Premier Lig Seyir Defteri: Tottenham Hotspur, Şampiyonlar Ligi eşiği…

Uzaklardan…

Bu yazının yazıldığı zamanlarda aramızdan ayrıldı Can Bartu, futbolcuların dudak uçuklatan paralarla anılmadığı, maçların husumetle değil aşkla izlendiği siyah beyaz naif zamanların efendi futbolcusu.

Hatırlamayacak kadar küçüktüm 60’lı senelerin sonunda Metin Oktay’ın jübile maçında önce Fenerbahçe sonra Galatasaray formasını giymiş, basketbolu da futbol kadar sever ve oynarmış. Aynı gün Galatasaray’a karşı oynadığı basketbol maçında 28 sayı kaydederken, Dolmabahçe’de de futbol maçına çıkıp golünü atmış, böylesine bir yetenek. Sinyor 1970’te bırakmış futbolu, hep efendiliğiyle hatırlanmış. Metin Oktay, Lefter, Can Bartu, başka zamanların insanları, bir daha hiç olmayacak zamanların. Onlar siyah beyaz bir futbol filminin en afili jönleriydi, bir daha asla çekilmeyecek güzellikte bir filmin. Huzur içinde yatsınlar…

Dönelim futbola, Premier Lig’de zirvedeki ikili Liverpool ve Manchester City arayı açmış, arkalarından gelen 4 takım gelecek sezon Şampiyonlar Ligi’nde yer alabilmenin peşinde. Ancak dördüncülük yetmeyebilir o görkemli lige hak kazanmaya, hatırlatalım. 2011-2012 sezonunun sonunda Tottenham Hotspur ligi 4. sırada bitirmiş, Şampiyonlar Ligi ön eleme maçına hak kazanmıştı. Ama beklenmedik bir olay gerçekleşti ve Tottenham’ın yerine ligi 6. tamamlasa da UEFA Kupası’nı kazanan Chelsea Şampiyonlar Ligi’ne katılma şansını yakaladı. O sezon UEFA kuralına göre aynı ülkeden en fazla 4 takım Şampiyonlar Ligi’ne katılabiliyordu. 2019-2020 sezonunda aynı ülkeden en fazla 5 takım elitlerin ligine katılabilecek. UEFA Kupası ve Şampiyonlar Ligi’nde Premier Ligi ilk dört dışında bitiren iki takımın şampiyon olması durumunda, ligi 4. bitiren takım ancak UEFA Kupası’nda boy gösterecek, 3. takım ise Şampiyonlar Ligi’nde ön eleme oynayacak.

Meselenin parasal boyutuna gelince, Şampiyonlar Ligi’nde bir sezonda tüm kulüplere ödenen toplam miktar 3,4 milyar avro, bu paranın yüzde 25’i takımlar arasında eşit dağıtılırken, geri kalanı başarı ve geçmiş sezonlardaki başarılarına endeksli. Yani ödül büyük, ama yol uzun ve çetin.

Ligin bitimine 6 maç kala, nisan ayının ortasında 4. sıradaki Tottenham Hotspur yeni mabedinde küme düşmesi kesinleşmiş Huddersfield karşısında. Bu sezon 16 deplasmandan sadece bir galibiyet çıkardı kuzeyin mavi beyazı. Rakibine karşı oynadığı son 7 lig maçını da kaybetti, ligde Tottenham karşısında en son galibiyeti 1956’da. Huddersfield zirvedeki 6 takımla oynadığı 9 maçta kalesinde 26 gol görürken puan çıkartamadı. Tottenham’ın kaptanı ve golcüsü Kane sakatlığı nedeniyle sezonu kapattı. Oynayacakları Şampiyonlar Ligi rövanş maçını düşünerek aslarını oynatmadığı maçta 4-2-3-1 dizilişinde Tottenham, Kane’nin yerine hücumda Llorente. Londra-Huddersfield arası 250 kilometre, yaklaşık üç saat araba yolculuğu. Huddersfield Town’un Premier Lig’den düşmesi kesinleşti ama taraftarları Tottenham deplasmanında doldurmuş tribünleri. Onlarınki beka değil, sevda meselesi.

Beklendiği gibi ev sahibi baskılı başlıyor maça, iki hücum beki sağda Walker-Peters, solda Davies oyuna genişlik kazandıran, rakip savunmada boşluklar yaratan oyuncular. Orta sahada takımın dinamosu Wanyama uzun süredir ilk kez 11’de. 24’te Llorente’nin dönerek enfes dokunuşunu kaleci Hamer’ı da geçerek gole çeviriyor Wanyama, tribünlere verdiği asker selamı da bizim Süper Lig’deki gol kutlaması tadında. O golden 3 dakika sonra farkı 2’ye çıkartıyor Moura, Sissoko’nun pasında sağ çaprazdan uzak köşeyi buluyor. İki takım arasındaki kalite farkı bariz, oyunu dilediği şekilde yönlendiren, tempoyu ayarlayan Tottenham. 30’da net fırsattan yararlanamıyor Huddersfield, Stankovic yakın mesafeden isabetsiz vuruyor. Tottenham yüzde 76 oranında topa sahip olduğu, rakip kaleyi 8 kez yokladığı devreyi iki farkla galip kapatıyor.

İkinci devrede Tottenham, rakip kaleyi ablukaya alıyor. Son 15 dakikada Sissoko’nun yerine Skipp sahada. Son bölümde iki takım da orta sahayı çabuk geçiyor, 80’de Bacuna’nın serbest vuruşunu köşeden çeliyor Lloris, son 5 dakikada Llorente’nin yerine Son sahada. 86’da üçüncü golü Moura’nın ayağından buluyor Tottenham, asist Eriksen’den. Uzatma dakikalarında Son’un savunma arkasına pasıyla hat-trick yapıyor Moura, 58.308 taraftarın önünde zorlanmadan kazanıyor Tottenham. Şimdi maç fazlasıyla 5. sıradaki Arsenal’ın 4 puan önünde. Şampiyonlar Ligi yarışı kızışıyor.

Ziya Adnan

16 Nisan 2019

Gordon Banks: Efsane kaleciyi hatırlarken

Uzaklardan…

Futbola merak salmaya başladığım siyah beyaz yıllarda belleklerimize kazınmış klişelerden biriydi; “İnsanın aptalı futbolcu, futbolcunun da aptalı kaleci olur!” derlerdi büyüklerimiz. Herkesin Pele olmaya özendiği zamanlardı. Kimse kaleci olmayı istemezdi mahalle maçlarında, o yüzden en yeteneksiz, en tombul, en hantal çocuk geçerdi üç direk arasına; toptan, arkadaşlarından uzak kalmamak için. Kalede bile olsa takımda yer almak hiç oynamamaktan iyiydi.

Sonra hayal meyal hatırladığım ilk Dünya Kupası oynanıyordu. O senelerin rüya takımı Brezilya, İngiltere karşısında sahaya çıkmış, Carlos Alberto, Jairzinho, Rivelino, Pele’li kadrosuyla döktürüyordu. Bir pozisyonda Brezilya, İngiltere kalesine sağdan saldırıyor, süratiyle bir tazıyı andıran Jairzinho topla buluşup, karşısında oynayan sol bek Terry Cooper’u sanki orada değilmiş gibi geçiyordu. Çizgiye kadar inen ‘Uçan Brezilyalı’ uzak kale direğine doğru kesti topu. Altı pasın önünde ortayı bekleyen Pele, sağ bek Wright’in üzerinden yükseldi ve yere doğru çaktı kafayı.

