Bhutan, en figüran!

Uzaklardan…

Biraz daha dayansaydı tarihteki ilk puanını bizden alacaktı Andorra, Fransa ile İspanya arasına sıkışmış 77 bin nüfuslu ülkenin FIFA sıralamasında 185. takımı. 2000 senesinden günümüze 54 maçta 54 yenilgileri var, 55. maçta puana yaklaştılar, neyse ki olmadı. Ama onlardan zayıfları da var, gelin FIFA sıralamasını ters çevirelim; dünya futbolunun kendi yağıyla kavrulan ülke takımının, yakın geçmişe kadar en figüranın halini hatırını soralım, anlatalım hikâyesini kalemimiz yettiğince…

209 takımlı FIFA sıralamasının 186. sırasında Bhutan, yakın geçmişte listenin en alt sırasında zamana oynuyordu, Asya’nın güneyinde Himalaya dağlarının eteğine kurulmuş 742 bin nüfusa sahip minik ülkenin takımı. Ülke nüfusunun çoğunluğu Budist, 2008’de monarşi rejimini yumuşatıp ilk genel seçimlerini düzenlemişler. 1999’a kadar televizyonun yasak olduğu ülke o seneden sonra televizyon, yakın geçmişte internetle tanışmış. Ülkenin kralı yaptığı konuşmada, kültürel değerlere zarar vermediği sürece televizyonun modern dünyanın gereksinimlerinden biri olduğunu anlatmış halkına. Geçim kaynakları tarım ve turizm, halkın yarısından fazlası topraktan yaşamını sağlıyor, malum toprak candır. Kişi başına düşen senelik gelir 1.400 dolar civarında. 2010’da yürürlüğe giren yasayla tüm sigara ve tütün ürünlerini tamamıyla yasaklamışlar. Ülkenin başkenti ve en büyük şehri Thimphu 79 bin kişiye ev sahipliği yapıyor ama şehirde bir havaalanı bile yok, en yakın havaalanı 54 kilometre uzakta. 2006’da ‘Business Week’ dergisinin yaptığı araştırmada Asya kıtasının en mutlu ülkesi seçilmiş, mutluluk sıralamasında dünyada sekizinciler. İnanması zor ama içmeden de mutlu olmak mümkünmüş anlayacağınız…

Futbola gelince, ülkenin futboldan önce gelen sporu okçulukmuş. Hindistan’da eğitim gören gençler sayesinde yaygınlaşmış, zamanla sevilmiş ülkede futbol. Milli takımları yaş ortalamasında dünyanın en genç takımları arasında, ilk maçını 1982’de oynamış ve Nepal karşısında sahadan 3-1 yenik ayrılmışlar. 2000 Dünya Kupası Asya grubu elemelerinde Kuveyt’ten iki maçta 20 gol yemişler. O dönem FIFA sıralamasında en fazla 187. sıraya kadar yükselebilmiş takım Dünya Kupası Grup eleme maçlarında ilk galibiyetini Colombo’da, Sri Lanka’yı tek golle yendiği maçta almış. İkinci maçta da takım 2-1 galip gelince ülke sevince boğulmuş ve maçın iki golünü de atan Chencho Gyeltshen kahraman ilan edilmiş. İlk maçtan sonra rakip takımın teknik direktörü Nikola Kavazovic dünyanın en kötü takımına yenildikleri için üzgün olduklarını, ancak ikinci maçı rahat kazanacaklarını, aksi takdirde kendisini hiç planda olmayan uzun bir tatilin(!) beklediğini söylemiş ama beklediği gibi gitmemiş işler. O maça kadar FIFA sıralamasında sıfır puanı olan tek takım Bhutan’ın renkleri sarı kırmızı (kırmızı ağırlıkta), maçlarını oynadıkları Changlimithang Stadı 25 bin kapasiteye sahip ve 1974’ten günümüze takıma ev sahipliği yapıyor.

Takımın teknik direktörü 49 yaşındaki Chokey Nima hocalık kariyerinden önce 12 sene milli takımın formasını giymiş ve Kuveyt’ten 2 maçta 20 gol gören takımda yer almış. O hezimeti şöyle özetliyor: “Taktik bilgimiz hiç yoktu, topun peşinde koşmayı futbol sanıyorduk. İlk maçta gördüğümüz iki kırmızı kart ve gelen dört penaltı skoru belirledi…”

Yeri gelmişken, ülke futbolunun yıldızı Chencho Gyeltshen’ı da atlamayalım. 10 Mayıs 1966’da dünyaya gelmiş ve çocuk yaşlarda futbola merak salmış. Ülke futbolseverleri arasında ‘The Ronaldo of Bhutan’ olarak nam salmış. Kendi de Ronaldo hayranı, ama kahramanı gibi Avrupa’nın elitlerinde forma giyebilmek kısmet olmamış. Ülkede futbol çok seviliyor. Hele de günlerden milli maç olunca… 2000’de çevrilmiş ‘Kupa’ (The Cup) filmi bir grup rahibin Dünya Kupası zamanlarında manastırdan kaçıp, televizyon ekranları başında pür heyecan maçları izleyişlerini anlatıyor. Film gerçek karakterlere dayanarak çevrilmiş ve ülkede hayli ilgi görmüş…

Ülke futbolunun en üst ligi, 10 takımlı ‘A Division’ 2001’de kurulmuş, 2012’de ‘Premier League’ adını almış. 10 takımın dördü başkentin takımları. Geçen sezonun şampiyonu Transport United F.C. başkent Thimphu’nun takımı, ah bir de bizim başkentten bir şampiyon çıksa… Coca Cola 3 milyon Ngultrum (ülkenin para birimi) ödeyerek lige sponsor olmuş. Şampiyon olan takımın kazandığı para 400 bin Ngultrum (yaklaşık 6500 dolar)…

Velhasıl futbolun içinde Andorra, Bhutan gibi nicesi var, hatırlamak için FIFA sıralamasının altlarına göz atmanız yeterli. Yakın geçmişte kaybettiğimiz futbol bilgesi Galeano’nun vakti zamanında söylediği gibi matadoru değil, boğanın tarafını tutmanın da ayrı keyfi olduğunu bilerek onlara da selam çakalım yeri gelmişken…

Ziya Adnan

10 Eylül 2019

Kuzey Londra derbisi; şampiyonluğa hasret…

Uzaklardan...

