülkenin en üst liginde boy göstermiş sarı lacivertli takım, nam-ı diğer “Dons” (Efendiler). 80’li senelere yetişmiş futbol nesillerinin belleklerinde yer etmiş, şimdilerde çok tartışılan “uzun top” taktiğinin yaratıcısı takım “Crazy Gang” (Deliler Çetesi) olarak nam salmıştı o yıllarda. Oyun planları “Route One”a dayalıydı, sahanın her bölgesinde prese dayalı sert oyun yapılarında, topu en kısa yoldan rakip takımın ceza sahasına yollar, iri cüsseli hücumcuları ile gol atmaya çalışırlardı. Bir futbol takımından çok komando birliğini andıran azman futbolculardan kurulu takım rakibi maç boyunca hava bombardımanına tutar, oyunun kurallarını sonuna kadar zorlayan sertlikte, sürekli prese dayalı oyun sisteminde rakibe göz açtırmazlar, genelde duran toplardan golü bulurlardı. Sevenleri olduğu kadar sevmeyenleri de çoktu, Gary Lineker, “Onları izlemenin en iyi yolu teletexttir!” cümlesi ile özetlemişti onlara karşı hislerini….

Kimler yoktu ki takımda! Kaleci Dave Beasant, daha sonraki yıllarda Chelsea’nin kaptanlığını yapacak olan Dennis Wise, bir futbolcudan çok ağır sıklet boksörünü andıran John Fashanu, sonraki senelerde kanser vakfı kuracak olan Lawrence Sanchez ve çetenin lideri, en azılısı Vinnie Jones! Onların deli dolu hikâyeleri süslerdi bulvar gazetelerinin spor sayfalarını. Kimi zaman takıma yeni katılan futbolcuların takım elbiselerini ilk antrenmanda makaslar, kimi zaman Liverpool’un o meşhur “This İs Anfield” yazısının üstüne kendi imzalarını atarlardı. Doğum günlerinin en aşina kutlaması, o gün yeni yaşına giren talihsiz futbolcuyu çırılçıplak soyup, münasip yerlerine siyah ayakkabı boyası sürdükten sonra, takımın antrenman sahasına yakın bir yerlerde bırakmalarıydı!

En önemli başarıları 1987-88 sezonunda kazandıkları Federasyon Kupası. 90’lı yılların sonlarına kadar rakiplerin korkulu rüyası olmaya devam ettiler ama sonrası hazin. 14 Mayıs 2000’de, o unutulmaz kupa zaferinin 12. yıldönümünde Premier Lig’e vedaları kötü zamanların başlangıcıydı. 2004 senesinde “MK Dons” adıyla Milton Keynes’e taşınan kulübün bir kısım taraftarı Wimbledon semtinden asla ayrılmayacaklarını, kulübün köklerinin bu semtte olduğunu, tarihe ihanet etmeme adına kendi kulüplerini kuracaklarını açıklıyor, AFC Wimbledon’u kuruyorlardı. Şimdilerde 24 takımlı “League One”da (3. Lig) son sıradalar, 28 kişilik kadronun değeri 3,3 milyon sterlin, yaş ortalaması 24,6. Kadronun en değerlisi 20 yaşındaki kalecileri Aaron Ramsdale, Bolton Wanderers alt yapısından yetişti, İngiltere Milli Takımının U20 yaş altı tüm takımlarında kaleyi korudu.

Federasyon Kupası 5. tur maçında AFC Wimbledon tarihinde hiç yenemediği Millwall karşısında. Mabetleri Kingsmeadow stadı 4.850 kapasiteli, aynı zamanda Chelsea’nin kadın takımına ev sahipliği yapıyor.

Tarihte ilk kez, yine bu kupada 2009 senesinde karşılaştılar, o yıllarda amatör kümelerde mücadele eden AFC Wimbledon rakibine 4-1 yenilerek kupaya veda etti. 4.795 taraftarın önünde henüz maçın başlarında Millwall’un savunma oyuncusu Wallace’in müthiş kafa golüyle yenik duruma düşüyorlar, topa yüzde 54 oranında sahip oldukları ama pozisyon üretmekte zorlandıkları, rakip kaleyi sadece bir kez bulabildikleri 90 dakikanın sonunda kupadan eleniyorlardı. 19 yaşındaki hücum beki Toby Sibbick göze batan oyuncuları, kanattaki verimliliği hem savunmada hem hücumda çalışkanlığı takdire şayan. Gelecek sezon takımı büyük olasılıkla 4. Ligde mücadele ediyor olacak ama onun üst liglerden taliplileri sıraya girecektir sanırım…

Velhasıl kupaya veda etti AFC Wimbledon rüya bitti. Yakında yeni statlarına taşınacaklar ama eski günlerine ne zaman dönerler kim bilir! Madem şairin dizeleriyle başladık, yine onun dizeleriyle bitirelim:

Şimdi kentlerin yalın-kılıç yalnızlığındasın.

Geçtiğin kırmızı, durduğun yeşil… unutulmasın.

