West Ham United; yıkılır bütün bulutlar!

Uzaklardan…

2016-17 sezonunun başında, takıma 1904’ten beri ev sahipliği yapmış Boleyn Stadı’ndan (eski adıyla Upton Park) yeni görkemli mabedine taşındı West Ham United, Doğu Londra’nın bordo mavisi. Kulübün yüzde 51 hissesini elinde bulunduran David Sullivan ve yüzde 35’lik hissesiyle David Gold yeni mabetleriyle birlikte dünya çapında bir takıma sahip olacaklarının sözünü veriyor, Ada futbolunun devleriyle yarışabilecek duruma geleceklerini vurguluyordu. O sözlerin verildiği zamanlarda, endüstriyel futbolun acımasız çarkında tüm yaşanmışlıklarla birlikte tarih oluyordu Upton Park, eskiyi bilenlerin içi acımıştır muhtemel…

Yeni mabedindeki ilk sezonunda ligi 11. sırada bitirdiler. O sezon takımın yıldızı Dimitri Payet’i kaybediyor, bir sonraki sezonda ilk 11 maçta sadece iki galibiyetle takım ligin dibine demir atıyordu. Evlerinde oynadıkları, Liverpool’dan fark yedikleri 2017 Kasım’ında futbolun güzel abisi Slaven Bilic’i kovup, yerine Manchester United’ın eski hocası David Moyes’u getirdiler. Küme düşme korkusu yaşadıkları sezonu 13. sırada bitirirken, 2018 yazında takımı kümede tutan Moyes ayrılmış yerine Manchester City’nin eski hocası Manuel Pellegrini gelmişti. İlk sezonunda takım ligi 10. sırada tamamladı, bir sonraki sezonda arka arkaya gelen puan kayıplarından sonra 2019’un kışında Şilili ile yollar ayrılıyordu. Sürekli değişen hocalardan, istikrarsız sonuçlardan, futbol stadından çok atletizm pistini andıran yeni mabetlerinden sıkılmış olmalı ki taraftar, protestolar yükselmeye başlamıştı. Maç günleri şehrin o eski mahallesinden stada uzanan yoldaki yürüyüşü, sokağın iki tarafında yer alan pubları, mahalleye nicedir hayat vermiş dükkânları, bordo maviye süslenmiş sokakları, herkesin bir araya geldiği zamanları özlüyordu taraftar. Taraftar ile takım arasındaki bağı kurmanın mümkün olmadığı Olimpiyat Stadı’yla birlikte o küçük ama keyifli futbol ayini kaybolmuştu. Devasa ama ruhsuz bir alışveriş merkezinden yeni stada doğru giden yol geçmişi, o eski mahalleyi, buram buram futbol kokan mabedi özletiyordu. Onların hikâyesi şairin dizelerindeki gibi: “Tutulmayan vaatler gibi, harcanmış saatler gibi, tek başına, kararsız, geride kaldın sen…”

Corona virüsünün ülkelere korku saldığı zamanlarda West Ham United, Arsenal deplasmanında. Son 5 deplasmandan puan çıkartamadı bordo mavililer, maç öncesinde averajla küme düşme potasının üzerinde 16. sırada. Son sezonlarda Arsenal’in rakibine karşı ezici üstünlüğü bariz, aralarında oynadıkları son 9 maçın 8’ini kazandılar. Hocaları Moyes’a yaramıyor Arsenal deplasmanı, farklı takımların başında çıktığı son 15 deplasmanında galibiyetle dönemediğini hatırlatalım. 4-2-3-1 dizilişinde misafir takım, gol umutları Haller, arkasında Antonio, Fornals, Bowen üçlüsü. 4. dakikada Bowen’in ceza sahası dışından vuruşunu kornere çeliyor Arsenal kalesinde Leno. Top rakipteyken takım halinde kapanıyor West Ham, 12’de net fırsattan yararlanamıyorlar. Rakip savunmanın az adamla yakalandığı anda Haller’e pasını veremiyor Antonio. Arsenal savunmasının ortasında Luiz ve Mari ağır kalırken, Antonio ve Bowen ile çabuk çıktıkları anlarda tehlikeli oluyorlar rakip kalede. İki takımın orta sahayı çabuk geçtiği devreyi topa yüzde 22 oranında sahip olan West Ham beraberlikle kapatıyor. Arsenal’de Arteta’nın forvette Lacazette ve Martinelli’nin yerine Nketiah tercihini anlamak zor.

2. devreye daha istekli başlıyor ev sahibi, 48’de sağ kanatta etkili Pepe’nin enfes ortasına dokunamıyor Aubameyang. Arsenal atakları sıklaşırken West Ham kalesinde geçit vermiyen Fabianski’nin 54’te Nkeitah ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda kurtarışı takdire şayan. 60’ta Nkeitah’ın yerine Lacazette’i oyuna alıyor Arteta, takımı topa sahip olmasına rağmen pozisyon üretemiyor. 70’te sahanının iyilerinden Pepe’nin yerine Nelson oyunda ama Arsenal’de sıkıntı orta sahadaki lidersizlik. Bu maça kadar oynadıkları 28 lig maçından sadece 8 galibiyet alabildiler, haliyle taraftar hoşnutsuz. 75’te artık alıştığımız VAR ve sıkıntılı bekleyiş giriyor devreye, Özil’in kafa pasında Lacazette’in golü önce ofsayt, sonra geçerli sayılıyor, West Ham geriye düşüyor. Golden sonra hayati puan için yükleniyorlar, kanatta Antonio gücü ve fiziğiyle göze batan oyuncuları. Beş dakika uzatma dakikalarında hücum gücünü artırmak için oyuna Snodgrass’ı alıyor Moyes ama zaman yetmiyor, bir deplasman daha yaramıyor takımına, West Ham puansız dönüyor evine.

Nicedir şiirlerle başlayıp, bitirdiğimiz yazıda geleneği bozmayalım: “An gelir, önce bir insan durur, sonra bir sokak, derken bir semt ve bir şehir… Bir bakmışsınız paldır küldür yıkılır bütün bulutlar” der dizelerinde Atilla İlhan. Upton Park’ın güzelliğini yaşamışlara gitsin sözleri…

Ziya Adnan

10 Mart 2020

Preston North End; Beyaz Zambaklar…

Uzaklardan…

Preston… İngiltere’nin kuzeybatısında Ribble nehrinin kıyısına kurulmuş, 2002’de şehir statüsünü almış 123 bin nüfuslu, adı eski İngilizcede “priest’s settlement” olarak geçen tarihi bir şehir. Başkent Londra ile kuzeyde İskoçya’nın Glasgow şehri arasında yer alması nedeniyle tarihte büyük savaşlara sahne olmuş, günümüzde 36 bin öğrenciye eğitim veren “Central Lancashire” üniversitesine ev sahipliği yapıyor.