Kalenin ortasında pozisyon almış kalecinin bu topu çıkarması imkânsız görünüyordu. Pele bile gol diye bağırmıştı. Ama sevinci kursağında kaldı golcünün. İngiliz kaleci müthiş bir refleksle sağına doğru panter gibi atlıyor parmaklarının ucuyla dokunuyordu topa. Top direğin üzerinden dışarı çıkarken Brezilyalı topçular gördüklerine inanamıyor, 9 numaralı forvet Tostao kafasını ellerinin arasına alıyordu. Futbol tarihine geçen, günümüzde bile konu iyi kalecilerden açılınca televizyon ekranlarında tekrar tekrar gösterilen o müthiş kurtarışın kahramanıydı efsane kaleci. Futbol kariyerinde binin üzerinde gol atan Pele o pozisyona dair, “Attığım onca golle değil de atamadığım o golle hatırlanmam işin en ilginç tarafı!” cümlesini kullanmıştı. Kaleci ise kendi deyimiyle, ‘Dünya Kupası kazanmış kaleci’ olarak değil de hep o kurtarışıyla hatırlandı.

***

30 Aralık 1937’de Sheffield’de dünyaya gelmiş. Gençlik yıllarında kömür madenlerinde çalışırken, aynı zamanda bölge takımı Chesterfield’in genç takımlarında kaleyi korumuş. Rezerve takımına yükseldiği zamanlarda askere alınmış, askerlik dönüşünde Chesterfield’in o senelerdeki teknik direktörü Teddy Davison tarafından ‘A’ takıma alınmış. Kasım 1958’de Colchester United karşısında takımın kalesini ilk kez korurken, ertesi senenin yazında Leicester City’e 7 bin sterlin karşılığında transfer olmuş.

Hayatını anlatan yazılarda, sezon başında sakatlanan Dave McLaren’nin yerine kaleyi devraldığı, kısa sürede takımın birinci kalecisi olduğu anlatılır. 1961’de Wembley’de oynanan Federasyon Kupası finalinde, o yılların flaş takımı Tottenham Hotspurs karşısında harikalar yaratmış, ancak takımını yenilgiden kurtaramamış. Mükemmel bir konumsal algılamaya sahip olması, yer tutuşu, zihinsel gücü, çevikliği, çabukluğu ve refleksleri öne çıkan özellikleri.

Şili’de oynanan 1962 Dünya Kupası bitiminde, İngiltere Milli Takımının başına geçen Alf Ramsey kalede ilk tercih Ron Springett’in yerine ona şans vermiş. Nisan 1963’te Wembley’de İskoçya karşısında oynanan maçta İngiltere’nin kalesini korumuş. O maçı İngiltere 2-1 kaybetmiş ama mükemmel maç çıkaran kaleci ilerleyen zamanlarda düzenli olarak İngiltere’nin kalesini korumaya başlamış.

1964’te Leicester City ile ilk kupasını (Lig Kupası) kazanıyor, Stoke City karşısında oynanan iki maçın sonunda Leicester City kupayı şehrine götürüyordu. Bir sezon sonra, takımı yine finalde boy gösterirken bu kez Chelsea karşısında kaybediyor, ancak o yine kalede yıldızlaşıyordu. 1966 Dünya Kupası yaklaşırken milli takımın değişmez kalecisi olmuştu. O turnuva İngiltere’nin Dünya Kupasını kazandığı ilk ve son turnuva oldu. Biyografisinde (Banksy: My Autobiography (Michael Joseph Ltd -2002) İngiltere’nin 1966 Dünya Kupası zaferinden sonra futbolculara 1.000 sterlin prim ve birer yağmurluk verildiğini, Alman futbolcuların ise 10’ar bin sterlin ve Volkswagen arabayla ödüllendirildiğini anlatıyordu unutulmaz kaleci.

***

Ekim 1972’de geçirdiği trafik kazasında sağ gözünü kaybetti, Ağustos 1973’te futbolu bıraktığını açıkladı. 1967-1972 arasında kalesini koruduğu Stoke City’nin yeni kalecisi Peter Shilton, milli takımın kalesini de devralıyordu. Kaderin cilvesi, iki kalecinin de yıldızı Leicester City’de parladı.

Geçen şubat ayında 81 yaşında aramızdan ayrıldı kaleci, IFFHS tarafından Lev Yashin ve Dino Zoff’un ardından 20. yüzyılın en iyisi olarak gösterilmiş Ada futbolunun efsanesi. Ölümünden sonra BBC’ye verdiği söyleşide o Dünya Kupasından sonra dostluklarının pekiştiğini, bir araya geldiklerinde o maçı yâd ettiklerini, yüreğinin en sıcak köşesinde onun yerinin ayrı olduğunu vurgular Pele. Ve gözyaşlarına engel olamadığı söyleşinin sonunda devam eder: “Dev bir kaleci, müthiş bir sporcu ve gerçek bir centilmendi.” Gordon Banks, yoğun maç trafiğinden hikâyesini yazmakta geç kalmış olsam da unutulmasın.

Ziya Adnan

23 Nisan 2019

Federasyon Kupası: Yine nisan, yine heyecan (2)…

Uzaklardan…

Bir önceki yazıda Federasyon Kupası yarı finalinin ilk maçına dair gözlemlerimi yazmıştım, kalemim yettiğince. O maçtan bir gün sonra, diğer yarı final maçında sezonun dişli takımlarından Wolverhampton Wanderers, Watford karşısında. İki takım da ilk 6’nın dışındakilerinin en iyilerinden, iyi yönetilmenin, kaliteli transferlerin meyvesini topluyor. Maçın başlamasına yakın Wembley Stadı panayır havasında, babasının elinden tutmuş 5 yaşlarındaki minik Watford taraftarının sevinci görülmeye değer. Marka değeri çocuklarla yaratılıyor bu diyarlarda…

Maça dönersek, favori Wolverhampton Wanderers’in, tüm kupalarda oynadığı son 14 maçta sadece iki mağlubiyeti var. İlk 6 içinde yer alan takımlara bu sezon kök söktürdü ve mart ayı içinde Manchester United’ı iki kez yendi. Watford karşısında 3-5-2 dizilişindeki Wolves’in, gol umutları Jimenez ve Jota. Henüz ilk dakikada gole yaklaşıyorlar, Jonny’nin uzak köşeye vurduğu top az farkla dışarda. Top kayıpları ve orta saha mücadelesiyle geçen ilk bölümde iki takım da pozisyon üretemiyor, Wolves’un gole en yakın oyuncusu sol kanatta Jonny. Uzun toplarla takımın golcüsü Deeney’e pozisyon üretmeye çalışıyor Watford, yaz aylarında 31 yaşına basacak 9 numara, alt liglerde başlayan kariyerinde 2010 senesinden beri takımda ve kulüp tarihinde 100 golü yakalayan beşinci futbolcu…

1. dakikada onun enfes asistinde müsait pozisyonda Gray kaleyi bulamayınca Watford golden oluyor. Akabinde öne geçiyor Wolves, Jota’nın arka direğe kestiği topu ağlara gönderen Doherty. Golden hemen sonra Jota bu kez kendisi deniyor, vuruşu az farkla dışarda. 22 yaşındaki forvet Portekiz Milli Takımının U19’dan U23’e kadar tüm kademelerinde forma giydi. Topa yüzde 58 oranında sahip olduğu devreyi önde kapatıyor Wolves.