Ziya Adnan

28 Şubat 2018

Carabao Kupası: Pahada hafif, müzede ağır…

Uzaklardan…

Futbolun işçi sınıfının oyunu olduğu, paranın o güzel oyuna el atmadığı zamanlarda Ada futbolunda “EFL Cup”, bizdeki adıyla “Lig Kupası” olarak bilinirdi, Federasyon Kupası kadar prestiji olmasa da futbol folklorunda kendine has yeri olan kupa. İlk kez dünyaya gözlerimi açtığım zamanlarda, 1960-1961 sezonunda oynanmış, fikir babası Sir Stanley Ford Rous 1961-1974 arasında FİFA’nın başkanlığını yapmış, 1986 senesinde aramızdan ayrılmış futbol sevdalısı. Federasyon Kupasından elenen takımların kupa kazanma şansları olsun diye gündeme getirmiş önerisini, hani teselli niyetine! Ancak hayata geçirme fırsatını ilerleyen zamanlarda federasyonda görevli Alan Hardaker yakalamış. O yıllarda futbola olan ilginin azalması, statlarda ışıklandırma sayesinde gece maçlarının oynanabilmesi vesile olmuş yeni kupaya, hafta içi maçlarının yeni bir heyecan yaratacağını düşünmüşler. İlk altı sezonda iki maç üzerinden oynanmış. Liverpool kupa tarihi boyunca 12 kez final oynayıp sekizinden galip ayrılmış…

Oynandığı ilk sezondan günümüze 10 farklı sponsorun adını taşıyan kupa 1981-1986 arasında “Süt Kupası” olarak bilinirdi. Süt demişken, 80’li senelerde futbolla sütü özdeşleştiren o efsane televizyon reklamını da hatırlamadan geçmeyelim, malum süt candır. Liverpool’un golcüsü Ian Rush’un rakip takımlara korku saldığı zamanlarda, İngiliz televizyonlarında çocuklarla futbolu özdeşleştiren, gülümseten bir süt reklâmı yayınlanırdı. 6–7 yaşlarında afacan iki erkek çocuğu, içinde sadece süt olan buzdolabına bakarken, biri diğerine biraz hayal kırıklığı, biraz da alaycı bir ifadeyle, “Bu ne ya, süt mü içeceğiz?” diye sorardı. Diğer ufaklık kendinden pek emin, koyu Liverpool aksanıyla yanıt verirdi: “Evet, bu süt Ian Rush’ın içeceği… Eğer her gün kocaman bir bardak süt içmezsem, büyüyünce ancak Accrington Stanley’de forma giyebilirmişim!” Bu cümle üzerine diğer ufaklık şaşkınlıktan fal taşı gibi açılmış gözlerle sorardı arkadaşına: “Accrington Stanley! Onlar da kim?” Kocaman süt şişesini büyük bir iştahla kafasına diktikten sonra, afallamış arkadaşına yine o kalın Liverpool aksanıyla şu cevabı verirdi ufaklık: “Aynen!” Bilmeyenler için belirteyim, Accrington Stanley, Ada futbolunun kurucusu 12 takımdan biriydi ama zaman içinde amatör kümelere kadar düştüler. Rivayet oldur ki o reklamdan sonra süt satışları patlamış ülkede…

Kupaya dönersek, 92 profesyonel takımın katılımıyla yedi turdan oluşan maçlar sonrası şubat ayında oynanan final maçıyla kupa sahibini buluyor. Kazanan takımın kasasına giren para 100, kaybeden ise 50 bin sterlin alıyor. Federasyon Kupasıyla kıyaslandığında maddi açıdan gölgede kalsa da kupalara hasret kalmışlar için müzelerine kupa götürme, taraftarlarını sevindirme fırsatı…

Şubat ayının son pazar günü Carabao Kupası finalinde Chelsea, Manchester City karşısında. İki takım da kupayı beş kez kazanmış ama tarihte ilk kez kupa finalinde karşılaşıyorlar. Chelsea kazanırsa hocaları Maurizio Sarri, kupayı kaldıran ikinci İtalyan olacak, ilki 1998 senesinde Gianluca Vialli. Chelsea 4-3-3 dizilişinde, hücumda Hazard, Willian, Pedro, Manchester City’nin hücum ikilisi Sterling, Aguero. Lig maçında rakibi yarım düzineyle geçen Manchester City ofansif başlıyor maça, kalesini iki blok halinde savunan Chelsea’yi izliyor tribünleri dolduran 81.775 futbolsever. Maçın üçte biri tamamlandığında City’nin topla oynama oranında ezici üstünlüğü (yüzde 71) gidişatın göstergesi. Yakaladığı topları çabuk kullanıp hücumda Hazard’a fırsat yaratmaya çalışıyor Londra takımı ama üçüncü bölgede çok yalnız 10 numara. Gole en yakın iki oyuncu Higuain ve Giroud yedek kulübesinde. Devrenin bitimine yakın hücumda Sterling etkisini göstermeye başlıyor. Manchester City’nin rakip kaleyi dört kez yokladığı devre golsüz kapanıyor….

İkinci devrenin başında Laporte’nin yerine Kompany sahada. 51. dakikada ilk kez gole yaklaşıyor Chelsea, ama Otamendi’yi geçemiyor Hazard. 55’te Aguero’nun golünde ofsaytı kaçırmıyor yancı, gol geçersiz. 65’te en net pozisyonu yakalıyor Chelsea ama Hazard’ın enfes pasını gole çeviremiyor Kante. 70’ten sonra çok adamla çıkmaya başlıyor Chelsea, 75’te pas yerine kale vurmayı denese golü bulacak Pedro. 75’te oyundan alınıyor 11 numara, yerine Hudson-Odoi sahada. O dakikaya kadar canla başla direnmenin getirdiği özgüvenle yükleniyor Chelsea, savunmanın göbeğinde Luiz’in uzun topları en önemli silahları. Son beş dakikada De Bruyne’nin yerine Sane’yi oyuna alıyor Guardiola. Golsüz biten 90 dakikanın sonunda maç uzatmalara giderken. 95’te Willian’ın yerine Higuain’in girişi kısır maçta gol temennisi niyetine! Uzatmalarda da gol sesi gelmeyince penaltılara kalıyor maçın kaderi. Chelsea’de Jorginho ve Luiz’in kaçırdığı penaltılardan sonra son penaltıyı gole çeviren Sterling oluyor ve kupayı kazanıyor Manchester City. Velhasıl mavili takımın aynı sezonda dört kupa umudu devam ederken Pep Guardiola çıktığı 12 final maçında 11 kupa kazanıyor…

