Premier Lig Seyir Defteri: Liverpool FC; şimdi her şey yeniden…

Uzaklardan…

“Ölecek miyim, tam da söyleyecek çağımda, söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda” der şair dizelerinde. Hasretle başladık madem, bir zamanlar ambargo koyduğu şampiyonluk kupasına nicedir hasret kalmış takımı yazalım bu yazıda, yeni senenin ilk günlerinde çıktıkları Tottenham Hotspur deplasmanı vesilesiyle hal ve gidişlerine göz atalım.

Şampiyonluk kupasını en son kaldırdıkları sene dünyaya gözlerini açanlar şimdilerde 30’lu yaşlara merdiven dayadı. O sene parmaklıklar ardında geçirdiği 27 seneden sonra Nelson Mandela özgürlüğüne kavuşmuş, güz zamanlarında Doğu ve Batı Almanya birleşmişti. Kim bilebilirdi ki 1972-90 seneleri arasında 11 sezonda şampiyonluk yaşamış, 70 ve 80’li senelerde sadece Ada futbolunda değil Avrupa arenalarında esmiş kükremiş takım o şampiyonluktan sonra kupaya hasret kalacak, kulübün kapısından 11 teknik direktör gelip geçecek ama hiçbiri şampiyonluk özlemine çare olamayacaktı. 2002, 2009 ve 2014’te çok yaklaştılar hasret kaldıkları kupaya ama olmadı, 2018-19 sezonunda topladıkları 97 puan bile yetmedi şampiyonluğa, oysa yakın geçmişte küçük şehrin büyük takımı Leicester City 81 puanla uzanmıştı kupaya. Şimdiki hocaları kupayı en son kaldırdıkları senenin yazında, 23 yaşına yaklaştığı zamanlarda Mainz 05 takımının saflarına katıldı, forvet olarak başladığı takımda ilerleyen zamanlarda savunmada görev alıyor, 2001’e kadar takımda kalıyordu. Futbol kariyeri sonrasında Mainz 05’i tarihinde ilk kez Bundesliga’ya taşımış olması, sekiz sene çalıştığı Borussia Dortmund’da yaşadığı iki şampiyonluk gelecek güzel günlerin habercisiydi.

Ocak ayının ortalarına yaklaştığımız zamanlarda Premier Lig’in açık ara lideri Liverpool, Kuzey Londra’da Tottenham Hotspur karşısında. Ev sahibinin şansı tutmuyor rakibi karşısında, karşılaştıkları son 14 maçın sadece birini kazanabildiler, dokuz maçta sahadan yenik ayrıldılar. Bu sezon hoca değişliği bile çare olmadı istikrarsızlıklarına, son beş maçın ikisinde galip gelirken iki maçta sahadan puansız ayrıldılar. Takımın iki ası Harry Kane ve Moussa Sissoko’nun sakatlıkları nedeniyle nisan ayına kadar sahalardan uzak kalacak olması önemli eksikleri. Liverpool’a gelince, ligde son 11 maçı kazanırken o maçlarda 28 gol buldular. 24 kişilik kadrosundaki oyunculardan 16’sı bu sezon gol hanesine adını yazdırmış, 17’si milli takımlarda forma giyiyor. İnanması güç ama takımın toplam değeri 1,07 milyar sterlin, uzaklarda adının başına eğreti ‘Süper’ sıfatı yapıştırılmış ligimizdeki 18 takımın toplam değeri 617,5 milyon sterlin, ülke futbolun marka değerinin özeti! Takımın yıldızı Sadio Mane’nin, son 9 maçta altı gol ve beş asisti bulunuyor.

4-3-3 dizilişinde başlıyor maça Liverpool, hücum hattında alışıldık Mane, Salah, Firmino üçlüsü. Rakip savunmanın sağında 20 yaşındaki Tanganga ilk resmi maçında. Misafir takım baskılı başlıyor, Totenham’da Kane’nin yokluğunda gol umutları Son, arkasında Alli, Moura ikilisi. Henüz 2. dakikada gole yaklaşıyor Liverpool, Chamberlain’in enfes pasında Firmino’nun gol vuruşu savunmadan dönüyor. İlk bölümde topu rakibe bırakıp sahasını çok adamla parselliyor Tottenham, savunmadan uzun toplarla çıkıp pozisyon üretmeye çalışıyorlar. İlk 15 dakikada Moura ve Son ile rakip kaleyi yokluyorlar ama vuruşları isabetsiz. Dakikalar ilerledikçe misafir ağırlığını koyuyor maça, tempoyu ayarlayan, oyunu yönlendiren Liverpool, solda Roberston sağda Alexander-Arnold geniş alanlarda çok etkili. 37’de aradıkları golü buluyorlar, ceza sahası içinde Salah, Firmino’nun önüne bırakıyor, altı pasın çaprazından uzak köşeyi buluyor 9 numara. Tottenham topu 3. bölgede tutamamanın, yediği baskının bedelini ödüyor, tribünler gidişattan hoşnutsuz. Liverpool topa yüzde 73 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi sekiz kez yokladığı devreyi tek farkla önde kapatıyor.

2. yarıya ilk devredeki gibi topu rakibe bırakarak başlıyor Tottenham, 50’de müsait pozisyonda gol fırsatından yararlanamıyor Alexander Arnold. Tottenham’ın orta sahasında takımdan ayrılması gündemde olan Eriksen etkisiz. 60’ta beraberliğe yaklaşıyorlar, Son’un vuruşu savunmadan dönüyor. 61’de Liverpool’da sakatlıktan yeni dönen Oxlade-Chamberlain yerini Lallana’ya bırakıyor. 69’da çifte değişiklik yapıyor Mourinho, Eriksen’in yerine Lo Celso sahada. Değişiklik hareket getiriyor takıma, Son ve Lamela ile net fırsatlardan yararlanamıyorlar. Uyanıyorlar ama geç oluyor, topa yüzde 63 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 13 kez yokladığı 90 dakikayı tek golle kazanıp ikinci Leicester City ile arasındaki puan farkını 16’ya çıkarıyor Klopp’un öğrencileri. Maç sonu basın toplantısında Klopp, sezonun en iyi oyununu oynamadıklarını ama 75. dakikaya kadar deplasmanda olmalarına rağmen topa sahip olduklarını, galibiyeti hak ettiklerini dile getiriyor. 38 maçlık yenilmezlik serisi, 1984 senesinin rekorunu kırarken 21 maçta topladığı 61 puan ile de kulüp tarihinde bir ilk gerçekleşiyor. Avrupa’nın beş büyük liginde hiçbir takımın tarihte 21 maçta 61 puan toplayamadığını hatırlatalım. O tarihi futbol şehrinin kırmızılı takımı 30 seneden sonra dolu dizgin şampiyonluğa koşuyor. Sahi ne demiştik, taraftarı olmasanız bile Liverpool’a hürmet, 70’li senelere yetişmiş olanlar için gönül borcudur.

