Rudolph Valentino yüzlü Çingene…

Rudolph Valentino yüzlü Çingene…

Uzaklardan…

“Bir gece tüm parasını bir kumarhanede yitirdi. Başka bir gece kim bilir nerede yitirdi yaşama sevincini? Son gecesinde ise bir yoksullar yurdunda sayıklayarak öldü…”
Eduardo Galeano

Futbolun bilindik klişesidir, kafa gollerini benimsemiş topçular için “hava toplarında çok iyi” derler. Genelde uzun olur bunlar, fiziklerini iyi kullanırlar, iyi sıçrarlar. İlk etapta aklıma gelenler Miroslav Klose, Jan Koller, Luca Toni, Alan Shearer, bizde ise Hakan Şükür… Ama bir tanesi var ki, anlatmadan olmaz. “Rio’nun Prensi” olarak bilinirmiş futbol oynadığı siyah beyaz yillarda, yetenekli, karizmatik ama aynı zamanda öfkesini kontrol edemeyen bir deli… Bu vesileyle anlatalım günümüzden çok zaman önce yaşamış, belki de yeşil sahaların gelmiş geçmiş en iyi kafacısının hazin hikâyesini…

1920 senesinde Brezilya’nın Sao Joao Nepomuceno şehrinde dünyaya gelmiş, henüz 12 yaşındayken kaybetmiş babasını. 17 yaşındayken parlamış yeşil sahalarda, futbolun yaşamın parçası olduğu topraklarda. Copacabana sahilinde top yerine portakal kullanarak sergilediği hünerler dikkatini çekmiş Botafogo kulübünün scoutlarından birinin. 22 yaşına geldiğinde takımın yıldızı, 27 yaşında Güney Amerika’nın en büyük topçusuymuş. 1939–1948 arasında 235 maçta formasını giydiği Botafogo’da 209 gol kaydetmiş, üstelik çoğunluğu kafayla.
Onu şöyle anlatmış Uruguaylı yazar Eduardo Galeano: “Çingeneye benzer bir yönü vardı ama yüzü Rudolph Valentino’yu andırıyordu. Kuduz köpek mizacına sahipti ama iş futbol sahasına gelince o gerçek bir yıldızdı…”

Futbol stili zarif bir dansçıyı andırırmış; ayakları sahaya hükmeder, top tekniği izleyenleri büyülermiş. Lastik gibi bir vücuda sahip, rakiplerini kolaylıkla geçebilen, topu ayakları, kafası,
hatta göğsüyle kaleye yollayan bir futbol ustası, bir dahi…

Galeano, “Gölgede ve Güneşte Futbol” kitabında onun bir golünü şöyle anlatır: “Sırtı kaleye dönüktü. Havadan gelen topu göğsüyle durdurdu ve topu yere düşürmeden yüzünü kaleye döndü. Bedeni yay gibi gerilmişti. Göğsünde top olduğu halde yoluna devam etti. Kaleyle arasında müthiş bir kalabalık vardı. Flamengo’nun sahasında adeta tüm Brezilya nüfusu kadar insan birikmişti. Topu yere indirse kaybetmesi işten bile değildi. Bu şekilde arkaya doğru eğik halde topu göğsünde taşıyarak düşman hatlarını yardı ve kalenin önüne geldiğine bedenini düzelterek topu yere doğru indirdi ve müthiş bir şut çıkardı…”

Kariyerinin büyük bölümünü geçirdiği Botafogo’da çok sevilirmiş. O da âşıkmış takımına. Günün birinde bir gazetecinin onun için söylediği, “Sadece bir futbol oyuncusu olduğunu unutuyor” sitemine verdiği cevap o aşkı anlatır: ”Ben bir futbol oyuncusu değilim, bir Botafogo oyuncusuyum.”

Karnaval müziği eşliğinde çıktığı maçlarda sahada hünerlerini sergiler, attığı her golden sonra General Severiano Stadı’nın tribünlerine koşarak kucağında taşıdığı görünmez muzları taraftarlara atarak kendine has stili ile selamlarmış hayranlarını. Futbol oynadığı yıllarda üniversiteye devam edip avukatlık diploması almış. Kariyerinin en parlak zamanlarında, Copacabana Plajı’nda futbol oynayan küçük bir çocuğa para verdikten sonra söylediği sözler onu anlatmış, “Bunun hepsini dondurmaya ve sinemaya harca. Sakın bütün gününü futbol oynayarak geçirme. Hayatta daha güzel şeyler de vardır.”