İkinci devrenin başında gole yaklaşıyor Wolves, sağdan gelişen kontrada Jimenez’in vuruşu kaleci Gomez’de kalıyor. Hücumda Jota, Jimenez ikilisi zor anlar yaşatıyor Watford savunmasına. 18 numaralı Jota’yı durdurmakta zorlanıyorlar. 62’de fark ikiye çıkıyor, Doherty’nin ceza sahasına ortaladığı topu enfes bitiriyor Meksikalı forvet Jimenez. VAR’a göre gol geçerli. 30 milyon Sterlin’e kadrolarına kattıkları golcü Ada futbolunun yükselenlerinden. Gidişatı değiştirme adına Hughes’ün yerine, Deulofeu’yu sahaya sürüyor Watford’un hocası Gracia ve onun 79’da kaydettiği golle farkı bire indiriyor Watford. Uzak köşeye aşırtma plasesi sezonun en güzel gollerinden…
Gol maçın havasını değiştiriyor, baskıyı kuruyor Watford, takım halinde kapanıyor Wolves. Dört dakika uzatılan maçta bitime saniyeler kala Deeney’i ceza sahasında düşürüyor Wolves savunması, 80.092 taraftarın önünde penaltıyı gole çeviren golcüleri maçı uzatmalara götürüyor.

Geriden gelip gidişi değiştirmenin verdiği motivasyonla İlk uzatma bölümünün son dakikasına bir gol daha buluyor Watford, oyuna sonradan giren Deulofeu ceza sahasına girerken uzak köşeye bırakıyor topu, Watford tribünleri yıkılıyor. İkinci uzatma bölümünde rakip kaleyi ablukaya alıyor Wolves, 117. dakikada Jimenez yaklaşıyor gole ama son vuruşu yapamıyor.

Velhasıl kazanarak finale yükseliyor Watford, 1984 senesinden sonra ilk kez Federasyon Kupası finalinde yer alacaklar. 1967 senesinden beri ilk kez bir takım Wembley Stadında iki farkla geriye düştüğü maçı çevirmeyi başarıyor. O minik sevdalısı sevinmiştir, muhtemel mayıs ayında oynanacak final maçında babasının yanında alacaktır tribünlerde yerini. Bir çocuk sevinirse bir şehir sevinir, Manchester City karşısında şans ve futbol tanrıları yanlarında olsun…

Ziya Adnan

15 Nisan 2019

Federasyon Kupası: Yine nisan, yine heyecan (1)…

Uzaklardan…

ZİYA ADNAN11 Nisan, 2019 11:01

“Bahara göre ayarla saatini, sabahın alnını okşarken kuşlar” der dizelerinde Refik Durbaş, aralık ayında 74 yaşında aramızdan ayrılan Türk edebiyatının usta şairi. Her ne kadar konumuz futbol olsa da gelen baharla birlikte yâd edelim hatırasını ve dönelim futbola….

Nisan ayının ilk hafta sonunda bu sezon 138. yaşını kutlayan Federasyon Kupasında yarı final maçları… 2008 senesinden beri görkemli Wembley Stadı ev sahipliği yapıyor yarı finallere, öncesinde şimdilerde geçmişe ağıt yakan Aston Villa’nın mabedi Villa Park’ta oynanmış 55 yarı final maçı. Bu vesileyle, 1989 senesinde Hillsbrough’da oynanan, 96 Liverpool taraftarının hayatını kaybettiği kara yarı finali de unutmayalım. Aradan geçen onca seneye rağmen izleri hâlâ taze futbol belleklerinde…

Bu sezona dönersek, 2018 yılı ağustos ayında 736 takımla başlayan, 1,2 milyon futbolseverin izlediği 125 maçtan sonra 4 takım ayakta kaldı. Geçen sene kupayı kaldıran Chelsea’yi 5. turda Manchester United elerken, onlar da bu sezon çıkış yakalayan Wolves karşısında havlu attılar kupaya. Alt liglerin temsilcisi Newport County kupada iz bırakanlardan, 5. turda Manchester City karşısında veda ettiler kupaya ama 30 yaşındaki İrlandalı forvetleri Pádraig Amond kaydettiği 5 golle kupanın en golcü oyuncusu…

Cumartesi günü, yarı final maçlarının ilkinde kupanın favorisi Manchester City güneyin temsilcisi Brighton & Hove Albion karşısında. Kupada oynadıkları son dört maçta en az üç gol buldular, rakibe karşı oynadıkları son üçü maçı da kazandılar. 1983 senesinde oynanan, Brighton’un rakibini elediği Federasyon Kupası maçından sonra 11 kez karşılaşmışlar, Manchester City sadece bir maçı kaybetmiş. Wembley yaramıyor Brighton’a, 1983 senesinde Manchester United ile 2-2 kaldıkları final maçından sonra günümüze kadar oynadıkları üç maçı da kaybettiler.
İ

Agüero’nun sakatlığı nedeniyle kadroda yer almadığı maçta Manchester City’in, Brighton karşısındaki dizilişi 4-3-3… Hücumda Sterling, Jesus, Silva. Baskılı başladıkları maçta henüz 3. dakikada golü buluyorlar. 33’te Manchester City savunmasında Walker VAR kararıyla kırmızı karttan kurtuluyor. Pozisyon öncesinde hakem Walker ve İranlı forvet Alireza’ya sarı kartını gösteriyor. Manchester City topa yüzde 76 oranında sahip olduğu, zorlanmadığı devreyi önde kapatıyor.

İkinci devrede Manchester City’de Walker’ın yerine Danilo sahada. Brighton’un en önemli gol silahı duran toplar, haliyle her duran top direk rakip ceza sahasında. 54’te gole yaklaşıyorlar ama Duffy yakın mesafeden kaleyi bulamıyor. 65’te City’nin en yaratıcı oyuncusu De Bruyne yerini Fernandinho’ya bırakıyor. 70’ten sonra Sterling’i sağ kanada alıyor Guardiola, önünde boş alan bulduğunda öldürücü 7 numara. 75’ten sonra baskıyı artıyor City, kalecisi Ederson üç direğin arasından izliyor takımını. 86’da oyuna sonradan giren Izquierdo’nun vuruşu Ederson’da kalıyor. Son dakikalarda rakip ceza sahasını hava bombardımana tutuyor Brighton ama beraberlik golü gelmiyor. Velhasıl 71.521 taraftarın önünde iyi oynamadığı maçı kazanarak finale çıkıyor Manchester City, Brighton ise artık kümede kalma savaşında. Maçın adamı bitmek bilmeyen enerjisiyle Brigton’un 11 numarası Knockaert…

Maç sonu basın toplantısında Guardiola’ya bu sezon bir kupa kazandıktan sonra, kalan üç kupayı da kaldırma şansları soruluyor. Tarihte hiçbir takımın başaramadığını gerçekleştirmenin imkânsıza yakın olduğunu, beklentiyi gerçekçi bulmadığını dile getiriyor Guardiola. Ligde Liverpool ile başa baş gidiyorlar, bir sonraki maçta Şampiyonlar Liginde Tottenham karşısında sahaya çıkacaklar. Kim bilir, belki de aynı sezonda dört kupayla futbol tarihine bir ilki başaran takım olarak geçecekler, malum futbolun içinde imkânsız görüneni başarmak da var…