Ziya Adnan

14 Ocak 2020

Federasyon Kupası; futbolun romantiklerine -2

Uzaklardan…

Geçen yazıya Cemal Süreya ile başlamıştık, ölüm yıldönümünde Türk edebiyatında iz bırakmış Erzincanlı şairi yâd etme adına. Geleneği bozmadan onunla devam edelim, her ne kadar konumuz futbol olsa da malum futbol gibi şiir de hayattır: “Annesinden dayak yediği halde, yine ‘anne’ diye ağlayan bir çocuktur aşk” der şair, hani futbol için uyarlansa kökleri 1919’a kadar uzanan, İngiltere’nin kuzeyinde Yorkshire bölgesinin 475 bin nüfuslu şehrinin beyazlı takımının sevdalılarını anımsatan tanımlamasında. 2003-04 sezonunda Premier Lig’e veda etti Leeds United, bir şehir ağladı arkasından, daha birkaç sezon önce UEFA Kupası’nda yarı final oynamışlardı oysa, görecek güzel günler vardı. Ama olmadı, umutla bekledi sevdalıları yeniden dönecekleri günü ama beterin beteri var, 3. Ligi bile gördüler dara düştükleri zamanlarda. Üç sezon 3. Ligde mücadele ettikten sonra, 2009-10 sezonunu ikinci sırada bitirerek tekrar Championship’e döndüler. 2017’de İtalyan iş adamı Andrea Radrizzani kulübü satın aldı, 2018 senesinin yazında futbol dâhisi Marcelo Bielsa’yı getirdiler takımın başına, ülkesinde “Loco” (Çılgın) namıyla bilinen futbol adamı. Futbol felsefesini anlatan yazılarda günün neredeyse tamamını maç kasetleri izleyerek geçirdiği, antrenmanlarda farklı mevkilerde oynayan topçuları ayrı seanslarda çalıştırdığı, basın toplantılarında saatlerce maç analizi yaptığı, rakip takım antrenmanlarına casus yolladığı, futbolla yatıp futbolla kalktığı anlatılır. Günümüz futbolunda 29 farklı formasyon olduğuna, genç topçuların mutlaka her formasyona adapte olması gerektiğine inanıyor. Sevdiği formasyon 3-3-3-1, bu oyun düzeninde sahanın her yerinde takımına sayısal üstünlük kazandırdığı, çok koşan oyuncuları tercih ettiği biliniyor. İngiliz gazeteci John Carlin’e göre, “Bu gezegende en geniş futbol bilgisine sahip futbol adamı” Bielsa. Takımı geçen sezon sonunda Premier Lig’e dönme fırsatını play-off maçlarında kaybetti ama bu yazının yazıldığı saatlerde Championship’te ilk sıradalar, 3. sıradaki Brentford ile aralarında 9 puan var. Bir aksilik olmazsa gelecek sezon Premier Lig’de yer alacaklar, dönüşlerini kutlayacak sevdalıları. Pazartesi akşamı Arsenal karşısında çıktıkları Federasyon Kupası maçı vesilesiyle Ada futbolunun sevdalısı çok takımına naçizane bir bakış…

Köklü tarihinde Federasyon Kupası’nı en fazla kazanan takım Arsenal, toplamda 13, son altı sezonda üç kez kupayı müzelerine götürdü. Leeds United kupayı en son 1971-72 sezonunda kazandı, 1964-73 arasında üç kez final oynadı. İki takım en son 2012’de karşılaştı, Arsenal Henry’nin golüyle turu geçen taraf oldu. Leeds United’ın 2019-20 sezonunda 25 kişilik kadrosunun toplam değeri 72,2 milyon Sterlin. 4-1-4-1 dizilişinde başlıyorlar maça, kalede takımla ilk kez sahaya çıkan 19 yaşındaki Meslier, orta sahada Gotts’un ilk maçı. Gol umutları Bamford 26 yaşında, Nottingham Forest alt yapısından yetişti, bu sezon 10 gol, iki asisti var. Açık mavi formalı Leeds ofansif başlıyor maça, kale arkasındaki 8 bine yakın taraftarının tezahüratı yankılanıyor Emirates semalarında. 7. dakikada gole yaklaşıyorlar, Bamford topa vurmakta geç kalınca rakip savunmanın müdahalesi geliyor. İlk 15 dakikada rakip kaleyi beş kez yokluyorlar, 17’de Bamford’un vuruşunda direkler gole izin vermiyor. İlk tehlikeli atağını 24’te yaratıyor Arsenal ama Lacazette müsait pozisyonda Özil’i bulamıyor. 33’te yine gole yaklaşan Leeds, Aliıoski’nin vuruşunu kaleci Martinez çıkarıyor. Çok üstün oynadığı, topa yüzde 65 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 15 kez yokladığı devreyi golsüz kapatıyor Bielsa’nın takımı…

2. devreye daha istekli başlıyor Arsenal, 47’de Lacazette’in serbest vuruşu, akabinde Leeds kalesinde Meslier’in uzanarak kurtarışı ev sahibi tribünleri ateşliyor. 55’te Leeds savunmasının uzaklaştıramadığı topa yakın mesafeden dokunan Nelson, Arsenal’i öne geçiriyor. Gol iştahlandırıyor Arsenal’i, Leeds sahasından çıkmakta zorlanıyor. 72’de kazanılan serbest vuruşu iyi kullanamıyor Douglas, gol vuruşlarında etkisizler. 58.043 taraftarın önünde beş dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca turu geçen takım Arsenal oluyor. Çok üstün oynadıkları ilk devrede kaçırdıkları fırsatlara hayıflanıyor Leeds United. Maç sonu basın toplantısında Bielsa kazanmayı çok istediklerini, ilk yarıda oyunu kontrol ettiklerini ama sonrasında oyundan düştüklerini dile getiriyor. Artık hedefleri gelecek sezon Emirates Stadında lig maçında boy göstermek, şans yanlarında olsun.

Madem şairle başladık yazıya yine onunla bitirelim. Ada futbolunun kalabalık takımına gitsin mısraları: “Nasıl olsa bir gün, döneriz bu yollardan geri. Senin bir elinde mendil, öbüründe kuş sesleri…”

Ziya Adnan

9 Ocak 2020

Federasyon Kupası; futbolun romantiklerine -1

Uzaklardan…

Ocak ayının ilk günlerinde Federasyon Kupası’nda 3. tur maçları… Ocak dedik madem, ölüm yıldönümüne yaklaştığımız zamanlarda, 1990 yılının ocak ayında aramızdan ayrılmış şairi de anmadan geçmeyelim. “Ne kadar silersen sil ya yırtılır defterin ya da izi kalır cümlelerin” der Cemal Süreyya, huzur içinde yatsın.

Kupaya gelince, ilk kez 1871’de oynanmış Ada futbolunda ‘FA Cup’ adıyla bilinen dünyanın en eski kupası. 2015 senesinden beri Emirates Havayolları’nın sponsorluğunu yaptığı kupa ‘The Emirates FA Cup’ olarak biliniyor âlemde. Ağustos sıcağında 735 takımın katılımıyla başlayan 2019-20 sezonunun kupa maçlarında ayakta kalan takım sayısı 64… 20 Premier Lig ve 24 Championship takımıyla beraber kupada yer alan iki 5. Lig (amatör) takımı: AFC Fylde ve Hartlepool United. Onların da umudu devleri dize getirme, kupaya heyecan kazandıran ‘Giant Killing’ (devi öldürmek) meselesi. Alt liglerde, hatta amatör kümelerde yer alan takımların, üst liglerin güçlü takımlarını kupadan elemelerine verilmiş bu isim, zaman içinde futbolun en güzel hikâyelerinden birine dönüşmüş. Zayıf olanın güçlüyü yenebilme ihtimali, eh biz de futbolu bu yüzden sevmedik mi? O yüzden bu kupa her daim futbol romantiklerine.

Kupayı kaldıran takımın kasasına 3,6 milyon sterlin girerken, kaybeden 1,8 milyon sterlin kazanacak. Bu vesileyle bu sezon ilk kez maçların normal saatinden bir dakika sonra başlayacağını hatırlatalım. İngiltere Futbol Federasyonu’nun ‘Heads Up’ (Farkında ol) adını verdiği, taraftarların o 60 saniyede kendilerinin veya yakınlarının yaşamlarını gözden geçirmeleri, zihinsel sorun yaşayan yakınlarına el uzatma, destek olmanın önemini vurgulama adına başlatılmış.


