Jose Antonio Reyes: Keşke hiç gitmeseydin be çocuk!

Uzaklardan…

Ada futbolunu yakından takip edenler hatırlar, 2003-04 sezonunu oynadığı 38 maçta yenilgisiz kapatan Arsenal tarihe “The Invincibles” olarak geçmişti. Profesyonel liglerin kurulduğu 1888–89 sezonunda Preston North End’den sonra sezonu yenilgisiz olarak kapatan ikinci takım olurken o sezondan sonra hiçbir takım sezonu yenilgisiz kapatmayı başaramadı. Avrupa futbolunda aynı başarıyı yakalayan kulüpler arasında Inter Milan (1991-92), Juventus (2011-12) ve PAOK (2018-19) bulunuyor…

Arsenal’in o sezonki kadrosunda kimler yoktu ki; kalede Lehmann, savunmanın solunda Cole, ortada Cambell ve Toure, sağda Lauren. Orta sahada Pires, Silva, Vieira, Ljungberg, önlerinde Henry ve Bergkamp. O sezonun ocak ayında Wenger’in saflarına katıldı İspanyol futbolcu, Wenger 1983 doğumlu kanat oyuncusu için Sevilla’ya 10,5 milyon Sterlin öderken sözleşmenin maddelerinde oynadığı maç sayısına göre maliyetin 17 milyon Sterline kadar yükseleceği yazılmıştı. Sevilla’daki Hocası Joaquín Caparros oyuncusunun takımda kalmasını istemiş, ayrılmaması için hayli uğraşmış, öyle yazmıştı gazeteler. 10 yaşında Sevilla’nın miniklerine katılmış, 1999 senesinde profesyonel sözleşmeye imza atmış, ‘A’ takımla ilk maçına henüz 16 yaşında Real Zaragozza karşısında çıkmış, kulübün formasını her yaş grubunda giymiş olan futbolcu İspanyol futbolunun o yıllardaki “wonder kid”lerinden biri olarak biliyordu…

Kuzey Londra takımıyla ilk maçına 2004 senesinin Şubat ayının ilk günlerinde şimdilerde tarih olmuş Highbury Stadında, Manchester City karşısında çıktı. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmur altında oynanan maçta 38 bin taraftarın önünde son 20 dakikada Bergkamp’ın yerine oyuna girmişti; uzun boylu, uzun bacaklı olmamasına rağmen çabukluğu, adam eksiltmedeki hünerleri raket gibi kullandığı sol ayağıyla göze batıyordu. Yüzünde mahalle topçularını hatırlatan, muhtemel çocukluk günlerinden miras hınzır gülümseme, Latin topçulara has özgüven ve sürati hatırladıklarım. İçe kat ettiği zamanlarda öldürücü vuruşları vardı, Wenger yine isabetli bir transfer yapmıştı. Ev sahibi, maçın sonlarına doğru Henry’nin attığı golle üç puanı kaparken liderliğe yükseliyor, Arsenal tribünleri yeni topçusunu alkışlıyordu.

O maçtan kısa süre sonra, Chelsea karşısında Federasyon Kupası maçında sahaya çıkıyor, Henry’nin sakatlığı nedeniyle oynamadığı maçta iki golle takımını bir üst tura taşıyordu. Takımdaki ilk sezonunun sonunda şampiyonluk kupasını kaldırmış ilk İspanyol olarak tarihe geçti. Bir sonraki sezona fırtına gibi başlamıştı, 2004 senesinin Ağustos ayında Premier Lig’de ayın futbolcusu seçiliyor, golleri BBC’nin o enfes cumartesi akşamları futbol şöleninde tekrar tekrar gösteriliyordu. Ama iyi başladığı hikâyenin devamını getiremedi 9 numara, istikrarsız geçen zamanlarda kimi maçlarda oyundan düşüyor, kimi zaman yedek kulübesinde sırasını bekliyordu. Arsenal de düşüşteydi zaten, yıldızlar birer ikişer takımdan ayrılıyordu. Ailesiyle birlikte İngiltere’ye taşınmış olmasına rağmen doğup büyüdüğü toprakları özlediğini, yeni coğrafyada dil sıkıntısı çektiğini, yeni kulübüne, takım arkadaşlarına alışmakta zorlandığını yazıyordu gazeteler…

O yıllardaki takım arkadaşı Fabregas’ın desteğini görmüş adaptasyon döneminde, iki İspanyol deplasman maçlarında aynı otel odasını paylaşırmış. “16 yaşında ailesinden uzak bir çocuktum, bana İngiltere’deki ilk Noel zamanlarımda ailesiyle birlikte evlerini açmış, yalnızlığımı unutturmuşlardı” diyor Fabregas ona dair söyleşilerinde. Antrenmanlardan sonra mutlaka iddialı ayak tenisi oynarlarmış. 2004-07 arasında formasını giydiği Arsenal’de 110 maçta 23 golü var.

Kariyerinin sonrası, ülkesinde kiralık gittiği Real Madrid, devamında Atletico Madrid zamanları… 2012 senesinde, hikâyenin başladığı yere, Sevilla’ya dönüşü, 2016-17 sezonunda Espanyol’da forma giydiği zamanlar… Kariyerinin sonlarına doğru alt liglerde Córdoba CF’de top koşturdu, kısa süreliğine şansını Çin’de denedikten sonra ülkesine döndü. Formasını giydiği son takım İspanya 2. Liginde mücadele eden Extremadura UD… Premier Lig ve La Liga’da yaşadığı şampiyonlukların yanında kazandıkları arasında Federasyon Kupası, iki Avrupa Kupası, Süper Kupa var…

Takvim yaprakları 1 Haziran 2019’u gösterirken, Madrid’de Şampiyonlar Ligi finalinin oynanacağı gün, doğup büyüdüğü topraklarda, Sevilla’nın Utrera kasabasında geçirdiği trafik kazası sonucu 35 yaşında aramızdan ayrıldı Jose Antonio Reyes. Ölüm haberinden sonra Sevilla’da üç sezon birlikte çalıştığı hocası Unai Emery, “Dostluğunu, gülüşünü, yan yana geçirdiğimiz zamanları, aile değerlerini hiç unutmayacağım, seninle çalışmak onurdu arkadaşım,” demiş. Velhasıl Arsenal taraftarının gönlünde, içinde keşkeler geçen hep yarım kalacak hazin bir hikâye ona dair hatırlanacak.

Keşke hiç gitmeseydin be çocuk, keşke veda etmeseydin erkenden…

Ziya Adnan

11 Haziran 2019

Bir futbol şehrinin portresi…

Uzaklardan…

Şampiyonlar Ligi’nde altı defa mutlu sona ulaşan Liverpool sağlam spor kültürüne sahip. İşte şehrin ve takımın hikâyesi

Freddy O’Connor tarafından 1986 senesinde kaleme alınmış, “Liverpool, It All Came Tumbling Down” (Brunswick Printing & Publishing Co. Ltd) adlı ilginç bir kitap vardır, Ada futbolunun efsane Liverpool takımının şehrinin tarihinin anlatıldığı… Hüzünlüdür kitapta yazılanlar, yürek acıtır.