Ziya Adnan

26 Şubat 2019

Şampiyonlar Ligi Notları: Gerçek Aşk, Borussia Dortmund…

Uzaklardan…

Dortmund…
Almanya’nın Ruhr bölgesinde, 1970’li senelere kadar kömür madenleri, çelik üretimi, birası ile adını dünyaya duyurmuş, günümüzde iki büyük üniversiteye sahip, nüfusunun yüzde 8’ini Türklerin oluşturduğu, 586 bin nüfusuyla ülkenin 8. büyük şehri, bölgenin idari, ticari ve kültürel merkezi. İşte o şehrin 1909 senesinde kurulmuş, geçtiğimiz aralık ayında 109. yaşını kutlayan takımı Borusia Dortmund, nam-ı diğer “Die Schwarzgelben” (Kara Sarılar). 1909 senesinin aralık ayında, yerel kilisenin sponsorluğunda bir Katolik cemaatinin genç takımında top koştururken kilisenin baskısından fena bunalmış gençler tarafından, “Zum Wildschütz” adında bir birahanede kurulmuşlar. Kulübün adı şehirde isim yapmış bir bira fabrikasından miras, ne de olsa bölge halkının milli içereceği! Kurulduğu zamanlarda renkleri mavi beyazmış ama zaman içinde şehri o yıllarda en iyi anlatan, işçi sınıfıyla özleşmiş iki rengi tercih etmişler, kömürün karası, biranın sarısı… (Tanıl Bora, birlikte yazdığımız “Kimi Başrol Kimi Karakter-Kulüp Hikâyeleri” kitabında, Borusia Dortmund’a selam durduğu enfes yazısında anlatmıştı renklerin hikâyesini.)

Simgeleri “Echte Liebe” (Gerçek Aşk), bir futbol kulübü bundan güzel nasıl tarif edilir ki, malum bir şehri tribünden sevmektir taraftarlık! Şehir sakinlerin gerçek aşkı takımları. 2013 senesinde Şampiyonlar Ligi finaline hak kazandıkları zamanlarda 24.042 bilet için 502.567 bin taraftar akın etmiş kulübe. Ülke futbolunda en çok üyeye sahip 3. kulüp, dünya futbolunda maçlarında en çok taraftar ortalamasında ilk sıradalar. Takıma 1974 senesinden beri ev sahipliği yapan 81.359 kapasiteli Westfalen Stadı ülkenin en büyüğü, “Sarı Duvar” olarak nam salmış futbol aleminde. 2017-18 sezonunda mabetlerinde oynadıkları 17 maçta 1.351.439 taraftarı ağırladılar, maç başına taraftar ortalaması 79.496. Yakın geçmişte “The Times” tarafından Avrupa’nın en iyi 10 futbol mabedi sıralamasında ilk sırayı aldı. Avrupa statları içinde en iyi atmosfere sahip, futbol sevdalıları için inşa edilmiş gerçek futbol mabedi olarak tanımlamış “Times”, tüm kupa finallerinin bu statta oynanması gerektiğini vurgulayarak. 55 bin kombine biletli taraftara sahipler, 30 bin taraftar bekleme sırasında…
Ülke futbolunda sekiz şampiyonlukları var, 1966 senesinde kazandıkları Kupa Galipleri kupasıyla Avrupa Kupası kazanan ilk Alman takımı olarak tarihe geçmişler. Her futbol kulübü gibi düşüşe geçtikleri zamanlar da olmuş. Kulüp hisselerini halka açtıkları 2000’li senelerin başında hesapsız harcamalar nedeniyle parasal sıkıntılar yaşamışlar. 2003 senesinde topçuların parasını ödeyemeyecek duruma geldiklerinde Bayern Münih yetişmiş imdatlarına, düşmana 2 milyon borç vermiş muhtemel eski rekabetin hatırına…

Bu yazının yazıldığı zamanlarda Bundesliga’da 21 maçta topladıkları 50 puanla ilk sıradalar. Şubat ayının ortalarında Şampiyonlar Ligi maçında Wembley Stadında Tottenham Hotspur deplasmanında Lucien Favre’nin takımı. Son üç sezonda dört kez karşı karşıya geldi iki takım, ikişer galibiyetleri var. 18 yaşındaki Jadon Sancho 2017 senesinde Manchester City’de forma şansı bulamayınca Almanya’nın yolunu tuttu, bu sezon Bundesliga’da 8 gol, 10 asist ile yıldızı parlayanlardan, o zorlu lig tarihinin en genç İngiliz golcüsü. 4-2-3-1 dizilişinde Dortmund, savunmanın ortasında Ömer Toprak, hücum hattının önünde Sancho, Dahoud, Pulisic ve ileride golcüleri Gotze. Tottenham temkinli, Dortmund ofansif başlıyor maça, 7. dakikada Moura’nın vuruşunda gole yaklaşıyor ev sahibi. Kaptıkları topları çabuk kullanarak savunma arkasında Son’a pozisyon yaratmaya çalışıyorlar, ilk bölümde topla daha çok oynayan takım Dortmund. Oyuna genişlik kazandırdıkları anlarda Pulisic ve Sancho ile tehlikeli misafir takım. Tottenham’ın oyun kurucusu Eriksen etkisiz ilk 30 dakikada, Kane’nin yokluğunda hücumda zorlanıyorlar. İki takımın da topa eşit derecede sahip olduğu, Dortmund’un rakip kaleyi üç kez bulduğu devre golsüz kapanıyor.