Her ne kadar Ada futbolunda ‘Kuzey Londra’ derbisi olarak bilinse de ilk oynandığı senelerde şehrin güney ve kuzey yakalarındaki iki takımın rekabetiymiş. 19 Kasım 1887’de ilk kez karşılaştıklarında, Güney Londra’nın Plumbstead semtinde ‘Royal Arsenal’ adıyla bilinirmiş kırmızı beyazlı Arsenal ve ilk maç ışıklandırma sorunu nedeniyle yarım kalmış. Aralarındaki ilk lig maçı 4 Aralık 1909’da oynanmış ve Arsenal 2-0 kazanmış. Tarihte 186 kez karşı karşıya gelmişler, Arsenal 77, Tottenham 58 kez kazanmış. Şimdilerde iki kulüp Wembley’den sonra şehrin en görkemli iki mabedine sahip ama ikisi de şampiyonluğa hasret. Mabetlerine diyecek yok ama para her zaman saadet getirmiyor neticede.

Tottenham Hotspur en son şampiyonluğunu hayatın siyah beyaz olduğu, insanoğlunun henüz aya ayak basmadığı zamanlarda, 1960-61 sezonunda kazanmış, sonrası hep beklemekle geçen zamanlar, 1977’de küme düşmüşlükleri bile var. Son iki sezonu hariç Wenger dönemi ise Arsenal’in yükselme devri, 1996’dan 2004’e kadar üç sezonda şampiyonluk kupasını kaldırdılar. 1996’dan 2017’ye kadar ligi rakibinin üzerinde bitiremedi Tottenham, rakibin gölgesinde geçti zamanlar. Wenger döneminde 16 teknik direktör geldi geçti Tottenham’ın kapısından, üstelik o dönemde kaptanını da rakibe kaptırdı. 1992’den 2001’e kadar Tottenham’da forma giyen Sol Campbell, sonrasında Arsenal’in saflarına katılacak ve sevilmeyen rakipte iki sezonda şampiyonluk kupası kaldıracaktı. Ama 2017’de değişti hikâyenin akışı, 2016-17 sezonundan beri ligi ezeli rakibin üzerinde bitiriyor Tottenham. Yeni sezonda 24 kişilik kadrosunun değeri 979,5 milyon sterlin. Arsenal ise 4 sezondur Şampiyonlar Ligi’ne hasret, haliyle 674,75 milyon sterlin değeriyle rakibinin hayli altında.

İki takım da iyi başlamadı yeni sezona, ilk iki maçını kazanan Arsenal Liverpool deplasmanında alışılagelmiş hezimete uğruyor, Tottenham ise üç maçın sonunda kayıp hanesine 5 puan yazdırıyordu. İkisinin de ortak sorunu oyun kurucularında ama farklı nedenlerle. Arsenal makinesinin hayaleti Mesut Özil kadroya giremezken, Tottenham’da Eriksen takımda kalmak istemiyor. Danimarkalı oyun kurucunun takımına katkısı Özil’in çok üzerinde. Geçen sezon forma giydiği 35 maçta 12 asist 8 golü var. Özil ise takımının en maliyetli futbolcusu olmasına rağmen 2018-19 sezonunda gol ve asist toplamı sadece 9. Haliyle sezonun ilk 3 maçında kadroda yer bulamadı 10 numara.

Premier Lig tarihinde 27 Arsenal deplasmanının sadece ikisini kazanabilmiş Tottenham, en son 2010’da Emirates’te kazandılar. Eylül ayı uğurlu geliyor Arsenal’e, 1969’dan günümüze eylülde oynadıkları hiçbir Kuzey Londra derbisini kaybetmemişler. Güzün ilk gününde, güneşin ısıttığı Emirates Stadı’nda iki takım da 4-2-3-1 dizilişinde, Arsenal’in gol umudu Lacazette, arkasında Aubameyang, Torreira, Pepe. Tottenham’da Kane’nin arkasında Son, Lamela, Eriksen üçlüsü. Maçın ilk dakikasında Pepe ceza sahası dışından yokluyor Tottenham kalesini ama vuruşu isabetsiz. Maça daha iyi başlıyor Arsenal ama 6. dakikada golü bulan misafir takım. Son’un pasında Lamela’nın vuruşunu çeliyor kaleci Leno ama top Eriksen’in önüne düşüyor, kaçırmıyor 23 numara. Golde bariz kaleci hatası var ama 18. dakikada Son’un vuruşunu köşeden çıkartıyor Leno. Tottenham kontraya çıktığı anlarda ağır Arsenal savunması karşısında kolay pozisyon buluyor, ev sahibinde orta sahada Guendouzi takımının en iyisi. Golden sonra beraberlik için yükleniyorlar, Tottenham’da Rose ve Lamela sarı kartı gören oyuncular. 39’da farkı ikiye çıkartıyor Tottenham, Xhaka ceza sahası içinde Son’u düşürüyor, kazanılan penaltıyı kaçırmıyor Kane. Devrenin bitimine yakın Tottenham savunmasının hatasından yararlanan Lacazette farkı bire indiriyor. İki takımın da topa eşit derecede sahip olduğu, yedişer kez rakip kaleyi yokladığı devreyi Tottenham önde kapatıyor.

2. devreye yine baskılı başlıyor Arsenal ama gole yaklaşan yine Tottenham oluyor. Son’un vuruşu savunmadan dışarı çıkıyor. 56’da Lloris’in müthiş kurtarışını izliyor tribünlerdeki 60 bin futbolsever, kornerden gelen topa Guendouzi vuruyor, gole izin vermiyor Fransız kaleci. 63’te Ceballos, Torreira’nın yerine sahada ve akabinde onun vuruşunda gole yaklaşan Arsenal. Daha sonra 71’de beraberliği yakalıyor, Guendouzi’nin savunma arkasına pasına son dokunan Aubameyang. Son bölümde baskıyı kuruyor Arsenal ama karşılıklı kaçan gollerden sonra puanlar paylaşılıyor.

Velhasıl Kuzey Londra derbisi lig üçüncülüğü için play-off maçı tadında. İki takım da kadro ve futbol kalitesi olarak Liverpool ve Manchester City’nin çok altında, ikisinin de savunmaları evlere şenlik. Görünen o ki Kuzey Londra’da şampiyonluğa hasret bitecek gibi değil…

Ziya Adnan

3 Eylül 2019

Arsenal 1989 unutulmasın…

Uzaklardan…

Zamanı anlatan enfes dizelerinde, “Şimdi kentlerin yalın-kılıç yalnızlığındasın, geçtiğin kırmızı, durduğun yeşil… Unutulmasın, dimdik önündesin bir fotoğraf karesinin, o fotoğrafta hiç sarı kullanılmasın, iyi çocuk ol, acınla büyü… Unutulmasın” der şair. Bazen insanlar gibi takımlar da ağıt yakar geçen zamana, bir daha hiç yaşanmayacak bir hikâyeyi bekler sevdalıları umutla. Arsenal taraftarlarının beklediği gibi mesela. Oysa ne kadar da farklıydı 80’li seneler, o günlere yetişmiş olan her Arsenal taraftarının gönlünde ayrı yeri vardır 1989 yılı Mayıs ayının. 30. senesinde bilmeyenler için hatırlatalım Ada futbol tarihinin en müthiş maçını.