İşte o kuzey şehrinin günümüzden 140 yıl önce, 1880’de kriket kulübü olarak kurulmuş, sonrasında futbola dönmüş takımı Preston North End, nam-ı diğer “The Lilywhites” (Beyaz Zambaklar). İlk zamanlarında “Preston Nelson” olarak bilinirlermiş, sonraları şehrin kuzeyinde yer alan mabetlerinden dolayı günümüzdeki adlarını almışlar. Takıma ev sahipliği yapan 23.404 kapasiteli Deepdale Stadı dünya futbolun en eski futbol mabedi, 1878’den beri ayakta. 2000’lerin başlarında Preston North End’in oynadığı maçlarda önce stat hoparlörlerinde Elvis Presley’in “Can’t help falling in love with you” şarkısı çalarmış. 2007’de takımın hocası Paul Simpson maç atmosferini melankolik yaptığı gerekçesiyle şarkıyı yasaklamış! 1888’de kurulmuş olan futbol liglerinin kurucu kulüplerinden, ilk sezonlarında lig ve federasyon kupasını kazanırken, yenilgi yüzü görmedikleri için tarihe “Invincibles” olarak geçmişler. Bu vesileyle 2003-04 sezonunu yenilmeden kapatan Arsenal’e de selam çakalım, mazi muhtemel onların da kalbinde yaradır…

Preston’a dönersek, efsanelerini de anmadan geçmeyelim. 1946-60 arasında takımın formasını giymiş Tom Finney, nam-ı diğer “Su tesisatçısı”… 1922 yılında, Preston’un Deepdale Stadı’na taş atımlık mesafede dünyaya gelmiş, altı çocuklu bir ailenin oğlu. Yoksulluğun kader olduğu zamanlarda, henüz dört yaşındayken kaybetmiş annesini. Zayıf, çelimsiz çocuk (14 yaşındayken boyu sadece 1.45’miş) futbola dedesinin iteklemesiyle başlamış, ancak yaşıtlarına göre çok küçük fiziği nedeniyle Preston takımının seçmelerini kazanamamış. Okul sonrası su tesisatçısı çıraklığı yaptığı zamanlarda, babasının Preston takımının antrenörü ile arkadaşlığı ona bir kez daha seçmelere katılma fırsatını sağlamış ve bu kez takıma seçilmiş. Ancak babası, futbolun yanında çıraklığa devam etmesini, elinde bir mesleği olmasını şart koşmuş. Futbolculuğun meslek olmadığı, futboldan para kazanmanın zor olduğu zamanlarda hem top oynar, hem de su tesisatçılığı yaparmış. Müthiş sürati, adam geçmedeki becerisi, büyülü sol ayağı ile yeşil sahalarda parlarken, ilk sözleşmesini 1940 senesinde imzalamış. Maç başına ücreti: 10 Shiling! (10 Kuruş). Futbolu 1961’de, 40 yaşına yaklaştığı günlerde, kariyerindeki tek takım Preston’da bırakmış. Şimdilerde Deepdale Stadı’nı ziyaret eden futbol sevdalılarını, iki sezonda “yılın futbolcusu” seçilmiş efsanenin heykeli karşılıyor. 2012 senesinde, 90 yaşına bastığı zamanlarda eski futbolcular Tom Finney için bir doğum günü partisi düzenlemişler. O yılların efsanelerinden Tommy Docherty, “Lionel Messi, Finney’nin yeniden dünyaya gelmiş halidir,” diyor ona dair söyleşilerinde. 14 Şubat 2014 günü 91 yaşında aramızdan ayrılmış Ada futbolunun efsanesi…

***

Şubat ayının son gününde Championship’te 6. sıradaki Preston 4 puan üzerindeki Fulham deplasmanında. Londra deplasmanı yaramıyor misafir takıma, son dört maçın üçünü kaybettiler. 30 kişilik kadrosunun değeri 33 milyon sterlin, kadronun en değerli iki oyuncusu sağ kanatta Barkhuizen ve orta sahada 24 yaşındaki kaptanları Brown. Misafir takım istekli başlıyor maça, 7. dakikada Fulham ceza sahasında kaleci Rodak’ın elinden kaçırdığı topa vurmakta geç kalıyor Potts. 21’de bu kez kaçıran Fulham oluyor, ceza sahasında isabetsiz vuruyor Reid. İki takımın da orta sahada çok top kaybı yaptığı, oyuna genişlik kazandırmakta zorlandığı, kara bulutların Craven Cottage Stadı’nın üzerine çöktüğü devrenin bitimine yakın misafir takımın atağında Brown’un vuruşu kaleci Rodak’da kalıyor. Preston’un topa yüzde 39 oranında sahip olduğu, iki net pozisyonu değerlendiremediği devre golsüz kapanıyor.

2. devreye atak başlıyor Preston ama 3. bölgede pozisyon üretmekte zorlanıyorlar, gol umutları Nugent kalabalık savunma arasında kayboluyor. 58’de öne geçiyor ev sahibi, Knockaert’in sağdan kullandığı kornerde topu kafayla kendi kalesine gönderiyor Nugent. 66’da hücumda etkinliği artırma adına Nugent’in yerine Stockley’i sahaya sürüyor hocaları Alex Neil. 78’de Fulham’ın değişikliği geliyor, Knockaert yerini Kamara’ya bırakıyor. Son bölümde beraberlik golü için yükleniyor Preston ancak gol yollarında etkisizler. Dört dakika uzatılan maçın son atağında Kamara ile golü bulan Fulham oluyor ve 19.020 taraftarın şahitliğinde üç puanı kapıyorlar. Velhasıl Beyaz Zambaklar bu sonuçla ligin 6. sırasında kalıyor. Onları anlattığımız yazıya 2011 senesinde aramızdan ayrılmış şair Ahmet Uysal’ın dizeleriyle son verelim: “Ah, şu kar altında uç veren, dağ zambakları yok mu, yalınlığı sevdim onlar yüzünden, az az söyleyip susmayı, aşk kılmayı her yolculuğu…”

Ziya Adnan

3 Mart 2020

Everton FC: Bitmeyen umuttur mavi

Uzaklardan…

“Mavi, bir renkten daha fazlası bence. Sonu olmayan bir gökyüzü, umut dolu bir deniz…” der dizelerinde Cemal Süreya. Arsenal deplasmanı vesilesiyle o futbol şehrinin mavisine naçizane bir bakış…

Kurulduğu tarihten günümüze Ada futbolunun en üst liginde 116 sezon mücadele etmiş Everton FC, alemde “The People’s Club” (Halkın Kulübü) olarak bilinen, 1920’li yıllarda oynadıkları göze hoş gelen futboldan dolayı “The School of Science” (Bilim Okulu) olarak da nam salmış Liverpool şehrinin mavisi. Köklü tarihlerinde 9 sezonda şampiyonluk kupasını kaldırdılar ama kupayı en son kazandıkları 1986–87 sezonundan sonra düşüşe geçtiler. En son kazandıkları kupa 1995 senesinde Federasyon Kupası… Şehrin komşu kırmızılı takımı o zaman diliminde Şampiyonlar Ligi’ni iki kez kazanırken onlar çoğu sezonu ilk 6’nın dışında bitiriyor, orta sıralara demir atıyorlardı. 2019’un Aralık ayında hocaları Marco Silva ile yollarını ayırdıklarında ligin son üç takımı arasında uçuruma ve geleceğe korkuyla bakıyorlardı…

Yerine getirdikleri 60 yaşındaki İtalyan futbol adamı Carlo Ancelotti Şampiyonlar Ligi’ni üç kez kazanan üç teknik adamdan biri. 1995 senesinde ülkesinde Reggiana ile başlayan hocalık kariyerinde Juventus, Milan, Chelsea, Paris Saint-Germain, Real Madrid, Bayern Münih gibi dünya futbolunun devlerini çalıştırdı. İlk zamanlarda çalıştırdığı takımlarda 4-4-2 dizilişini tercih ederken, Juventus serüveninde 3–4–1–2 sistemiyle unutulmaz Zinedine Zidane’ı forvet arkası oynatıyordu. Her futbol adamı gibi hüsranları yaşadığı zamanlar da oldu elbette. 2005 Mayıs’ında, ilk devreyi 3-0 önde kapattıktan sonra penaltılar sonrası Liverpool’a elendikleri tarihi finalden sonra o 90 dakikayı soran gazetecilere verdiği cevabı yazalım yeri gelmişken: “Destiny” (Kader) demişti. Kaderden açtık konuyu madem, Zeki Demirkubuz’a da selam çakmadan geçmeyelim: “İsyan etmenin faydası yok kaderin belli, eğ başını usul usul yürü şimdi, o gün bugündür yürüyorum.”

