Unutulmuş bir futbol hikâyesi…
Uzaklardan…
Kariyerinin son baharına yaklaşmış futbolcuların yelken açtıkları son limandır Amerika, o uzak kıta… Kimileri 30’lu yaşların başlarında, kimileri ortalarına doğru tutarlar Amerikan takımlarının yolunu; futbolun sirki diye bilinen coğrafyada boy gösterirler eski güzel günlerin anısına. Düşünsenize, efsane Pele bile top koşturmuş o topraklarda. 1975 senesinde Santos’ta yarı emekliliğin tadını çıkarırken Cosmos takımıyla kesişmiş yolları; iki sene kadar yaşadığı New York’ta 64 maça çıkıp 37 gol kaydetmiş. 35 yaşındaki bir golcü için hiç de fena sayılmayacak zamanlar… Derler ki, günümüzde Amerika’da futbol biliniyor ve seviliyorsa onun sayesindedir. Velhasıl yol göstermiş kendinden sonra gelecek yıldızlara…
Ada futbolunun efsanesi George Best de onun izini sürmüş; 1974 senesinde Manchester United’dan ayrıldıktan ya da (kovulduktan!) sonra formasını giydiği takımlar arasında Los Angeles Aztecs ve San Jose Earthquakes bulunuyor. Sonra kimler gelmiş; kimler geçmiş o diyarların takımlarından; Bobby Moore, Franz Beckenbauer, Ada futbolunun markası David Beckham, Arsenal tarihinin büyük golcüsü Thierry Henry, ilk milyon Sterlinlik futbolcu Trevor Francis, müthiş Hollandalı Ruud Gullit ve diğerleri… Ada futbolunun haşin çocuğu Paul Gascoigne bile 2002 senesinde D.C. United takımıyla antrenmanlara çıkmış ama tutturamamış!
Bilir misiniz, Ada futbolunun o topraklara ihraç ettiği ilk futbolcu 1967 senesinde Philadelphia Spartans takımında forma giymiş sert bir savunmacıydı. Hazin hikâyesini anlatan yazılarda o sertliği vurgulayan nice anekdotlar mevcut. Futbola başladığı zamanlarda, bir maç esnasında kırılan burnunu kariyeri boyunca hiç tedavi ettirmemiş, rakiplerine daha ürkütücü görünme, yüreklere korku salma adına, böylesine bir cengâver! Başka bir maçta, rakibine sert girdiği için kendisini oyundan atan hakeme sinirlenip, elinden kaptığı kırmızı kartı yemiş hakemin şaşkın bakışları arasında. Efendi futbolcular ekolünde bir David Beckham değil anlayacağınız ama ülke futbolunda nam salmış. Amerika futbol tarihinin en müthiş stoperlerinden bir olarak biliniyor. O yıllarda aynı takımda yer alan takım arkadaşı savunmacı Charlie Mitchell şöyle anlatıyor futbolcuyu: “Uzun boyu, güçlü fiziği, futbolcudan çok boksörü andıran görüntüsüyle rakip forvetleri ürkütürdü. Çokları onunla ikili mücadeleye girmekten kaçınırdı! Savunmada oynamasına rağmen golleriyle de bilinirdi. Duran toplarda ön direkte biter, herkesten önce davranıp, diğerlerinden fazla sıçrar golünü atardı.”
O yıllarda futbolda günümüzdeki gibi çılgın paraların dönmediği, kulüplerin genelde futbola gönül vermiş yerel iş adamları tarafından yönetildiği bilinir. 1970-1974 seneleri arasında formasını giydiği Rochester Lancers takımının başkanı Charlie Schiano, ofisinin duvarını uzun zaman onun fotoğrafının süslediğini, rüzgârlı bir maçta çekilmiş fotoğrafta alaycı bir gülümsemeyle burnu kırılmış ama maçı kazanmış bir boksörü andırdığını anımsıyor. Ve devam ediyor: “O fotoğrafı hiç sevmezdi!”
Korkusuz olarak bilinirmiş takım arkadaşları arasında, düşündüğünü söylemekten hiç çekinmeyen, hırçın, deli dolu bir futbol aşığı… “Bu yaşamda gördüğüm en sağlam defans oyuncusuydu” diyor Schiano ve ekliyor: “Katır kadar inatçı, kaya kadar sağlam. Sadece kulübün futbolcusu değil aynı zamanda iyi bir dosttu. Maçlardan sonra bira içer, o günkü maçın değerlendirmesini yapardık. Sakatlığı bahane etmeyi hiç sevmezdi, koşullar ne olursa olsun mutlaka takımda yerini alırdı.”