Baharı çağıran aydınlık bir Londra gününde Championship’in istikrarsız takımı Fulham evinde Premier Lig temsilcisi Aston Villa karşısında. En son 1999 senesinde karşılaşmışlar kupada, o sezon 3. Ligde boy gösteren Fulham, Villa Park’ta kazanmış. İki takım en son 2018’de Championship play-off finalinde karşılaştı, rakibini tek golle yenen Fulham Premier Lig’e çıkan takım olmuştu ama sadece bir sezon tutunabildiler elitlerin liginde. Aston Villa’nın hocası Dean Smith kariyerinde sadece bir kez 4. turu görebildi, yedi sezonda 3. turda elendi takımları.

4-3-3 dizilişinde Fulham, takımın gol makinesi Mitrovic kadroda yer almıyor, yerinde Cavaleiro, iki kanatta Knockaert ve Bryan. Hocaları Scott Parker’ın hedefi sezon sonunda Premier Lig vizesini alabilmek, o yüzden kupa ikinci planda. Aston Villa da Premier Lig’e tutunmaya çalışanlardan, o yüzden takımın ası Grealish’i kadroya almamış Dean Smith. Ev sahibi daha istekli başlıyor maça, golcüsünün yokluğunda üçüncü bölgede topu tutacak, zaman yaratacak oyuncuların olmayışı önemli eksikleri. İki takım da ilk bölümde pozisyon yaratmakta zorlanıyor. 24’te gole yaklaşıyor misafir takım, Kodjia ceza sahasında isabetsiz vuruyor. 34’te bu kez Fulham tehlike yaratıyor, Bryan’ın ceza sahası içinden vuruşu rakip savunmadan dönüyor. Devrenin bitimine yakın baskısını artıyor Fulham ama kaptanları ve oyun kurucuları Cairney’nin yokluğunda rakip savunmayı açamıyorlar. Fulham’ın yüzde 63 oranında topa sahip olduğu, iki takımın da rakip kaleyi bulamadığı devre golsüz kapanıyor.

2. devreye Knockaert’in gol denemesiyle başlıyor Fulham ve 54’te sezonun en güzel gollerinden biriyle öne geçiyor. Sağ kanattan hareketlenen Knockaert uzak köşeye enfes vuruyor, Villa kalesinde Nayland çaresiz. O gol ateşliyor takımı, akabinde Bryan vuruyor, köşeden çıkartıyor Nyland. 63’te savunma zaafı bir kez daha öne çıkıyor ev sahibinin, defans derinliğinin kaybolduğu anda savunma arkasına sarkan El Ghazi aşırtma vuruşla beraberliği sağlıyor. 76’da enfes bir gol daha izliyor Craven Cottage tribünlerini dolduran 12.980 futbolsever, oyuna bir dakika önce kaptan McDonald’ın yerine giren Arter 25 metreden mükemmel vuruyor. Son bölümde daha çok pas yapan, sahayı daha iyi parselleyen pozisyonlar yaratan Fulham 89’da Knockaert’le mutlak golü kaçırıyor. Velhasıl altı dakika uzatılan maçta 4. tura yükselip son 16’ya kalıyor o enfes mahallenin siyah beyazı, Smith bir sezonda daha 4. turu göremiyor.

Ziya Adnan

7 Ocak 2020

Liverpool FC: Fırtınanın sonunda altından bir gökyüzü…

Uzaklardan…

İngiltere’nin kuzeybatısında, yeşilliğiyle bilinen Cheshire bölgesinin Galler’e komşu köyü Malpas, 1.600 nüfusuyla büyük şehirlerin gürültüsünden, kalabalığından, trafiğinden uzakta, öylesine sessiz, huzurlu, öylesine güzel, öylesine kendi halinde… Bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Noel tatilini vesile bilip yine düştük yollara. Hem futbolu hem felsefeyi sevmiş Cezayir asıllı filozof, “yolculuk bizi kendimize geri getirir” demiş, ölüm yıldönümünün yaklaştığı zamanlarda onu da yad etmeden geçmeyelim. Benim dünyaya geldiğim sene, 4 Ocak 1960 günü elim bir araba kazasında hayatını kaybettiğinde henüz 46 yaşındaydı Albert Camus, gençlik yıllarında “Racing Universitaire d’Alger” takımının kalesini korumuş futbol aşığı filozof. Sadece ‘Yabancı’ adlı romanı bile sevmeye yeter…

Kaldığımız köye en yakın kasaba Chester, 80 bin nüfusa sahip, Orta Çağ zamanlarından miras eski siyah beyaz İngiliz evleri, parke taşlı sokakları, turistlerin her daim rağbet ettiği Katedrali, Roma İmparatorluğu’ndan günümüze kadar gelmiş tarihi kalıntıları, 15 bine yakın öğrenciye eğitim veren adını kasabasından almış üniversitesiyle ülkenin görülesi, hatta yaşanası yerlerinden biri. Bilir misiniz, kasabada yer alan ‘Chester Racecourse’ ülkenin en eski spor arenası, ilk kez 1539’da at yarışları için kullanılmış. Kuzeybatıya kadar uzanıp çocukluk, gençlik yıllarımızın fırtına takımını yazmadan olmaz elbet, malum konumuz futbol, onlar da bizim futbolsever neslin en güzel hikâyesi… Taraftarı olmasanız bile Liverpool’a hürmet, 70’li senelere yetişmiş olanlar için gönül borcudur. Nicedir bekledikleri şampiyonluk kupasını büyük olasılıkla kaldıracaklar bu sezon, başlarındaki 52 yaşındaki Alman hoca başarının mimarı. Güler yüzlü, sempatik, alçakgönüllü. Bir basın toplantısında denk gelmiştim, futbolculuk günlerini şöyle anlatıyordu: “Futbol zekâm Bundesliga, yeteneğim ise 5. Lig seviyesindeydi. Sonucu 2. Ligdeki kariyerim oldu!” Böylesine içten birini sevmemek mümkün mü? Klopp’tan söz açtık madem, liderin ligin dişli takımı Wolverhampton Wanderers karşısındaki maçı da bu vesileyle…

Bu sezon oynadığı 18 maçta 52 puan topladı Liverpool, Premier Lig tarihinde 313 takım tüm sezonda o puanı yakalayamamış. Ligde son 35 maçtır kaybetmiyorlar, o maçlardan 30’unu kazandılar. Ekim 2015’ten beri hocaları Jurgen Klopp ile sahaya çıktıkları 239 maçta 501 gol kaydettiler, takım maç başı gol ortalaması 2,09… Bir önceki maçta Manchester City’i iki gol geriden gelip deviren Wolves ligin dişli takımı ama Anfield Stadı yaramıyor onlara, Liverpool deplasmanında oynadıkları son 17 maçın 15’ini kaybettiler. 4-3-3 dizilişinde başlıyor Liverpool maça, hücumda Avrupa’nın beş büyük liginin en etkili üçlüsü Salah, Firmino, Mane. Savunmanın sağında 21 yaşındaki Trent Alexander-Arnold’un geçen sezondan bu maça kadar 20 asisti bulunuyor, ligin parlayanlarından. Kop tribününden yükselen “We’re champions of the world” tezahüratı eşliğinde ev sahibinin baskısıyla başlıyor maç, 4. dakikada Alexander-Arnold’un enfes pasında Salah kaleyi bulamıyor. Liverpool’un her hücuma çıkışında desibeli hayli yüksek uğultu yükseliyor ev sahibi tribünlerden, rakip takımı baskı altına almayı iyi biliyorlar, Emirates Stadı’nın öğrencilerin ders çalıştığı bir kütüphaneyi andıran görüntüsünden sonra farklı deneyim! İlk 30 dakikada topa sahip olmasına rağmen 3. bölgede alıştığımız yaratıcılığından uzak Liverpool devreyi Mane’nin 42’de ceza sahası içinden bulduğu golle kapatıyor. Pozisyonda VAR, Mane’ye gelen topun Lallana’nın omzuna çarptığına işaret ediyor. Üç dakika uzatılan devrenin bitimine yakın gelişen Wolves atağında Neto’nun vuruşunda top ağlara gidiyor ama öncesinde ofsayt olduğuna hükmediyor VAR. Topa yüzde 71 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 8 kez yokladığı devreyi tek golle önde kapatıyor ev sahibi.