İkinci devreye golle başlıyor Tottenham, savunmanın hatasından kaptıkları topu ağlarla buluşturan Son, golde Vertonghen’in pası enfes. Golün getirdiği iştahla Tottenham yükleniyor, misafir takımda orta sahada top kayıpları… Eriksen ve Moura ile tempoyu yükseltiyor Tottenham, Vertonghen takımın generali bu yarıda. Son 15 dakikada savunmanın solundan Zagdou’yu oyundan alıp Schmelzer’i oyuna alıyor Favre, mağlup durumda olmalarına rağmen kale arkasındaki 10 bine yakın Dortmund taraftarı şarkılarını söylemeye devam ediyor. Tottenham’ın baskısı 83’de ikinci golü getiriyor, Aurier’in pasını ceza sahasında gole çeviren Vertonghen. 86’da kullanılan kornerde Llorente takımının üçüncü golünü kaydederken, ilk devrede üstün olan, ikinci devrede çöken Dortmund’un turu geçmesi mucizelere kalıyor. Maçtan sonra Ömer Toprak’a tur şanslarını soruyorum, zor olduğunu ama deneyeceklerini vurguluyor. Milli takımdaki durumunu sorduğumda cevabı kayda değer: “Çağıran yok ki!

Ziya Adnan

20 Şubat 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Vah, Fulham!

Uzaklardan…

Championship’te 2017-18 sezonuna iyi başlamamıştı Fulham, enfes mahallenin siyah beyazı. Ocak 2018’e gelindiğinde 10. sırada, lider Wolves’un 18 puan gerisindeydi. Şubat transferinde Newcastle United’dan kiraladıkları Sırp golcüyle değişti makus kaderleri. Ligin ikinci yarısında kaydettiği 12 golle takımını play-off maçlarına taşıyor, finalde Aston Villa’yı tek golle yenen Londra takımı Premier Lig’e yükseliyordu. 1879’da kurulmuş, şehrinin en eski futbol kulübü köklü tarihinde 27 sezonda ülke futbolunun en üst liginde mücadele etti. 2012-13 sezonunun sonunda düştükleri lige dönmüşler, mahalle siyah beyaza bürünmüştü. Yaz transferinde 22 milyon sterlin karşılığında golcünün bonservisini alırken 12 yeni futbolcuya 100 milyon sterlinin üzerinde para harcadılar. İçlerinde kimler yoktu ki: Nice’ten transfer edilen orta saha Jean-Michael Seri, Marsilya’dan 30 milyon sterline gelen Andre-Frank Zambo Anguissa, 20 milyon sterline Swansea City’den kadroya dahil edilen Alfie Mawson. Umutlanmıştı sevdalıları, takımı Premier Lig’e taşıyan hocaları Jokanovic ile güzel günler göreceklerdi…

Sonra… Sonrası beklendiği gibi gitmedi hikâyenin, malum futbolda para her zaman başarıyı getirmiyor, yürek de lazım! Ligde oynadıkları 11 maçın sonunda ligin dibine demir atarken savunma zaafları göze batıyordu. 27 kişilik kadronun değeri 228,6 milyon sterlin ama bekleneni veremedi yeniler. Sırp golcüye gelince, bu sezon kaydettiği 10 gol takımın toplamda kaydettiği gol sayısının yüzde 40’ı, ligde hiçbir takımı tek futbolcu onun taşıdığı kadar taşımıyor ama o da bir yere kadar! Bilir misiniz 2013’te düzenlenen Avrupa U19 turnuvasının en iyisi seçilmişti Partizan Belgrade’in altyapısından yetişmiş golcü. Yaşı geçmiş topçulara servet yatıran kulüplerimiz Aleksandar Mitrovic’in farkına varsalardı muhtemel ülke futbolunu sallamakla kalmaz, değerli bir yatırım olurdu gelecek adına…

Baharı çağıran güneşli bir şubat cumartesisinde Fulham, Craven Cottage Stadı’nda ligin formda takımı Manchester United karşısında. Kibir küpü Mourinho’nun yerine sezon sonuna kadar gelen Ole Gunnar Solskjaer ile son 10 maçın 9’unu kazandılar. İki takım arasındaki karşılaşmalarda United’ın ezici üstünlüğü var, son 11 maçta rakibi yenememiş Fulham. Ama evlerinde oynadıkları son üç maçın ikisinden galip ayrıldılar, bu maçtan puansız ayrılmaları halinde lige tutunmaları zor. 4-4-2 dizilişinde başlıyorlar maça, gol umutları kaptan Mitrovic ama geçen sezonun en üretken ikilisi Cairney ve Sessegnon yedek kulübesinde, Ranieri’nin 11 seçimi muamma! Rakibi sahasında kabul edip kontrayla gol arıyor ev sahibi, 2. dakikada Vieto net fırsattan yararlanamıyor. İlk bölümde canla başla savaşıyorlar, Rashford’un yokluğunda misafir takım hücumda ağır. Fulham’da Babel önünde geniş alan bulduğunda etkili ama ilk golü bulan United oluyor, Martial’ın savunma arkasına attığı pası dar açıdan kaçırmıyor Pogba, Fulham savunması kademede hatalı. Pogba’nın golü haftanın en iyisine aday. 23’te Fulham’ın savunma zaafları bir kez daha kendini gösteriyor, Odoi’nin kaptırdığı topla yarı sahayı geçip kaleci Rico’nun uzanamayacağı köşeye bırakıyor Martial. Fulham savunması United’ın ofansif dörtlüsü Martial, Pogba, Lukaku ve Mata karşısında çaresiz, sağda Odoi zayıf halka. Kalelerinde 57 gol gördüler bu sezon, Avrupa’nın beş büyük liginin en kötü savunması. İki takım arasındaki kadro kalitesinin bariz olduğu devreyi United iki farkla kapatıyor. 
2. devreye farkı azaltma adına ofansif başlıyor Fulham ama Sessegnon ve Cairney’nin yokluğunda üretkenlikleri sınırlı. 55’de Schurrle’yi alıp yerine Christie’yi sürüyor sahaya Ranieri, dörtlü savunmayla başladıkları maç beşli savunmaya dönünce tepki gösteriyor Fulham taraftarları. 65’te Mata’nın düşürülmesiyle kazanılan penaltıyı gole çeviriyor Pogba, maçın tadı kaçarken ev sahibi tribünler Ranieri’ye tepkili. United’ın bu sezon penaltıdan bulduğu 7. gol, en çok penaltı kullanan takım Kırmızılar. 69’da United’da Martial’ın yerine Sanchez sahada. 74’te net fırsatı kullanamıyor 7 numara. Misafir takımın oyunu ve tempoyu kontrol ettiği son 15 dakikada Babel’in yerine Cairney sahada. Velhasıl rahat kazanıyor United, çıkışları devam ediyor. Fulham’a gelince, üç puanı bıraktıkları maçtan sonra ligin dibine demir atan iki takımdan biri, kurtulmaları mucize olur. Ne diyelim, futbolun içinde zamanı düşmeler ve çıkmalarla geçirmiş takımlar da var…