Ziya Adnan

11 Nisan 2019

Tottenham Hotspur yeni evinde…

Uzaklardan…

Hayatın siyah beyaz olduğu zamanlardan, 1889’dan 2017’e kadar takıma ev sahipliği yapan 36.284 seyirci kapasiteli White Hart Lane Stadı’nın yerine inşa edildi ‘Tottenham Hotspur Stadium’, 62.062 seyirci kapasitesiyle Wembley’den sonra Londra’nın en büyük ikinci stadı. Güney tribünü 17.500 koltuklu, Borusia Dortmund’un ‘Yellow Wall’ (Sarı Duvar) tribününden ilham alınarak inşa edilmiş. İlk sıranın sahaya mesafesi sadece 5 metre, ev sahibi tribünlerindeki ses desibeliyle rakip üzerindeki baskıyı artırmak amacıyla sahaya yakın konuşlandırılmış.İlginizi çekebilir:  Göztepe’de futbolcular ile taraftarlar arasında kavga çıktı

Proje aşamasında stadın maliyeti 750 milyon sterlin olarak hesaplanırken, bitiminde toplam maliyetin bir milyar sterline yaklaştığını hatırlatalım. Maliyetin bir bölümünü karşılayabilme adına NFL ile 10 senelik anlaşma yapılmış, her sezon en ez iki NFL maçı bu statta oynanacak ve stat önemli konserlere ev sahipliği yapacak. Futbol dışında kalan organizasyonlarda zarar görmemesi için iki kat halinde değişebilen yapay çim kullanılmış. Saha, eski stada (100 – 68 metre) göre daha uzun (105 – 68 metre), süratli topçulara sahip takımlar için bulunmaz nimet.

Böylesine afili statta maç izlemenin de bedeli var elbet, malum endüstriyel futbol sıkıntısı. ‘The Tunnel Club’ adını verdikleri zenginler locasında iki kişilik sezonluk biletler 19 bin sterlin, oyunculara ve teknik heyete yakın olabilmek için ev sahibi kulübesinin tam arkasına inşa edilmiş. Deplasman takımı taraftarları için ayrılan Kuzeydoğu tribünü 3.000 seyirci kapasiteli, tribünlerin büyük bölümü sezonluk bilete sahip taraftarlar için ayrılmış. En ucuz sezonluk bilet 875 sterlin, 2000 sterlini bulan sezonluk biletler Ada futbolunun en pahalısı. Sezonluk bilet kapabilmek için bekleme sırası 10 seneye yakın.

Stadın içinde bol miktarda restoran, kafe, bar bulunuyor. ‘Gol çizgisi’ adını verdikleri bar 65 metre uzunluğunda, Avrupa’nın en uzun barı olarak statta yerini almış. İngiliz kültürünün değişilmezi ‘Bakery’i bile düşünmüşler, stadın içinde fırın olur mu demeyin, nerede olursa olsun fırın candır. Stadın dört köşesinde yer alan dev ekranlarda kaçırdığınız pozisyonların tekrarını izlemek mümkün, velhasıl taraftarın rahatı için her şey düşünülmüş, stadın koltukları Ada statları içinde en genişi.

***

Nisan ayının ilk günlerinde yeni mabedindeki ilk lig maçında Tottenham Hotspur’un rakibi Crystal Palace. Bu sezon deplasmanda altı kez kazandı ‘Güneyin Kartalları’, ligde sadece 5 takımın deplasman karnesi onlardan iyi. Yeri gelmişken, asları Wilfred Zaha’yı da unutmayalım, ligde takımına en fazla penaltı (5) kazandıran oyuncu, son 3 deplasman maçında 4 golü var. Tottenham’a dönersek, Premier Lig tarihinde ilk kez aynı sezonda iki farklı stat bir takıma ev sahipliği yapmış olacak. Son 5 maçtan sadece bir puan çıkartabilen beyazlılar ilk 4 iddiasını devam ettirebilmek için kazanmak zorunda. Bilir misiniz, White Hart Lane’de oynadıkları son 19 maçta yenilgi görmemişlerdi, umutlar yeni stada. Maçtan önce açılış konuşmasını yapan başkanları Daniel Levy, “We are home” (evimizdeyiz) diyerek başlıyor sözlerine, dev ekranlara takımın eski maçlarında atılan goller düşüyor.

Maça gelince… 4-1-3-2 dizilişinde başlıyor Tottenham, solda Davies’in önünde Rose, Son ile birlikte takımın çabuk ayakları. 11. dakikada Kane’in enfes pasına hareketlenmekte geç kalıyor Eriksen, fırsat kaçıyor. İlk bölümde tempoyu ayarlayan, oyunu rakip sahaya yıkan ev sahibi. 26’da ceza yayına yakın serbest vuruş kazanıyor, Kane’in vuruşu savunmadan kornere çıkıyor. Yeni statta ilk sarı kartı gören Alli, dakika 36… Tottenham’ın iki kanattan ortalarına iyi direniyor Palace savunmasının ortasındaki Kelly ve Tomkins. 36’da Son’un çaprazdan vuruşunu kornere çeliyor Palace kalecisi Guaita. Topa yüzde 71 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi dört kez bulduğu devreyi golsüz kapatıyor Tottenham.

İkinci devreye Son’un uzaktan vuruşuyla başlıyor Tottenham, Güney Koreli sahada gole en yakın oyuncu. Ve 55’de beklenen gol geliyor, sağdan Son’un vuruşunda savunmaya çarpan top ağlarla buluşuyor, Tottenham’ın yeni mabedindeki ilk golü. Golden sonra hücumda çoğalıyor misafir takım, Cheslea’den kiralık forvetleri Batshuayi etkisiz. 67’de kontraya çıkarken çaprazdan vuruyor Kane ama vuruşu isabetsiz. 70’te Tottenham’da Rose yerini Winks’e bırakıyor. 73’te ikinci golüne yaklaşıyor Son, vuruşu kalecide kalıyor. 80’de fark ikiye çıkıyor, Kane’nin ceza sahasına taşıdığı topu yakın mesafeden gole çeviriyor Eriksen. Son dakikalarda gole yaklaşıyor Palace ama Zaha’nın vuruşunda gole izin vermiyor kalede Lloris. Velhasıl 59.215 taraftarın önünde yeni evinde kazanıyor Tottenham, kalan 6 maçın 4’ü bu sahada.

Bilir misiniz, Ada futbolunda son 20 sezonda 10 takım yeni mabedine taşındı ama genelde yaramadı değişiklik, Sunderland ve Arsenal değişimin yaramadığı takımlardan. Tottenham’a gelince, yeninin bereketini zaman gösterecek.