Beatles grubunun doğduğu ve efsaneleştiği, bir zamanların önemli bir liman kenti iken, tersanelerin kapanması, liman işçiliğinin tarihe karışması ile şehrin nasıl yoksulluk ve işsizlik girdabına sürüklendiğini anlatır yazar, eskiyi özleten siyah beyaz fotoğraflar eşliğinde. Gerry and the Pacemakers’ın “Ferry Cross The Mersey” şarkısına da ilham kaynağı olmuş, Mersey nehrinin kıyısında yer alan bu eski İngiliz şehrinin simgesi, o mistik dev kuş “Liver Bird”, hala tarihi binaların üzerinden şehre koruyuculuk yapar. Pacemakers, Liverpool takımının pek tanınmış marşı haline gelen 1963 doğumlu “You Will Never Walk Alone”un (Asla Yalnız Yürümeyeceksin) da yaratıcısıdır…

Ama şimdilerde Liverpool eski görkemli görüntüsünden uzaktır, yoksulluk hemen her sokağında kendini belli eder. Ülkenin en yüksek işsiz nüfusuna sahip şehirlerin başında gelir, kötü zamanların göstergesi… “Liverpool University” ve “John Moores” adında iki büyük üniversitesi olan şehir, dünyanın dört bir tarafından öğrenim görmek için gelen gençlere ev sahipliği yapar. Tüm olumsuzluklarına rağmen görülesi, belki de bir süreliğine bile olsa yaşanasıdır Liverpool…

•••

Ilık bir cumartesi sabahı, eskiden tersanelerin yer aldığı, şimdilerde ise daha dingin bir görüntüde olan Albert Docks’un tarihi otellerinden birinde uyanırsanız, İngilizlere has geleneksel kahvaltı sonrası çıktığınız yürüyüşte sizi karşılayacak, hatta şaşırtacak olan, yediden yetmişe kırmızı formalara bürünmüş Liverpool sakinleri olacaktır. “Bir şehri tribünden sevmektir taraftarlık” tezinin ispatıdır o şehir, her ne kadar şehir milliyetçiliği bizim futbol inancımıza ve kültürümüze uzak olsa da… Şehrin bir kısmı mavi (Everton), diğeri kırmızı (Liverpool) sevdalısıdır. Futbolu sevmesiniz bile, bir süre sonra anlarsınız ki futbol, bu şehrin kalbinde yaşar. Kendilerine has aksanları ile İngilizcelerini anlamakta muhtemelen zorlanacağınız kadınlar, çocuklar, yaşlılar, hemen hepsinin ortak sevdasıdır futbol ve o şehrin iki köklü takımı…

•••

Sonra, öğle saatlerini az geçe, ayaklarınız sizi neredeyse tüm şehir sakinlerinin gitmekte olduğu yöne doğru sürükleyecektir, belki ilgiden, belki meraktan. Şehir merkezinde yer alan, Lime Street tren istasyonundan akın akın çıkan kırmızı formalı taraftarlar arasında yürürken, siz de kapılacaksınızdır bu futbol şehrinin büyüsüne. Bu futbol şehri ve o şehrin takımı Liverpool FC, sizi kendine çağıracaktır. Futbola pek ilgi duymayan nicesini görmüşümdür bu büyünün etkisinde o yolları yürüyen, nicesini duymuşumdur “You Will Never Walk Alone”nun sözlerini usulca mırıldanan.

Yarım saatlik bir yürüyüşten sonra, Anfield bölgesindeki o muhteşem stad karşılayacaktır sizi, İngiliz futbol tarihinin gelmiş geçmiş en başarılı takımına ev sahipliği yapan 54.074 seyirci kapasiteli Anfield… Şimdilerde biraz eski, biraz viran halde duran eski İngiliz evlerinin tam ortasına inşa edilmiş pek görkemli tarihi stadz. Liverpool’un yaratıcısı Bill Shankly’nin mabedi…

Stadın, “Shankly Gates” olarak bilinen ana girişinde, 15 Nisan 1989 günü, Sheffield Hillsborough Stadında, Nottingham Forest ile oynanan talihsiz Kral Kupası yarı finalinde ezilerek ölen 96 Liverpool taraftarının anısına inşa edilen, her daim 96 mumun yandığı ve çiçeklerin bırakıldığı anıt ilginizi çekecektir. Bir süreliğine duracaksınızdır o anıtın önünde… Bir süreliğine sessizce…
Sonra, Main Stand’da yerinizi alırken, gözünüz dünya futbolunun muhtemel en bilinen tribününe takılacaktır. Siz hayranlıkla bu müthiş tribün manzarasını izlerken, kırmızı formalı binlerce Liverpool taraftarı kale arkasında ki “Kop” tribününde şarkılarını söylecektir. Shankly adına açılmış flamalar dalgalanacaktır kırmızılar arasında. Takımlar sahaya çıkarken bir uğultu kopacaktır, “Kop”, Shankly’nin çocuklarını bir kez daha selamlayacaktır.

•••

1892 senesinde kurulmuş Liverpool FC’yi yazarken, o efsaneyi yaratan futbol adamından da söz etmeden geçmek olmaz elbet…

William Bill Shankly, 2 Eylül 1913 Glenbuck (İskoçya) doğumlu, yoksul bir maden işçisinin oğlu ve on kardeşten biri. İkinci Dünya Savaşı öncesinde Patrick Thistle takımında futbol oynamaya başlamış, sonrasında savaş yüzünden kariyerine ara vermiş. 33 yaşında futbolculuk kariyerine nokta koymuş. 1949 yılında Carlile United ile başlayan antrenörlük kariyeri, 1951’de Grimbsy, 1953’te Workington, 1956’de Huddersfield takımlarında devam etmiş…

Bu yıllarda bir kez Liverpool takımının hocalığı için görüşmeye çağrılmış, ama kabul edilmemiş. Huddersfield takımının başında iken, o yılların efsane futbolcusu Denis Law’u henüz 15 yaşında İngiliz futboluna kazandırmasıyla bir anda adından en çok bahsedilen futbol adamı haline gelmiş. Bu kez hata yapmayan Liverpool yönetimi, Shankly’i Aralık 1959’da Liverpool takımının başına teknik direktör olarak getirmiş…

O gelmeden önce, ikinci ligde tutunma mücadelesi yapan ve her yönüyle pek vasat bir takım görüntüsü çizen Liverpool, Shankly’nin gelişi ile sanki yeniden doğmuş. Kendine has antreman programı, istikrara olan kayıtsız şartsız inancıyla Shankly, 1965-1966 sezonunda Liverpool’u İngiltere şampiyonu yapmış. O sezon takımda yalnızca 14 oyuncu forma giymiş olduğunu hatırlatalım. O ve ondan sonraki sezonlarda yalnız İngiliz futbolunda değil, Avrupa sahalarında da esmiş kükremiş Liverpool, adını tüm dünyaya duyurmuş…

Liverpool’dan ayrıldığı gün şöyle demiş Shankly: “Başkana ayrılacağımı söylemek, benim için dünyanın en zor şeyiydi. Kararımı açıklamaya giderken, elektrikli sandalyeye doğru yürüyormuş gibi hissetmiştim.”

•••

Temmuz 1970’te, 60 yaşında emekliye ayrılan Shankly için “Liverpool’un babası” derler, onun adını bilmeyen yoktur şehirde. Şehrin diğer takımı Everton için söylediği, “Bu şehirde iki takım vardır, Liverpool ve Liverpool’un yedekleri” cümlesi onun şehrin kırmızılı takımına olan sevdasını iyi anlatır. 28 Eylül 1981’de 68 yaşında vefat ettiğinde tüm şehir ağlamış. Hâlâ adına yazılmış şarkılar yankılanır tribünlerde.

Maçtan sonra ağır ağır ayrılırken tribünlerden şahit olduğunuz futbol festivali uzun bir süre aklınızda yer edecektir. “You Will Never Walk Alone” şarkısı yankılanırken tribünlerde, bu futbol mabedini görmüş olduğunuz için kendinizi şanslı sayacaksınızdır.

Bilir misiniz, Shankly söylemişti: “Futbol hayat memat meselesi değildir, ondan çok, çok daha önemlidir!”

Ziya Adnan

7 Haziran 2019

Yetimhaneden yeşil sahalara…

Uzaklardan…

Hayata yenik başlamış, ‘Kimsesiz Çocuklar Yurdu’yla tanışmak zorunda bırakılmış, evlatlık edinilmiş, sonrasında eşcinselliği nedeniyle ailesi tarafından bile dışlanmış ama futboldan asla kopmamıştı. Bir Londra sabahında, yaşamına son verdi Justin Soni Fashanu… Hikâyesi unutulmasın…

“Suçlu olduğumu sanıyorum. Ailemi ve arkadaşlarımı daha fazla utandırmak istemiyorum…”

Topçuların dudak uçuklatan sözleşmelere imza attığı zamanlardan çok önce Ada futbolunda iz bırakmış bir futbolcu vardı, yeni futbol nesillerinin fazla bilmediği, en fazla büyüklerinden dinleyebilecekleri. Bir milyon sterlinlik sözleşmeye imza atan ilk siyahi futbolcu olarak futbol kitaplarına yazıldığı zamanlarda onu izlemek için statlara koşardı futbolseverler. Henüz Premier Lig kurulmamıştı, Liverpool efsanesinin kasırga gibi estiği zamanlardı. Çok zaman önce hikâyesini yine bu köşede yazmıştım ama malum gazetelerin ömrü bir günlük, okuyanı da var okumayanı da ve unutulur hikâyeler. Ama onunki unutulmasın, 21. ölüm yıldönümünü geride bıraktığımız zamanlarda hatırlayalım hazin hikâyesini…