Ziya Adnan

11 Şubat 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Liverpool FC, beklemek yoksullaşmaktır biraz da…

Uzaklardan…

Takvim yaprakları 28 Nisan 1990’ı gösterirken, o futbol şehrinin kırmızılı takımı Anfield Stadında QPR’ı 2-1 yenerek köklü tarihinde 18. şampiyonluğunu yaşıyordu. O senenin şubat ayında Lord Justice Taylor, 95 Liverpool taraftarının hayatını kaybettiği Hillsborough faciasıyla ilgili raporunda, 1994 senesine kadar tüm 1. Lig takımlarının statlarının koltuklu olması gerektiğini vurguluyordu. O sene doğan çocuklar şimdilerde 30’larına merdiven dayadılar, o sürede Ada futbolunda yedi farkı takım şampiyonluk yaşadı ama hasret kaldı o kupaya Liverpool FC. Son şampiyonluktan sonra on teknik direktörle çalıştılar, ummak ve beklemekle geçti zamanlar. Şampiyonlar Ligi’ni bir kez kazanırken iki kez de final oynadılar ama şampiyonluk uzak bir hatıra olarak kaldı sevdalılarının belleklerinde. 2002 senesinde yaklaştılar şampiyonluğa ama Houllier’in takımı ligi Arsenal’in arkasından ikinci sırada bitirdi. Yedi sene sonra bu kez Benitez döneminde bir kez daha yaklaştılar hedefe ama yine olmadı. 2014’te Brendan Rodgers umut oldu takıma, son maçlarda kaçırdılar treni…

Edip Cansever dizelerinde, “Dünyada yol almak için beklemek yoksullaşmaktır biraz da” der. Onların yoksullaştığı zamanlarda Arsenal üç, Manchester United ise 13 şampiyonluk yaşadı. O sürede binin üzerinde maça çıkan Ryan Giggs 34 madalya kazandı. Şampiyonluk yaşayan iki takım Leeds United (1992) ve Blackburn Rovers (1995) şimdilerde alt liglerde geçmişe ağıt yakıyor. O küçük şehrin büyük takımı Leicester City 1989-90 sezonunu 2. Ligde 13. sırada bitirmişti, onlar da son sezonlarda şampiyonluk yaşayanlardan…

Ve bir sezonda daha şampiyonluğu kovalıyor Ada futbolunun asla yalnız yürümeyenleri, oynadıkları 24 maçın 19’unu kazandılar. Geçmiş sezonlarda çok eleştirilen savunmaları bu sezon ligin en sağlamı, sadece 14 gol gördüler kalelerinde, sadece bir maçtan puansız ayrıldılar. Son maçta evlerinde Leicester City karşısında kaybettikleri iki puana rağmen en yakın rakibin iki puan üzerindeler.

Şubat ayının ilk Pazartesi akşamında lider Liverpool Olimpiyat Stadında West Ham United’ın konuğu. Londra takımı karşısında oynadığı son dört maçı kazandı Klopp’un takımı, galip geldikleri takdirde Manchester City ile puan farkını beşe çıkartacaklar. Misafir takım artık alıştığımız ofansif dizilişiyle sahada, 4-3-3’ün hücumunda Salah, Mane, Firmino üçlüsü. Liverpool formasıyla 60 maçta 48 golü var Salah’ın, Premier Lig’de 66 maçta 50 golü bulan Shearer’ın rekorunun peşinde. Kapalı rakip savunmayı açmakta zorlanıyor Liverpool, top rakipteyken beşerli iki blok halinde kalesinin önüne duvar örüyor West Ham. Ama 22. dakikada öne geçiyor Liverpool, ofsayt kokan pozisyonda Lallana’nın pasını köşeye bırakıyor Mane. Altı dakika sonra beraberliği yakalıyor West Ham, müthiş duran top organizasyonunu iyi bitiriyor Antonio. Gol coşturuyor ev sahibi tribünleri. Liverpool’un topa yüzde 68 oranında sahip olduğu, üç kez rakip kaleyi bulduğu devre karşılıklı gollerle tamamlanıyor. 

İkinci yarıda, ilk yarıdaki gibi duran top organizasyonlarıyla gol arıyor West Ham. Üçüncü bölgede son topları iyi kullanamıyor Liverpool, Salah’ı topla buluşturmakta zorlanıyorlar. 69’da hamleyi yapıyor Klopp, Lallana’nın yerine Shaqiri sahada. Son dakikalarda takımının performansından hoşnut olmayan Klopp’un yüzü yansıyor ekranlara. Bu arada Keita’nın savunma arkasına pasını Fabianski’ye nişanlıyor Origi ve tempoyu yükseltemediği, kapalı savunmayı açamadığı maçın sonunda Liverpool iki puanı bırakırken, ikinci Manchester City ile puan farkını üçe düşüyor. İki lokomotifi Wijnaldum ve Henderson’ın yokluğu olumsuz etkiliyor takımı. Maç sonu basın toplantısında Klopp pozisyon yaratmakta zorlandıklarını, West Ham’ın iyi savunma yaptığını ama takımından memnun olduğunu, sezon boyunca sadece bir maç kaybettiklerini hatırlatıyor.