Ziya Adnan

9 Nisan 2019

Checkatrade Kupası, alt liglerin heyecanı

Uzaklardan…

Ada futbolunda “Checkatrade Trophy” olarak biliniyor, ilk kez 1983-84 sezonunda oynanmış, 36. yaşını kutlayan alt liglerin kupası. Alt lig diye geçmeyin, futbolun özüdür alt ligler, bazen Cebeci Stadında bir Hacettepe maçı, bazen de Ada’nın tarih kokan eski bir stadında izlenen kıran kırana 90 dakika doyurur adamı futbola, gerçek futbolsever alt liglerin müdavimdir. Velhasıl bu kupaya da ilgi büyük, 2017 senesinde Wembley Stadında Coventry City – Oxford United finalini 74.434 taraftar izlemiş. 2016-17 sezonundan beri kupanın sponsoru Kevin Byrne adında bir girişimci tarafından 1988 senesinde kurulmuş, meslek erbabı kişileri bir çatı altında halka buluşturan internet sitesi “Checkatrade”…

Kupanın formatı enfes, “League One” (3. Lig) ve “League Two“ (4. Lig) kulüpleri ile 16 Premier Lig ve Championship kulüplerinin 21 yaş akademi takımlandan oluşan 64 takım sezon başında 16 grupla başlıyorlar maçlara. Akademi takımlarının ilk 11’inde 21 yaş altı en az altı oyuncu olmak zorunda. Takımların coğrafi konumlarına göre kuzey ve güney grubu olarak sekizer grupla ikiye ayrılıp ağustos sıcağında çıkıyorlar sahaya. Gruplarını ilk iki sırada bitiren 32 takım eleme usulü karşılaşarak finalist iki takımı belirliyor. Kupayı alan takım 100 bin, kaybeden 50 bin sterlin kazanıyor. Kupayı en çok kazanan takım Bristol City, “Saksağanlar” (The Robins) üç kez götürdüler kupayı müzelerine…

Bu sezonun iki finalistinden biri Sunderland FC, o müthiş futbol dizisine konu olmuş, İngiltere’nin kuzeydoğusunda, başkent Londra’ya 400 kilometre uzaklıkta Wear nehrinin kıyısına kurulmuş 175 bin nüfuslu tarihi şehrin kırmızı beyazlı takımı, nam-ı diğer “Black Cats” (Kara Kediler). Günümüzden 139 sene önce James Allan adında İskoç bir öğretmen tarafından kurulmuş ve 1890-91 sezonunda liglere kabul edilmişler. 1950’li senelere kadar Ada futbolunun en zengin ve başarılı takımı, o sürede altı şampiyonlukları var. Sonrasında tıpkı geçmişte adını tersaneleri ve kömür yataklarıyla adını duyurmuş, tersanelerin kapanmasıyla işsizlik girdabında sürüklenmiş şehri gibi kötü yazılmış kaderleri. Şehrin takımı asansör gerçeğinin en iyi örneklerinden, öyle ki 1995-2007 seneleri arasında yedi sezon düşmeler ve çıkmalarla geçti. Ama düşmekle sevdaları yitirmez takımlar, en son düştükleri 2016-17 sezonunda 48.707 kapasiteli mabetleri “Stadium of Light” stadında 41.287 taraftar ortalaması yakaladılar. 2007 senesinde Ada futbolunun en gürültücü takımları sıralamasında ilk sırayı almışlar, 129 desibel bir savaş uçağının çıkardığı sesten bile fazlaymış…

Mart ayının son Pazar gününde Wembley Stadı’nda kupa finalinde 3. Ligin iki takımı Sunderland ve Portsmouth karşı karşıya. İki takım arasındaki son yedi maçın beşini Portsmouth kazandı, iki maç da berabere bitti. İnanması güç ama Avrupa futbolunda hafta sonu oynanan maçlarda Barcelona-Espanyol maçından sonra en fazla taraftar iki 3. Lig takımının final maçında. Uzaklarda şampiyonluğa koşan vasat ligimizin liderinin maçına gelen bir avuç izleyici, marka değerinden ne kadar uzak olduğumuzun fotoğrafı, malum tribünler dolmadan yakalanmaz o değer. Maça dönersek, iki takım da ofansif başlıyor. 38’de McGeady’nin enfes frikiğiyle öne geçiyor Sunderland, o ana kadar daha coşkulu, daha istekliler.

İkinci devreye hücumda başlıyor Portsmouth, 48’de kullandıkları kornerde direkler gole izin vermiyor. Portsmouth, aradıkları beraberlik golünü 86’da buluyorlar. Evans’ın ortasını kafayla ağlarla buluşturan oyuncu savunmadan gelen Thompson. Beraberlikle Uzatmada 99’da ceza sahası içinde net fırsatı kullanamıyor Portsmouth, Lowe’un vuruşu isabetsiz. İkinci uzatma bölümünde üstünlük yine mavili takımda. 106’da Evans’ın vuruşuna savunma son anda ayak koyuyor. 128’de beraberliği yakalıyor Sunderland, McGeady beraberliği getiren vuruşu yapıyor. Penaltılara giden maçı 5-4 Portsmouth kazanıyor ve 85 bin 21 seyircinin önünde kupayı kaldırıyor. Sunderland cephesinde bekleyiş sürüyor.

Ziya Adnan

4 Nisan 2019

Raheem Sterling Manchester City’de bir elmas

Uzaklardan…

Bu sezon Manchester City formasıyla sahada kaldığı 2.149 dakikada 15 golü, 9 asisti var. Milli takım arkadaşı, kaptanı Harry Kane’e göre gününde olduğu maçta onu durdurmak imkânsıza yakın. Milli takımdan hocası Gareth Southgate, İngiltere’nin Çekleri 5 golle geçtiği maç sonrasında hat-trick yapan oyuncusunu ‘role model’ olarak tanımlıyordu. Ligin bitimine 8 maç kala Fulham deplasmanında sahaya çıkan 24 yaşındaki golcünün yükselişine o maç vesilesiyle naçizane bir bakış. 8 Aralık 1994’te Jamaika’nın başkenti Kingston’ın yüksek suç oranıyla nam salmış, yoksulluğun kol gezdiği umutsuz bir mahallesinde, Maverley’de dünyaya gelmiş. Annesiyle birlikte İngiltere’ye göç ettiğinde henüz 5 yaşındaymış, Batı Londra’nın Neasden semtinin fakir bir mahallesinde geçmiş çocukluğu. 9 yaşına bastığı zamanlarda babası Jamaika’da bir cinayete kurban gidince örnek alacağı, elinden tutacağı bir baba modeli olmamış hayatında. Annesi Nadine büyütmüş onu ve 3 kardeşini.

Wembley Stadı’na taş atımlık mesafedeki okuluna devam ettiği zamanlarda merak salmış futbola. ‘Alpha and Omega Youth Football Club’ adlı ilk kulübünde top koşturken Queens Park Rangers’ın scoutlarının dikkatini çekmiş çelimsiz ufak tefek çocuk. Top tekniği, müthiş sürati, adam geçmedeki ustalığı, futbol zekâsı, her iki kanatta oynama becerisi öne çıkan özellikleri. 11 yaşında QPR’ın akademisine girmiş. Akademide öyle nam salmış ki, takım ‘Raheem Park Rangers’ olarak anılmaya başlanmış. O dönemde akademi takımının maçlarını izleyenlerin sayısında patlama yaşandığını hatırlıyor akademi hocaları Steve Gallen ve devam ediyor: “Taraftarlar, henüz 14 yaşında U18 takımında oynayan bu müthiş futbolcuyu izlemek için gelirdi. Kendinden yaşça büyük olanlara karşı oynamasına rağmen sahanın en iyisi olurdu. Kaybetmeyi sevmezdi.” O yıllarda 100 metreyi 11 saniyenin altında koştuğunu vurguluyor söyleşilerinde.