• • •

Takvim yaprakları 19 Şubat 1961’i gösterirken, Doğu Londra’nın yoksulluğu, göçmen nüfusuyla namlı Hackney semtinde avukat bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Henüz çocuk yaşlarda annesi ve babası ayrılınca, kendisinden bir yaş küçük kardeşiyle birlikte soluğu, “Barnardo’s Home” olarak bilinen kimsesiz çocuklar yurdunda almış. Bu vesileyle tanıtalım “Barnardo’s Home” vakfını. 1866’da İrlandalı doktor Thomas John Barnardo tarafından kurulmuş, yardıma muhtaç, kimsesiz çocuklara el uzatmasıyla bilinir. Altı yaşına kadar vakfın himayesinde yaşayan iki kardeşi 1967’de Alf ve Betty Jackson evlat edinmiş. Norfolk bölgesinin Shropham kasabasında yaşayan ailenin yanına yerleşen kardeşler burada yeni yaşantılarına başlarken ilerleyen zamanlarda büyük kardeş boks sporuna merak salmış; iri, güçlü fiziğiyle kısa sürede bölgede adını duyurmuş. Profesyonel boks hayatına adım atması beklenirken, o şansını futbolda denemeye karar vermiş. 1978’de bölgenin önemli takımlarından Norwich City’nin genç takımına katılmış.

Genç takımda parlarken, o senenin sonunda profesyonel takımla sözleşme imzaladı. İlk maçına, 13 Ocak 1979’da West Bromwich Albion’a karşı çıktı. Kısa sürede güçlü fiziği ve golleriyle adını duyurdu. 1980’de, Liverpool’a attığı enfes gol BBC’nin Match Of the Day programı tarafından sezonun golü seçildi. Norwich City kariyerinde 103 maçta 40 golü var. Ağustos 1981’de, Brian Clough’un teknik direktörlüğünü yaptığı Nottingham Forest’e 1 milyon sterlin karşılığında transfer oldu. Milyon sterlinlik sözleşmeye imza atan ilk zenci futbolcu olarak futbol tarihine geçerken, takımdan ayrılan Trevor Francis’in yerini doldurması planlanmıştı. Ancak işler beklendiği gibi gitmedi. Sert mizacı, disiplinden taviz vermemesiyle bilinen Clough’la yıldızı bir türlü barışmadı. Onun gece hayatına düşkünlüğünü, eşcinsellerin gittiği kulüplerin müdavimi olduğunu öğrenen Clough takımla antrenmanlara çıkmasını yasakladı, hatta bir seferinde antrenman sahasına polisi çağırdı. Hayatını anlattığı kitabında, futbolcuyla olan gerilimi bir soyunma odası konuşması biçiminde anlatan Clough’un sözlerine kulak verelim.

“Bir gün soyunma odasında, diğer futbolcuların içinde sordum ona:
‘Sen bir somun ekmek istersen nereye gidersin?’
‘Fırına’ diye cevap verdi.
Peki dedim; ‘Canın pirzola çekerse nereye gidersin?’
‘Kasaba’ diye cevap verdi.
‘O zaman, neden sürekli eşcinsel kulüplerine takılıyorsun?’ diye sorduğum zaman susmuştu…”

Clough ile ilişkisini yoluna koyamayan futbolcu ertesi sezon Southampton’a kiralandı. Takımın yıldızı Kevin Keegan’ın ayrılması taraftarları üzmüştü. Ancak kısa sürede Keegan’ın yerini doldururken oynadığı 9 maçta 3 gol atarak taraftarın gönlünü kazandı. O yıllarda Southampton’un teknik direktörlüğünü yapan Lawrie McMenemy onu bırakmak istemedi. Ancak bonservis ücretinin yüksekliği nedeniyle bu transfer gerçekleşmedi. Sonrasında 150 bin sterlin bedelle Notts County’e transfer oldu. Burada geçirdiği 3 sezondan sonra, 1985 senesinin yazında Brighton & Hove Albion’a geçiş yaptı. Ancak dizinden geçirdiği sakatlık yüzünden iki sezonda ancak 16 kez forma şansı bulabildi. Ameliyat olmak için gittiği Amerika’da, Los Angeles Heat takımıyla anlaştı. Bir süre burada forma giydikten sonra, soluğu Kanada’nın Edmonton Brickmen takımında aldı. Ekim 1989’da İngiltere’ye dönüş yaparak Manchester City’de antrenmanlara çıktı. Sadece iki maçta görev yaptıktan sonra aynı sezon West Ham United’ın saflarına katıldı. Sonrasında alt liglerde, Leyton Orient, Southall, Leatherhead takımlarında şansını denedi

• • •

Bütün bu transfer furyasında, 1990’da çok satan bir bulvar gazetesiyle yaptığı söyleşide ‘eşcinsel’ olduğunu açıkladı. Kim bilir, belki en büyük hatası! 22 Ekim 1990’da, The Sun gazetesinin manşetinde, “1 milyon sterlinlik futbol yıldızından – Ben Eşcinselim!” başlıklı haber büyük puntolarla yer alıyordu. Futbolcunun, yakın geçmişte Muhafazakâr Parti’den bir milletvekilliyle eşcinsel ilişki yaşadığı, o ilişkinin en mahrem detayları, yatak odası hikâyeleri Ada basınında uzun süre gündemden düşmedi. Futbol dünyası ayağa kalkmış, futbol alemi eşcinsel bir futbolcunun yeşil sahalarda yeri olmadığını, onun yeni futbol nesillerine kötü örnek olduğunu dile getiriyordu. Kısa zamanda taraftarların hedefi haline gelirken, ünlü bir futbolcu olan öz kardeşi bile ona cephe aldı. Gazeteler futbolcunun eşcinsel kardeşini artık görmek istemediğini, onu hayatından sildiğini duyuruyordu. Gittiği her takımda sürekli ‘eşcinselliği’yle gündeme gelirken ilerleyen zamanlarda kariyerini Ada futbolunda devam ettirmesi zorlaştı. Hiçbir kulüp onunla sözleşme imzalamaya yanaşmıyordu. Bir süre İskoçya’da forma giydikten sonra şansını uzak diyarlarda, Avustralya ve Yeni Zelanda’da denedi. Mart 1998’de 17 yaşında bir genç, onun kendisini Maryland’deki apartmanında taciz ettiği iddiasıyla polise şikâyette bulundu. Hakkında tutuklanma kararı çıktığı günlerde o İngiltere’ye, doğup büyüdüğü topraklara dönmüştü.

• • •

2 Mayıs 1998 sabahı, Doğu Londra’nın Shoreditch semtinde terk edilmiş bir garajda bulundu ölüsü. Kendini asmıştı. Geride bıraktığı birkaç hazin cümlede intiharının nedenini anlatıyordu: “Suçlu olduğumu sanıyorum. Ailemi ve arkadaşlarımı daha fazla utandırmak istemiyorum. Umut ediyorum ki çok sevdiğim İsa Mesih beni yanına kabul eder, nihayet huzur bulurum…” Futbolcunun intiharından sonra başlatılan soruşturma sonucunda, Eylül 1998’de yeterli kanıt olmadığı için hakkında açılan davanın düştüğünü, futbolcunun suçsuz olduğunu yazıyordu gazeteler. Ölümü kayıtlara intihar olarak geçti.

Yakın geçmişte BBC tarafından yayınlanan makalede, onun eşcinsel olduğunu açıkladığı 29 senede başka hiçbir futbolcunun eşcinsel olduğunu açığa vurmadığını, ancak bunun günümüz futbolunda eşcinsel futbolcular olmadığı anlamına gelmediği yazılıyordu. 2017’de hayatının anlatıldığı ‘Forbidden Games’ filmi yapıldı.