İtalyan hocaya dönersek, onun elişiyle yükselişe geçti Everton, yeni senenin Liverpool’dan sonra en fazla puan toplayan takımı olduklarını hatırlatalım. Son beş maçta yenilgi yüzü görmezken 11 puan topladılar. Ancak Arsenal deplasmanı yaramıyor Everton’a, Emirates Stadı’nda oynadığı son beş maçtan puan çıkartamadı. Arsenal de Arteta’nın takıma gelişiyle çıkışta, ligde son altı maçta mağlubiyeti bulunmuyor. 4-4-2 dizilişinde başlıyor misafir takım maça, gol umutları Richarlison ve Calvert-Lewin. Bu sezon 7 maçta takımını öne geçirdi Richarlison, Avrupa devlerinin peşinde koştuğu 22 yaşındaki Brezilyalı. Henüz 54. saniyede golü buluyor Everton. Ceballos’un faulü sonrasında Sigurdsson’un kullandığı duran topa Arsenal savunmasında Luiz’in müdahalesi yetersiz, akrobatik hareketle yakın mesafeden tamamlayan Calvert-Lewin. Arsenal savunmasının kronikleşmiş olan duran top hastalığı yine kendini gösteriyor. 29’da beraberliği yakalıyor Arsenal, soldan Saka’nın enfes ortasını tamamlayan Nketiah. Golden sonra açılıyor Arsenal, oyuna genişlik kazandırdıkları anlarda pozisyonlar yakalıyorlar. 34’te yine savunmanın arkasına sarktıkları pozisyonda rakip savunmanın sağında Sidibe’nin arkasına bırakıyor Luiz, Aubameyang uzak köşeyi bulan vuruşuyla takımını öne geçiriyor. Arsenal kanadının solunda Saka ve Aubameyang’ın çabukluğu zorluyor savunmada Sidibe’yi. Devrenin bitimine yakın beraberliği yakalıyor Everton, Siggurdsson’un kullandığı korneri uzaklaştıramıyor Arsenal savunması, yakın mesafeden dokunan Richarlison. Everton topa yüzde 49 oranında sahip olduğu devreyi 2-2 kapatıyor.

2. devreye bu kez golle başlayan ev sahibi, sağdan Pepe ceza sahasına kesiyor, boş pozisyonda kafayla topu ağlara gönderiyor Aubameyang. Arsenal savunmasının solunda Saka zaman zaman top kayıpları yapıyor ama değerlendiremiyor Sigurdsson. Velhasıl mutlu geldiği deplasmandan eli boş dönüyor Liverpool’un mavisi. Arsenal ilk dört takım arasına yarışında umutlanıyor. Madem Cemal Süreya ile açtık yazıyı yine onunla kapatalım. Mavili takımın sevdalılarına gitsin dizeleri: “Kim istemez mutlu olmayı. Ama mutsuzluğa da var mısın?”

Ziya Adnan

28 Şubat 2020

Blackburn Rovers, Beni güzel hatırla…

Uzaklardan…

“Beni güzel hatırla, bunlar son satırlar, farzet ki bir rüyaydım esip geçtim hayatından, ya da bir yağmur sel oldum sokağında” der dizelerinde 1950’de 36 yaşında aramızdan ayrılmış şair Orhan Veli Kanık. Nicedir şiirlerle başladık futbol yazılarına, adeti bozmayalım ve bu vesileyle hatırlayalım güzel hatırlanması gereken takımı…

Blackburn… İngiltere’nin kuzeybatısında Lancashire bölgesinde, Manchester’a 15 kilometre uzaklıkta 105 bin nüfusa sahip, 19. yüzyılda adını tekstil ve pamuk üretimiyle duyurmuş, zaman içinde fabrikaların kapanması sonucu işsizlik girdabına kapılmış kendi halinde bir kasaba. Halkının yüzde 30’undan fazlasının göçmenlerin oluşturduğu kasabanın adını verdiği katedral 1826’dan beri ayakta. İşte o mütevazi kasabanın 1875’te bir grup Katolik öğrenci tarafından sağlık için spor amacıyla kurulmuş takımı Blackburn Rovers, nam-ı diğer ‘Rovers’… 1888’de kurulan İngiltere futbol liglerinin ve çok sonraları kurulacak olan Premer Ligin kurucularından. Aston Villa ve Everton’la birlikte iki ligin de kurulmasına öncülük etmiş üç kulüpten biri olması kayda değer. Bakmayın şimdilerde alt liglerde çile çektiklerine, kurulduğu günden beri 72 sezonda ülke futbolunun en üst liginde mücadele vermişler. Kulübün ambleminde yer alan Latince “’Arte et Labore’, ‘Beceri ve çok çalışma’ anlamında…

Kapanma noktasına geldikleri, beş bin taraftar ortalamasına oynadıkları 80’lerde imdatlarına domuz ticaretiyle uğraşan takım sevdalısı yetişmiş. Niall Malone adındaki İrlandalı o yıllarda futbolcuların maaşlarını öder, deplasman masraflarını karşılarmış. Ne diyelim, futbol tanrıları her takıma böyle taraftar ihsan eylesin. Antrenman toplarına paralarının yetmediği zamanlarda, antrenman sahasının kıyısına kurulmuş Darwen nehrine kaçan topu almak isterken boğulma tehlikesi atlatmış teknik direktörleri Bobby Saxton. 1990’lı senelerin başında değişmiş makus talihleri. Takımın koyu taraftarlarından Jack Walker adındaki iş adamı Ocak 1991’de kulübü satın alırken, ilk üç sezonunda 25 milyon sterlin harcayarak iyi bir takım kurmuş. Onun takıma kazandırdıkları arasında o yılların rekor transfer ücreti 3,3 milyon sterlin karşılığında Southampton’dan transfer edilen Alan Shearer ve 1994’te Norwich City’den 5 milyon sterlin bedelle gelen Chris Sutton da var. Efsanelerini de unutmadan geçmeyelim. 2001-09 arasında formasını giydiği takımda 233 maç oynadı Tugay Kerimoğlu. Geçenlerde denk geldiğim taraftar sitelerinin birinde tarihte takımın formasını giymiş en iyi beş futbolcu arasında gösteriliyordu… Bu arada 2003-2004 sezonunda UEFA Kupasında karşılaştığı Gençlerbirliği’ne deplasmanda 3-1 yenilerek ve kendi sahasında 1-1 berabere kalarak elendiğini de hatırlatmadan geçmeyelim.

Londra’da soğuk bir cumartesi gününde, öğle saatlerinde başlayan maçta Blackburn Rovers Championship’in zirveye oynayan takımı Brentford karşısında. Misafir takımın 24 kişilik kadrosunun değeri 33,4 milyon sterlin. 8. sırada ve rakibin 5 puan gerisinde, kazandıkları takdirde play-off potasına girecekler. Ancak Brentford karşısında oynadıkları son 8 maçın 7’sini kaybettiler. Rakibin golcüsü Watkins ligin parlayanlarından. Bu sezon forma giydiği 33 maçta 20 golü bulunuyor. 4-2-3-1 dizilişinde Rovers, gol umutları 23 yaşındaki Armstong Newcastle United altyapısından yetişti. Sol kanatta 34 yaşındaki Downing, parlak kariyerinde 2011-13 arasında Liverpool’da forma giydi. Ev sahibi ofansif başlıyor maça, ileri üçlüsü Mbeumo, Watkins, Benrahma ligin en üretkeni. İlk bölümde rakip kaleyi ablukaya alıyorlar, ama 12. dakikada savunmada az adamla yakalandıkları pozisyonda kalelerinde golü görüyorlar. Golün sahibi Armstrong. Golde kalesini erken terk eden Raya hatalı. O gol iştahlandırıyor mavili takımı, top rakipteyken iki set halinde savunuyorlar kalelerini. Brentford’un göze batan oyuncusu 10 numaralı Cezayirli Benrahma, 23’te net pozisyondan yararlanamıyor. 32’de mutlak golü önlüyor Rovers kalesinde Walton, Benrahma’nın yakın mesafeden vurduğu topu köşeden çelişi maçın muhtemel kırılma anı. Topa yüzde 39 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi bulan yegâne vuruşunda golü bulduğu devreyi önde kapatıyor Rovers.