Şubat 2010’da, o dönem teknik direktörlüğünü Rafael Benitez’in yaptığı Liverpool akademisine 600 bin sterlin karşılığında transfer oldu. A takımda oynayacağı maç sayısına göre transfer ücretinin 5 milyon sterline kadar çıkabileceği maddesini eklemişti Batı Londra kulübü. Ağustos 2010’da, Almanya’da Borussia Mönchengladbach’a karşı hazırlık maçında ilk kez ilk 11’de sahaya çıktı. 2012-2015 arasında 95 maçta 18 golü var. 2015’in yazında 49 milyon sterlin bedelle Manchester City’e transfer olurken yolu Pep Guardiola ile kesişecek, geçmişte çok eleştirilen gol vuruşlarını kısa zamanda geliştirecekti. 2017-2018 sezonunu 18 golle Vardy’nin arkasından 5. sırada bitirdi Raheem Sterling.

Mart ayının son cumartesi gününde Manchester City Fulham deplasmanında. Ev sahibi takım umutsuz, 2019’da tüm kupalarda oynadıkları 12 maçın 11’ini kaybettiler. Rakip karşısında oynadıkları son 6 maçtan puan çıkartamadılar. Sterling formda, City ve milli takımda son 4 maçta 8 golü var. 4-3-3 dizilişindeki misafir takımda hücumda Sterling, Aguero ve Silva var. Bu sezon kalesinde 70 gol gören Fulham’ın ligin en golcü takımını durdurması zor, bu maçta sakalığı nedeniyle golcüsü Mitrovic de kadroda yok. İlk dakikalarda Silva ile sağ kanattan zorluyor rakip kaleyi City, 5. dakikada golü buluyor 20 numara. Ve 27’de savunmada Bryan’ın pas hatasında topu kapan Aguero, kaleci Rico’nun üzerinden topu ağlara gönderiyor. Devreyi iki farkla kapatıyor City.

İkinci devreye savunmayı beşleyerek başlıyor Fulham. 57’de Aguero’nun yerine Jesus sahada. 61’de savunmayı ipe dizdikten sonra düşürülüyor Sterling, serbest vuruş sonuç getirmiyor. Önündeki zorlu maç trafiğini düşünerek De Bruyne’nın yerine Ferhandinho’yu oyuna alıyor son 15 dakikada Guardiola. 87’de Sterling, yerini Mahrez’e bırakıyor. Boks maçı olsa hakemin erken durduracağı 25 bin taraftarın şahitliğindeki maçı zorlanmadan kazanıyor Sterling’in takımı, bitime 7 maç kala bir puan farkla liderliği yakalıyor.

Ziya Adnan

2 Nisan 2019

Şapkacıların dönüşü…

Uzaklardan…

Luton… Başkent Londra’nın 50 kilometre kuzeybatısında, Lea nehrinin kıyısına kurulmuş, Bedfordshire bölgesinin 215 bin nüfuslu kasabası. 1700’lü senelerden başlayarak şapka üretiminin merkezi olarak bilinirmiş. 1905-2002 arasında dünyanın önde gelen otomotiv devlerinden birine ev sahipliği yapan kasabada Londra’nın dördüncü büyük havaalanı bulunuyor. Kasabada bulunan Bedfordshire Üniversitesi 14 bin öğrenciye eğitim verirken bölgede 90’ın üzerinde okulun bulunması kayda değer.

İşte o kasabanın, kökleri 1885’a kadar uzanan portakal renkli takımı Luton Town FC, nam-ı diğer (Hatters) ‘Şapkacılar’. Yerel kulüpler Wanderers ve Excelsior’ın birleşmesiyle futbol alemine giriş yapmışlar. İlk zamanlarında siyah beyaz renkleri kullanırken sonra portakala dönmüşler. 1950’lilerin ortaları ilk kez 1. Ligde boy gösterdikleri zamanlar, 1959 Federasyon Kupası finalinde Nottingham Forest karşısında sahaya çıkmışlar. 80’lerin başından 90’lara kadar Ada futbolunun en üst liginde mücadele ederken, 1988’de o zamanki adıyla Lig Kupasını kazandılar. Tarihlerindeki en büyük başarıları da bu kupa. Ülkede sentetik çimi kullanan ilk kulüp, 1985’ten 1991’e kadar kendi sahalarında o zemine alışkın olmayan nice takımın belalısı oldular. 90’ların başında Ada futbolunun haşarı çocuğu Millwall ile oynadıkları olaylı Federasyon Kupası maçından sonra deplasman takımı taraftarlarını yasaklamaları tarihe düşen notlar.

2007-2009 arası dara düştükleri, maddi sıkıntılarla boğuştukları zamanlar. 2008-2009 sezonunda borçları ve mali tablodaki açıkları yüzünden 30 puanı silinen kulüp amatör kümelere kadar düşüp 5 sezon futbolun görünmez köşelerinde eskiye ağıt yaktı. Ama düşmekle köklerinden, sevdalılarından kaybetmez takımlar, futbol fena halde hayata benzer, her düşüşün çıkışı da olur. 2013-2014 sezonunda amatör küme Conference Premier’de yaşadıkları şampiyonluktan sonra yeniden döndüler profesyonel liglere. Amatörde mücadele ettikleri 2013-2014 sezonunda evlerinde maç başına taraftar ortalaması 7.387 oldu. Ne diyelim amatör candır. Bu yazının yazıldığı zamanlarda League One’da (3. Lig) 38 maçta topladıkları 80 puanla lider durumdalar. Altyapıları sağlam, 2016’da EFL Kupasında forma giyen 15 yaşındaki forvetleri Connor Tomlinson’u oynatabilmek için öğretmeninden izin almışlar.

Takıma 1905’ten beri ev sahipliği yapan 10.356 kapasiteli mabetleri Kenilworth Road Stadı’nda bu sezon 18 maçta 9.401 taraftar ortalaması yakaladılar. 3. Lig diye yabana atmayın, bizim üç takımla lanetlenmiş futbol fakiri coğrafyanın ligine benzemiyor bunlarınki, 3. sıradaki Sunderland’ın taraftar ortalaması 31.502 ve onlar da Luton Town gibi dönmek için gün sayanlardan.

Milli maç arasından yararlanıp ziyaret ettiğimiz Kenilworth Stadı’nda Luton Town play-off’u kovalayan Doncaster Rovers karşısında. Takımın geçici teknik direktörü Mick Hartford 1959 doğumlu, 1984-1990 arasında takımın formasını giydi o yılların önemli golcüsü. Bulundukları 3. Lig 24 takımlı, rekabet kıyasıya. Öyle ki 12. Plymouth Argyle küme düşme potasının sadece üç puan üzerinde. Lidere dönersek, kadronun değeri 7,2 milyon sterlin, en değerli oyuncusu 26 yaşındaki defansif orta saha Thorne, üst ligdeki Derby County’den kiralık.