Sezonun son maçı… Arsenal, Liverpool deplasmanındadır ve şampiyon olabilmesi için en az iki farklı galip gelmesi gerekmektedir, diğer tüm sonuçlarda Liverpool şampiyonluk kupasını kaldıracaktır. Liverpool o sezon evinde hiç maç kaybetmemiştir, haliyle maçın kesin favorisidir. Ama futbol tanrıları o akşam yanındadır Londra takımının, Ada futbolunun akışını değiştiren maçı Arsenal, Thomas’ın son dakikada attığı golle 2-0 kazanır ve kupayı şehrine götürür. O maça şahitlik etmiş olanlar maçın bitiş düdüğüyle birlikte bir stadın son saniyede kaçan şampiyonluğa ağladığını anlatır.

O maçtan çok zaman sonra…

2018-19 sezonunu 2. sırada bitirdi Liverpool, son sezonlarda hayli irtifa kaybeden Arsenal’in 27 puan üzerinde. O sezon yeni senenin ilk günlerinde Anfield Stadı’nda oynanan, Liverpool’un 5-1 kazandığı maç iki takım arasındaki farkı anlatıyordu görmesini bilenlere. 2019-20 sezonunda Liverpool’un 25 kişilik kadrosunun değeri 1,07 milyar sterlin, ligin değer listesinin 2. sırasında. Arsenal ise 27 kişilik kadrosunun 674 milyon sterlin değeriyle rakibinin hayli gerisinde. Transfer döneminde Arsenal yenilere 117,5 milyon sterlin harcarken, Liverpool sadece 1,5 milyon sterlinde kaldı. 2019-20 sezonunda iki takım da oynadıkları iki maçı kayıpsız kapattı. Ligin 3. maçında iki takım Anfield Stadı’nda bir kez daha karşı karşıya.

Son sezonlarda Arsenal’e yaramıyor Anfield, son 6 lig maçında galibiyet alamazken, 4 yenilgi ve kalelerinde gördükleri 22 gol kötü karnenin özeti. Liverpool galip gelmesi durumunda 29 seneden sonra evinde yenilmezlik rekorunu egale edecek. Arsenal galip gelirse 2004’ten sonra ilk kez sezonun ilk 3 maçını kayıpsız kapatacak. İbre ev sahibinden yana, Arsenal’in Ocak 2015’te Manchester City’yi deplasmanda devirdiği maçtan sonra ilk 6 karşısında deplasman maçı kazanamamış olması sevdalıları adına düşündürücü.

Arsenal 4-2-3-1 dizilişinde, gol umudu Aubameyang, arkasında Ceballos, Pepe, Willock. Lacazette ve Torreira yedek kulübesinde, maliyeti en yüksek Özil sezonun 3. maçında da kadroda yer almıyor, Wenger’in mirası Emery’nin sıkıntısı. Maça beklendiği gibi baskılı başlıyor ev sahibi, son sezonlarda bu statta yaşadığı hüsranlardan olsa gerek Arsenal çekingen, topu rakibe bırakıyor. Liverpool’da sol kanatta Robertson ceza sahasına kestiği toplarda tehlikeli, Arsenal savunmasının sağında Maitland-Niles rakibe uzak kaldığı pozisyonlarda zor anlar yaşıyor. Yediği baskıya rağmen iki kez kontradan net pozisyon yakalıyor misafir takım, ancak Aubameyang ve Pepe gol vuruşunu yapamıyor. Devrenin bitimine yakın Arsenal’in duran top zaafı nüksediyor, 41’de Alexander-Arnold’un sağdan kullandığı kornere kafayı vuran Matip, Liverpool’un beklenen golü nihayet. Topa yüzde 62 oranında sahip olduğu, 15 kez rakip kaleyi yokladığı devreyi tek golle önde kapatıyor Klopp’un makineyi andıran takımı…

2. devreye Liverpool’un hızlı pas trafiği karşısında hatayla başlıyor Arsenal, ceza sahasında Salah’ın formasını çeken Luiz penaltıya sebep olup sarı kart görüyor, Salah’ın enfes penaltısı farkı ikiye çıkarıyor. Ağır Arsenal savunması karşısında 58’de fark üç oluyor, Fabinho’nun pasında Salah ikinci sarıyı görmek istemeyen Luiz’i rahat geçip savunmanın müdahalesine fırsat vermeden topu köşeye bırakıyor. İki rakip Luiz – Salah eşleşmesinin galibinin kim olacağı zaten aşikâr, o dengesizlik de farkı getiriyor. 61’de Torreira’yı Ceballos’un yerine oyuna sürüyor Emery. Son 10 dakikada topa daha çok sahip olan Arsenal onun ayağından 85’te gelen golle farkı ikiye indiriyor, Emery’nin neden onu ilk 11’de başlatmadığı muamma. Geçen sezon Liverpool deplasmanında hezimeti yaşamıştı Arsenal, bu sezon o 11’den sadece 5 oyuncu kalmış olsa da sonuç değişmiyor. Jurgen Klopp 8 kez karşılaştığı rakibine karşı yine kaybetmezken iki takım arasındaki kalite farkı bariz. 1989’da bu statta kazanıp şampiyonluk kupasını kaldırmıştı Arsenal, 53.298 taraftarın önünde bir Liverpool deplasmanında daha kaybederken geçmiş şimdi uzak bir hatıra. Velhasıl şairin dizelerinden ilhamla sözleri Londra takımına gitsin.

“İyi çocuk ol, acınla büyü, 1989 unutulmasın…”

Ziya Adnan

27 Ağustos 2019

Kırlangıç ve bahar!