2. devreye ülkeyi esir alan rüzgârı arkasına alarak başlıyor Brentford, kanatta adam eksiltme becerilerini sergiliyor Benrahma. 53’te Brentford savunmasının uyuduğu bir anda penaltı kazanıyor Rovers, Armstrong farkı ikiye çıkarıyor. 62’de Brentford’un golcüsü Watkins çıkıyor sahneye, ceza sahası dışından mükemmel vuruşu farkı bire indiriyor. Panikliyor misafir takım, orta sahada yaptıkları top kayıpları artarken 69’da Benrahma’nın penaltısıyla durum 2-2 oluyor. Griffin Park’ı dolduran 12.082 taraftarınn desteğiyle yükleniyor rakip kaleye Brentford. 4 dakika uzatılan maçta aradığı golü bulamayınca takımlar puanları paylaşıyor.

Madem şairle başladık yazıya, onunla bitirelim. 2012’de Premier Lig’den düşmüş, 2017’de 3. Lig’i görmüş, şimdilerde bırakığı yere dönmeye çalışan takımın sevdalılarına gitsin dizeleri: “Vedalar bıraktım duraklarda, ne arasan bir sevdanın içinde, fazlasıyla bıraktım ardımda, beni güzel hatırla…”

Ziya Adnan

26 Şubat 2020

Barnsley FC; kış yalnızca yoksullara gelir

Uzaklardan…

Barnsley… İngiltere’nin kuzeydoğusunda bölgenin iki önemli şehri Leeds ve Sheffield arasında, geçmişte kömür madenleri ve cam üretimiyle adını duyurmuş 91 bin nüfuslu eski bir kasaba. Zaman içinde kömür madenlerinin tarih olmasıyla işsizlik girdabına kapıldığını, günümüzde kasaba halkının yüzde 20’sinin devlet yardımıyla hayatlarını idame ettirebildiğini; konumuz her ne kadar futbol olsa da işsizliğin toplumların en büyük hastalığı olduğunu vurgulayalım. Konu yoksulluk olunca şairin dizelerini de hatırlamadan olmaz: “En çok kışın tanırım ben yoksulluğu, kasket altına giyilen yazlık ceketlerden ve zengin görünsün diye boyna dolanan atkılardan anlarım, derme çatma bacalardan ve is kokularının bulaştığı semtlerden, ateş yakılan pazarlarda donmuş mandalina kabuklarından, hâlâ soba borusu satan kasabalardan, çıra kokularından bilirim, kış yalnızca yoksullara gelir.”

Dönelim futbola, işte o kasabanın günümüzden 133 sene önce, 1887’de kurulmuş takımı Barnsley FC; nam-ı diğer ‘Tykes’. Köklü tarihlerinde kazandıkları en önemli kupa 1911-12 sezonunda kazandıkları Federasyon Kupası. Onları anlatan yazılarda, Ada futbolunda 2. Lig’de en uzun zaman mücadele etmiş takım oldukları ama alt lig takımı olmalarına rağmen futbola önemli isimler kazandırdıkları yazılır. Sadece bir sezon boy gösterdiler elitlerin liginde. 1997 yazında, 99 senelik aradan sonra Premier Lig’e yükseldiklerinde sevinmişti sevdalıları. Ama uzun sürmedi saadetleri, bütçe olarak rakiplerin çok altında kalan kasabanın takımı 1997-98 sezonunda bir sezon misafir olabildiği ligden düştü. Ama kısa süre için de olsa mutlu olmuştu kasaba halkı, evlerinde 5-0 yenildikleri Arsenal maçı sırasında tribünlerden yükselen “Just like watching Barca” (Sanki Barça’yı seyrediyoruz) tezahüratı o güzel günlerin anısına. O sezon kalelerinde 6 gol gördükleri Chelsea maçında “7-6 kazanacağız!” tezahüratı da unutulmasın. Ama güzel zamanları da oldu elbet, 2008’de Federasyon Kupası 5. tur maçında Liverpool’u Anfield Stadında devirip sezonun sürprizini gerçekleştirdiler. Çeyrek finalde evlerinde Chelsea’yi yenerken maçın kahramanı o sezon golü rüyasında bile göremeyen Nijeryalı forvet olmuştu. Onu da hatırlayalım bu vesileyle. 1.91’lik Odejayi o maçtan önce takımla sahaya çıktığı 28 maçta gol bulamayınca taraflar arasında alay konusu olmuş. Chelsea maçına attığı gol kariyerinin golü olmuştur muhtemel. Takımda kaldığı 4 sezonda 72 maçta 4 golü var golcünün (!). Barnsley’den dem vurup 90’lı senelerin sonunda takımın formasını giymiş bahtsız orta saha oyuncusunu hatırlamamak olmaz. 1999’da evinde köpeğinin işediği zeminde kayarak dizinden sakatlanıp, geçirdiği operasyon sonrası uzun süre sahalardan uzak kalmıştı Darren Barnard. Ne diyelim, futbolun içinde böyle talihsiz sakatlıklar da var.

Şubat ayının ortasında, yağmurlu, kasvetli Londra gününde kasabanın takımı zirveye oynayan Fulham karşısında. 32 maçta kalesinde 58 gol gören, sadece 5 maçtan 3 puanla ayrılan Barnsley ligin dibine demir atmış konumda. Onlar adına zor deplasman, malum Fulham evinde oynadığı son 6 maçın 5’ini kazandı, golcüleri Aleksandar Mitrovic gol krallığı sıralamasının zirvesinde, evinde son 14 lig maçında 10 golü var 9 numaranın. 4-4-2 dizilişinde misafir takım, 28 kişilik kadrosunun toplam değeri 12.6 milyon sterlin, ligin en mütevazi kadrosu. Orta saha mücadelesi halinde geçen, isabetsiz paslardan, iki takımın da pozisyon üretemediği dakikalardan sonra ilk tehlikeli atağını 18. dakikada geliştiriyor Barnsley. Havanın kasvetinden mi, yorgunluktan mı bilinmez, Fulham isteksiz ilk bölümde. 23’te öne geçiyor rakip, Fulham kalecisi Rodak elinden kaçırdığı top sonrasında Brown’u düşürünce penaltıya neden oluyor, kaçırmıyor Woodrow. Öne geçtikten sonra tempoyu düşürmeye çalışıyorlar, sertleşiyor maç, 28 dakikada iki takımın da sarı kartı var. Mitrovic gibi etkili golcüye rağmen kanatları iyi kullanamıyor Fulham, solda Cavelioro, sağda Knockaert top kayıpları yapıyor. Topa yüzde 40 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 6 kez yokladığı devreyi önde kapatıyor kırmızılı Barnsley.

2. devreye rüzgârı arkasına alarak başlıyor Fulham, 45’te Mitrovic’in ceza sahasında dönerek vurduğu topu ayaklarıyla çıkarıyor Barnsley kalecisi Collins. Ev sahibinin golü beklenirken 50’de 2 farkı yakalıyor misafir takım, Fulham savunmasının arkasına atılan topu öne çıkan kaleci Rodak’ın yanından ağlara gönderiyor Brown. 53’te 2 değişiklik yaparak takımın ofansif gücünü artırıyor Fulham’ın hocası Parker, takımı o dakikaya kadar sezonun en kötü futbolunda. 65’te üçüncü değişikliği yapıyor ama istekli Barnsley iyi mücadele ediyor. Son bölümde Fulham baskıyı artırırken, rakibini az adamla yakaladığı anlarda pozisyonlar buluyor Barnsley. 78’de soldan ceza sahasına girip dar açıdan enfes bitiriyor Woodrow, takımı zor deplasmanda 3 farkı yakalıyor. Kalan dakikalarda başka gol olmayınca 18.517 taraftarın önünde 3 puanı kaparak kümede kalma savaşında umutlanıyor kasabanın takımı. Maçtan sonra hocaları Gerhard Struber, bu galibiyetle kümede kalma savaşında umutlandıklarını dile getiriyor.