Çok küçük yaşlarda hayata yenik başlamış, ‘Kimsesiz Çocuklar Yurdu’yla tanışmak zorunda bırakılmış, evlatlık edinilmiş, Ada futbolunda bir milyon sterlinlik sözleşmeye imza atan ilk siyahi futbolcu olarak parlamış, sonrasında eşcinselliği nedeniyle ailesi tarafından bile dışlanmış ama futboldan asla kopmamıştı. Bir Londra sabahında, 37 yaşında yaşamına son verdi Justin Soni Fashanu. Hikâyesi unutulmasın…

Ziya Adnan

4 Haziran 2019

Championship play-off finali: Aston Villa yeniden

Uzaklardan…

Geçen sene yine bu zamanlarda Championship play-off finalini Fulham karşısında kaybederek Premier Lig’e yükselme şansını kaybetmişti Aston Villa, Birmingham şehrinde Aston bölgesinin bordo mavili takımı. 2018-19 sezonunun sonunda Championship’i 5. sırada bitirip, play-off’un ilk ayağında komşu West Bromwich Albion’u eleyerek finale kaldılar. Ada futbolunu yakından takip edenler bilir, 2015-16 sezonunun sonuna kadar ligin demirbaşlarındandı “Villians”, 1888 senesinde kurulan profesyonel liglerin, sonrasında 1992’de perdelerini açan Premier Lig’in kurucu kulüplerinden. Günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi’ni kazanan beş İngiliz takımından biri olmalarının yanında, yedi sezonda ülke futbolunun en üst liginde şampiyonluk yaşadılar. 2015-16 sezonunun sonunda düştükleri elitlerin ligine dönme savaşı veriyorlar üç sezondur. Bu sezon evlerinde oynadıkları 23 maçta 828.660 taraftarı ağırladılar, maç başı ortalamaları 36.029, Championship’in ilk sırasında. Mayıs ayının son günlerinde oynanan final maçına ve Villa’nın dönüşüne naçizane bir bakış…

Dünya futbolunun parasal ödül olarak en değerli maçı, malum ucunda yeni sezonda Premier Lig’de boy göstermek var. Kazanan takımın kasasına 180 milyon sterlin girecek. Villa’nın rakibi Derby County, East Midlands bölgesinde Derwent nehrinin kıyısında 248 bin nüfuslu o küçük şehrin takımı. Ada futbolunda “The Rams” (Koçlar) olarak yürümüş namları. 2007-08 sezonunda, sadece 11 puan toplayarak istenmeyen rekorla Premier Lig’den düştüklerinde, ligin son maçında Pride Park Stadını dolduran taraftarlar “sezonun en iyi futbolcusu” olarak kendilerini göstermişler. O kara günde, yazlık şortları, sandaletleri, plaj havluları, deniz topları ile stadı doldurup plaj partisi eşliğinde uğurlamışlar takımlarını Premier Lig’den. Adına futbol denilen güzel oyunda sadece gözyaşlarıyla değil, plaj partisiyle uğurlanmak da var anlayacağınız. 2013-14 sezonunun play-off finalini QPR karşısında kaybederken 2015’den sonra iki sezonda play-off oynadılar ama yükselmeyi başaramadılar. 2015’ten beri 7 teknik direktörle çalışan kulübün başında tanıdık bir isim var: Frank Lampard. Onlar da ligin kalabalık takımlarından, bu sezon evleri Pride Park Stadında 23 maçta 26.850 taraftar ortalaması yakaladılar.

Sezon içinde Villa’ya karşı oynadığı iki maçı da kaybederken kalesinde 7 gol gördü Derby, ibre Villa’da yana. Yeri gelmişken golcüleri Tammy Abraham’ı da atlamayalım. 21 yaşındaki 1.90’lık forvet Chelsea’den kiralık, bu sezon 26 gol 3 asistle Championship gol krallığı sıralamasını 2. olarak tamamladı. Villa’nın 28 kişilik kadrosunun değeri 114 milyon Sterlin, en değerli iki oyuncusu ofansif orta saha Jack Grealish ve Abraham…

İlk bölümde orta sahanın kontrolünü kazanmak için kıyasıya mücadele ediyor iki takım. Devrenin bitimine yakın Villa golü buluyor, Elmohamady’nin ceza sahasına kestiği topu Derby savunmasından önce davranıp kafayla köşeye bırakıyor El Ghazi, Wembley yıkılıyor. Devreyi Villa önde kapatıyor.

59’da farkı ikiye çıkartıyor Villa, El Ghazi’nin vuruşunda savunmaya çarpan top yükseklik kazanıyor, Derby kalecisi Ross müdahale etmekte geç kalınca araya giren McGinn kafa dokunuşuyla farkı ikiye çıkartıyor… İki golden sonra iki takım da açılıyor, haliyle gol pozisyonları çoğalıyor. Bitime 10 dakika kala farkı bire indiriyor Derby, oyuna sonradan giren Mariott ceza sahasında enfes bitiriyor. Golden sonra skoru koruma telaşında Villa, 7 dakikalık uzatmalarda arka arkaya gelen Derby hücumları maçı uzatmalara taşıyacak golü bulamıyor. Derby ligi 6. sırada bitirirken ilk altı içindeki en az golü bulan takımdı. Bu maçtada kendini gösterdi gol yollarındaki kısırlıkları, gelecek sezon o bölgeye takviye yapacaklardır muhtemel.

Velhasıl 85.826 taraftarın önünde kazanarak üç sezondan sonra yeniden Premier Lig’e dönüyor Aston Villa. Geçen sezon Fulham karşısında play-off finalini kaybetmişler, Fulham Premier Lig’e çıkan takım olmuştu. O enfes mahallenin siyah beyazı ancak bir sezon dayanabildi elitlerin liginde, onların düştüğü sezon Villa onların bıraktığı yerde, kalıcı olsunlar…

Ziya Adnan

29 Mayıs 2019

Federasyon kupası: Manchester City, kazanmadık ne kaldı!

Uzaklardan…

Bu sezon 138. yaşını kutluyor dünya futbolunun en eski kupası. Ağustos 2018’in sıcağında 736 takımla başlamıştı kupa serüveni, 1,2 milyon futbolseverin izlediği 126 maçtan sonra finale kalan iki takım: Manchester City ve Watford. Maçtan önce, kazansalar da kaybetseler de takımının olağanüstü sezon geçirdiğini dile getiriyor Pep Guardiola, günümüz futbolunun kupa koleksiyoncusu. Top koşturduğu 1990-2001 arasında 6, teknik direktörlük zamanlarında 3 La Liga şampiyonluğu yaşamış Barça efsanesi. Bu sezon Manchester City dünyanın muhtemel en zor liginde bir şampiyonluk daha yaşarken şubat ayında takımı Lig Kupasını kaldırdı. Federasyon Kupasını da kazandığı takdirde Ada futbolunda ilk kez bir takım aynı sezonda dört kupadan üçünü kapmış olacak…

1989’dan beri karşılaştıkları 15 maçta rakibini yenememiş olan Watford’un işi zor. Bu sezon ligi 11. sırada bitirdiler, rakip City onların topladığı 50 puanın neredeyse iki katını topladı. Tarihte Manchester City kupa finalinde 11 kez boy gösterirken, onlar sadece bir kez final oynadılar. 1984’te Everton karşısında kaybettikleri maçtan sonra beklemekle geçti zamanlar. Kupayı kaldırdıkları takdirde 2019-20 UEFA Europa Ligi’nde gruplarda izleyeceğiz 96 bin nüfuslu kasabanın takımını…

Maçın favorisi Manchester City 4-3-3 dizilişinde; hücum üçlüsü Sterling, Jesus, Mahrez. Golcüleri Aguero yedek kulübesinde başlıyor maça. Yeri gelmişken, 24 yaşındaki Bernardo Silva’nın da hakkını vermeden geçmeyelim. Müthiş bir sezon geçirdi sağ kanat oyuncusu, 2017’nin yazında Monaco’dan 43 milyon sterlin karşılığında takıma katıldığında onca yıldızın arasında yedek kulübesinin müdavimi olacağını düşünmüştü çokları. Takım arkadaşı Sterling ters kanatta oynayan Portekizlinin kendi performansını da yükselttiğini dile getiriyor söyleşilerinde…

İki takım da orta sahayı kalabalık tutarak başlıyor maça, tempoyu ayarlayan beklendiği gibi favori takım. İki hücum beki Walker ve Zinchenko’yu orta sahaya yakın oynatarak ortada sayısal üstünlüğü kazanma planında Guardiola. İlk net fırsatı kontradan yakalayan Watford, ama kaleci Ederson’u karşı karşıya kaldığı pozisyonda geçemiyor Pereyra, 29 yaşındaki ofansif orta saha. Juventus’ta forma giydiği zamanlarda eskinin efsanesi Mauro Camoranesi’ye benzetirlermiş stilini. Top rakipteyken kalabalık savunma yapan rakip karşında pozisyon bulmakta zorlanıyor City. İlk 20 dakikada daha istekli Watford. 26’da öne geçiyor City, ceza sahasında boş kalan David Silva uzak köşeye enfes vuruyor. Golden sonra çabuk hücumcularıyla orta sahada kaptıkları toplarla pozisyon üretmekte zorlanmıyor Guardiolo’nın takımı, sağda Mahrez etkili ilk devrede. 38’de farkı ikiye çıkartıyorlar, Silva’nın savunma arkasına enfes pasını tamamlayan Aguero’nun yerine ilk 11’de başlayan Jesus. Devreyi iki farkla önde kapatıyor maviler, iki takım arasındaki oyuncu kalitesindeki fark bariz ilk devrede.