Uzaklardan…

Son 6 sezonun 4’ünde ilk maçını kaybeden Arsenal sezonun açılış maçında, Benitez’in vedasından sonra suların durulmadığı Newcastle United deplasmanında tek golle kazandı ama aldatmasın, “Bir kırlangıçla bahar gelmez” der Aristoteles, muhtemel kırmızılı takımın hikâyesini en güzel anlatan. Son 4 sezonundur Şampiyonlar Ligi’ne katılamayan takım yeni sezonda ilk 4 hedefinde. En önemli silahı golcü Aubameyang, Premier Lig tarihinde forma giydiği ilk 50 maçta en fazla gol (33) kaydeden 5. golcü. Bundesliga’da top koşturduğu zamanlarda, ilk sezonunda 16 golü var. 2015’in güzünde 4 günde forma giydiği iki maçta yaptığı iki hat-trick, 2015-16 sezonunda Lewandowski’nin ardından gol krallığında ikinci sırayı alması, 2016’da dünyanın en iyi 10 futbolcusu arasında gösterilmesi parlak hikâyesinden geriye kalanlar. Dortmund zamanlarındaki hocası Klopp için söyledikleri önemli, sevimli hocaya da selam çakalım yeri gelmişken: “Babamdan sonra gelişimimde bana yol gösteren en önemli futbol adamı. Takımdaki ilk zamanlarımda bana siz genç oyuncular her şeyi hemen istiyorsunuz ama sabrı bilmiyorsunuz demişti. Haklıymış, gelişimimi ona borçluyum.”

Ancak Gabonlu golcüsüne rağmen şampiyonluk uzak bir hayal Arsenal adına, sıkıntısı Wenger’in mirası savunmada. Wenger demişken, yakında 70’ine basacak. Arsenal’den ayrılırken sarf ettiği cümlesi içimizde yer etti: “Dünyaya geldiğinde çok sevilirsin, bir de öldüğünde. İkisinin arasında ise idare edersin!” Velhasıl gidişinden önceki sezonlardaki transferlerine bakarak, anladık ki idare ediyormuş nicedir. Tıpkı en güzel filmlerini gençlik yıllarında çekmiş, sonra düşüşe geçmiş bir daha hiç çekilmeyecek bir filmin en afili jönünün zamana oynaması gibi. Yine de sormak isterdim kendisine, 2016’nın yazında 35 milyon sterlin vererek aldığı Mustafi’nin yerine 2015’te 13 milyon sterlin bedelle Southampton’a gelen Virgil van Dijk’ı almadığına pişman mıdır acaba?

Velhasıl Emery’nin takımının sorunu savunmada, 2018-19 sezonunda 19 deplasman maçında sadece bir maçta kalelerini gole kapatabildiler, kalan maçlarda yedikleri gol sayısı 35, eskilerin tabiriyle takımını seven savunmaya gelsin! Newcastle deplasmanında savunma dörtlüsü Sokratis, Chambers, Monreal, Maitland-Niles cansiparane oynamış olsa da daha sert rakiplere karşı direnemeyecekleri aşikâr. Yine de hakkını verelim Emery’nin, 1997 doğumlu Maitland-Niles’ı savunmanın sağında parlatması takdire şayan. Dokuz yaşında katıldığı Arsenal altyapısından yetişmiş, ilk profesyonel sözleşmesi 2014’te. 2015-16 sezonunu alt liglerde İpswich Town’da kiralık geçirdikten sonra takıma döndü. Kulüp tarihinde Şampiyonlar Liginde forma giymiş en genç ikinci futbolcu. Orta sahada 20 yaşındaki Joe Willock’u da unutmayalım, o da Arsenal altyapısının ürünü, bu sezon düzenli olarak olmasa da gelecekte adını sıkça duyacaksınız sanırım.

Yeni sezonun evindeki ilk maçında Arsenal, Burnley karşısında. “Ne çok ağustos böceği, yalnızlığa uzayan” der dizelerinde Atilla İlhan; ondan alıntıyla, “Ne çok taraftar, başarıya susayan” diyelim. Emirates Stadı’nı dolduran 60.214 taraftarın önünde Arsenal 4-2-3-1 dizilişinde, savunmanın ortasında yeni transfer Luiz, orta sahada Real Madrid’den kiralanan Ceballos, ileri uçta Lacazette. Misafir takım 1974’ten beri Arsenal deplasmanında kazanamadı. Emery’inin takımı son sezonlardaki deplasman zaafına rağmen evinde kral. Geçen sezon sadece Manchester City ve Liverpool evlerinde daha fazla puan toplayabildi. Henüz 13. dakikada Lacazette’nin vuruşuyla öne geçiyor Arsenal, pozisyonda takipçiliği, inatçılığı kalabalık savunma arasında dönerek vuruşu takdire şayan. Emirates Stadı’nda forma giydiği 36 maçta 21 golü 7 asisti var Fransız forvetin. Ancak üstün oynadığı maçta yine savunma hatasıyla devrenin bitimine yakın kalesinde golü görüyor ev sahibi. Burnley’nin 29 yaşındaki golcüsü Barnes yakın mesafeden kaçırmıyor. 2019’da Aguero ve Mane’den sonra ligin en çok gol bulan oyuncusu.

2. devrede Arsenal’de Nelson’un yerine Pepe sahada ve dalga dalga geliyorlar Burnley kalesine, orta sahada Ceballos hücuma yöne veren oyuncu. 64’te yeniden öne geçiyorlar; rakip atağı kesen Caballos’un pasında Aubameyang ceza sahası dışından enfes vuruyor. Rakibe karşı oynadığı son 4 lig maçında 7. golü 14 numaranın. 90’da Torreira’nın vuruşunda gole izin vermiyor Burnley kalecisi Pope, takımının en iyisi. Velhasıl topa yüzde 68 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi 16 kez yokladığı maçı 2-1 kazanıyor Arsenal. 2009-10 sezonundan sonra ilk kez ligin ilk iki maçını galibiyetle kapatıyorlar. Bir kırlangıçla bahar gelmez belki ama takım izleyene keyif veriyor. Maçın adamına gelince, iki asisti, oyun kurmaktaki ustalığı, enfes paslarıyla göze batıyor Caballos. 2017’de Real Betis’ten Real Madrid’e transfer olmuş ancak fazla forma şansı bulamamıştı. Performansına bakarak Arsenal’de 10 numara pozisyonunda yerini kimselere bırakmaz sanırım. Haftaya Liverpool deplasmanındalar, o maçı kaçırmayın derim.