2. devrenin başında hücuma daha çok adamla çıkıyor Wolves, 3-5-2’nin hücum hattındaki Neto, Jota ikilisi gole en yakın oyuncuları. 54’te Liverpool kornerinde Wijnaldum müsait pozisyonda topu kafayla kaleye gönderemiyor. 58’de Wolves’da ligin en çabuk oyuncularından Traoré, Dendoncker’in yerine sahada. 65’te Liverpool’da Lallana yerini Keita’ya bırakıyor. Oyuna girdikten sonra takımına hareket getiriyor Traore, Manchester City karşısında maçın adamı seçildiğini hatırlatalım. Liverpool savunmasının ortasında Van Dijk uzun paslarıyla takımının oyununa yön verirken Salah çok top kaybı yapıyor. Son bölümde kıyasıya orta saha mücadelesine şahit oluyor tribünleri dolduran 53.326 futbolsever. 80’de Salah ceza sahası içinde vurmakta gecikince Liverpool golden oluyor. Wolves savunmasının ortasında kaptanları Coady yerinde müdahaleleriyle göze batanlardan. 83’te Jimenez’in vuruşu Liverpool savunmasından dışarı çıkarken Wolves beraberlik fırsatını kaçırıyor. Dört dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca Liverpool galibiyet serisini sürdürüp en yakın rakibine 13 puan fark atıyor. Yeni senede Liverpool’da 30 senelik şampiyonluk hasreti bitecek büyük olasılıkla. Sahi ne der o güzel futbol şarkısı, fırtınanın sonunda altından bir gökyüzü ve eğlencenin tatlı gümüş şarkısı var…

Ziya Adnan

4 Ocak 2020

Premier Lig Seyir Defteri: Watford FC; can derdinde yeni bir başlangıç niyetine…

Uzaklardan…

“Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır…” der dizelerinde Edip Cansever, muhtemel umudu en iyi anlatan. Geçen hafta sonu evinde Manchester United’a karşı oynadığı maçtan önce 17 maçta topladığı 9 puanla ligin dibine demir atmıştı Watford FC; Londra’nın 30 kilometre kuzeybatısındaki Hertfordshire bölgesinin 90 bin nüfuslu kasabasının sarı siyahı, nam-ı diğer “Hornets” (eşek arıları), Avrupa’nın beş büyük liginde bu sezon 10 golü bulamamış yegâne takım. Velhasıl, onların da ihtiyacı olan umut ve yeni başlangıç, malum Premier Lig tarihinde hiçbir takım 17 maç sonunda bu kadar az puan topladıktan sonra lige tutunmayı başaramadı. Manchester United maçından önce ligde sadece bir galibiyetlerinin bulunduğunu, bu maçtan önce evinde üç puanı en son nisan ayında Fulham karşısında aldıklarını, mabetleri Vicarage Road Stadında 12 maçtır kazanamadıklarını hatırlatalım. Neyse ki Manchester United karşısında güldü yüzleri. Evlerinde oynadıkları hayati Aston Villa maçı vesilesiyle sarı siyahlı takımın hal ve gidişine naçizane bir bakış…

Sezon başında hocaları Javi Gracia ile yolları ayırdılar, yerine gelen Sanchez Flores de aynı akıbeti paylaştı. Aralık ayının başından beri takım 56 yaşındaki futbol adamı Nigel Pearson’a emanet, takımın başında sahaya çıktığı dört maçta dört puan topladı. Manchester United karşısında Ismaila Sarr ve uzun sakatlıktan dönen golcüleri Troy Deeney’nin golleriyle üç puanı kaptılar, küme düşme potasının hemen üzerindeki Southampton ile aralarındaki puan farkını altıya indirdiler. Noel tatilinin kutlandığı zamanlarda Sheffied United deplasmanından çıkardıkları puanla az da olsa umutlandılar. Ada futbolunun meraklıları hatırlayacaktır, beş sezon önce küme düşmesine kesin gözüyle bakılan Leicester City’i kurtaran hocaydı Pearson. Son 9 maçta aldıkları 7 galibiyetle lige tutunmuşlar, bir sonraki sezonda da şampiyonluk kupasını kaldırmışlardı. O mucizevi kurtuluştan sonra Pearson, “Houdini” olarak nam saldı âlemde. Bilmeyenler için, büyüleyen sudan kaçma sihriyle aklın sınırını zorlayan 1874-1926 arasında yaşamış, 52 yaşında aramızdan ayrılmış tarihin en büyük illüzyonisti Amerikalı Harry Houdini’den miras lakabı…

Senenin en son Cumartesi gününde alışveriş telaşındaki insanların kasabanın caddelerini doldurduğu zamanlarda sarı siyahlılar evinde Aston Villa karşısında. Vicarage Road Stadında en son 1999 senesinde kazanmış olan misafir takım da kümede kalma savaşında, son beş maçtan ancak üç puan çıkartabildi, ligin deplasman karnesi en zayıf takımı. Watford’un 29 kişilik kadrosunun değeri 182 milyon Sterlin, ligin en mütevazı takımlarından, sağ kanatta oynayan 21 yaşındaki Sarr kadronun en değerlisi. Ev sahibi 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Deeney’nin arkasında solda Deulofeu, sağda Sarr, ortada Doucoure. İştahlı başlıyorlar maça, ilk dakikada Kabasele’nin vuruşu Villa kalecisi Heaton’da kalıyor. Misafir takımda savunmanın bel kemiği Mings’in sakatlığı nedeniyle kadroda olmaması önemli eksiklik. İlk bölümde topa daha çok sahip olan Watford tempoyu ayarlayan ve oyuna yön veren takım, orta sahada Doucoure enerjisiyle göze batanlardan. Kalabalık rakip savunmayı oyuna genişlik kazandırarak açmaya çalışıyorlar ama gole yaklaşan takım 25’te Villa oluyor, yakın mesafeden Wesley’nin kafa vuruşunu enfes çeliyor Watford kalesinde Foster. 28’de gelişen Villa atağında VAR devreye giriyor ama pozisyonda penaltı kararı çıkmıyor. 41’de aradığı golü buluyor Watford, Docoure’nin vuruşunda kaleciden dönen topu gole çeviren golcüleri Deeney. Topa yüzde 59 oranında sahip olduğu devreyi önde kapatıyor sarı siyahlılar…

2. devrede Watford’da sakatlanan Hughes’ün yerine Chalobah oyunda. İlk bölümde arka arkaya kornerlerden yararlanamıyorlar, misafir takımda ileri uçta Wesley çok yalnız. 57’de ikinci sarıdan ihraç ediliyor Mariappa, Watford şimdi 10 kişi. Beraberliği ararken 65’te kalesinde ikinci golü görüyor Villa, Deeney penaltıyı gole çeviren oyuncu. Uzun süren sakatlık döneminden sonra takıma döndü 9 numara, takımın en önemli gol silahı. Bir eksik kalmasına rağmen üçüncü bölgede daha etkili ayaklara sahip olan Watford 72’de farkı üçe çıkarıyor; savunmadan çabuk çıkıyorlar, az adamla yakalanıyor Villa, Capoue’nin asistinde golü bulan Sarr. Son bölümde takım halinde kapanıyorlar, Villa üçüncü. bölgede çok etkisiz. Velhasıl 21.348 taraftarın şahitliğinde üç puanı kaparken rakibiyle arasındaki puan farkını ikiye indiriyor Watford. Son altı maçın beşinden puansız ayrılmış Aston Villa küme düşme potasına demir atıyor. Maçın adamına gelince, Ismalia Sarr, 21 yaşındaki Senagalli çabukluğu, adam eksilmedeki becerisiyle çok etkili, transfer döneminde taliplileri kapıyı çalacaklardır sanırım…

Madem Edip Cansever’in “Umuş”uyla başladık yazıya, onunla bitirelim, kasabanın sarı siyahına gitsin dizeleri, kümede kalma savaşında futbol tanrıları yanlarında olsun: “Nedensiz bir çocuk ağlaması bile, çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.”