Ziya Adnan

18 Şubat 2020

Maçtan sonra takımının iki golünü atan Woodrow ile…

Championship Günlükleri: Middlesbrough FC; biraz sis biraz duman…

Uzaklardan…

Ada futbolunu yakından takip edenler bilir, 2016-17 sezonunun sonunda Hull City ve Sunderland ile küme düşen üç takımdan biriydi Middlesbrough FC, İngiltere’nin kuzeydoğusunda North Yorkshire bölgesinde, Tees Nehri’nin kıyısına kurulmuş 1075 bin nüfuslu kasabanın takımı. Futbol aleminde lakapları ‘Smoggies’ (Dumanlılar), anlatalım hikâyesini kalemimiz yettiğince. Geçmiş zamanda bölgede yer alan fabrikalar nedeniyle şehrin üzerindeki daimî duman ve sis tabakası vesile olmuş lakaplarına, rakip takım taraftarları bunlarla oynayacakları maça gelirken toz maskeleri ve kimyasal elbiseler giyerlermiş. Zamanla kendileri de benimsemişler lakaplarını, ne de olsa kasabanın alameti biraz sis biraz duman!

Kökleri 1899’a kadar uzanıyor, 1986’da parasal sıkıntılarla boğuştukları zamanlarda kapanma noktasına gelmişler ama sonraları kulübün başkanlığını yapacak iş adamı Steve Gibson’un başına olduğu konsorsiyum yetişmiş imdatlarına. Premier Lig’in kurucu kulüplerinden, ama elitlerin liginin ilk sezonunda düşmüşler ligden. 20. yüzyılın iki sezon haricinde tamamını ülke futbolunun iki üst liginde geçirmişler, çoğu sezon 2. Ligde. Ada futbolunun asansör takımlarından, dört kez düşüp üç kez döndüler, nicesi gibi düşmeler ve çıkmalarla geçti zamanlar. Premier Lig’in kurulduğu 1992’de düştüler ligden, 1994-95 sezonunda çıktıktan sonra 2009’a kadar ligde boy gösterdiler. Köklü tarihlerinde kazandıkları en önemli kupa 2004’te müzelerine götürdükleri Lig Kupası. 2006’da UEFA Kupasında final oynadılar ama Sevilla karşısında kaybettiler kupayı. Velhasıl 1981’in ocak ayında kaybettiğimiz Özdemir Asaf’ın dizeleri muhtemel kırmızı beyazlı takımı ve sevdalılarını en iyi anlatan: “Anılarda bir tipi, umutlarda bir sis, ikisi de bizsiz, ikisi de isimsiz.”

Yeri gelmişken efsaneleri hatırlamadan geçmeyelim. George Camsell, 1925 38 arasında giymiş takımın formasını, 418 maçta 315 golü var. 1966 senesinde 63 yaşında aramızdan ayrılmış. Şimdilerde Riverside Stadına heykelinin dikilmesi için çalışma başlatmış taraftarları. 2018-19 sezonunda Championship’i 7. sırada bitirip bir puanla kaçırdılar play-off maçlarında yükselme şansını. Takıma 1995’ten beri ev sahipliği yapan 34.742 kapasiteli Riverside Stadı’nda o sezon 23.217 taraftar ortalaması yakaladılar.

Premier Lig’de devre arası tatilinin ilk kez uygulandığı zamanlarda Middlesbrough ligin dişli takımı Brentford karşısında. Aralık ve ocak aylarında arka arkaya dört maç kazandı misafir takım ama sonrasında düşüşe geçtiler. Son dört maçta sahadan üç puanla ayrılamazken bu maçtan önce 18. sırada küme düşme potasının 8 puan üzerindeler. 24 kişilik kadronun değeri 64 milyon sterlin değerinde. Takımın değerlisi forvetleri Assombalonga yedek kulübesinde başlıyor maça. Brentford’un sağ kanadında 24 yaşındaki Cezayirli Benrahma Premier Lig takımlarının radarında. İlk bölümde sol kanatta 10 numara, iki takım da uzun toplarla çıkıyor savunmadan. Orta sahayı kalabalık tutarak oyunun kontrolünü rakibe bırakmamak niyetinde misafir takım. İlk gol denemeleri 13. dakikada, Coulson’un vuruşunda top Brentford kalecisi Raya’da kalıyor. İlerleyen dakikalarda ataklarını sıklaştırıyor ev sahibi, 28’de aradıkları golü buluyorlar, kornerden gelen topu yakın mesafeden tamamlayan Jeanvier. Middlesbrough’nun gol umudu Fletcher rakibin dörtlü savunması arasında kayboluyor. Brentford orta sahasında 21 yaşındaki Dasilva enerjisiyle takımın göze batanı. Arsenal alt yapısından yetişmiş 14 numara. Topa yüzde 48 oranında sahip olduğu ama net gol fırsatı bulamadığı devreyi geride kapatıyor misafir takım.

2. devreye istekli ve ofansif başlarken 48’de beraberlik golüne yaklaşıyor Middlesbrough, Wing’in vuruşu savunmadan dönüyor. 58’de bu kez kaçırmıyor 26 numara, ceza sahası dışından köşeye sert vuruyor. Ama uzun sürmüyor sevinçleri, o golden bir dakika sonra Mbeumo’nun vuruşunda savunmaya çarpan top kaleci Pears’in çabasına rağmen ağlarla buluşuyor. 62’de bir kez daha yakalıyorlar beraberliği, kornerden gelen topu kafayla ağlara gönderen Fletcher. İki takımın da golü düşündüğü dakikalarda maça tempo ve heyecan geliyor. Son bölümde baskıyı artıyor Brentford, 81’de Benrahma’nın serbest vuruşu az farkla dışarda. Golün beklendiği dakikalarda, 90’da Brentford’un golcüsü Watkins çıkıyor sahneye, ceza sahasında yakaladığı pozisyonu kaçırmıyor ve 3-2 kazanan Londra takımı oluyor.

Velhasıl 12.285 taraftarın önünde, zor deplasmanda kaybediyor Middlebrough, sisli kasabanın takımı. Madem şairle başladık yazıya, başka bir şair Cemal Süreya ile bitirelim, dumanlı kasabanın takımına ve sevdalılarına gitsin mısraları: “Mektuplar biter, yollar uzar, özlemler büyür. Burada duman, orada sis.”

Ziya Adnan

11 Şubat 2020

Premier Lig Seyir Defteri: Manchester City; bazen Guardiola da yetmez!

Uzaklardan…

İki takım da sezona şampiyonluk hayaliyle başlamıştı, bir tarafta 2010’dan beri o görkemli kupayı 4 sezonda kaldırmış futbol şehrinin mavili takımı, diğer tarafta 1961’den beri şampiyonluk yaşamamış ama son 5 sezonda Şampiyonlar Ligi’nde boy göstermiş, geçen sezon final oynamış Tottenham Hotspur. Beklemekle geçti Kuzey Londra takımı için seneler, onların en son şampiyon olduğu sene dünyaya gelenler şimdilerde 60’a merdiven dayamış durumda. Shakespeare’in dizeleri muhtemel onların hikâyesini ne güzel anlatır: “Beklemek cehennemdir ama beklerim seni.” Velhasıl bir sezonda daha umdukları gibi gitmedi işler, kasım ayının ortalarında takıma son 5 sezonda çıta atlatmış hocalarını kovduklarında puan cetvelinde 14. sıradaydılar. Yerine gelen Mourinho ile ilk 12 maçta sahadan 4 kez yenik ayrılırken 20 puan çıkartabildiler.