***
1967’den 1977’ye kadar uzanan Amerika macerasında yedi takımda görev yapmış, 1971-1972 sezonunda ülke futbolunun en iyi 11’ine seçilmiş. Hikâyesinin başlangıcı da yabana atılmayacak cinsten. 27 Ekim 1944 günü Liverpool’da dünyaya gelmiş ama o liman şehrinin tersanelerinde çalışmak yerine Kanada’ya göç etmiş bir avuç dolar ve futbol sevdası adına. O yıllarda Amerika’da futbol profesyonel olarak oynanmadığından maç başına para alırmış. Yaz aylarında Toronto’da hünerlerini sergiler, kış aylarında hafta sonları Amerika’ya gider, farklı takımlarda sahaya çıkarmış…
Yarı profesyonel ligde yer alan Newark Ukrainian Sitch takımının konaklama ücretlerini karşıladığı, futbolcuya hafta sonu için o zamanın küçümsenmeyecek parası olan 200 Dolar ödediği yazılır. Ama bir zaman sonra Amerika – Kanada arasında mekik dokuyan topçulardan ve kazandıkları paralardan rahatsız olan Amerikalılar ülkeye giriş ve çıkışlarda zorluk çıkarmaya başlamışlar. O da birkaç arkadaşıyla birlikte Ukraynalı göçmenlerin takımı “Newark Ukrainian Sitch”e demir atmaya karar vermiş. Kısa süre sonra takım taraftarları arasında öylesine sevilmiş ki, “kısa” anlamına gelen soyadının Ukraynacası “Korotki” lakabı almış yürümüş. Bir zaman sonra ülke futbolunun tanınmış simalarından olmuş. Takımın gittiği her şehirde mutlaka dostu, arkadaşı bulunur, maçtan sonra sofralar kurulurmuş. Alemi de severmiş anlayacağınız…
Takım arkadaşlarından Brezilyalı Metidieri (ki Kuzey Amerika Liginin en değerli beki seçilmiş), onu sahada disiplinden taviz vermeyen, mücadele etmeyen arkadaşlarına sürekli bağıran bir savaşçı olarak hatırlıyor: “Maçlarda ondan daha az koştuğum için bana “tembel **t” derdi. Maç esnasında sürekli atışırdık ama saha dışında en iyi dostumdu. İlk karımla da onun verdiği bir partide tanışmıştım…”.
1974 senesinde Denver Dynamos, bir sene sonra Vancouver Whitecaps, 1976-1977’de Minnesota Kicks takımlarında forma giydikten sonra teknik direktörlüğe başlamış. 1978-1980 arasında Los Angeles Aztecs, 1981’de Earthquakes’i çalıştırdıktan sonra 1982’de futboldan kopmuş…
***
1984 senesinin soğuk bir Şubat akşamında son bulmuş hazin hikâyesi. Los Angeles’te kendisine ait bir kumaş kesme atölyesinden çıkıp evine giderken üç sokak serserisinin saldırısına uğramış. “Ya paran, ya canın!” demişler, muhtemel onun gibi birinin asla boyun eğmeyeceğini bilmeden. Direndiği soygunculardan 18 yaşındaki Dennis Garbutt’un silahından çıkan kurşunla can verdiğinde 39 yaşındaymış…
Şimdilerde 1970-1973 arasında formasını giydiği Rochester Lancers kulübünün binasının duvarlarında asılı fotoğrafları… Hikâyesinin anlatıldığı yazılar, Amerika’da futbolunun sevilmesinde önemli payı olduğunu, bugüne kadar ülke futboluna onun gibi sağlam savunmacı gelmediğini anlatır. 2014 senesinin Aralık ayında, bir maçtan önce bir kez daha hatırlanmış Peter Short (nam-ı diğer Peter Korotki). Takım arkadaşı Metidieri yaptığı konuşmada, “Yaşadığım sürece benim en güzel anılarımda yer alacaksın” cümlesiyle anlatmış kaptanını.
Short’un katili Garbutt ise 27 sene hapis cezasına mahkûm olmuştur ve halen cezaevindedir.
Ziya Adnan
14 Mayıs 2015