Madem bekleyenle açtık yazıyı Liverpool’a atıfta bulunarak, Shakespeare’nin dizeleriyle kapatalım: “Beklemek cehennemdir ama beklerim seni.”

Premier Lig Seyir Defteri: Newcastle United şubat yolcusu…

Uzaklardan…

“Seni kim çizebilir şubat yolcusu / yalnız akşam olsun dağınık olsun / ceplerinde bozuk bir bulut uğultusu / geceleyin dörtte bir ölüm korkusu / dörtte dört sabaha karşı yağmursun” der dizelerinde Atilla İlhan. Ligde Tottenham Hotspur’e konuk olan siyah beyaz takımı hatırlayalım bu yazıda, şubat yolcusunun hal ve gidişine göz atalım.

Taraftar sayısına, gelirine, köklerine rağmen başarıya nicedir hasret kalmış takımların başında gelir Newcastle United, İngiltere’nin kuzeyinde Tyne nehrinin kıyısında, 1,6 milyon nüfusuyla ülkenin en kalabalık 8. şehrinin siyah beyazlı takım nam-ı diğer ‘Toon-Army’. Hani hüsranı anlatan bir futbol filmi çevrilecek olsa başrolüne en iyi onlar yakışır, tıpkı o enfes şarkının sözlerindeki gibi: “Siyah beyaz bir aşk hikâyesi, içinde gözyaşı, umut ve ihtiras…”

Ada futbolunda en son şampiyonlukları 1926-27 sezonunda, Federasyon Kupasını en son kaldırdıkları 1955’te dünyaya gelenler şimdilerde 60’lı yaşlarda. 2015’te 169,3 milyon sterlinle dünya futbolunun en fazla geliri olan 20 kulübünden biri olarak tarihe geçtiler. Kökleri 1892’ye uzanan kulübün mabedi 52.354 kapasiteli St James’s Park Stadı’nda 2017-18 sezonunda 52.297 taraftar ortalaması yakaladılar, 2000’li yıllarda 5 şampiyonluğu bulunan Chelsea’den bile fazla. Ama onca parasal desteğe, sevdaya rağmen düşmeler ve çıkmalarla geçti asansör takımların izlerini taşıyan zamanlar, Premier Lig’in kurulduğu 1992’den beri 3 kez düşüp geri döndüler. Lige tutunmaya çalıştıkları 2017-18 sezonunu, sona doğru yakaladıkları çıkışla 10. sırada bitirdiler. Bir sezonda daha lige tutunma savaşındalar, bu yazının yazıldığı saatlerde düşme potasının 5 puan üzerinde, 14. sıradalar.

Kulübün 54 yaşındaki sahibi Mike Ashley, 2012’de Forbes dergisi tarafından ülkenin zenginler listesinde 15. sırada yer alıyordu. 1,5 milyarlık servetini tekstil sektöründen ve spor mağazalarından kazandığını, 135 milyon sterline satın aldığı kulübü bir seneyi aşkın zamandır satmaya çalıştığını hatırlatalım.

***

Soğuk ama aydınlık Londra gününde yeni mabedine taşınması yılan hikâyesine dönen Tottenham, Wembley Stadı’nda Newcastle United karşısında. Ocak transferinde kulübün 20 senelik transfer rekorunu kırarak Amerika MLS Ligi’nden Paraguaylı Miguel Almiron’u 20 milyon sterlin karşılığında transfer eden Newcastle’da yeni transfer kadroda yer almıyor. Misafir takım, ilk 6 içindeki takımlar karşısında son 10 deplasmandan puan çıkartamadı. Wembley yaramıyor siyah beyazlılara, 1955’in Federasyon Kupası finalinden sonra oynadıkları 7 maçı da kaybetmişler bu statta.

4-5-1 dizilişinde başlıyorlar maça, gol umutları Rondon 2018’den beri West Brom’dan kiralık. Tottenham’da Kane’nin yokluğunda Son ve Moura forvette. Beklendiği gibi atak Tottenham, Pochettino’nun takımının en önemli özelliği enerjisi ve sahanın her bölgesinde uyguladıkları amansız pres. Top rakipteyken ileride sadece Rondon’u bırakarak takım halinde kapanıyor Newcastle. Benitez’in takımı topa sadece yüzde 27 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi bulamadığı devreyi golsüz kapatıyor.

İkinci devrede takımlar aynı kadrolarla sahada. 60. dakikada o ana kadar etkisiz Moura’nın yerine Lorente oyuna giriyor. Baskıyı artıyor Tottenham. 70’ten sonra tek kaleye dönüyor maç, eskilerin deyimiyle bu sıcağa kar dayanmaz! 78’de Tottenham’da Lamela’nın yerine Rose sahada. Aradığı, hak ettiği golü 83’te Son’un ceza sahası dışından vuruşuyla buluyor Tottenham, golde kaleci Dubravka hatalı. Geriye düştükten sonra golü düşünmeye başlıyor Newcastle ama zaman yetmiyor. Tottenham’ın rakip kaleyi 21 kez yokladığı, Newcastle’ın katı savunma yaptığı 90 dakikayı kazanan ev sahibi oluyor. Velhasıl Newcastle United’ta değişen bir şey yok, hüzün şehrinin takımı bir sezonda daha kümede kalma savaşında.