Manchester City’ye gelince, bu yazının yazıldığı saatlerde Liverpool’un 22 puan gerisindeler, 24 maçın 5’inden puansız ayrıldılar. 2018-19 sezonunda 38 maçta sadece 4 maç kaybetmiş takım adına hüsranın özeti. Yeri gelmişken Premier Lig tarihinde ilk kez uygulanacak devre arası tatilinden dem vurmadan geçmeyelim. Tatil dedikse, bizim Süper Lig’in uzun tatili gibi değil bunlarınki, şubat ayının ilk hafta sonunda 8 takım sahaya çıkarken sonraki hafta sonunda 12 takım nöbeti devralacak. Özetle 13 gün tatil yapma fırsatı bulacak takımlar, kısa bir mola anlayacağınız.

Şubat ayının ilk pazar akşamında Tottenham’ın konuğu Carabao Kupasında bir sezonda daha final oynayacak olan Manchester City. Şubat dedik madem, Birhan Keskin’in ‘Şubat’ şiirini de unutmayalım: “Ben bu içimin yankısı, ben bu içimin koruyla bu narı daha fazla taşıyamam, düşecek ellerimden, dağılıp dökülecek odaları, dayanamam” der dizelerinde, unutulmasın. Futbola dönersek, Tottenham rakibine karşı Ekim 2016’dan beri kazanamıyor, geçen sürede karşılaştıkları 6 maçın 4’ünden puansız ayrıldılar. Mourinho ile çıktıkları 17 maçın sadece 2’sinde kalelerini gole kapatabildiler, onların da sıkıntısı savunmada.

Guardiola’nın takımı için Londra uğurlu deplasman, son 12 Londra deplasmanından 11’ini kazandılar, son mağlubiyetleri Aralık 2018’de deplasmanda Chelsea’ye karşı. Takımdan dem vurup ligin parlayan yıldızını yazmadan olmaz. 180 dakikada bir asistle Premier Lig’in en yaratıcı oyuncusu Kevin De Bruyne, ligde 7 gol 15 asisti bulunuyor. Misafir takım 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, hücumda Mahrez, Aguero, Sterling, arkalarında De Bruyne, Gündoğan, Rodri üçlüsü. Ev sahibi takımda takıma yeni takılan sağ kanat Bergwijn ilk maçında. Son sezonların en yaratıcı oyuncusu Eriksen’in ara transferde takımdan ayrıldığını hatırlatalım. İlk bölümde sahayı daha iyi parselleyen misafir takım, Tottenham savunmadan uzun toplarla çıkıp rakibi az adamla yakalama düşüncesinde. 8. dakikada gole yaklaşıyor City, Mahrez’in pasında De Bruyne’nun vuruşu isabetsiz. Topu rakibe bırakıp kalesini kalabalık savunuyor Tottenham, ilk 15 dakikada 2 takım da rakip kaleyi bulamıyor. 26’da Aguero’nun ceza sahası içinden vuruşunda önce Tottenham kalesinde Lloris, sonra direkler gole izin vermiyor, Tottenham adına şans anı. 38’de Aurier’in, Aguero’ya ceza sahasında müdahalesini es geçiyor hakem ama VAR kaçırmıyor. Pozisyondan 2 dakika sonra Gündoğan penaltıyı kullanıyor ama Lloris gole izin vermiyor. Dönen topa müdahalesinde Sterling yerde kalıyor ama bu kez penaltıyı kaçıran VAR hakemi. Pozisyonun oluşumu ve penaltıyı kullanma arasında geçen süre VAR sisteminin en önemli sıkıntısı. Guardiola’nın takımı topa yüzde 67 oranında sahip olduğu, penaltıyı kullanamadığı devreyi golsüz kapatıyor.

2. devreye mutlak golü kaçırarak başlıyor City. Tottenham savunmasının çizgiden çıkardığı pozisyonun devamında Sterling’in pasında altı pastan isabetsiz vuruyor Gündoğan. İlk 45 dakikada olduğu gibi oyunu kontrol eden, orta sahada üstün olan misafir takım. 60. dakikaya gelindiğinde Tottenham’ın rakip kaleyi bulan gol denemesi bulunmuyor. Ama futbol dediğin oyun değişken, 60’ta gelişen Tottenham atağında Zinchenko orta sahada Winks’i düşürünce ikinci sarıyı görüp takımını 10 kişi bırakıyor. O pozisyondan 3 dakika sonra ilk denemesinde golü buluyor Tottenham, yeni transfer Bergwijn ceza sahasının solundan uzak köşeye mükemmel vuruyor. 10 kişi kalan rakibine karşı hücumda çoğalmaya başlıyorlar, 71’de City savunmasının uzaklaştıramadığı topu Son sert bir vuruşla ağlarla buluştururken iki farkı yakalıyor Mourinho’nun takımı.

Velhasıl 61.022 taraftarın önünde 3 puanı bırakırken sezonun 5. yenilgisini alan City şampiyonluk yarışına havlu atıyor. Ne diyelim, Premier Lig’in çetin savaşında bazen Guardiola da yetmiyor. Madem şair ile başladık yazıya onun dizesiyle bitirelim:

“Yol uzun, güzergâh zorlu; ne demeliyim?”

Ziya Adnan

4 Şubat 2020

Ada futbolundan manzaralar: Griffin Park; hatıralar mabedi…

Uzaklardan…

Endüstriyel futbolun yeni futbol nesillerine mirası gıcır statlar, malum parayla kafayı bozmuş günümüz futbolunda ne kadar çok koltuk o kadar çok gelir! Haliyle nicesi gibi bir futbol mabedi daha tarihe karışacak sezonun sonunda, bir futbol mabedi daha yerini lüks rezidanslara, pahalı apartmanlara bırakırken, futbol kokan mabedin üzerine inen her balyoz biraz daha götürecek yaşanmışlıklardan. Artık maç günleri dolup taşmayacak mahallenin takımına 1904 senesinden beri ev sahipliği yapan, adı Yunan mitolojisindeki kartal ve aslan karışımı yaratıktan miras 12.300 kapasiteli tarihi stat. Kırmızı beyaz formalı çocuklar şarkılarını söyleyemeyecek tribünlerinde, Londra’da eskinin bir mabedi daha yerini yeniye bırakacak. Kuzey Londra’nın iki yeni stadına bakarak, yeninin her zaman mutluluk getirmediği aşikâr, 17.250 kapasiteli “Brentford Community Stadı” takıma ne getirir zaman gösterir. Championship’te zirveye yakın Brentford’un evinde Leicester City ile oynadığı Federasyon Kupası maçı vesilesiyle o tarihi stada ve takımına naçizane bir bakış…

Londra’nın batısında, Heathrow havaalanına yakın, Middlesex bölgesinde Hounslow belediyesine bağlı, adını kıyısına kurulduğu nehirden alan 30 bin nüfuslu küçük bir kasaba Brentford, futbol âleminde “The Bees” (Arılar) olarak nam salmış. Mabedi “Griffin Park” günümüzde dört köşesinde pub olan yegâne stat olarak hâlâ ayakta. İki Dünya Savaşında da bombaların hedefi olmuş, 1983 Şubat’ında çıkan yangında statta yaşayan, sahanın bakımından sorumlu Alec Banks’i alevlerden o yıllarda takımın formasını giyen Stan Bowles kurtarmış. 1920-21 sezonunda 3. Ligde mücadele ettiği zamanlarda evinde oynadığı 21 maçı kazanarak rekor kırmış kırmızılı takım. 1949 Şubat’ında takımın Leicester City karşısında oynadığı kupa maçını 38.678 taraftar izlemiş; stat tarihinin rekoru…

Ocak ayının son cumartesi gününde Brentford, Federasyon Kupası maçında Premier Lig’in zirveye oynayan takımı Leicester City karşısında. Ev sahibinin 29 kişilik kadrosunun değeri 58 milyon Sterlin, en değerli oyuncusu 10 milyon sterlin değeriyle 24 yaşındaki forvetleri Ollie Watkins. 4-3-3 dizilişinde başlıyorlar maça, 20 yaşındaki Rotterdam doğumlu bizim U21 Milli Takımında forma giyen Dervişoğlu hücum üçlüsünün ortasında, kanatlarda Zamburek ve Valencia. Rakip Leicester City’de Premier Lig’in yükseleni Çağlar savunmanın direği. En son 1993 senesinde karşılaşmışlar, kazanan Leicester City olmuş. Ama kupada şansı tutmuyor misafirin, 1982’den beri son dört takım arasına kalamadılar. Alıştığımız 11’lerinden 9 futbolcusunu dinlendirmeyi tercih etmiş hocaları Brendan Rodgers, golcüleri Vardy sakatlığı nedeniyle kadroda yer almıyor. Topa yüzde 47 oranında sahip oldukları, hücumda Watkins’in yokluğunda kısır kaldıkları devreyi geride kapatıyorlar.