Ziya Adnan

31 Aralık 2019

Tottenham Hotspur, Mourinho artık özel değil mi?

Uzaklardan..

Geçenlerde BBC’de Ada futbolunda son 10 senede yaşanan değişimi anlatan enfes bir makale yayınlandı, meraklısına. Takip edenler hatırlayacaktır, 2009-10 sezonunu Chelsea şampiyon olarak tamamlarken günümüzdeki hocaları Lampard takımın aslarındandı. Şimdilerde 3. Ligde çile çeken Portsmouth ligi son sırada bitirmiş, Robinho’nun 32,5 milyon sterlin karşılığında Manchester City’ye gelmesiyle ligde transfer rekoru kırılmıştı. 2010’lu seneler dört takımın başı çektiği zamanlardı, ‘Big Four’ olarak nam salmışlardı…

Sonra… Sonra değişti her şey, geçen sürede 3.774 maç oynandı, 10.323 gol kaydedildi, takımlar transfer sezonlarında 10 milyar sterlinin üzerinde harcadı. Tottenham Hotspur ve Manchester City de elitlerin arasına katıldı, sayı altıya yükseldi. 2008 senesinde Abu Dhabi United Grubu’nun satın alarak parlattığı Manchester City dört sezonda şampiyonluk yaşarken kuzey şehrinde dengeler değişiyor, en son şampiyonluğunu 2013 senesinde yaşayan Manchester United, Sir Alex’in vedasıyla sadece şampiyonluğa değil son sezonlarda Şampiyonlar Ligine de hasret kalıyordu. O değişimden önce şampiyonluk kupasını en son 1968 senesinde kaldırmıştı Manchester City, son 10 senedir Ada futbolunda kazanmadık kupa bırakmadı maviler…

Geçen sürede yıldızı parlayanlar takımlardan Tottenham her ne kadar kupalara hasret kalmış olsa da 2008-09 sezonunu 8. sırada bitirmişti, nicedir yakın komşusu, ezeli rakibi Arsenal’in gölgesindeydi. Onlar da yükselişe geçenlerden, son dört sezonda Şampiyonlar Liginde boy gösteren takım geçen sezon final oynadı. Ama iyi başlamadığı sezonda takıma çıta atlatan hocaları, mahallenin en güzel abisi Pochettino’yu kovarak yerine Mourinho’yu getirdiler. Tercihin doğruluğunu zaman gösterir! Son 10 sezonun puan cetvelinde Liverpool’un ardından 5. sıradalar. Bu vesileyle Premier Lig’in yayın hakları için ödenen paranın da geçen on senede neredeyse üç katına çıktığını, 2010 Ağustos ayında yapılan 3,2 milyar Sterlinlik anlaşmanın 2019’da 9 milyar Sterline yükseldiğini, 2022’de sona ereceğini hatırlatalım…

***

Noel zamanlarında bir pazar günü Londra derbisinde Tottenham’ın konuğu. Daha istekli başladığı maçta 12’de öne geçiyor Chelsea, soldan Willian ceza sahasına girdiği anda çaprazdan uzak köşeye sert vuruyor, sezonun en güzel gollerinden biri. İstediği pas trafiğini yaratıp rakip üzerinde baskı kuramıyor ev sahibi, orta sahada Dier ve Sissoko tüm enerjilerine rağmen yaratıcılıktan uzak. Ocak ayında ayrılması muhtemel takımın en yaratıcı oyuncusu Eriksen bir maçta daha yedek kulübesinde. Chelsea’nin hücum üçlüsü Abraham, Mount, Willian yüksek tempo presle Tottenham’ın oyunu geriden kurmasına izin vermiyor. Devrenin bitimine yakın Tottenham kalecisi Gazzaniga ceza sahası içinde sakarca Alonso’yu indiriyor, VAR’ın verdiği penaltıyı gole çeviren Willian.

2. devreye Dier’ın yerine Eriksen’i alarak başlıyor Mourinho, yakın geçmişe kadar ligin en iyi iki hücum bekine sahip takım kanatları kullanmakta sıkıntılı. 55’te kaleci Gazzanga’dan dönen topu tamamlıyor Abraham ama pozisyon ofsayt. 62’de 10 kişi kalıyor Tottenham, Son’un Rudiger’e kasti hareketini kaçırmıyor VAR. 2019 senesinde Premier Ligde en fazla kırmızı gören oyuncu 7 numara. Saha kenarında öfkeli Mourinho ama onun öfkesi takımına yansıyor. Eksik rakibine karşı oyunu geniş alanlara yıkarak topa sahip misafir takım, 71’de Tottenham’da Ndombele ve Rose Vertonghen ve Moura’nın yerine sahada. 86’da duran top organizasyonunda Eriksen’in vuruşu savunmadan dönüyor, eski formunu mumla arıyor 23 numara. Velhasıl 61.027 taraftarın önünde bileğinin hakkıyla kazanıyor Chelsea, Pochettino sonrasında takım ikinci yenilgisini alıyor. Mourinho ilk kez evinde oynadığı bir maçta eski takımına karşı yeniliyor. Maç sonunda Chelsea tribünlerinden yükselen tezahürat Mourinho’yu anlatıyor: “You are not special anymore!” (Artık özel değilsin). Maçın adamına gelince, Chelsea’nin 10 numarası Willian yalnız golleriyle değil enerjisi ve çalışkanlığı ile takdire şayan…

Ziya Adnan

26 Aralık 2019

Ada Futbolundan Manzaralar: Leeds United FC; herkes aynı, her şey aynı, bir sen yoksun!

Uzaklardan…

2003-04 sezonunun sonunda, 14 sene aradan sonra Premier Lig’den düştü Leeds United, kökleri 1919’a kadar uzanan, İngiltere’nin kuzeyinde Yorkshire bölgesinin 475 bin nüfuslu şehrinin beyazlı takımı. Tarihlerinde ülke futbolunun en üst liginde üç sezonda şampiyonluk yaşadılar, 1975’te günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi’nde final oynadılar. 2000’li senelerin başında dara düştüler, maddi sıkıntılarla geçen zamanlarda 2003-04 sezonunda Premier Lig’e veda ettiler. Umutla bekledi sevdalıları yeniden dönecekleri günü ama olmadı. 2006-07 sezonunun sonunda bütçesindeki açık nedeniyle 15 puanı silindi, o dönem kayyuma devredilmesi gündeme geldi, o sezon tarihinde ilk kez 3. Lig’e düştü. Üç sezon futbolun görünmez köşelerinde mücadele ettikten sonra, 2009-10 sezonunu ikinci sırada bitirerek tekrar Championship’e döndüler. 2017’de İtalyan iş insanı Andrea Radrizzani kulübü satın aldı, takım geçen sezon sonunda Premier Lig’e dönme fırsatını play-off maçlarında kaybetti.

2019-20 sezonunda 26 kişilik kadrosunun değeri 84,6 milyon sterlin, yaş ortalaması 25,3 ve ligin en genç 5. takımı. Sağ kanatta görev yapan 25 yaşındaki Helder Costa 10,8 milyon sterlinle kadronun en değerli oyuncusu. Yakın geçmişte futbolseverler arasında yapılan ankette, Ada futbolunda en çok taraftarı olan dördüncü takım olduğu yazılıyordu. Geçen sezon 37.890 kapasiteli Elland Road Stadı’nda oynadıkları 23 maçta 34.033 taraftar ortalaması yakaladıklarını hatırlatalım. Bu yazının yazıldığı saatlerde ligde West Bromwich Albion’un ardından 2. sıradalar.