Ziya Adnan

5 Şubat 2019

Maçtan sonra Ayoze Perez ile

FA Cup, Sheffield Wednesday: Gelecekse beklenen…

Uzaklardan…

“Gelecekse beklenen, beklemek güzeldir. Özleyecekse özlenen, özlemek güzeldir” der Özdemir Asaf, 28 Ocak 1981’de 57 yaşında aramızdan ayrılmış Türk edebiyatının usta şairi, ölüm yıldönümünde unutmayalım, huzur içinde yatsın. Onun dizelerinden yola çıkarak zamanı beklemekle geçirmiş, dünya futbolunun en eski takımını hatırlayalım bu yazıda, Federasyon Kupası’nda Chelsea deplasmanında tur arayan mavili takımın halini hatırını soralım…

İngiltere’nin kuzeyinde Yorkshire bölgesinde, adını içinden geçen nehirden alan 564 bin nüfusa sahip, 2. Dünya Savaşından sonra ekonomik sıkıntılarla işsizlik girdabına sürüklenmiş, günümüzde iki büyük üniversiteye ev sahipliği yapan, ülkenin en yeşil şehirlerinden Sheffield. Kişi başına düşen ağaç miktarında Avrupa’da ilk sırada. O tarihi şehrin iki takımından biri Sheffield Wednesday, nam-ı diğer “Owls” (Baykuşlar). Dünya futbolunun en eski kulübü olarak nam salmışlar âlemde. Kuruluş hikâyeleri ilginç: 1820 senesinde “The Wednesday Cricket Club” olarak kurulmuşlar, maçlarını çarşamba günleri oynadıkları için kulübün adına kendilerince o kutsal günü de eklemişler. 4 Eylül 1867’de sporcularını kış aylarında formda tutabilmek için aynı isimde bir futbol takımı kurmuşlar ve ilk resmi maçlarını 1868 senesinin şubat ayında oynamışlar. 1980 ve 90’lı yıllarda Ada futbolunun en üst liginde mücadele ederken, 93 senesinde Federasyon Kupasında finale kadar yükseldiler. 1992-1993 sezonunda UEFA Kupasında boy göstermişlikleri var. Ama sonra düşüşe geçti takım, 1999-2000 sezonunun sonunda Wimbledon ve Watford ile birlikte küme düştüler. Bir kez düşmeye gör, parasal sıkıntılarla boğuştukları 2002-2003 sezonunun sonunda bu kez League One’a (3. Lig) düştüler. Hikâyenin sonrasında alt liglerde maziye ağıt yakarak geçti zamanlar, 19 sene, dile kolay! Köklü tarihlerinde dört 1. Lig şampiyonlukları var, üç kez de Federasyon Kupasını götürmüşler müzelerine. Takıma 1899 senesinden beri ev sahipliği yapan 39.732 seyirci kapasiteli Hillsborough Stadı’nda 2017-18 sezonunda 23 maçta 25.995 taraftar ortalaması yakaladılar…

2018-19 sezonunda şehrin diğer takımı Sheffield United 3. sırada zirveyi zorlarken, Wednesday 24 takımlı ligde 17. durumda… 33 kişilik kadronun yaş ortalaması 26.8, 19’u İngiltere dışında dünyaya gelmiş, kadronun toplam değeri 47,75 milyon Sterlin. Kadronun en değerli oyuncusu 29 yaşındaki İtalyan forvet Forestieri. En son 2000 senesinin Nisan ayında Hillsborough Stadında lig maçında karşılaştı iki takım ve Sheffield Wednesday o maçı tek golle kazandı. Bu vesileyle kupa statüsüne dair naçizane görüşümü tekrarlayayım. Tüm kupa maçları otomatik olarak alt lig takımının sahasında oynanmalı, en azından kupaya renk ve heyecan getirecek, rekabeti körükleyecektir…

Maça gelince… Siyah formalı Wednesday 4-2-3-1 dizilişinde. Chelsea’nin yeni transferi Higuain 9 numaralı formasıyla sahada. Maçın 22. dakikasında gelişen atakta ceza sahasında Pelupessy’nin düştüğü pozisyonda Sheffield Wednesday penaltı kazanıyor ama VAR pozisyonun penaltı olmadığına hükmediyor. Sonrasında gelişen Chelsea atağında Azpilicueta’nın düşürmesiyle penaltıyı kazanan Chelsea oluyor ve kaçırmıyor Willian. VAR olmasa muhtemel öne geçeceği maçta bir anda yenik duruma düşüyor Wednesday. Topu rakibe bıraktığı (oynama oranı yüzde 21), rakip kaleyi sadece bir kez yokladığı ilk devreyi tek golle yenik kapatıyor misafir takım…

İkinci devreye kupaya tutunabilme adına daha ofansif başlıyorlar ama 54. dakikada golü kaçıran Chelsea oluyor, Willian’ın ortasına dokunamıyor. 69’da o dakikaya kadar çok yalnız Pelupessy yerini Forestieri’ye bırakıyor. Son bölümde rakibi sahasına hapsediyor Chelsea, maç ağır sıklet boksörüyle tüy sıklet karşılaşmasına dönüyor. 83’te Willian farkı üçe çıkartıyor ve havlu atıyor Wednesday. 37.433 taraftarın izlediği maçın sonunda Federasyon Kupasından eleniyorlar ama şarkılarını söylemeye devam ediyor kale arkasındaki beş bine yakın taraftarı. Velhasıl, görmesini bilenlere taraftarlığın bir şehri tribünden sevmek olduğunu anlatıyor dünyanın en eski kupası ve takımı…

Ziya Adnan

29 Ocak 2019

Maçtan sonra Willian ile birlikte…

Premier Lig Seyir Defteri: Norveçlinin dönüşü

Uzaklardan...