2. devreye değişiklikle başlıyor Brentford, orta sahanın dinamosu Mokotjo sakatlığı nedeniyle yerini Dasilva’ya bırakıyor. 50’de beraberliğe yaklaşıyorlar, Valencia’nin vuruşu az farkla dışarda.62’de gelişen Brentford atağında Macondes’in ortasına rakip savunmada Çağlar müdahale ediyor, dokunuşu direkten geri geliyor, Leicester adına şans anı. Maçın gidişinden hoşnutsuz Rodgers 68’de değişikliğe gidiyor; Dewsbury-Hall, Iheanacho’nun yerine sahada. Devrede daha üstün oynamasına rağmen rakip savunmanın arkasına sarkmakta zorlanıyor Brentford, haliyle gol pozisyonları kısıtlı. 83’te Leicester kalesinde Ward, Racic’in vurusunu son anda çelerken mutlak golü önlüyor. İkinci devrede çok üstün oynadığı ama beraberlik golünü bulamadığı 90 dakikayı yenik kapatıp kupaya veda ediyor mahallenin takımı. Velhasıl Griffin Park Stadı da tarihinde son kupa maçına ev sahipliği yapmış oluyor…

“Herkesin Bir umudu vardır, bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, bir hüznü… Çünkü herkesin bir gideni vardır… İçinden bir türlü uğurlayamadığı…” der Turgut Uyar enfes dizelerinde. Sözleri mahallenin eski stadında bir ömür geçirmiş Brentford sevdalılarına gitsin…

Ziya Adnan

1 Şubat 2020

Norwich City; sana yine hasret var!

Uzaklardan…

Bana şiiri sevdiren, ocak ayında kaybettiğimiz iki şairden biriydi Cemal Süreyya, 1990 yılının Ocak ayında aramızdan ayrıldı. Öncesinde, 1981’in Ocak ayında kaybettik Özdemir Asaf’ı, ölüm yıldönümünde yaklaştığımız zamanlarda hatırasını yâd edelim, “Yaşamak, ilkin sevgi ile sevmek ile başlar, doğumla, doğmakla değil. Yaşam da sevgisizlikle biter, ölümle, ölmekle değil…” der dizelerinde, unutulmasın…

Dönelim futbola…

Ocak ayının ortalarında Premier Lig’in dibine demir atmış Norwich City, başkent Londra’nın 160 kilometre kuzeydoğusunda, Norfolk bölgesinin 142 bin nüfuslu şehrinin sarı yeşilli takımı, namı-diğer “Canaries” (Kanaryalar).

Futbolu anlatan yazılarda, 15 ve 16. yüzyıllarda şehir sakinlerinin Karayip denizindeki Hollanda kolonilerinden getirdiği kanaryalara düşkünlüğü nedeniyle şehrin adının bu sevimli kuşlarla anılmaya başladığı anlatılır. Köklü tarihlerinde ilk kez 1971-1972 sezonunu 2. Lig şampiyonu olarak bitirip ülkenin en üst ligine terfi etmişler. 1974’e kadar sürmüş saadetleri, o yıl yeniden geldikleri yere dönmüşler.

Düşmeler ve çıkmalarla geçen asansör takımları anlatan zamanlarda, 21 sezon ülkenin en üst liginde mücadele etmiş o şirin şehrin mütevazı takımı. 1994-95 sezonundan beri beş sezonda küme düşüp, beş sezonda döndüler bıraktıkları yere… ”The Times” gazetesinin futbol yazarlarından Gregor Robertson, 2018 senesinde “The perennial yo-yo club” (kalıcı asansör) cümlesiyle özetlemiş takımı. 2009-10 sezonunda 3. Ligde mücadele ettiklerini hatırlatalım.

2018-19 sezonunda Championship’i 94 puan toplayarak şampiyon olarak tamamladılar. Bu sezon elitlerin liginde 23 maçta sadece dört galibiyetleri bulunuyor, bilirim çıkmadık candan ümit kesilmez ama lige tutunmaları zor, son 10 maçta sadece bir galibiyetleri var. Tottenham Hotspur deplasmanı vesilesiyle hal ve gidişlerine naçizane bir bakış…

Norwich City 4-2-3-1 dizilişinde başlıyor maça, gol umudu sezonun parlayan ismi Pukki. Ligde geriye düştüğü maçlarda puan çıkartamamış yegâne takım olduğunu hatırlatalım. Ayrıca takımın deplasman fobisi en önemli handikapı, bu sezon evinden ırak oynadğı 11 maçta sadece beş gol attı.

Gece maçlarında şansının tutmadığı da aşikâr, 1994 senesinin Eylül ayından beri Premier Lig’de deplasmanda oynadığı hiçbir gece maçını kazanamadı. Beklendiği gibi ev sahibi baskılı başlıyor maça, 14’te Lamela ile gole yaklaşıyor, Norwich kalesinde Krul topu kornere çeliyor. 16’da ilk tehlikeli atağında mutlak golü kaçırıyor misafir takım, Pukki ceza sahası içinde isabetsiz vuruyor.

Orta sahasını savunmaya yakın oynatıp rakibin etkili hücum dörtlüsü Lamela, Son, Alli, önlerinde Moura’ya boş alan bırakmamaya çalışıyorlar. Ama hücumda çok yalnız Pukki, orta sahadan destek bulamayınca Tottenham’ın dörtlü savunması arasında kayboluyor. Kötü gidişe rağmen sevdalıları yalnız bırakmamış takımı, 4 bine yakın Norwich City taraftarı kaleci Krul’un arkasındaki kalede takımlarına destek veriyor.

30’da Tottenham’ın gole en yakın oyuncusu Son uzaklardan deniyor şansını, onlar da Kane’in yokluğunda 3. bölgede topu tutacak etkili forveti arıyorlar. 33’te rakip savunmanın uyuduğu anda Pukki yine gole yaklaşıyor ama vuruşu yine çerçeveyi bulmuyor. 38’de öne geçiyor Tottenham, savunmadan çıkarken topu kaptırıyor Norwich, Aurier sağdan ceza sahasına kesiyor, savunmadan önce dokunan Alli takımını öne geçiriyor. 24 maçta kalelerinde gördükleri 46 gol savunma zaaflarının özeti. Topa yüzde 47 oranında sahip oldukları ama rakip kaleyi bulamadıkları devreyi tek golle geride kapatıyorlar.

2. devreye Cartwell’in gördüğü sarı kartla başlıyorlar, VAR pozisyonda kasıt olmadığına hükmediyor, kayarak müdahalenin sonucunu ucuz atlatıyor sağ kanat oyuncusu. Ligdeki konumlarına ve geride olmalarına rağmen maçı bırakmıyorlar. 53’te bir kez daha kaçırıyor Pukki, yakaladığı fırsatları değerlendirse hat-trick yapması işten değil. 2. devrenin ilk bölümünde iştahlı misafir takım ama oyuncu kalitesi sınırlı.61’de Lamela’nın yerine Eriksen’i oyuna alıyor Mourinho, belli ki takımının üretkenliğinden hoşnut değil. 68’de penaltı kazanıyor misafir takım, Sessegnon ceza sahasında Aarons’ı düşürüyor, VAR penaltıyı veriyor, Pukki bu kez kaçırmıyor. Penaltının verilmesinden gol vuruşuna kadar geçen süre iki dakika, bu da VAR’ın sevilmeyen yanı! Tottenham bir maçta daha kalesini gole kapatamıyor. Ama 79’da bir kez daha öne geçiyor, savunmaya çarpıp havalanan topu çizgi üzerinde Son gole çeviriyor.