Yeri gelmişken 64 yaşındaki hocaları Marcelo Bielsa’ya da selam çakmadan geçmeyelim. Ülkesinde ‘Loco’ (Çılgın) namıyla biliniyor, Pep Guardiola’ya göre hocaların en iyisi, futbol dâhisi. Geçenlerde Tottenham Hotspur ile yollarını ayıran Pochettino, ikinci babası olarak tanımlıyor eski hocasını ve ekliyor: “Futbola dair öğrendiğim her şeyi ondan öğrendim!”

***

Kötü giden bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Leeds United, kendisi gibi zirveye oynayan Fulham deplasmanında. Ligde son üç maçını kaybeden ev sahibi, son 11 maçta yenilgi yüzü görmeyen rakibinin 12 puan gerisinde. En son Nisan 2018’de karşı karşıya geldiler, kazanan Fulham oldu. Misafir takımın 19 numarası Pablo Hernandez Championship’in en yaratıcı oyuncusu, geçen sezondan beri 16 asisti var ligde. Fulham’ın golcüsü Mitrovic ise ligin gol makinesi, takımla ilk kez sahaya çıktığı 2018 Şubat’ından bu maça kadar 39 golü var 9 numaranın. Bu sezon 16 golle gol krallığı sıralamasının ilk sırasında. Bitirici pivot santrafor arayan Premier Lig takımlarının neden talip olmadıkları muamma!

Konuk Leeds United 4-1-4-1 dizilişinde, golcüleri Bamford’un arkasında sağda Costa, solda Harrison. Henüz ilk dakikada sakatlanan Hernandez’in yerine Alioski sahada. 7. dakikada Mitrovic’in penaltısıyla öne geçiyor Fulham, rakip savunmanın ortasında 5 numaralı White penaltıya sebep olan oyuncu. Erken gelen gol ve oyun kurucularının sakatlığı ritmini bozuyor Leeds United’ın, orta sahada top kaybı yapıyorlar. Savunmasında kaptığı toplarla çabuk çıkıyor Fulham, sağ kanatta Cavaleiro çabukluğuyla etkili. İlk tehlikeli atağını 23’te geliştiriyor Leeds United, savunma arkasına atılan pasta Bamford’un vuruşunda kaleci Rodak gole izin vermiyor. İki takımın da zaman ve alan yaratmakta zorlandığı ilk 30 dakika karşılıklı faullerle geçiyor. Leeds United’ın topa yüzde 62 oranında sahip olduğu ama pozisyon üretmekte zorlandığı devre ev sahibinin üstünlüğüyle kapanıyor.

2. devrenin başında yine çok adamla hücuma çıkıyor Bielsa’nın takımı, 56’da beraberliği yakalıyorlar. Arsenal’den kiralık Nketiah’ın çaprazdan vuruşunda topu elinden kaçırıyor Fulham kalesinde Rodak, Bamford tamamlıyor. Kale arkasını dolduran dört bine yakın Leeds sevdalısının sevinci görülmeye değer. 60’ta Cavaleiro’nun 25 metreden füzesi ve Leeds kalesinde Casilla’nın kurtarışı maçın kırılma anlarından. 69’da bir kez daha öne geçiyor Fulham, Mitrovic’in ceza sahası içinde dönerek vurmaya çalıştığı topa sert vuruyor Onomah, Leeds savunması pozisyonda ağır kalıyor. Golden sonra bocalıyor Leeds United, çok adamla hücuma çıktıkları anlarda yaptıkları top kayıpları kalelerinde tehlikeye dönüşüyor. 18.878 taraftarın önünde beş dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca Fulham kazanırken rakibiyle arasındaki puan farkını 9’a indiriyor. Leeds United’a gelince, o eski şarkının sözleri nicedir elitlerin arasına dönmeyi bekleyen o kalabalık takıma gitsin: “Herkes aynı, her şey aynı, bir tek, bir tek sen yoksun!”

Ziya Adnan

24 Aralık 2019

Arsenal sıkıntısı

Uzaklardan…

İlk basın toplantısını hatırlıyorum, 2018’in yazıydı, Wenger dönemi tatsız kapanmış, onca senenin birlikteliği bir anda sona ermişti. Aslında çok daha önce bitmesi gerekiyordu ama sanırım eski aşkın hatırına zamana bırakmışlardı ayrılığı. Fakat zaman dediğin nedir ki, geçer, geçer geride hatıraları bırakarak. Velhasıl futbol belleklerimizin bir köşesinde anı olarak kaldı Arsenal tarihini değiştiren profesör, tıpkı en güzel zamanlarını yaşattığı Highbury gibi…

Sonra Emery geldi, kibar İspanyol, jöleli saçları, Sevilla’da kazandığı üç UEFA Kupası, İngilizce sıkıntısı ilk zamanlarında hatırladıklarım. Gazetecinin, o sezonun sonunda futbolu bırakacağını açıklayan Petr Cech üzerine sorduğu soruyu anlayamamış, sonrasında, “çok büyük kaleci” gibi kısa bir cümleyle geçiştirmişti. 1.96’lık kalecinin cüsse olarak büyük olduğu aşikâr olsa da konuşulması gereken ışıltılı kariyeriydi ama olmadı, malum dil sorunu. Şairin dizelerinden alıntıyla: “Daha o gün anlamalıydım bu ilişkinin yazgısını, takvim tutmazlığını.” Neticede İngilizcede sıkıntı yaşayan, iletişim kurmakta zorlanan hocanın topçularıyla anlaşması zor olacaktı! Üstelik Wenger gibi, “İnandığın, yaşamda hedefin yaptığın her işi o kadar iyi yapmalısın ki, sanata dönüşmeli” tadında büyülü cümleler kurmakta usta bir edebiyat bilgesinden sonra…

Aslında miras aldığı dengesiz kadroya rağmen fena gitmedi ilk sezonu, takımı ilk dört içine girememesine rağmen UEFA Avrupa Ligi’nde final oynamış ama kaybetmişti. Umutlar bu sezona kalmıştı. Ama olmadı, puan kayıpları, arka arkaya gelen yenilgiler derken 1977’den beri en kötü dönemini yaşayan takımdan gönderildi. 2018 yazından kovulduğu güne kadar takımın ligde 25 deplasmanın 11’ini kaybettiğini, bu sezon 24 Ekim’den beri sadece bir maç kazandığını hatırlatalım. Yine de hakkını verelim, takımın sorunu hocadan daha derin, kadro zafiyeti çok belirgin. Diyeceğim o ki, yaşamında bir kez bile stadını görmemiş, tarihine, köklerine, kültürüne ırak yaşlı bir Amerikalı işadamının elindeysen, finansal şeffaflığı mumla arıyorsan sıkıntın bakidir, hocalar gelir geçer, geride hüsranlar kalır. Sonra… 1998-2007 arasında Arsenal’de forma giymişti Freddie Ljungberg, ‘Invincibles’ kadrosunun değerlilerindendi. Takımın başına geçici olarak getirildi, ilk iki maçında puan alamadı, West Ham deplasmanında kazandı. Emirates’teki ikinci maçında Arsenal’in geçici teknik direktörü olarak takımın başında.