İkinci devreye golü bulup umutlanmak için ofansif başlıyor Watford ama kaptırdıkları hemen her top kalelerinde tehlikeye dönüşüyor. Takımın dinamosu Doucoure rakip kaleye daha yakın ilk bölümde. Watford istekli ama hücumcuları Deeney ve Deulofeu’ya pozisyon yaratmakta zorlanıyorlar. Enerjileri ve hırsları takdire şayan ama futbolda bitiricilik de lazım. City’de 55’de Mahrez’in yerine De Bruyne sahada. Oyuna girdikten 5 dakika sonra farkı 3’e çıkartıyor 17 numara, Watford savunmasını kontrada az adamla yakalıyorlar, Jesus’un enfes asisti golün habercisi. Son 20 dakikada kötü oynamadığı ama rakibin kalitesi karşında aciz kaldığı maçta bir gol için yükleniyor Watford ama 69’da yine orta sahada kaptırdıkları top kalelerinde golle sonuçlanıyor, Jesus kaleci Gomez’le karşı karşıya kaldığı pozisyonda kaçırmıyor. 81’de 5. golü buluyor sezonun silindir takımı, Bernordo Silva’nın kanattan getirip önüne bıraktığı pası kaçırmıyor Sterling. Bitime 2 dakika kala Sterling’in yakın mesafeden attığı golle yarım düzineyi buluyorlar. Velhasıl son sezonların en tek taraflı finalini 85.854 taraftarın önünde 4 golle kazanarak bu sezon üçüncü kupasını kaldırıyor Manchester City. Maçın adamı Kevin De Bruyne, o oyuna girdikten sonra gol sağanak misali.

Maçın sonunda Guardiola, Ada futbol tarihinde Rafael Benitez (2006, Liverpool) ve Roberto Martinez’den (2013, Wigan) sonra kupayı kazanan üçüncü İspanyol teknik direktör. Maç sonu basın toplantısında futbol kariyerinin en iyi sezonunu geride bıraktığını dile getiriyor. Watford’a gelince, takımları finalde kalesinde yarım düzine gol gördü ama sevdalıları şarkılarını söylemeye devam etti sarı siyah tribünlerde, susmadan, yorulmadan. Ne küfür ne sahaya yağan koltuklar, marka değeri dediğin böyle yaratılıyor neticede. Onlar için de Federasyon Kupası bekleyişi sürmeye devam ediyor.

Ziya Adnan

21 Mayıs 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Tottenham Hotspur, değişen zamanların takımı…

Uzaklardan…

11 Mayıs 1954’te aramızdan ayrıldı Sait Faik Abasıyanık, Türk edebiyatının usta yazarı… “Yalnızlık dünyayı doldurmuş. Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” der bir hikâyesinde. Her ne kadar konumuz futbol olsa da ülke olarak sevmeyi unuttuğumuz zamanlarda ölüm yıldönümünde onu da unutamayalım, huzur içinde yatsın…

Futbola dönersek, bu sezon İngiltere Championship, League One, ve League Two’da toplam seyirci sayısı 18 milyonun üzerinde ve üç sezondur bu sayının altına düşmüyor. Toplam nüfusu 55,6 milyon olan ülkede futbol sevgisinin özeti bu, sevdanın ligi olmuyor sonuçta. Premier Lig’e gelince, yakın geçmişe kadar Ada futbolunun iki köklü takımı Everton ve Tottenham ligin ilk dört takımı arasında yer alma mücadelesinde üst sıraları zorlar ama başaramazdı. İki takım da sevilmeyen komşunun gölgesinde nice sezonları beklemekle geçirdi. 2004-05 sezonunda, David Moyes’un liderliğinde ligi 4. sırada bitiren Everton Şampiyonlar Ligi’ne katılmaya hak kazanırken şehirdaşı Liverpool’u da geride bırakmıştı. Ama o başarıyı devam ettiremediler, ilerleyen sezonlarda orta sıra takımı olmaktan öte geçemezken iki sezon arka arkaya ligi 11. sırada tamamladı maviler…

Tottenham’a gelince, onlar da 2005-06 sezonunda ilk dört hegemonyasını kırmaya çok yaklaşmıştı, son maçta Newcastle karşısında puan alsalar ligi Arsenal’in üzerinde 4. sırada bitireceklerdi ama olmadı. Takımın makus talihi 2014 senesinin yazında genç Arjantinli hoca ile değişiyordu. Pochettino ilk sezonunda ligi 5. sırada bitirirken, sonraki sezonlarda zirveyi zorlayacak, Tottenham arka arkaya üç sezonda elitlerin ligine girmeye hak kazanacaktı. Üstelik son iki transfer döneminde transfer yapmadı Kuzey Londra’nın beyazlıları, bilge futbol yorumcusunun söylediği gibi: “Eşim makyaj malzemelerine onların transferde harcadığından fazla harcadı!”

Son beş sezonda sattığı futbolculardan 219 milyon Sterlin gelir elde ederken transfere 263 milyon Sterlin harcadı. Net transfer harcaması 44 milyon Sterlin olan takımın bu sezon tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi finalinde boy gösterecek olması iyi yönetildiklerinin, yaptıkları isabetli transferlerin göstergesi. Velhasıl Everton yerinde saya dursun, değişen zamanların takımı Tottenham, 2000 senesinden beri 13 teknik direktörle çalıştı, aradığı başarıyı Mauricio Pochettino ile yakaladı…

Mayıs ortasındaki ligin son maçında Tottenham Hotspur evinde Everton karşısında. 2008 senesinin Kasım ayından beri Tottenham deplasmanında kazanamıyor mavili takım ama sezon sonuna doğru yükselişe geçti. Son yedi maçın sadece birini kaybederken, beş maçtan galibiyetle ayrıldı. Son 10 maçın 8’inde kalesinde gol görmedi. Ama zirvedeki takımlara karşı deplasman karnesi zayıf, ilk altı içindeki takımlara karşı evlerden ırak 33 maçtır galibiyet yüzü görmüyor. Son’un cezası nedeniyle kadroda yer almadığı maçta Tottenham 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Llorente’nin arkasında Eriksen, Alli, Moura. Everton’da Cenk Tosun ilk 11’de. Henüz 3. dakikada Eriksen’in kullandığı kornerde altı pasta topu önüne bulan Dier kaçırmıyor, ev sahibi erken gelen golün iştahıyla saldırıyor. Üçüncü bölgede solda Alli, sağda Moura çabuk hücumlarda rakip savunmada boşluklar buluyor. 19’da Cenk Tosun’un enfes pasında Wallcott net fırsatı kullanamıyor. Arsenal günlerindeki etkili görüntüsünden uzak 11 numara. 20’den sonra oyunu dengeliyor misafir takım, onların da sorunu Cenk’in hücumda yalnız kalması. 38’de Manchester City’nin Brighton deplasmanında öne geçtiği haberi heyecanlandırıyor Everton tribünlerini, Tottenham topa yüzde 60 oranında sahip olduğu devreyi önde kapatıyor.