Haliyle, dönemin film yıldızı Rudolph Valentino’yu andıran bu yakışıklı, zeki, karizmatik futbol yıldızının çevresinde kadınlar hiç eksik olmazmış. Maç günleri yeşil sahalarda, geceleri gece kulüplerinde, dans pistlerinde, yatak odalarında sergilermiş hünerlerini. “Rio’nun Prensi” olarak bilinmesi boşuna değil yani.

***

Ancak onca yeteneğine karşın hayli asabiymiş, kimi zaman rakip topçularla, kimi zaman hakemlerle, kimi zaman rakip takım taraftarlarıyla kavga edermiş. Kendi takım arkadaşları bile zaman zaman nasiplerini alırmış onun kontrolden çıkmış öfkesinden. Rakip taraftarlar onu kızdırmak için “Gilda” lakabı takmışlar, o zamanın güzel aktrisi Amerikalı Rita Hayworth’un canlandırdığı bir fahişeyi anlatan 1946 yapımı filmden esinlenerek. Rakip tribünlerden yükselen “Gilda!” tezahüratı çılgına çevirirmiş futbolcuyu. Öylesine ki bir maçta o tezahüratı duyunca tribünlere koşup şortunu indirecek kadar deliye dönmüş…

***

1948 senesi Boca Juniors kulübüyle Arjantin’in yolunu tutan golcünün kariyerinin hızla inişe geçtiği zamanlar. O sezon bir maçta takım kadrosunda yer almadığını öğrenince, takımın teknik direktörü Flavio Costa’nın kafasına silah dayamış ve tetiği çekmiş ama teknik direktörün şansına silah dolu değilmiş. Kadınlara, içkiye ve kumara olan düşkünlüğü yalnız futbol kariyerinin değil, kendi hazin sonunu da hazırlamış. 1949 senesinde Junior Barranquilla’da ki kısa serüveninde gazeteciliğe yeni başlayan Gabriel Garcia Marquez ile tanışmış. Onun Kolombiya macerasını “Yılın en güzel hikâyelerinden biri” olarak tanımlar Marquez. Ama dostlukları kısa sürmüş. Futbolu 1951 senesinde Rio’da yer alan Americas takımında bırakmış.

***

1958 senesinin Dünya Kupası finalinde, Brezilya ev sahibi İsveç’i 5 golle geçerken tüm ülke zaferi kutluyormuş. Hayatını anlatan yazılarda, aynı saatlerde eski futbol yıldızının Barbacena’da bir akıl hastanesinde tek başına kaldığı koğuşunda hayatına son vermeye çalıştığı anlatılır. 1953 senesinde tanıştığı sanatoryumda, altı yıl boyunca odasının duvarlarında asılı, parlak kariyerinin en güzel zamanlarını anlatan gazete kupürlerine bakarak, kim bilir belki eski günlerin hayaliyle ölümü beklemiş. Uzun sürmemiş çilesi, 8 Kasım 1959 günü 39 yaşında hayata vedat etmiş Heleno de Freitas.

Ölüm nedeni, çok zaman önce kaptığı ama tedaviyi reddettiği frengi hastalığı olarak geçmiş kayıtlara. 2012 senesinde Brezilyalı film yapımcısı José Henrique Fonseca, Marcos Eduardo Neves’in kitabından uyarladığı, futbolcunun hayatını anlattığı, “Heleno” filmiyle yeni nesillere tanıtmış bir zamanların yıldızını.
Şimdi Dünya Kupası zamanları… Futbolun delice sevildiği, futbolu dans eder gibi oynayanlar diyarında bir futbol şöleninde daha tüm ülke Brezilya’nın zaferini bekliyor. Bu vesileyle bundan çok zaman önce o topraklarda yaşamış ve hazin bir şekilde hayata veda etmiş Rudolph Valentino yüzlü “Çingene’yi hatırlayalım istedim.

Ve madem Galeano ile başladık Heleno’yu anlatan yazıya, onunla bitirelim: “Bir gece tüm parasını bir kumarhanede yitirdi. Başka bir gece kim bilir nerede yitirdi yaşama sevincini? Son gecesinde ise bir yoksullar yurdunda sayıklayarak öldü…”

Ziya Adnan
16 Haziran 2014

Heleno