Ziya Adnan

20 Ağustos 2019

Futbolun kara sevdalıları…

Uzaklardan…

Süper Kupa vesilesiyle İstanbul’a aktı Liverpool sevdalıları ama Liverpool dediğin İngiltere’nin en yoksul şehirlerinden, işsizlik oranı hatırı sayılır. Üstüne yol masrafı, maç bileti derken finalin maliyeti yüksek ama sevdalıysan parayı kim düşünür! O maç esilesiyle hatırlayalım futbolun kara sevdalılarını…

Adı Eberhard Kleinrensing… Nottingham Forest maçlarının müdavimleri arasında “Ebby” olarak bilinirmiş kara sevdalı taraftar. İlk maçına, Forest’in yalnız Ada futbolunda değil, Avrupa arenalarında da esip kükrediği zamanlarda, 1978 senesinde gitmiş. Clough’un takımını ilk kez City Ground’da izleyebilmek için cebindeki son kuruşu tren ve maç biletine harcadığında 17 yaşındaymış. Sonrası hiç bitmeyecek bir aşk hikâyesi! Eduardo Galleano, o müthiş futbol kitabının taraftarı anlatan bölümünde, “Taraftar haftada bir kez evinden kaçar ve stadyumun yolunu tutar” der ama bizimkinin evi hayli uzaktaymış gönlünün mabedinden. Duisburg’da yaşıyormuş. Maçtan bir gün önce uçağa atlar, Nottingham Forerst’in o hafta oynayacağı stada yakın bir otelde konaklar, maçtan sonra Almanya’ya dönermiş. Arada ufak tefek futbol kazaları da yaşamış elbet. Mesela Forest’in sezon başında Mansfield Town’la oynayacağı hazırlık maçının iptal edildiğini ancak stada geldikten sonra öğrenmiş! Geçtiğimiz sezon, Forest maçlarını tribünden izleyebilmek için 14 bin Sterlin (56 bin TL) harcamış Nottingham Forest aşığı…

Madem konusu açıldı, Nottingham Forest’i de yâd etmeden geçmeyelim. Yaşı 1970’li yıllara yetenler bilir, o yılların fırtına takımıydı Forest, gençlik yıllarımızın en güzel futbol hikâyesiydi, bana futbolu sevdirendi. Belki de bunca zamandan sonra bile, maç sonuçlarına, “Forest yenmiş mi acaba?” gözüyle bakıp iç geçirmem ondandır. Şimdilerde Championship’te eski günlerini özlüyor kırmızı beyazlılar…

Dumbarton taraftarı Neil Jenkinson, takımının her maçında tribünlerde yerini alır, kar kış demeden İskoç takımını asla yalnız bırakmazmış. Dumbarton deyip geçmeyin, şimdilerde İskoçya 2. Liginde mücadele eden sarı siyahlılar İskoç futbolunun en eski dördüncü kulübü. Jenkinson, zaman içinde öyle benimsenmiş ki kulüpte, takımın yardımcı antrenörü maçtan sonra onu arabasıyla stada taş atımlık mesafedeki evine bırakırmış. Futbolun içinde böyle romantik hikâyeler de var anlayacağınız… John Westwood, 1989 senesinde adını mahkeme kararıyla değiştirerek takımının adını almış, John Portsmouth Football Club Westwood! Vücudunda 60 adet Portsmouth dövmesi bulunan çılgın taraftar Portsmouth’un zamanla simgelerinden haline gelse de rakip ve ezeli düşman Southampton kulübü tarafından tribünlere işediği gerekçesiyle St Mary’s Stadı’ndan ömür boyu menedilmiş.

İngiltere Mili Takımının maçlarının müdavimleri, yanından hiç ayırmadığı 10 numaralı Shrek ayısıyla tribünlerde yerini alan Brian Wright’ı iyi tanır. 1980’lerin ortalarından beri İngiltere’nin hiçbir maçını kaçırmamış Coventry City taraftarı. Dünya ve Avrupa Kupaları dâhil İngiltere Milli Takımını asla yalnız bırakmayan taraftarın takım tutkusu 150 bin Sterline mal olmuş. Takımını yalnız bıraktığı yegâne maç, İngiltere’nin bizim topraklarda 2003 senesinde oynadığı maçmış ve taraftar yasağı nedeniyle o maça gidememiş! 1987 senesinden beri Stoke City’nin içerde, dışarda oynadığı hiçbir maçı kaçırmamış Pete Moran. Ada futbolunun amatör, profesyonel 134 stadında bulunmuş gezgin taraftar, o süre zarfında 1500’den fazla maça gitmiş. 2011 senesinde geçirdiği fıtık ameliyatı sonrasında, doktorlarının karşı çıkmasına rağmen Wembley’de yerini almış ve takımının 2012-2013 sezonunda Avrupa Kupasına katılma hakkını kazanmasına şahitlik etmiş…

Yeri gelmişken futbolun kara sevdalılarının bizden olanlarını da hatırlamadan geçmeyelim. Mönchengladbach taraftarları arasında ‘Manolo’ namıyla bilinen Ethem Özerenler’in hikâyesini, 2012 senesinin Kasım ayında, Radikal gazetesindeki köşesinde yazmıştı Tanıl Bora. Manolo’yu hatırlarsınız, Dünya Kupalarında davuluyla her daim boy gösteren ünlü Sevillalı amigo! Onun lakabını uygun görmüşler bizim sevdalıya. 1968 senesinde Eskişehir’den Almanya’ya göç etmiş. 1970’lerin ortalarında, Mönchengladbach tribünlerinde davul çalmaya başlamış. Sonra hiç susmamış davulu. Kar kış, yağmur çamur demeden. Her maçta tribünde davuluyla yerini alırmış, zamanla kulübün simgelerinden biri olmuş. 1990’ların başında, tribüne onun için özel koltuk yaptırmış Mönchengladbach yönetimi. 2000’lerin başında şeker hastalığından maçlara gelemez olunca, taraftarlar yardım için bağış kampanyası düzenlemiş. 2006’da hayatını kaybetmiş kara sevdalı…

ZIya Adnan

17 Ağustos 2019

Tottenham, yeni mabedinde yeni umutlar…

Uzaklardan…

En son şampiyonluğunu 1961’de yaşadı Tottenham Hotspur, hayatın siyah beyaz olduğu, Beatles grubunun adını henüz duyurmaya başladığı zamanlarda. O sene dünyaya gelenler şimdilerde 60’a merdiven dayamış durumda. 1956-67 arasında Ada futbolunun dört devinden biriymiş, 1959-62 arasında evinde en fazla taraftar ortalaması yakalayan takım olarak tarihe geçmişler. Sonrası beklemek ve ummakla geçmiş sevdalıları adına, Premier Lig’in kurulduğu 1992’den günümüze 20 teknik direktörle çalıştılar ama şampiyonluk hep bir sonraki bahara kaldı. 1984’te Anderlecht’i yenerek UEFA Kupasını kaldırdılar, bir sezonda Federasyon Kupası’nı, iki sezonda da Lig Kupası’nı kazandılar ama şampiyonluk hep uzak bir hayal olarak kaldı, beklemekle geçti zamanlar.