İkinci yarıda Tottenham’da Alli’nin yerine Wanyama sahada. Mücadele olarak iyi ama kalite olarak vasat olan misafir takım 59’da Bernard ile gole yaklaşıyor ama vuruş isabetsiz. 69’da eski günlerini hatırlatıyor Walcott, Sigurdsson’un asistinde ceza sahasının sağından uzak köşeyi buluyor yerden vuruşla. 72’de korner sonrası gelişen karambolde takımını öne geçiren Cenk’in gol sevinci görülmeye değer. Ama uzun sürmüyor sevinçleri, 75. dakikada serbest vuruştan beraberliği getiren oyuncu Eriksen. Son bölümde iki takım da gole yaklaşıyorlar ama galibiyet golü gelmeyince puanlar kardeş payı. Velhasıl 60 bin 124 taraftarın önünde sezonun son maçında berabere kalarak ligi 3. sırada bitiriyor Tottenham. Transfer döneminde ayrılıklar olacaktır sanırım, bu sezon ligde 13 yenilgi aldı. Manchester City ve Liverpool’u yakalamak için kadro kalitesini yükseltmesi şart. Sezonun değerlendirmesiyle bitirelim sözü, Liverpool 97 puan topladığı halde şampiyon olamadı. Oysa 2015-16 sezonunda Leciester City 81 puanla şampiyonluk kupasını kaldırmıştı. Anlayacağınız futbolun içinde koca sezonda sadece bir yenilgi alıp mutlu sona ulaşamamak da var…

Ziya Adnan

14 Mayıs 2019

Emery’nin karnesi: Değişim zaman ister…

Uzaklardan…

Taraftar ahalisinin geneli ilk sezonunda hocadan başarı bekler, bizim coğrafyada şarkısı bile var: “Şampiyon yap bizi, cehennemde yak bizi!” Oysa teknik direktörlerin yeni kulüplerindeki ilk sezonu alışma-değişim sezonu olarak geçer. Taraftar bekleyedursun onlar takımı tanımaya çalışır, çıkışı zamana bırakır…

Hatırlayın, Jurgen Klopp’un ilk sezonunda Liverpool sezonu 8. sırada bitirirken Avrupa Lig’inin finaline kadar yükselmiş ama kupayı kazanamamıştı. Ligin son maçında evlerinde West Brom’a karşı aldıkları beraberlik buruk bir sevinç olarak hafızalara kazındı o sezon. Yakın şehrin takımı Manchester City’nin başında Pep Guardiola da ilk sezonunda benzer akıbeti yaşadı. Takımı ligi ancak ilk dört içinde bitirirken Şampiyonlar Ligine son 16’da veda ediyor, son maçta Everton karşında farklı kaybediyordu…

Diyeceğim o ki, teknik direktörün ihtiyacı ilk aşamada zaman, sonrası tadilat, tamirat. Tıpkı o enfes televizyon programı gibi. Örnekleri Klopp ve Guardiola. Wenger sonrası Arsenal’de göreve gelen Emery sezon başında hedeflerini şöyle açıklıyordu, rakibe göre farklı formasyonlara uyum sağlamak, ilk altı içindeki takımlara karşı daha iyi sonuçlar ve yeniden Şampiyonlar Lig’inde boy göstermek. İlk sezonundaki karnesine bakarak, hedeflerin ikisinde başarılı 47 yaşındaki İspanyol, ilk altı içindeki takımlarla başa baş mücadele etti takımı, Tottenham, Manchester United, Chelsea ve Avrupa’da Napoli’yi devirirken o maçlarda 10 gol buluyordu. Sezonun ilk yarısındaki 23 maçlık yenilmezlik serisi umutlandırmıştı sevdalılarını. Ancak son hedefinde umduğunu bulamadı, malum takımın deplasman karnesi en iyimser Arsenal taraftarını bile endişeye gark eder. Bu sezon evinden ırak 8 mağlubiyet almış, son üç deplasmandan eli boş dönmüş takımdan söz ediyoruz sonuçta. Takımın bariz sorunu savunmada, hocalık kariyeri boyunca dörtlü savunmayı tercih eden Emery savunmasındaki zaafları gördüğü için beşli savunmaya döndü ama Bellerin’in sakatlığı nedeniyle sezonu kapatması, savunmanın ortasında Mustafi ve Sokratis’in acemilikleri, defansif orta saha görevini yüklenmesi gereken Xhaka’nin yetersizliği, yedek kulübesinin kısıtlılığı Emery’nin sıkıntıları…

Bitime bir kala Emery’nin takımı evinde düşmekten kıl payı kurtulmuş Brighton & Hove Albion karşısında. Manchester United’ın ilk dört umudunun kaybolduğu, Tottenham’ın sezonun 13. mağlubiyetini aldığı haftada Arsenal üç puanı kapıp son maçta rakiplerin puan kaybetmesini bekleyecek, sevdalıları adına ummak ve beklemekle geçen bir sezon daha. Emery, Tottenham deplasmanında son dakikada kaçan penaltıya, puansız geçen son üç deplasmana, evlerinde kaybettikleri Crystal Palace maçına hayıflanıyordur muhtemel.

4-3-3 dizilişinde ev sahibi, hücumda Özil, Lacazette, Aubameyang üçlüsü. Henüz ilk dakikada Mkhitaryan’nın vuruşunda direk gole izin vermiyor. Ama 10. dakikada golü buluyorlar, Monreal’in ceza sahasında düşürülmesi sonucu kazanılan penaltıyı gole çeviren Aubameyang. Golden sonra sabırla tempoyu ayarlayan Arsenal ama pozisyon üretemiyor. 17’de ilk tehlikeli atağını geliştiriyor misafir takım, Gross’un vuruşu baraja takılıyor. Üçüncü bölgede etkili, savunmada ağır Arsenal 26’da bir tehlike daha atlatıyor, emektar forvet Murray’nin kafa vuruşu kaleci Leno’da kalıyor. 38’de Monreal’in soldan ortasına Aubameyang’ın vuruşunu uzanarak çeliyor Brighton kalecisi Ryan. Arsenal topa yüzde 69 oranında sahip olduğu ama fazla pozisyon üretemediği devreyi önde kapatıyor.

İkinci devreye baskılı başlıyor Brighton, arka arkaya kullandıkları kornerlerden sonuç alamıyorlar. Onların da sıkıntısı gol yollarında, küme düşen üç takımdan sonra en az gol (33) kaydeden takım. 56’da bu kez penaltıyı kazanan misafir takım, Xhaka’nın ceza sahasında gereksiz müdahalesi ve penaltıyı gole çeviren Murray. Gol uyandırıyor Arsenal’i, 74’te Aubameyang net fırsatı gole çeviremiyor. Son 15 dakikada üç değişiklik birden yapıyor Emery ama kalabalık rakip savunmayı açacak oyuncunun olmayışı sonuca yansıyor. Aldığı beraberlikle ilk dört şansını kaybediyor takımı, lider Liverpool’un 37 puan gerisinde, tek umut şimdi UEFA Avrupa Kupasında….

Bu vesileyle, yedek kulübesindeki 36 yaşındaki Cech’in Emirates Stadındaki son maçıydı, sezon sonunda futbolu bırakacak emektar kaleci, onu da hatırlayalım. 2018 senesinin Ocak ayında yine bu köşede yazmıştım hikâyesini. 2004 senesinden beri Ada futbolunun baş aktörlerinden biriydi. Dört kez Premier Lig şampiyonluğu yaşadı, dört kez de Federasyon Kupasını kaldırdı. 2011-12 sezonunda Chelsea ile Şampiyonlar Ligini kazandı. Her ne kadar son sezonlarda düşüş yaşamış olsa da Arsenal sevdalılarının futbol hafızalarında yeri her daim baki kalacaktır, onun gibisi nadir gelir yeşil sahalara…

Ziya Adnan

11 Mayıs 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Federasyon Kupası vesilesiyle kadın futbolu…

Uzaklardan…

Kadın futbolunun tarihi erkeklerin oyunu kadar eski, 1920’lerin başında Ada’da erkek maçları kadar ilgi görürmüş, öyle ki 50 bine yakın taraftar önünde oynanan maçlar bile olmuş. 1920 senesinin Aralık ayında Everton’un Goodison Park Stadı’nda İngiltere karmasının St Helen’s takımını dört golle devirdiği maçı 53 bin futbolsever izlemiş. 1921 senesinde ülkede 150’ye yakın kadın futbol takımının olması kayda değer.