Velhasıl 58.128 taraftarın önünde bir gece maçından daha puansız ayrılırken geleneği bozmuyor Kanaryalar, kurtulmaları mucizelere bağlı. Maçtan sonra hocaları Daniel Farke ellerinden geleni yaptıklarını, sonuca rağmen takımından memnun olduğunu dile getiriyor. Madem Özdemir Asaf ile başladık, yine onunla bitirelim, bu dizeler Ada futbolunun Kanaryalarının sevdalılarına gitsin: “Boşuna yorulma gönül, sadece sevmek yetmiyor.”

Ziya Adnan

29 Ocak 2020

Premier Lig Seyir Defteri: Sheffield United; küçük bütçe, büyük yürek…

Uzaklardan…

Geçtiğimiz sezon sonunda yükseldiler Premier Lig’e, ülkenin kuzeyinde Yorkshire bölgesinde adını içinden geçen nehirden alan 564 bin nüfuslu şehrin kırmızı beyazı Sheffield United, nam-ı diğer “The Blades” (Jiletler)… Sezon başlarken futbolsever ahalinin genel kanısı geldikleri gibi gidecekleri yönündeydi, malum asansör takım realitesi. 1992-93 sezonunda kurulan Premier Lig’in kurucu takımlarından, ancak iki sezon mücadele edebildiler elitlerin liginde, sonra düştüler, uzun süre alt liglerde çile çektiler. 12 sene aradan sonra yeniden döndüler bıraktıkları yere ama bir sezon dayanabildiler. Parasal sıkıntılarla boğuştukları, üç hoca değiştirdikleri 2010–11 sezonunda 3’üncü Lig’i gördüler. 2018-19 sezonunun sonunda Championship’i 2’inci sırada bitirerek Premier Lig’e yükseldiler. Bu yazının yazıldığı saatlerde ligde Manchester United’ın iki puan arkasında 6’ıncı sıradalar. Ligin Liverpool’dan sonra Leicester City ile kalesinde en az gol gören takımı. 29 kişilik kadrosunun toplam değeri 105,4 milyon sterlin, ligin açık ara lideri Liverpool’un kadro değerinin yanında devede kulak misali, ligin en mütevazı kadrosu. Orta sıralara demir atmış Arsenal deplasmanı vesilesiyle kırmızılı takımın hal ve gidişine ve 52 yaşındaki hocalarına naçizane bir bakış…

Hocaları Chris Wilder 1967 senesinde Sheffield’in Stocksbridge kasabasında dünyaya açmış gözlerini. İlk profesyonel takımı 1986’da savunmanın sağında görev aldığı Sheffield United. 1992’ye kadar forma giydiği takımda 93 maçta bir golü var. 2001’e kadar alt liglerde geçen futbol kariyerinden sonra amatör liglerde, Ada futbolunun 6’ncı Ligi National League North’ta mücadele eden Alfreton Town’da başlamış teknik direktörlük macerası. Sonrası alt liglerde Halifax Town, Oxford United, Northampton Town’da deneyim kazandığı zamanlar. 2016’da kovulan Nigel Adkins’in yerine Sheffield United’ın başına getirildiğinde ilk icraatı takımın demirbaşı Billy Sharp’ı kaptan yapmak olmuş. İlk dört maçında sadece bir puan toplayan takım 3’üncü ligde o sezon 100 puan toplayarak kulüp tarihinin rekorunu kırmış. Şehrine âşık mütevazı teknik direktör, çocukluğunda tribünlerde izlermiş takımını, sonra formasıyla sahaya çıkmak nasip olmuş, şimdi de takımın başında. Ama mütevazılığı kayda değer, takımının evinde oynadığı maçlardan sonra evine otobüsle dönermiş…

Baharı çağıran Londra gününde Sheffield United, Arsenal deplasmanında. Ev sahibinde kaptan ve golcüleri Aubameyang üç maçlık cezası nedeniyle kadroda yer almıyor. Emirates Stadı’na en son 2006 senesinde misafir oldular, o maçtan 3-0 yenik ayrıldılar. Arsenal bu sezon evinde üç maçtan puansız ayrıldı ama Londra deplasmanları yaramıyor misafir takıma, başkentin zirveye oynayan üç güçlü takımına karşı son 18 deplasmanda kazanamadılar. Orta sahayı kalabalık tutarak,3-5-2 dizilişinde başlıyorlar maça, hücumda McBurnie, Mousset. 23 yaşındaki Fransız golcünün transferine 10 milyon Sterlin ödediler, kulüp tarihinin rekoru. İlk bölümde orta sahada sayısal üstünlük kurarak rakip kaleyi baskı altına alıyorlar, Arsenal sahasından çıkmakta zorlanıyor. İlk tehlikeyi 13’te yaratıyorlar, sağdan Pepe’nin ortasında Martinelli’nin vuruşu isabetsiz. Rakibin hücumlarını iki blok halinde karşılıyor Sheffield United, savunmanın ortasındaki Egan, Basham, O’Conell üçlüsü rakibe alan bırakmıyor. Ancak devrenin bitimine yakın savunma çizgi halinde yakalanıyor, soldan Saka’nın ortasına son dokunan Martinelli. Topa yüzde 37 oranında sahip olduğu, zaman zaman üstün oynadığı devreyi tek golle geride kapatıyor Sheffield United.

2’inci devreye önde olmanın verdiği iştahla başlıyor Arsenal, savunmadan uzun toplarla çıkıyorlar. 55’te hücuma kalabalık çıktığı pozisyonun devamında beraberliğe yaklaşıyor misafir takım, kornerden gelen topa McBurnie’nin kafa vuruşunu Xhaka çizgiden çıkartıyor. Akabinde Sheffield United’da o ana kadar etkisiz Mousset’in yerine Sharp sahada. 63’te yine duran top organizasyonunda Lundstrum’un vuruşu dağlara taşlara, Wilder’ın takımı etkili bir golcünün eksikliğini yaşıyor. 67’de Arsenal hücumunda Pepe ceza sahası içinde düşüyor, VAR’ın kararı memnun etmiyor ev sahibi tribünleri. Arsenal’de 74’te Lacazette yerini Nketiah’ya bırakıyor. 83’te beraberliği yakalıyor Sheffield United, Arsenal savunmasının uzaklaştıramadığı pozisyonda Fleck’in vuruşu savunmaya çarpıp Arsenal ağlarıyla buluşuyor. Son saniyelerde galibiyeti kaçırıyor misafir takım, McBurnie’nin yakın mesafeden vuruşu savunmadan dönüyor. Velhasıl zorlu deplasmandan aradığı puanı kapıyor Wilder’ın öğrencileri, ligde 7’inci sıradalar. Arsenal’e gelince, cumartesi saat 15.00’te başlayan maçlarında evinde 2013’ün yazından beri kaybetmediler, bu sezon ligde 11’inci beraberlikleri. Onlar adına gelecek sezon Şampiyonlar Ligi zor ihtimal, Sheffield United ise Avrupa Kupasının kapısını çalıyor. Maç sonu basın toplantısında hocaları Wilder, sonuçtan memnun olduğunu ama iyi oynamadıklarını, geriye düştükleri maçta takımın gösterdiği direncin ödülünü aldığını dile getiriyor.

Ziya Adnan

21 Ocak 2020