Sonra…

2014 yazında Arjantinli hocayla değişiyordu takımın makus kaderi. Southampton’ı kulüp tarihinin en iyi derecesine taşıdıktan sonra Kuzey Londra’nın yolunu tutuyor ve ilk sezonunda Tottenham ligi 5. sırada bitiriyordu. Sonrası hep daha iyi giderken Tottenham arka arkaya dört sezonda elitlerin ligine girmeye hak kazanacaktı. Haliyle taliplileri arttı sevilen hocanın, Avrupa futbolunun devleri sıraya girecek, Real Madrid, Manchester United kötü giden zamanları durdurma adına onu listenin ilk sırasına koyacaktı. Ama takımda kalmayı tercih etti Pochettino, 2018 Dünya Kupasında yarı final oynayan İngiltere Milli Takımının kadrosunda yer alan futbolculardan yedisinin Tottenham’da forma giyiyor olması onun başarısının özeti. 2018-19 sezonunu takımı 4. sırada bitirecek, tarihinde ilk kez Şampiyonlar Ligi finalinde boy gösterecekti. Son 10 senede ligi 6. sıranın altında bitirmedikleri, aynı sürede Liverpool’un 3 sezonda ilk 6’nın dışında kalması kayda değer. Üstelik o başarıyı yakalarken, 2017-18 sezonunda Deloitte’nin yayınladığı ‘Para Ligi’nde dünya futbol tarihinin en fazla kâr yapan takımı (380,7 milyon sterlin) olarak ilk sırayı alacaktı. Kulübün futbolcularına ödediği senelik 148 milyon sterlin Premier Lig’in 6. sırasında, ezeli rakip Arsenal’in topçularına ödediği 240 milyon sterlinin hayli altında.

Yeni sezonun ilk maçında Tottenham kendi evinde elitlerin arasına dönen Aston Villa karşısında. Karşılaştıkları son 17 maçta rakibini sadece bir kez yenebilmiş Villa, son 10 maçın 9’unu Tottenham kazanmış, o maçlarda kaydettikleri toplam gol sayısı 24. Transfer döneminde 145 milyon sterlin harcayan Manchester United’dan sonra en cömert takım Villa, (131 milyon sterlin) ama para her zaman başarıyı getirmiyor, malum geçen sezon transferlere 100 milyonun üzerinde harcayan Fulham sezon sonunda küme düşen üç takımdan biriydi.

Beklendiği gibi Tottenham baskılı başlıyor maça, Villa kontradan golü bulan taraf oluyor, Tottenham savunmasının dengesiz yakalandığı pozisyonda Mings’in uzun pasında savunma arkasına sarkan McGinn köşeyi bulan vuruşuyla takımını öne geçiriyor. 21’de ikinci gole yaklaşıyorlar, Tottenham savunmasında derinliğin kaybolduğu pozisyonda Trezeguet kaleyi bulamıyor. Maça yedek kulübesinde başlayan Eriksen’in yokluğunda pozisyon üretmekte zorlanıyor ev sahibi, futbol stili çok benzeyen Sissoko ve Ndombele yaratıcılıktan uzak görünürken, Kane kalabalık savunma arasında kayboluyor. Tottenham topa yüzde 70 oranında sahip olduğu ama rakip kaleyi sadece bir kez bulduğu devreyi geride kapatıyor.

İkinci devreye daha istekli başlıyor Tottenham, dalga dalga gelen hücumlarını izliyor stadı dolduran 60.407 futbolsever. 52’de Sissoko net pozisyondan yararlanamıyor. 64’te Winks’in yerine Eriksen sahada. Onun oyuna girişiyle pas trafiğini artıyorlar, 73’te beraberlik golü geliyor. Villa savunmasının uzaklaştıramadığı topu ceza sahası dışından köşeye gönderen Ndombele. 77’de Eriksen’in kullandığı duran topu müthiş çıkartıyor Villa kalecisi Heaton. Son bölümde oyunu rakip ceza sahasına yıkıyor Tottenham ve 86’da Kane’in golüyle öne geçiyor. Maçın bitimine yakın, fırsatcığıyla bir gol daha buluyor 10 numara ve Tottenham ilk yarıda tutuk, ikinci yarıda Eriksen’in girişiyle etkili olduğu maçı 3-1 kazanıyor.

“Bütün iyi kitapların sonunda, bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda, meltemi senden esen, soluğu sende olan, yeni bir başlangıç vardır” der Edip Cansever dizelerinde. Kim bilir, onca senedir beklediği şampiyonluk kupasını belki de bu sezon yeni stadında kaldırmak nasip olur Pochettino’nun takımına.

Ziya Adnan

13 Ağustos 2019

Community Shield yaz kupası…

Uzaklardan…

“Anımsa bizim unutulmuş bir yazımız vardı, kıyısından çocukların dokunarak geçtiği, yaz kirli denizlerin körfezine çekildi, biten o yaz mıydı düşün istersen, bir taşra melankolisine kaptır kendini” der “Unutulmuş bir yaz için” şiirinde Haydar Ergülen. Yaz gelince futbolseverin içini yeni sezon heyecanı sarar, ama öncesinde elbette “Süper Kupa”. Bizdeki adıyla böyle bilinir, Ada futbolunda “Community Shield”, nicedir Ağustos sıcağında oynandığı için yaz kupası. İlk kez 1908 senesinde oynanmış önceki sezonda ligi ve federasyon kupasını kazanmış iki takımı karşı karşıya getiren kupa. İlk zamanlarında profesyoneller amatör takımlarla karşılaşırmış ve sezonun sonunda oynanırmış final. 1959 senesinde sezon başına almışlar, o zamandan bu yana hep ağustos ayında sahne alıyor…

2018’in Ağustos’unda Chelsea’yi yenip kupayı müzesine götürmüştü Manchester United, kupayı en çok kazanan takım. Ancak kazanana pek uğur getirmiyor, Premier Lig’in kurulduğu 1992-93 sezonundan beri kupayı kazanan 27 takımdan sadece yedisi sezon sonunda şampiyonluk kupasını kaldırabilmiş. 2000 senesinden beri kupayı beş sezonda kazanan Arsenal bırakın şampiyonluğu, üç sezondur Şampiyonlar Ligi’ne hasret…

Ama güzel yanı da var kupanın, maçın gelirleri Federasyon Kupasının ilk turunda mücadele eden 124 takıma, onların belirledikleri hayır kuruluşlarına, yardım derneklerine eşit ölçüde dağıtılıyor. İşin içinde hayır olunca yazmadan olmaz elbet, yazalım kalemimiz yettiğince 2019’un yaz kupasını…

community-shield-yaz-kupasi-610401-1.