Ancak o sene Ada’da yasaklanmış kadınların futbol oynaması ve 1971’e kadar devam etmiş o yasak. Yazılanlara göre yasağın nedeni kadın futbolunun o dönemde çok popüler olması, haliyle erkek oyununa ilginin azalacağı endişesiymiş. Malum hem zarafet ve güzellik, hem futbol! Dünya futbolunda kadınların yarı profesyonel futbolcu olmasını sağlayan ilk ülke İtalya, aynı zamanda tarihte ilk kez kadın futbolcuların başka ülkelere transfer olmasına izin vermiş İtalyanlar. 1989 yılında, Japonya kadın futbol ligini kuran ilk ülke olmuş, yarı profesyonel “L. Ligi” halen Japon futbolunda varlığını sürdürmekte. Rusya Futbol Federasyonu ise kadın futboluna ilgiyi artırmak amacıyla topçuların bikiniyle sahaya çıkmasını gündeme getirmiş…

İngiltere’ye gelince, Futbol Federasyonu 2017 senesinin Mart ayında hayata geçirdiği ve “Gameplan for Growth” adını verdiği projede ülkede futbol oynayan kadın ve kız çocuklarının sayısını 2020’de iki katına çıkarmayı, yerel lig sayısıyla birlikte takım sayısını artırmayı planlıyor. Hedeflerinde İngiltere’nin her yaş grubunda temsil edilmesi de var. Ülkedeki profesyonel kadın futbolcu sayısı 1.287, senelik ortalama gelirleri 27 bin sterlin civarında, erkek topçularla kıyaslandığında devede kulak misali! 

Ada futbolunda 11 takımlı Kadınlar Ligi’nin bu sezon şampiyonu Arsenal, maçlarını oynadıkları Borehamwood Stadı 4.502 bin kapasiteli. Maçlara ilgi her sezon artıyor, 2015 senesinde oynanan Federasyon Kupasını 30.710 futbolsever izlerken, 2018’de Wembley’de oynanan finalde 45.423 taraftarın önünde Arsenal’i 3-1’lik skorla geçen Chelsea kupayı kaldırdı. Bu sezon 49’uncusu düzenlenen kupaya 293 takım katıldı, iki finalistten biri West Ham, diğeri yarı finalde Chelsea’yi tek golle eleyen, sezon boyunca maç kaybetmeyen Manchester City. West Ham tarihinde ilk kez kupa finalinde…

City 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, gol umutları Parris 25 yaşında Liverpool’da dünyaya gelmiş, o futbol şehrinde yeşerip futbolu sevmemek olmaz elbet. İki takımın da sahaya yayılışı, pas trafiği, kaptırdıkları toplarda uyguladıkları pres, set halinde hücuma çıkıp dönüşleri nice takıma taş çıkartır. West Ham’ın sol kanadında oynayan 7 numaralı Lehmann bildiğin top cambazı, 14. dakikada City savunması arkasına bıraktığı lokum misali pası beceremeyen nicesi var üst düzey liglerde. Dakikalar ilerledikçe topu daha iyi dolaştıran City uzaktan vuruşlarla gol arıyor, ancak ilk 25 dakikada iyi kapanan West Ham kalesini sadece bir kez bulabiliyorlar. 30’da West Ham hücumunda ceza sahasına ortalanan topa kafayı vuruyor golcüleri Ross, City kalecisi Bardsley’nin kurtarışı görülmeye değer. Dönen topları daha iyi kullanan City devrenin bitimine yakın baskıyı artıyor, devre başladığı gibi golsüz kapanıyor.

İkinci. devreye bıraktığı gibi ofansif başlıyor City ve 51. dakikada aradığı golü buluyor. Orta sahanın dinamosu Walsh’un vuruşunda savunmaya çarpan topa kaleci Moorhouse’un müdahalesi yetersiz. Golün getirdiği özgüvenle orta saha kontrolünü ele geçiren City üçüncü bölgede tehlikeli, West Ham ise golden sonra dağınık. 64’te forvetleri Ross’un yerine Kiernan sahada. 70’te gelişen West Ham kontratağında Lehmann topu kaleciye nişanlıyor. Son bölümde iki takımın savunmasında boşluklar göze batarken West Ham orta sahası oyundan düşüyor. City’nin ikinci golü 80. dakikada Stanway’in ayağından geliyor, pozisyonda West Ham savunmasında kademe hatası bariz. Bitime yakın farkı üçe taşıyor City, savunma arkasına atılan pası gole çeviren futbolcu oyuna sonradan giren Hemp. Topa yüzde 66 oranında sahip olduğu ve rakip kaleyi 21 kez yokladığı maçı kazanarak 43.264 taraftarın önünde kupayı kaldırıyor o futbol şehrinin prensesleri. Maçın en iyisi City’nin 12 numaralı orta sahası Stanway, top tekniği, bitmek bilmeyen enerjisi takdire şayan…

İnternet sitelerinin birinde okumuştum, kadın futbolunu “eşekle yapılan at yarışı” olarak tanımlıyordu önyargılının biri. Ah şu önyargılar! Oysa şu futbolu izlese, kadınların top oynamayı pekâlâ kıvırabildiğini, iki iyi takım arasındaki maçı izlemenin en az erkek futbolu kadar keyif verdiğini görebilirdi. Diyeceğim o ki, üst düzey kadın futbolu en müşkülpesent seyirciye bile keyif verir. Benim altı yaşındaki top delisi oğlum Deniz bile önce burun kıvırdı ama sonra anladı bu gerçeği. Top var, saha var, forma var, üstelik hem zarafet, hem futbol. Başka ne ister ki insan!

Ziya Adnan

7 Mayıs 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Manchester derbisi…

Uzaklardan…

Manchester’ın iki köklü takımının mabetleri arasındaki mesafe 6,4 kilometre, dünya futbolunun en eski ve ateşli derbilerinden, ilk kez 1881’de karşı karşıya gelmişler. Savaş yıllarına kadar taraftarların yan yana izlediği dostane derbi savaş sonrasında değişmiş, hem de ne değişme!

Malum husumet girince araya ne dostluk kalır ne yan yana maç keyfi. Haliyle tribünler arasındaki gerginlikten takımlar da payını almış zaman içinde. Aralık 1970’te Old Trafford’da oynanan derbide George Best, Manchester City oyuncusu Glyn Pardoe’nin bacağını kırmış, sakatlığı o kadar kötüymüş ki neredeyse bacağını kaybedecekmiş savunmacı. Husumet derinleşmiş sonrasında, Nisan 2001’de oynanan derbide kemik sesi bu kez City’nin eski oyuncusu Haaland’dan gelmiş. Seneler sonrasında yayınladığı biyografisinde, Keane isteyerek rakibini sakatladığını, intikam anı için 4 sene beklediğini yazıyordu. İngiliz Futbol Federasyonu kendisine 5 maç ve 150.000 sterlin para cezası verdi. Ceza açıklandıktan sonra pişman olmadığını söylüyordu sert İrlandalı. Haaland ise futbolu bırakmak zorunda kaldı.

1986-2013 arası Manchester United’ın Alex Ferguson ile esip kükrediği dönemler. O dönemde ligde 13 şampiyonluk yaşadılar, Manchester City ise o yılların asansör takımı. Mesela sevilmeyen komşu United’ın şampiyon olarak kapattığı 1994-95 sezonunda 22 takımlı ligi 17. sırada bitirip zar zor tutundular lige. Ama ertesi sezon şansları yaver gitmedi, o sezonun sonunda Queens Park Rangers ve Bolton Wanderers’la birlikte küme düşen üç takımdan biriydi Sir Alex’in tanımıyla gürültücü komşular. 2002-03 sezonunda Maine Road Stadı’nda Manchester United’ı 3-1 yendiklerinde, 13 seneden sonra ilk kez bir Manchester derbisini kazandılar. 2008 senesinin yazı kulübün makus kaderinin değiştiği zamanlar. Abu Dhabi United Group’un satın aldığı kulüp, o değişimden sonra üç şampiyonluk yaşadı. Bu sezon kalan 4 maçı kazandıkları takdirde bir sezonda daha kaldıracaklar o görkemli kupayı…

Kalan 4 maçın ilkinde Manchester City, Old Trafford’da Kırmızı Şeytanlar karşısında. Ev sahibinin gidişatı parlak değil, son 8 maçın 6’sını kaybettiler. 1989’dan beri en kötü karne. Kalelerinde gördükleri 48 gol savunma zaaflarının göstergesi. Solskjaer’ın bu savunmayla işi zor, transfer döneminde takviye şart. Manchester City’e gelince, Düşler Tiyatrosu misafir takıma yarıyor, bu statta oynadıkları son 7 maçın 5’ini kazandılar.