Çocukluk yıllarında sıkı bir Liverpool taraftarıymış, ilk profesyonel takımı 1990’da 17 yaşına bastığı zamanlarda Clausenengen. 1996’da Manchester United’ın saflarına katıldığında 23 yaşındaydı, Ada futbolunun bebek yüzlü golcüsü. O yıllardaki lakabı sonradan oyuna girdiği maçlarda kaydettiği gollerden, ceza sahasındaki bitiriciliğinden miras, ‘baby faced assasin’ (bebek yüzlü suikastçı). 2007’ye kadar kaldığı Kırmızı Şeytanlar’da 366 maçta 126 golü var. Kariyerindeki en önemli maç 1999 Şampiyonlar Ligi finali. Yaşı yetenler hatırlar, Nou Camp Stadı’nda 90 bin taraftarın önünde son dakikada kaydettiği golle kupayı kazanan Manchester United o sezon üç kupa kaldırmıştı. 2007’de dizinden geçirdiği sakatlık nedeniyle futbolu bırakmak zorunda kaldı. 2013’te yayınlanan biyografisinde, “Onun gibi bir öğrencim olduğu için kendimi şanslı sayıyorum” diyor Sir Alex Ferguson ve devam ediyor: “Onun kalitesindeki her futbolcu yedek kalmaktan şikâyet eder ama o asla etmedi. Sabrı ve azmi taktire şayan.” Manchester United yıllarında 6 şampiyonluk yaşarken, 2011’de ülkesinde Molde ile şampiyonluk kupasını kaldırıyor, geçen günlerde kovulan kibir küpü Mourinho’nun yerine takımın başına getiriliyordu. 2012-13 sezonundan beri şampiyonluğa hasret kaldı United, Alex Ferguson’dan sonra takımdaki beşinci teknik direktör Ole Gunnar Solskjær. 1945-69 arasında o dönem takımın hocalığını yapan Sir Matt Busby ilk 5 maçından galibiyetle ayrılmış, 2019’da onun rekorunu kıran 7 maçlık seriyle Solskjær. Onunla çıkışı yakalayan futbolcuların başında forvetleri Rashford geliyor. Mourinho döneminde 20 maçta forma giyen 21 yaşındaki golcü toplamda 1.242 dakika sahada kalırken 4 golü, 5 asisti vardı. Solskjaer’ın gelişiyle formu yükseldi 10 numaranın, 7 maçta 5 gol o yükselişin göstergesi.

Federasyon Kupası’nda Solskjær’ın takımı Arsenal deplasmanında. Mourinho’nun savunma ağırlıklı futbol anlayışının yerine hücumu öne çıkarıyor. 7 maçta 19 gol buldular ama bu maç zorlu, Arsenal deplasmanında oynadıkları son iki kupa maçını kaybettiler. İki takımın karşı karşıya geldiği son 8 kupa maçında çıkan 5 kırmızı kart rekabetin sertliğini anlatıyor bilmeyenlere. Ev sahibi bu sezon evinde kral, tüm kupalarda oynadıkları maçların 13’ünü kazanırken sadece 2 maçı kaybettiler. Kupa maçlarının adamı Romelu Lukaku, son 14 kupa maçında 13 golü var 9 numaranın. 4-3-3 dizilişinde misafir takım, hücum üçlüsü Sanchez, Lingard, önlerinde Lukaku. Kalesinde 31 yaşındaki Romero, 1.92’lik Arjantinli 2018 Dünya Kupası’nda sakatlığı nedeniyle forma giyememişti. Emiliano Sala için bir dakikalık alkışlarla başlayan maçın ilk bölümünde ev sahibi coşkulu, sağ kanatta Aubameyang’ın çabukluğu karşısında Shaw zorlanıyor. Oyunu kendi sahasında kabul ediyor United. 18. dakikada Arsenal savunmasında sakatlanan Sokratis yerini Mustafi’ye bırakıyor. Arsenal’in oyunu geriden kurma ısrarı zaman zaman hataya yol açıyor ve 27. dakikada golü buluyor United. Lukaku’nun savunma arkasına pasını uzak köşeye bırakıyor Sanchez. Bir dakika sonra fark ikiye çıkıyor, Lukaku’nun sağ kanattan getirip önüne bıraktığı enfes pası kaçırmıyor Lingard. Ama havlu atmıyor Arsenal, 38. dakikada Ramsey’nin ortasını gole çeviren Aubameyang. Topa yüzde 40 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 4 kez yokladığı devreyi önde kapatıyor United.

59.571 taraftarın önünde ikinci devreye ofansif başlıyor Arsenal’de 62. dakikada sakatlanan Koscielny’nin yerine Guendouzi, Iwobi’nin yerine Özil sahada. Xhaka’yı geri dörtlüye monte eden ev sahibi beraberlik için saldırıyor. Son 20 dakikada Lukaku ve Sanchez’in yerine Rasford ve Martial sahada. Savunmasında kaptığı toplarla çabuk çıkıyor United, o ataklardan birinde, 82. dakikada Martial üçüncü golü buluyor, golde Pogba’nın katkısı büyük. Kontralarda Rashford ve Martial’ın sürati karşısında çaresiz Arsenal savunması. 10 dakika uzatılan maçı kazanarak Federasyon Kupası’nda bir üst tura yükseliyor Solskjær’ın öğrencileri, Arsenal’ın ise artık tek umudu UEFA Kupası. 2006’da futbolsevere perdelerini açtı Emirates Stadı ve Manchester United bu statta 6 kez kazandı. Emirates Stadı’nda en fazla kazanan deplasman takımı United ve bu maçta da gelenek bozulmuyor. Maç sonu basın toplantısında yüzü gülüyor Solskjaer’ın, özgüvenleri arttıkça kalitenin skora yansıdığını, takımından memnun olduğunu dile getiriyor.

Ziya Adnan

29 Ocak 2019