2018-19 sezonunda her iki kupayı da Guardiola’nın takımı kazandığı için, finalde ligi rakibin arkasından 2. sırada bitiren Liverpool oldu. Geçen sezon Şampiyonlar Ligi’ni kazanan Klopp’un takımı sezona hazırlık sürecinde oynadığı dört maçı kaybetti, ancak o maçlarda takımın asları Alisson, Firmino, Mane Salah’ın milli maçlar nedeniyle takımdan ayrı kaldığını, Keita ve Shaqiri’nin de sakatlıkları nedeniyle kadroda yer almadığını hatırlatalım. Çokları gibi Guardiola da çok önemsemiyor kupayı, zaten federasyon kupasının yanında hep gölgede kalmış. 1972 senesinde, “Gazozuna oynamayız!” diyerek kupaya burun kıvırmış lig şampiyonu Derby County ve kupa galibi Leeds United olmuş. 2014 senesinde, kupanın prestijini artırma adına İtalya Amerika, Çin, Katar gibi futbolun para ettiği coğrafyalarda oynanması fikri ortaya atılmış. Ancak tarihi ve Wembley Stadının atmosferini düşününce vazgeçmişler. Klopp kupaya değer verenlerden, “Wembley’de oynanan her finali kazanmak isterim” diyor maç öncesi basın toplantısında…

İki takımın ‘Community Shield’ kupasında ilk finali, 2016’da Lig Kupası finalinde karşılaşmışlardı, Manchester City penaltılar sonunda kazandı. Ama Liverpool’a karşı şansı pek tutmuyor mavililerin, rakibe karşı oynadıkları son 12 maçın sadece ikisini kazanırken yedi maçı kaybettiler. Liverpool 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, hücumda Salah, Origi, Firmino üçlüsü. Afrika Kupası nedeniyle takıma geç katılan Mane kadroda yer almazken Keita yedek kulübesinde. İlk 20 dakikada Liverpool hücumlarında Salah iki kez müsait pozisyonda kaleyi bulamıyor. İlk yarıyı topa yüzde 56 oranında sahip City önde kapatırken, Guardiola’nın kalecisinin bile oyun kurabildiği, çabuk pas trafiğinde teknik kapasitesi yüksek, sürekli golü düşünen takımlar yarattığı gerçeği çok açık bir biçimde ortada.

İkinci devreye aynı kadrolarla başlıyor takımlar, Liverpool daha istekli devrenin başında. Liverpool yükseltiyor tempoyu, ilk yarının aksine bu yarıda bocalayan Guardiola’nın takımı. Liverpool aradığı golü 77’de buluyor, duran top organizasyonunda arka direkte topu kafayla ağlara gönderen Matip. Dört dakika uzatılan maç beraberlikle sonuçlanınca penaltılara geçiliyor. Velhasıl 77.565 taraftarın şahitliğinde beş penaltıyı gole çeviren Manchester City kaldırıyor kupayı. Salah’ın uzatma dakikalarında kaçırdığı net gol maçın kırılma anı…

Ziya Adnan

7 Ağustos 2019

Brentford FC; Championship’in arı kovanı…

Uzaklardan…

Bilir misiniz, ilk kez 2004-05 sezonunda günümüzdeki adını aldı Ada futbolunun dört profesyonel liginin 2. sırasında yer alan Championship. Premier Lig’in kurulduğu 1992’den önce futbol aleminde ‘2. Lig’ diye bilinirdi. Premier Lig’in yükselişiyle birlikte o da parladı. Günümüzde 24 takımlı lig Avrupa futbolunun değer ve izlenme oranı olarak 7. sırasında. 2018-19 sezonunda oynanan maçlardaki ortalama taraftar sayısı 20.181. Geçen sezon play-off maçları sonunda Premier Lig’e dönen Aston Villa evinde oynadığı 23 maçta 36.029 taraftar ortalaması yakaladı. Onu takip eden Leeds United’ın taraftar ortalaması 34.033. Sezon sonunda 3. Lig’e düşen İpswich Town’un 17.765 taraftar ortalaması marka değerinin nasıl yaratıldığını anlatıyor görmesini bilenlere.

Ligde forma giyen 621 futbolcunun 307’si İngiltere dışında dünyaya gelmiş. Ligin toplam değeri 1,2 milyar sterlin, bizim ‘Kurşunlu’ Süper Lig’in (496 milyon) neredeyse üç katı. Ligin önemi ve değeri boş cümlelerle değil, tribünlerin doluluğu ve izlenme oranıyla yakalanıyor anlayacağınız. Ligdeki takımlara gelince… İçlerinde Leeds United, Nottingham Forest, Derby County, Blackburn Rovers gibi eskinin özlemiyle yanıp tutuşan nicesi var. (Bu vesileyle Fulham’a da selam çakalım, dönsünler sezon sonunda bıraktıkları yere.)

Championship’ten dem vurup ligin demirbaşını unutmak olmaz. 1887’de kurulmuş Barnsley FC köklü tarihinde sadece bir sezon ülke futbolunun en üst liginde boy göstermiş. 75 sezon Championship’te mücadele vermiş kırmızı beyazlılar.

Ağustos ayının ilk cumartesi gününde, Championship’te 2019-20 sezonu başlıyor. Brentford’un Griffin Park Stadı’nda ev sahibinin konuğu Birmingham City. Londra’nın batısında, Middlesex bölgesinde Hounslow belediyesine bağlı, adını kıyısına kurulduğu nehirden alan 30 bin nüfuslu küçük bir kasaba Brentford, kırmızı beyazlı takımı futbol âleminde ‘The Bees’ (Arılar) olarak nam salmış. Takıma 1904’ten beri ev sahipliği yapan 12.300 kapasiteli Griffin Park Stadı adı Yunan mitolojisindeki kartal ve aslan karışımı bir yaratıktan miras. Günümüzde dört köşesinde pub olan yegâne stat olarak hâlâ ayakta emektar futbol mabedi. Ama hikâyesi bitmek üzere. Takım sezon sonunda 17.250 kapasiteli Brentford Community Stadı’na taşınacak ve bir futbol mabedi daha endüstriyel futbolun pençesinde tarihe karışacak.