Manchester City 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, hücum üçlüsü Silva, Aguero, Sterling. Orta sahanın dinamosu Fernandinho bu maçta ilk 11’de. 10. dakikada Rashford’a yaptığı faul sonrasında sarı kartı görüyor Kompany. İlk 25 dakikada gösterilen 3 sarı kart maçtaki gerginliğin özeti. Dakikalar ilerledikçe oyunda dengeyi sağlıyor ev sahibi, kenarda Guardiola düşünceli. Manchester City’nin topa yüzde70 oranında sahip olduğu ama pozisyon üretemediği devre golsüz kapanıyor.

İkinci devrede takımlar aynı kadrolarla sahada. 50’de gole yaklaşıyor United, Pogba’nın ceza sahasında vurmasını son anda önlüyor Fernandinho ama o pozisyondan sonra sakatlanıp yerini Sane’ye bırakıyor. Son 11 maçta kalesini gole kapatamamış United 54’te hatayı yapıyor. Shaw’un müdahale etmekte geç kaldığı pozisyonda Silva, De Gea’yı kapattığı köşeden avlıyor. Sane’nin girişiyle hareketleniyor mavili takım, 66’da Sterling’in asistinde farkı ikiye çıkartıyor 19 numara. Bu sezon Hazard ve Sterling’le birlikte 10 golü 10 asisti var Sane’nin. Son 20 dakikada orta sahadan Pereira’yı alıp Lukaku’yu oyuna sürüyor Solskjaer. 80’de dörtlü savunmaya dönüp bu kez Sanchez’i Lingard’ın yerine alıyor.

Velhasıl 90 dakikanın sonunda kazanarak liderliğini sürdürüyor Guardiola’nın takımı. Kalan 3 maçı kazandıkları takdirde arka arkaya iki sezonda şampiyonluk kupasını kaldıracaklar. United’a gelince, geçenlerde taraftarlar arasında yapılan ankette çoğunluk Liverpool’un şampiyonluğunu görmek yerine takımlarının küme düşmesini yeğlediklerini dile getirmişler. O yüzden sanırım çok üzülmemişlerdir bu yenilgiye…

Ziya Adnan

30 Nisan 2019

Premier Lig Seyir Defteri: Watford yollarında

Uzaklardan…

ZİYA ADNAN20 Nisan, 2019 02:40

Geçenlerde Ankara Batıkent’te zehirli et yedirilen 13 köpeğin öldüğünü, olayın faillerinin tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldığını yazıyordu gazeteler. Her ne kadar konumuz futbol olsa da her daim eziyet gören hayvanlar diyarında yaşama tutunmaya çalışan sokak hayvanlarını da hatırlatmak istedim, malum futbol dediğin hayatın parçası. Arada hayata dair de yazmak gerek, hele de konu sokak hayvanları olunca.

Şiddetin her köşede kol gezdiği, giderek kalabalıklaşan, giderek duygusuzlaşan, giderek sevimsiz taş yığınları haline gelen şehirlerde nicesi var, insanların verdiği kadarıyla karnını doyuran, kışın soğukla, karla, yazın susuzlukla yüzleşmek zorunda kalan, şefkat, merhamet, sevgi kavramlarının sembolü olarak bizlere zaman içinde yitirdiğimiz değerleri hatırlatan nice sokak hayvanı. Velhasıl uzaklardan bakınca, hüzünlü, iç acıtan, yürek yaralayan, hazin bir fotoğraf ülkem, 21. yüzyılda hâlâ hayvanları koruma kanununu çıkartamamış, güçlünün güçsüzü ezdiği, yapanın yanına kâr kaldığı, şiddetin her daim kol gezdiği, minicik çocukların mafya dizileriyle büyüdüğü güzel ama yalnız coğrafya.

Uzaklarda, sokak hayvanı kavramının olmadığı topraklarda günlerden pazartesi. Premier Lig’de ilk 4 için mücadele eden Arsenal, Londra’nın banliyösü Watford deplasmanında. Euston İstasyonu’ndan kısa tren yolculuğu sonrasında Watford Junction İstasyonu maç günü yoğunluğunda. Vicarage Road Stadı’na yürüyüş esnasında sohbet ettiğim eski toprak Watford taraftarları takımdan umutlu, onca seneden sonra mayıs ayında oynanacak Federasyon Kupası finaline bilet bulmanın zor olacağını, yarı final maçının biletine 140 sterlin ödediğini dile getiriyor. Futbol dediğin ne yazık ki işçi sınıfının oyunu olmaktan çıkmış nicedir.

Maça dönersek, pazar günü Chelsea’nin Liverpool karşısında 3 puan bıraktığı maçtan sonra 2 maçı eksik Arsenal ilk 4 yarışında biraz daha şanslı. Son 5 sezonda bu statta oynadıkları 4 maçı kazandılar. Özil’in yedek kulübesinde başladığı maçta 4-2-3-1 dizilişinde, gol umudu Aubameyang. Bu sezon gördüğü 10 sarı karttan sonra 2 maç ceza alan Sokratis’in yerine Mavropanos ilk 11’de.

2019’da evinde maç kaybetmeyen Watford son 3 maçını kazandı, Arsenal adına zor deplasman. Maçtan önce Elton John şarkıları yankılanıyor stadın hoparlörlerinde, tribünlerden birine adını vermişler eski başkanlarının kulübe kazandırdıklarına ithafen. 1972’de yayınlanan ‘Honky Château’ albümünün enfes parçalarından ‘Rocket Man’ nicedir Watford ile özdeşleşmiş.

Arsenal oyunu sahasında kabul ederek başlıyor maça. Watford’un 16 numarası Doucoure sahanın göze batanı, transfer döneminde taliplileri sıraya girecektir. 11. dakikada sahalarda ender görülen golü izliyor stadı dolduran 20.480 taraftar. Geri pasını uzaklaştırmakta geç kalıyor Watford kalecisi Foster, Aubameyang çabuk davranıp ağlara bırakıyor topu, Arsenal öne geçiyor. Golün şaşkınlığını atamadan 10 kişi kalıyor ev sahibi, Deeney’nin Torreira’ya müdahalesini dirsek olarak yorumluyor maçın hakemi Pawson. Watford adına önemli kayıp, 2019’da 6 golü 4 asisti var 9 numaranın. 10 kişi kalmasına rağmen baskıyı artıyor Watford, Arsenal’ın zayıf halkası savunmanın önündeki Xhaka.

34’te Gray’in köşeye giden serbest vuruşunu uzanarak çeliyor Leno, Arsenal kalecisi sezonun iyilerinden. Eksik rakibi karşısında topa yüzde 66 oranında sahip olduğu devreyi önde kapatıyor Arsenal.

İkinci yarıya Torreira’nın yerine Mesut Özil’i alarak başlıyor Emery. Topa sahip misafir takım oyunu kontrol ediyor ilk bölümde. Solda Iwobi, sağda Mkhitaryan ile oyuna genişlik kazandırıyor, Özil’in girişinden sonra topa daha çok sahip Arsenal 56’da ve 60’ta Mkhitaryan ile net fırsatları kullanamıyor. 60’ta gole yaklaşıyor Watford, Masina’nın ceza sahası dışından vuruşu çataldan dışarı çıkıyor. Dakikalar ilerledikçe Watford’un direnci artıyor, kenarda Emery kaçan fırsatlara hayıflanıyordur. Son bölümde canla başla direnen Watford beraberlik için yükleniyor. Uzatma dakikalarında oyuna sonradan giren Success ceza sahası içinde pas yerine kaleyi düşünse beraberlik işten değil. Neticede kazanıyor Arsenal, ilk 4 yarışında altın değerinde 3 puan.

Maçın adamı Watford’un dinamosu Doucoure. Takımına gelince, 2015-16 sezonunda döndükleri Premier Lig’de 15 maçta kırmızı kart gördüler, ligin rekoru. Ancak dirençleri, bitmek bilmeyen enerjileri takdire şayan, evlerinde çok takımın canını yakarlar. Maç sonu basın toplantısında hocaları Javi Gracia kırmızı kart kararını ağır bulduğunu, ancak takımın oyunundan memnun olduğunu, karakterlerini sahaya yansıttığını dile getiriyor.

Ziya Adnan

20 Nisan 2019