Maça gelince… Luton Town 4-3-1-2 dizilişinde başlıyor maça, hücumda üst liglerde forma giymiş LuaLua ve Hylton. Takımın golcüsü Collins attığı 20 golle gol krallığında zirvede ama milli takımda olması nedeniyle bu maçta kadroda yer almıyor. Alt liglerin değişmez kuralı olan uzun toplarla başlıyor iki takım da maça, zemin enfes, tribünler tıka basa. İlk bölümde sahaya daha iyi yayılan ev sahibi arka arkaya kornerlerden sonuç alamıyor. 9 numaralı Hylton hücuma yön veren oyuncuları. Savunmadan uzun toplarla çıkan kırmızı siyah Doncaster Rovers, 26. dakikada Marquis’le net fırsattan yararlanamıyor.

Sonrasında orta saha üstünlüğünü ele geçiren Luton 36. dakikada Pelly Ruddock Mpanzu’nun ceza sahası dışında yerden köşeyi bulan vuruşuyla öne geçiyor. Golden sonra tempoyu yükselten ev sahibi rakip kaleyi üç kez yokladığı, topa yüzde 52 oranında sahip olduğu devreyi tek golle önde kapatıyor.

İkinci devreye iştahlı başlıyor Luton, 46. dakikada Hylton’un kafa vuruşu az farkla dışarda. 57. dakikada farkı ikiye çıkartıyorlar, Berry’nin enfes asistinde yakın mesafeden kaçırmıyor 9 numara. Taraftarının ateşlediği takım gollerinin getirdiği özgüvenle saldırıyor, LuaLua’nın yeteneklerini hatırlatan tezahürat yankılanıyor tribünlerde. 67. dakikada yine gole yaklaşıyorlar, Lee’nin vuruşu üst direkte patlıyor. Son 20 dakikada ablukaya alıyorlar rakip kaleyi, 7 numaralı sağ kanat Stacey çabukluğu ve oyun zekâsıyla göze batanlardan. 83’te 3. gol LuaLua’nın ayağından, golde Stacey’nin enfes asisti takdire şayan. Doncaster kalecisi Marosi farkın artmasını önlerken dalga dalga geliyor Luton hücumları. Uzatma dakikalarında oyuna sonradan giren Berry’le bir gol daha buluyorlar ve 10,071 taraftarın şahitliğinde dört farkla kazanıyor Luton Town, maçın adamı LuaLua. Kazaya uğramazlarsa büyük olasılıkla gelecek sezon Championhip’te mücadele edecekler. Onca zaman alt liglerde çile çektiler, mutlulukları daim olsun.

Ziya Adnan

26 Mart 2019

Maçtan sonra hocaları Mick Harford ile…

Premier Lig Seyir Defteri: Fulham FC, kaybederken de sevilirsin…

Uzaklardan…

Bir zaman önce The Guardian’da Ada futbolunun en ‘family friendly’ (aile dostu) kulüplerinin listesi yayınlandı, meraklısına. İlk sırada Cardiff City, 346 bin nüfuslu Galler şehrinin mavili takımı, nam-ı diğer ‘Mavi Kuşlar’.

Endüstriyel futbola inat, aileler için ayırdıkları tribünde 16 yaş altı çocuklar için sezonluk bilet fiyatı 59 sterlin, ortalama sezonluk bilet fiyatlarının dört haneli rakamları bulduğu zamanlarda sudan ucuz. Maç günleri elektronik turnikelerden geçen çocukların doğum gününü kutlayan akıllı sistem geliştirmişler. O gün minik taraftarın kulüpten hediyesi (muhtemel forma) ve maçtan önce teknik direktörün kulübesinde oturma keyfi de cabası. Devre arasında çocuklara tribünde küçük gösteriler yapan sihirbazdan, deplasman takım tribünlerinde misafir takımın formasıyla çocuklara şekerleme dağıtan tribün görevlilerine kadar ne ararsan var. O sahil şehrinin ‘Martılar’ı Brighton da listede yerini almış. Takımın antrenmanlarını taraftarlarına açmış, ‘A’ takım oyuncuları da boş zamanlarında bölgenin okul çağındaki çocuklarına ücretsiz futbol eğitimi veriyor. 2017-18 sezonunda evlerinde oynadıkları 19 maçta 577.700 taraftarı ağırlayıp 30.405 taraftar ortalaması yakaladılar. 288 bin nüfuslu şehrin stadı Amex 30.666 bin kapasiteli. Her maçta tribünlerini doldurmaları o güzel hikâyenin özeti.

Listede Londra’nın o enfes mahallesinin takımı Fulham FC de var, nasıl olmasın tribüne gelen çocuklara meyve dağıtan, ülkeye sığınmış mültecilerin çocuklarına futbol eğitimi veren, o güzel oyunu sevdiren bir kulüpten bahsediyoruz. ‘My First Game Initiative’ (İlk maç tecrübem) adında bir proje geliştirmişler. Hayatında ilk maçına gelen minik tarafları o günkü maçtan önce aileleriyle birlikte stat turuna çıkartıp, forma hediye edip, takımın hocası tarafından imzalanmış sertifika veriyorlar, bir nevi futbol vaftizi. Unutulmaz ilk izlenimin uzun ömürlü ve sağlam taraftarlık bağı yarattığına inanıyor kulüp, velhasıl ağaç yaşken eğiliyor.

***

Federasyon Kupası çeyrek final haftasında, kupadan elenmiş iki takım ligde Craven Cottage Stadı’nda karşı karşıya. Liverpool karşısında en son galibiyetini 2012’de Anfield Stadı’nda aldı Fulham, o tarihten sonra karşılaştıkları 5 maçta sahadan yenik ayrılırken kalelerinde 16 gol gördüler. Ligin Manchester City’den sonra en golcü takımı Liverpool, onların attığı gol sayısı (68) kadarını kalesinde gördü Fulham, ligin en kötü savunması. Savunma dörtlüsü Ream, Bryan, Mensah, Chambers, Liverpool’un hücum üçlüsü Mane, Salah, Firmino karşısında iyi başlıyor maça, orta sahada Cairney hücuma yön veren oyuncu. Savunmanın solunda Bryan, Salah karşısında iyi direniyor ilk bölümde. Ama 24. dakikadaki Liverpool atağında Firmino’nun asistinde Mane’nin golüne engel olamıyorlar. Tempoyu ayarlayan, oyunu dilediği şekilde yönlendiren Liverpool 34’te Robertson ile gole yaklaşıyor ama Fulham kalesinde Rico gole izin vermiyor. 1994 doğumlu İskoç savunmacı Robertson alt liglerden çıkan bir cevher, 2017’de Hull City’den Liverpool’a 8 milyon sterline transfer oldu. Topa yüzde 39 oranında sahip olup rakip kaleyi bulamadığı devreyi tek farkla yenik kapatıyor Fulham.

İkinci devrenin 74. dakikasında savunmada hata yapıyor Liverpool, Van Dijk’in kısa düşen geri pasını kaçırmıyor Babel, Fulham beraberliği yakalıyor. Ama uzun sürmüyor sevinçleri, 76. dakikada Rico’nun Mane’yi düşürmesiyle kazanılan penaltıyı gole çeviriyor Milner, Liverpool yeniden öne geçiyor.

Velhasıl matematiksel olmasa da Premier Lig’den düştü Fulham, gelecek sezon Championship’te mücadele edecekler. Ülke futbolunun en üst liginde arka arkaya geçirdikleri 12 sezondan sonra, 2013-14 sezonunda küme düşüp geçen sezon bıraktıkları yere dönmüşlerdi. Bu sezon hüsranlara alıştı sevdalıları ama hep sevinmek için sevilmez takımlar, bu gerçeği en iyi düşen takımların taraftarı bilir. Bazen minik bir taraftarın tribünde döktüğü gözyaşları, bazen minesi solmuş eski toprak bir taraftarın vakar bakışları anlatır düşüşü, sevdayı. Ama futbolun içinde çıkmak kadar düşmek, sevinmek kadar üzülmek de var.