4-2-3-1 dizilişinde ev sahibi, Emery’nin aksine takımın ofansif yönüne ağırlık veriyor Ljungberg, golcüsü Aubameyang’ın arkasında Pepe, Özil, Martinelli üçlüsü. Arsenal rakibine karşı oynadığı son 5 maçı kaybetti ama bu sezon City’de de işler iyi gitmiyor, 4 mağlubiyet sonunda lider Liverpool’un 17 puan gerisindeler. 16 maçın sonunda topladıkları 32 puan Guardiola’nın kariyerindeki en kötü karne ama Londra uğurlu geliyor takıma, son 11 başkent deplasmanından 10’unu kazandılar. Maçın başında Arsenal’in Martinelli ile yarattığı pozisyonun devamında golü bulan taraf City oluyor, Jesus’un soldan ceza sahasına kestiği topu gelişine vuruşla ağlara gönderen De Bruyne’ün pozisyonda vuruş tekniği takdire şayan. Arsenal sevdalıları adına karamsar bir veri ama son 5 lig maçında ilk golü yiyen takım Topçular. 89. saniyede gelen gol Arsenal’in Emirates’te kalesinde gördüğü en erken ikinci gol. 15. dakikada farkı ikiye çıkartıyor Guardiola’nın takımı, Sterling’in ligdeki dokuzuncu golü, asisti yapan ilk golün sahibi De Bruyne. İki farkla geriye düşmesine rağmen mücadeleyi bırakmıyor Arsenal, sağ kanatta Pepe göze batan oyuncuları. Ofansif olarak iyi takım ama savunma zaafları sıkıntının kaynağı. 39’da sakatlanan Kolasinac’ın yerine Saka oyunda. 40’ta sahanın en iyisi De Bruyne bir kez daha çıkıyor sahneye, ceza sahası dışından köşeyi bulan vuruşu takdire şayan. İki takımın da eşit derecede topa sahip olduğu ama daha kaliteli kadroya sahip misafir takımın 3. bölgede etkili olduğu devreyi Arsenal üç farkla geride kapatıyor. Bu, Arsenal’in Premier Lig tarihinde kendi sahasında oynadığı bir maçta ikinci kez oluyor.

İkinci devreye farkı azaltmak için ofansif başlıyor Arsenal, sağdan Pepe’nin ortasına Abumeyang’ın kafa vuruşu az farkla dışarda. 60’ta o dakikaya kadar etkisiz Özil’in yerine Smith Rowe sahada. Akabinde Chambers’in savunmadan çıkarken kaptırdığı topta mutlak golü önleyen Arsenal kalecisi Leno takımın en iyisi. 69’da İlkay Gündoğan’ın yerine Mahrez sahada. 72’de gole yaklaşıyor Arsenal, savunmadan çıkan uzun topa vuran Aubameyang ama vuruşu az farkla dışarda. 78’de De Bruyne ceza sahası dışından vuruyor ama savunmadan dönüyor. Son bölümde tempoyu düşürüp top dolaştırıyor misafir takım, Arsenal ise aradığı golü bulamıyor. Eskilerin tabiriyle, gücü bu kadar! Velhasıl 60.031 taraftarın önünde rahat kazanıyor Manchester City. Beşinci yenilgisini alan Arsenal ligdeki ilk 11 takım içinde kalesinde en fazla gol gören takım, haliyle sıkıntısı devam ediyor.

Ziya Adnan

18 Aralık 2019

Chelsea FC; hoşnutluğumuzun kışı…

Uzaklardan…

“Kış başlıyor sevgilim, hoşnutsuzluğumun kışı başlıyor, bir yaz daha geçti hiçbir şey anlamadan, oysa yapacak ne çok şey vardı ve ne kadar az zaman, kış başlıyor sevgilim, iyi bak kendine, gözlerindeki usul şefkati, teslim etme kimseye, hiçbir şeye” der, ‘Yalnız bir Opera’nın enfes dizelerinde Murathan Mungan.

Velhasıl bir seçimin daha tarih olduğu zamanlarda bu diyarlarda kış başlıyor, kimileri için hoşnutsuzluğun kışı. Her ne kadar konumuz futbol olsa da İngiltere’de ülkenin geleceğini şekillendirecek önemli bir seçimin geride kaldığı zamanlarda birkaç kelam edelim seçime dair, malum futbol dediğin hayatın küçük bir parçası.

İngiltere’de 46 milyon seçmenin 650 milletvekili seçtiği, Muhafazakâr Parti’nin 1987’den beri en büyük zaferini yaşayarak 364 milletvekili çıkardığı bir seçim geride kaldı. Seçim günü ülkede 40 binin üzerinde oy verme noktası kurulmuştu, saat 7.00 – 22.00 arası oy vermek, hatta sandığa gitmeden internet yoluyla da oy kullanmak mümkündü. Oyumuzu Deniz’in okulunda verdik, ne kavga ne gürültü. Oy pusulamızı bile sormadı sandık görevlisi, adresi vermek yeterli. Hayat devam ediyor sonrasında, yağmur çiseliyordu Londra’nın kasvetli havasında, kış renklerine bürünmüş insanlar işlerine gidiyor, kazanan sevinirken kaybedenin umutları başka bir bahara kalıyordu. Avrupa Birliği üyeliğinden ayrılma konusunda halkı ikna edemeyen İşçi Partisi seçimin kaybedeni oldu. Sonuç ne olursa olsun, aslolan sandık değil, farklı görüşlerin birlikte yaşayabilmesidir neticede.

Aralık ayının ortasında, soğuk ama aydınlık Londra gününde Chelsea’nin Stamford Bridge Stadı. Bilir misiniz, ilk kez kapılarını 28 Nisan 1877’de açmış 40.834 kapasiteli tarihi futbol mabedi, önce Fulham’a önerilmiş ama Chelsea elini çabuk tutan takım olmuş. O sayede 1910’lu senelerde Ada futbolunda ortalama 40 bin taraftara oynayan ilk takım maviler. 1935 senesinin güzünde ev sahibinin Arsenal karşısında oynadığı, 82.905 taraftarın izlediği maçta seyirci rekoru kırılmış.

Misafir takım Bournemouth ligde oynadığı son 5 maçı kaybetti, ligin en formsuz takımı, 15. sırada küme düşme hattının bir puan üzerinde. Evinde oynadığı son maçta Liverpool karşısında 90 dakikada rakip kaleyi bir kez bile bulamamış olması kötü gidişatın özeti. Ev sahibi Chelsea ligde istikrarsız, son 4 maçın 3’ünü kaybetti. Norwich City ile birlikte geriye düştükleri maçlarda puan çıkaramayan iki takımdan biri. Kadronun en golcü üç oyuncusu Abraham, Pulisic ve Mount 23 yaşın altındalar. Abraham 11 gol, üç asistle Vardy’nin arkasından 2. sırada.

4-5-1 dizilişinde misafir takım, golcüleri Wilson’un yokluğunda gol umutları King. Chelsea alıştığımız 4-3-3 formasyonunda, hücum üçlüsü Willian, Abraham, Pulisic. İlk bölümde daha istekli Bournemouth, sağ kanatta Cook topla buluştuğu anlarda etkili. Maçın ilk net pozisyonu 8. dakikada, Mount’un ceza sahası içinden vuruşu kaleci Ramsdale’den dönüyor. 16’da bu kez Abraham ile müsait pozisyondan yararlanamıyorlar. Sonra tempoyu yükseltiyor maviler, orta sahada dinamoları Kante hücum hattı arkasındaki etkili silahları. 30’dan sonra sahasından çıkmakta zorlanıyor Bournemouth, takım halinde kapanıp rakibe boş alan bırakmıyorlar, gol umutları duran toplarda. Devrenin bitimine yakın gole yaklaşıyorlar, sağdan kullanılan kornerde Fraser’in vuruşu savunmadan dönüyor. Chelsea topa yüzde 65 oranında sahip olmasına rağmen oyunu geniş alanlara taşıyamadığı devreyi golsüz kapatıyor.

