Ülke Futbolu: Katar’dan Önceki Son Durak!
Uzaklardan…
Beşiktaş’ın sekiz senelik Demirören döneminde kontrolden çıkmış borcunun açıklandığı sıkıntılı günlerde, yedi tepeli şehrin diğer savurgan takımlarının “flaş” transferlerini açıkıyordu ülke medyası. Tarihinde Premier Lig şampiyonluğu bulunmayan, geçtiğimiz sezonu 8. sırada bitirmiş Liverpool’un kadrosuna girmekte zorlanan, sezon başlamadan 32 yaşına basacak olan Hollandalı, Fenerbahçe ile üç sezonluk sözleşme yaparken sezon başına 2,85 milyon Euro, üç yılda yaklaşık 10 milyon Euro kazanacaktı. Sözleşmenin detayında, Fenerbahçe’nin futbolcuya ayrıca maç başına 17.500 Euro prim vereceği de yazıyordu.
Ada takımının 2006 senesinde Feyenoord’dan transfer ettiği forvet/sağ kanat oyuncusu Liverpool’da 6 sezonda 208 maça çıkarken 51 gol kaydetti. Çalışkan ve iyi niyetli olmasına karşılık, çoğu kez gol yollarındaki becereksizliği nedeniyle eleştirilirken, Ada basını bu transferi “Bonkör Türkler”, Hollanda basını ise “Bu parayı Feyenoord veremezdi!” başlıkları ile duyuruyordu. Bir transferde daha kesenin ağzını açtı bizimkiler, bonservis bedelinin düşük olduğuna inanarak. Oysa transfer dediğin ucuza alıp pahallıya satabilme becerisiydi. Ekonomi profesörü Arsene Wenger’in sürekli yinelediği gibi, yakın gelecekte Avrupa’nın transfer konusunda “beceriksiz” kulüplerinin başı hayli ağrıyacaktı.
***
Velhasıl ülkem basını 1 milyon Sterlinlik bonservis bedelini uygun bulmuş olmalı ki, kimseler sorgulamadı 32 yaşındaki bir futbolcunun önüne konan servetin büyüklüğünü, sarı-lacivertlilerin anlaşılmaz bonkörlüğünü. Üstelik son sezonlarda har vurup harman savuran, mali tablosundaki açık nedeniyle gelecek sezon Avrupa kupalarından men edilmiş, köklü tarihinin en onur kırıcı yenilgisini almış siyah-beyazlı örneği yüzümüze öylece bakarken… Bir transfer sezonunda daha anladık ki ülke takımları geçmişten ders almamakta kararlıydı. Alışmıştık, memleketin sonu hep kötü biten transfer hikâyelerine. Alışmıştık, yiğidin kamçısının altında inim inim inlemeye. Kimleri görmemiştik ki havaalanlarında bin bir şatafatla karşılanan ve bir, bilemedin iki sezon sonra sessiz sedasız ülkesinin yolunu tutan…
Hatta kimileri, “Dünya yıldızı uçan Hollandalı Fenerbahçe’de” başlığıyla duyurdu bu transferi. Avrupa’nın hiçbir kulübünden alamayacağı parayı, ülkem takımından alacak olan Kuyt havalara uçmuştur elbet. Ve görünen o ki, ülke futbolu Katar’dan bir önceki durak olma yolunda emin adımlarla ilerlemektedir. Liverpool taraftarlarının, “İşçi sınıfının kahramanı” olarak sevdiği Kuyt gelecek sezon ülkemde top koşturacaktır, müjdeler olsundur!
***
Montpellier olmak varken…
Bu transferden bir ay kadar önce, Fransa…
Geçtiğimiz sezonunun sonunda, ülkenin güneyinde, Languedoc-Roussillon bölgesinde yer alan o küçük şehrin (nüfusu 255.080) takımı şampiyonluğunu ilan etti. Ülkenin ancak 8. büyük şehri olan Montpellier, öğrenci nüfusunun yoğunlugu ile bilinirken, şehrin 1974 senesinde kurulmuş takımı Montpellier HSC, tarihinde ilk kez ülkenin en üst liginde şampiyonluk kupasını kaldırıyordu. 2009-2010 sezonunu 5. sırada bitiren takım, 2010-2011 sezonunu 14. sırada tamamlıyor, bir sonraki sezonda ise ülke futbolunun devlerini geride bırakıyordu.
Tarihinde Laurent Blanc, Roger Milla, Carlos Valderrama gibi yıldızların forma giydiği takımın teknik direktörlüğünü, 2009 senesinden beri René Girard yapıyor. Maçlarını oynadığı 32.900 kapasiteli “Stade de la Mosson” ancak büyük maçlarda dolarken, 18 bin taraftar ortalaması ülke futbolunun devlerinin hayli altında…
Ligi Montpellier’in üç puan gerisinde, 2. sırada bitiren Paris Saint-Germain’in 48.712 kapasiteli stadı “Parc des Princes” hemen her maçta dolarken, takımın sezon ortalaması 42.892’yi buluyor. Ülke futbolunun devleri Paris SG, Lyon ve Marsilya’nın hayli altında kalan bütçesine rağmen rakiplerini geride bıraktı Montpellier; başarının sadece para ve dudak uçuklatan transfer hikâyelerine bağlı olmadığını göstererek…
İşin ilginç yanı, 1974 senesinden beri Fransız işadamı Louis Nicollin’in sahibi olduğu takımın neredeyse tamamının alt yapıdan yetişen futbolculardan kurulmuş olması… Ligi gol kralı olarak bitiren, şampiyonlukta büyük payı olan 1.92’lik Olivier Giroud, 1 Temmuz 2010 senesinde Tours takımından transfer edildi. Aslında bu transfer 2010 senesinin Ocak ayında gerçekleşmiş ve Montpellier, Tours kulübüne iki milyon Euro bonservis ücreti ödemişti. Montpellier, futbolcunun 2009-2010 sezonunun sonuna kadar Tours takımında kalmasına razı oldu. Geçtiğimiz günlerde 12 milyon Sterlin bonservis bedeliyle Arsenal’ın kadrosuna dâhil oldu golcü. İki milyon Sterlin’e aldıkları futbolcuyu iki sezon sonra altı misline satmıştı Fransa şampiyonu…
***
Uzaklarda, her fırsatta Avrupa’nın en genç nüfusuna sahip olmakla övünen ülkem takımları bir sezon daha kariyerlerinin sonbaharındaki futbolculara çuval dolusu paralar saçarken, o küçük şehrin mütevazı takımı endüstriyel futbola inat rakiplerine kök söktürüyor. Bizde ise “Üç İstanbullu”nun borcu 1 milyar dolara yaklaşırken, bu kara tablonun içine Anadolu takımlarını da kattığınız zaman rakam 1,5 milyar doları buluyor. Türk futbolu yaşı geçmiş, feri sönmüş yabancıların “Katar’dan önceki son durağı” olmakta inatla ve ısrarla diretiyor.
Velhasıl “pastanın çileği”, “uçan Hollandalı” masalları içinde alt yapıları tümden ıskalamış takımlarımız bir Montpellier olmak varken, giderek borca gömülüyor…
Ziya Adnan
29 Aralik 2012