Varsın düşsünler, neticede Championship’te de futbol oynanıyor hem de aynı kurallarla, orada da eskiye dönmek için bekleyen nicesi var. Yine yaz gelir yaz geçer, çoluk çocuk doldururlar maç günleri tribünleri. Yine yankılanır Craven Cottage Stadı’nın semalarında 1978 yapımı ‘Deer Hunter’ filminin Fulham’a uyarladıkları o sevilesi şarkıları. Yine beklerler dönecekleri günü…

Ziya Adnan

19 Mart 2019

Premier Lig Seyir Defteri: En uzun penaltı…

Uzaklardan…

“Penaltı en korkakça gol atma yoludur” der Pele, 2017’de ‘Pele: The Autobiography’ adıyla yayınlanmış biyografisinde. Bu vesileyle ışıltılı kariyerinde kaydettiği 1.283 golün 526’sının dostluk maçlarında geldiğini hatırlatalım. Penaltılara gelince, kural ilk kez 1891’de Federasyon Kupası maçında Notts County’li Jack Hendry’nin Stoke City’e karşı oynadıkları maçta topa kale çizgisi üzerinde elle müdahalesi sonucu gündeme gelmiş.

İlk penaltı o senenin eylül ayında Wolverhampton Wanderers tarafından Accrington’a karşı oynadıkları maçta kullanılmış. Zaman içinde gole çevirdiği penaltı sonrası takımına şampiyonluk kazandıranlar olduğu kadar kaçırdığı penaltıyla tarihe geçmişler de var elbet. Yetişmiş olanlar hatırlar, 1994 Dünya Kupası finalinde Roberto Baggio’nun kaçırdığı penaltı sonrasında kupayı kaldırmıştı Brezilya, İtalyanlar o görkemli kupayı penaltılarda kaybetti. Yine de hakkını verelim ustanın, rivayete göre, “Penaltıyı ancak onu kullanmaya cesaret edebilenler kaçırır” demiş soranlara. 2008 Şampiyonlar Ligi finalinde John Terry’nin kaçırdığı penaltı sonrası kupaya uzanmıştı Manchester United, yazılanlara göre günlerce kendine gelememiş Chelsea’nin eski kaptanı. Bir de Southampton efsanesi Matt Le Tissier gibi nadir kaçıranlar var, kariyerinde kullandığı 49 penaltıdan sadece birini kaçırmış ‘Le God’.

Madem penaltılılardan dem vurduk, Arjantinli yazar Osvaldo Soriano’nun 1993’te yazdığı ‘El penalti mas largo del mundo’ (En uzun penaltı) adındaki filme konu olmuş enfes hikâyesini de atlamadan geçmeyelim. Arjantin yerel liginde bir maçta kaleci 90. dakikada sakatlanarak oyun dışında kalır. Yerine işe yaramaz, futbolla ilgisi olmayan, kulübede cigarasını tüttürüp kutu birasını içen yedek kaleci girer. Ancak bu esnada ateşli taraftarlar sahaya girip hakemlere saldırınca hakemler soyunma odasına kaçar. Sonra penaltının bir hafta sonra pazar günü kullanılmasına karar verilir. Kalecinin hazırlanmak için bir hafta zamanı vardır ve olaylar gelişir.

Neden mi yazdım en uzun penaltının hikâyesini, geçen hafta sonunda oynanan Kuzey Londra derbisinde Arsenal’in son dakikada kaçırdığı penaltıyı hatırlatma adına. Gole çevirseydi Aubameyang, Arsenal Tottenham’a üç puan daha yaklaşacak, ilk dört mücadelesinde yerini sağlamlaştıracaktı. Belki en uzun penaltı değil ama en değerli penaltı olabilir sezon sonunda, malum işin ucunda şampiyonlar ligi var. Ama olmadı, velhasıl ligde 6. sırada kaldılar. O maçtan bir hafta sonra Manchester United karşısında kendi evinde kazanmak zorunda. Premier Lig tarihinde 13 kez pazar gününe düşmüş aralarındaki maçlar, dokuzunu Arsenal kazanmış.

Ancak Emirates Stadı’nda ligde ve kupada oynadığı son iki maçı kazandı Kırmızı Şeytanlar. Manchester City’den sonra (42) evinde en çok puan toplayan takım Arsenal (38), evinde son 14 maçta mağlubiyeti bulunmuyor. Ev sahibi 4-2-3-1 dizilişinde, takımın en istikrarlı oyuncusu Guendouzi yedek kulübesinde. Coşkulu, ofansif başlıyorlar maça, 4. dakikada Kolasinac’ın ortasına yakın mesafeden dokunamıyor Lacazette. İlk 10 dakikadaki Arsenal baskısından sonra ilk atağında Lukaku’nun kafa vuruşu üst direkte patlıyor, Arsenal adına şans anı. 12’de öne geçiyor Arsenal, Xhaka’nın ceza sahası dışından vuruşunda ters ayakta yakalanıyor De Gea.

Golün şokunu atlattıktan sonra maça ortak oluyor misafir takım, onların da sorunu savunmanın ortasında. 37’de Lukaku çaprazdan giriyor ceza sahasına, vuruşunu son anda uzanarak çeliyor Leno. United’ın golcüsü o ana kadar takımının en etkilisi. Devrenin bitimine yakın üçlü savunmaya dönüp rakibin orta saha etkinliğini kırmayı hedefliyor Solskjaer. Arsenal’in topa yüzde 55 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi bir kez bulduğu devre tek golle kapanıyor.

İkinci devreye yeniden dörtlü savunmaya dönerek başlıyor misafir takım, 51. dakikada Rashford’un savunma arkasına enfes pasında Leno’yu geçemiyor Lukaku. Oyunu kendi alanında kabul edip topu kaptığı anlarda çabuk çıkıyor Arsenal, orta sahanın solunda Kolasinac bu maçta etkili. 70’te Aubameyang bu kez penaltıyı kaçırmıyor ve fark ikiye çıkıyor, Fred’in Lacazette’e müdahalesinde karar ağır. İki farklı geriye düşen United ofansif gücünü artırma adına Dalot’un yerine Martial’i sürüyor sahaya. 76’da iyi bir maç çıkaran Özil yerini Iwobi’ye bırakıyor. Son bölümde gelen sağanak yağmurla birlikte baskıyı artıyor United, ancak iyi kapanan Arsenal karşısında pozisyon üretmekte zorlanıyorlar. Velhasıl Tottenham ve Chelsea’nin puanlar kaybettiği hafta kazanarak ilk dörde göz kırpıyor Emery’nin takımı. 60 bin taraftarın önünde Ole Gunnar Solskjaer ligdeki ilk yenilgisini alırken Arsenal 3. sıradaki Tottenham’ın ensesinde bitime sekiz maç kala yarışa ortak oluyor. En uzun penaltıya gelince, fırsat bulursanız futbolu sevdiren o iç ısıtan filmi mutlaka izleyin derim.

Ziya Adnan

12 Mart 2019