2. devrenin başında topa sahip olan takım Chelsea ama savunma arkasında boşluk bulmakta zorlanıyorlar. 51’de gelişen Bournemouth atağında King topa vurmakta gecikince takımı golden oluyor. Chelsea yükleniyor ama çabuk çıktığı anlarda pozisyon buluyor misafir takım. 62’de Chelsea savunmasında Zouma yerinde müdahalesiyle golü önlüyor. 65’te Willian’ın yerine Callum Hudson-Odoi oyunda. 72’de gelişen Chelsea atağında Emerson’un yakın mesafeden vurduğu kafayı mükemmel çeliyor kalede Ramsdale, geride güven veriyor 21 yaşındaki kaleci. Bolton’un altyapısından yetişmiş ama bir kaleci için yeterince uzun olmadığını düşünüp serbest bırakmışlar. Şimdilerde İngiltere U21 takımının kalesini koruyor. Maça dönersek, 83’te geliyor maçın tek golü, Bournemouth atağında Gosling’in vuruşunu çizgiden çıkartıyor Chelsea savunması ama VAR topun çizgiyi geçtiğine hükmediyor ve golü veriyor, karar doğru. Velhasıl topa yüzde 67 oranında sahip olmasına rağmen kaybediyor Chelsea, düşüş sürüyor. Bournemouth ise 6 maçtan sonra kazanıyor. Hocaları Eddie Howe, bu galibiyete ihtiyaç duyduklarını, sezonun en iyi maçını çıkardıklarını, kazandıkları 3 puanın gelecek için umut verdiğini dile getiriyor.

Ziya Adnan

17 Aralik 2019

Burnley FC, orta sıraların müdavimi…

Uzaklardan…

Kötü başladığı 2018-19 sezonunu düşme potasının 6 puan üzerinde, 15. sırada bitirmişti Burnley, nam-ı diğer ‘Clarets’, 73 bin nüfuslu kuzey kasabasının bordo mavili takımı. Bir önceki sezonu 7. sırada tamamlayıp Avrupa Ligi’ne katılma şansı yakaladılar. Her ne kadar nicedir büyüklerin gölgesinde kalmış olsalar da çok başarılı oldukları zamanlar da olmuş geçmişte, dünyaya gözlerimi açtığım sene ligi şampiyon bitirmişler, ülke futbolunun en üst liginde iki şampiyonlukları var. Mabetleri ‘Turf Moor’un bulunduğu caddeye o sene gelen şampiyonluğun mimarı hocaları Harry Potts’un adını verdiklerini hatırlatalım. Yerleşkenin nüfusuna orantılı taraftar sayısında Ada futbolunda ilk sıradalar. Geçen sezon 21.401 kapasiteli Turf Moor Stadı’nda oynadıkları 19 lig maçında 390.148 taraftarı ağırladılar, maç başı ortalaması 20.534… 24 kişilik kadrolarının değeri ligin en mütevazılarından, sadece 3 takımın kadro değeri onlardan daha az. Premier Lig koşuşturmacasında nicedir halini hatırını sorma fırsatı bulamamıştık, aralık soğuğunda konuk oldukları Tottenham Hotspur maçı vesilesiyle Sean Dyche’nın takımına naçizane bir bakış.

Ada futbolunun 4 profesyonel liginde şampiyonluk yaşamış 3 takımdan biri Burnley FC, diğer ikisi Wolves ve Preston. 1940’lardan 70’lerin ortalarına kadar esip kükremişler yeşil sahalarda. Mayıs 1987’de profesyonel liglere tutunmaya çalıştıkları zamanlarda ligin son maçında Leyton Orient’i yenerek kümede kaldıkları maç dönüm noktası olmuş. 2014-15 sezonunda yükseldikleri Premier Lig’de bir sezon boy gösterdikten sonra küme düştüler, 2015-2016 sezonunda yeniden döndüler futbolun en görkemli sahnesine.

Hocaları Sean Dyche 1971 doğumlu eski bir stoper. 1989-2007 arasında alt liglerde top koşturmuş. Futbolu bıraktıktan sonra Watford’un U18 takımını çalıştırmış, sonrasında İngiltere U21 takımının başına getirilmiş. 2012’nin güzünde başlayan Burnley macerası halen sürüyor, nice senelere… Kadronun en değerli iki topçusu forvetleri Chris Wood ve stoperleri James Tarkowski. 27 yaşındaki stoper son sezonlarda yıldızı parlayanlardan.

Burnley adına Tottenham deplasmanı zor, en son 1983’te Lig Kupası maçında rakibi evinde devirmişler. Ligde en son Tottenham deplasmanından 3 puanla döndükleri sene 1974, haliyle maçın açık ara favorisi Mourinho’nun takımı. Ama komşusu Arsenal gibi Tottenham da sıkıntılı, son 10 lig maçında kalelerini gole kapatamadılar, 2010’dan beri en kötü 10 maçlık savunma karnesi. Takımın formda oyuncusu Dele Alli, son 3 maçta golü var 20 numaranın. 4-2-3-1 dizilişinde başlıyor maça Tottenham, maç öncesi arka arkaya 3. sezon Asya futbolunun en iyisi seçilen Heung-Min Son’un yanında Moura, Alli, önlerinde golcüleri kaptanları Kane. Misafir takım 4-4-2 dizilişinde, gol umutları Wood ve Rodriguez. Beklendiği gibi oyunu rakip sahaya yıkarak başlıyor ev sahibi, Burnley kaptığı toplarda savunmadan uzun toplarla çıkıyor. Henüz 4. dakikada sezonun en güzel gollerinden birini izliyor stadı dolduran 58.401 futbolsever. Kane yaklaşık 25 metreden enfes vuruyor, kalesinde Pope çaresiz. Golün getirdiği iştahla saldırıyor Mourinho’nun takımı, 9’da Moura’nın yakın mesafeden tamamladığı topla fark ikiye çıkıyor. Önceki maçta Manchester City karşısında dağılan Burnley rakibi durdurmakta zorlanıyor. 15’te Son’un pasında Sissoko’nun vuruşunda direkler gole izin vermiyor, pozisyonda Burnley savunması damperli kamyon kadar ağır. İlk tehlikeli atağı 21. dakikada, Brady’nin vuruşu üst direkten geri geliyor. 32’de iki takım arasındaki kalite farkı kendini gösteriyor, orta sahadan kaptığı topla rakibi peşine takıp durumu 3-0 yapan golü atıyor Son, kenarda Dyche endişeli. Devrenin bitimine yakın Rodriguez yakın mesafeden kafayı isabetsiz vurunca Burnley golden oluyor. Topa yüzde 38 oranında sahip oldukları, boks tabiriyle nakavt oldukları devreyi 3 farkla geride kapatıyorlar.

2. devreye farkı azaltmak için başlıyorlar ama golü bulan Tottenham oluyor, 54’te Kane ceza sahası içinde bulduğu boşluğu iyi değerlendiriyor. Burnley’nin son iki maçta kalesinde gördüğü 8. gol. Sonrasında tempo düşüyor, 71’de Brady’nin yerine eski Tottenhamlı Lennon sahada. Düşük tempoya rağmen 5. golü de buluyor Tottenham, 73’te Kane’in enfes pasını yakın mesafeden kaçırmıyor Sissoko, son maçlardaki yükselen grafiği bariz, muhtemel yeni hocanın etkisi. Son bölümde genç oyuncularını sahaya sürüyor Mourinho, Sessegnon, Skipp ve Parrott oyunda. Velhasıl zirveye oynayan takımlardan biri karşısında daha dağılıyor Burnley. Ne diyelim Ahmet Kaya’yı da anarak: “Artık yenilmiş ordular kadar eziktik, sahipsizdik geçip gittik, parka ve yürek paramparça…”

Ziya Adnan

10 Aralık 2019