Brentford 2018-19 sezonunu 11. sırada tamamladı, 22 kişilik kadronun yaş ortalaması 24.3, toplam değeri 50 milyon sterlin. 22 yaşındaki golcüsü Neal Maupay 25 gol 8 asistle gol krallığı sıralamasında 3. sırayı aldı. 2017’de 1,6 milyon sterlin karşılığında Saint-Étienne’den transfer olduğu takımda 85 maçta 37 golü var. Premier Lig takımlarının talip olduğu golcü transfer penceresi kapanmadan başka bir takımın yolunu tutar mı zaman gösterir ama görünen o ki yeri zor dolar. Rakip Birmingham City geçen sezonu 17. sırada bitirdi, onların da hedefi 2011’de düştükleri görkemli lige, elitlerin arasına dönmek. Hikâyeleri arasında 90’lı senelerde 23 yaşındaki Karen Brady’nin Ada futbolundaki ilk kadın idari menajer olması da var.

Ev sahibi Brentford 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, ayrılığı gündemde olan Maupay kadroda yer almıyor, yerinde 11 numaralı Watkins. 2016’dan beri rakibine karşı kaybetmedi Brentford. Geçen sezon Premier Lig’e yükselen Norwich City ve Sheffield United’dan sonra evinde en çok puanı topladıklarını hatırlatalım. Tribünleri dolduran 11.332 taraftarın önünde hızlı başlıyorlar maça. Orta sahanın dinamosu 14 numaralı Dasilva, Arsenal altyapısından yetişmiş, ilk bölümde göze batanlardan. İlk 15 dakikada üç kez yokluyorlar rakip kaleyi, 16. dakikada Watkins’in vuruşunda üst direk gole izin vermiyor. Brentford’un golü beklenirken 18. dakikada sevinen misafir takım oluyor. Duran top organizasyonunda savunmadan gelen Pederson ceza yayının üzerinden aşırma kafa vuruşuyla takımını öne geçiriyor. Devrenin bitimine yakın net fırsattan yararlanamıyor ev sahibi, Marcondes’in vuruşunda yine direkleri geçemiyorlar. Topa yüzde 80 oranında sahip olduğu, net fırsatlardan yararlanamadığı devreyi geride kapatıyor Brentford.

İkinci devrede Brentford yine baskılı. Misafir takım beşli orta sahasını savunmasına yaklaştırıyor devrenin başında. Onların da 7 numarası Crowley, Arsenal altyapısından yetişme, ilk 60 dakikada takımın en iyisi. 60’tan sonra baskıyı artırıyor Brentford ama net pozisyon üretmekte zorlanıyor. 71’de Leeds United’dan transfer edilen Pontus’un kafası savunmada kalıyor, Brentford adına kaçan bir fırsat daha. Beş dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca Brentford çok üstün oynadığı, rakip kaleyi 15 kez yokladığı maçı kaybedip sezona puansız başlıyor. Birmingham City ise sadece bir kez gelip golü bulduğu maçta üç puanı kapmanın mutluluğunda.

Ziya Adnan

6 Ağustos 2019

Yaz geçer, dostluk kalır…

Uzaklardan…

“Yaz geçer” der Murathan Mungan o enfes şiirinde, “yaz geçer, ömürde geçmeyen nedir, geçer görünen, sessiz parklar kimsesizliğinde ya başka kentlere gitmiş insanlar ya sokağa çıkmıyorlar, kimsesiz öğle sonları, kimsesiz öğle sonlarında, yaz sinemaları, içimde o tenhalık, dilsizliğimde olumsuz aşkların kanlı diyalogları…”

Bir yaz daha geçerken ömürden, sezonun başlamasına az kala takımlar yenileri denemek, eksikleri görmek adına dostluk maçlarında. Dostluk maçı dediğin adı üstünde yaz sıcağında bolca dostluk, bolca su molası, az rekabet ama yenilere kendini gösterme adına fırsat. Futbol tabiriyle, iyi oynayan kapsın formayı. Ama bir de tarihe geçmiş dostluk maçları var, “bu da olur mu?” dedirten. Geçen sezon Premier Ligden düşen o enfes mahallenin siyah beyazı Fulham’ın evinde oynadığı West Ham maçı vesilesiyle hatırlayalım unutulmaz ‘friendly’leri…

1994 Temmuz’unda teknik direktörlüğünü Harry Redknapp’ın yaptığı West Ham United, Oxford City karşısında sahaya çıkar ve olaylar gelişir. Tribünlerde yer alan vücudu dövmelerle kaplanmış dazlak bir West Ham taraftarı, takımın forveti Lee Chapman’a sövüp saymaktadır. Bilirsiniz işte, “Sen golcüysen ben de…” ile başlayan cümleler… Kaderin cilvesi, maçın ilerleyen dakikalarında Chapman sakatlanıp oyundan çıkar ama dazlak taraftar devam eder yakası açılmadık küfürlere. Sabrı taşan Redknapp, “Madem beğenmiyorsun, o zaman onun yerine oyuna gir de seni görelim…” diyerek ikinci yarıda Chapman’ın yerine forma verir 27 yaşındaki West Ham taraftarına. Maçın hakemlerine, “yeni transfer ettiğimiz Bulgar forvet” diye tanıtır şaşkın topçusunu. West Ham maçı 4-0 kazanırken sahaya sonradan giren taraftar bir de gol atar ama ofsayt gerekçesiyle sayılmaz. Fena oynamamasına rağmen amatör futbol geçmişi olan taraftara sözleşme önermemiş Redknapp, ne diyelim futbolun içinde bu da var…

2018-19 sezonunda Avrupa Kupalarında fırtına gibi esen, Şampiyonlar Liginde Juventus, Real Madrid gibi devleri eleyen Ajax, 2018 senesinin Temmuz’unda Ada futbolunun 3. Lig takımı Walsall karşısında dostluk maçına çıkar. Takımda De Ligt, Frenkie de Jong, Dusan Tadic gibi yıldız isimler yoktur ama Kasper Dolberg, Siem de Jong gibi önemli oyuncular sahada yerini almıştır. 3. Lig takımı, golcüsü Andy Cook’un golleriyle maçtan 2-0 galip ayrılırken Ajax’I izlemeye gelenler şaşkındır, fark bekledikleri maçtan yenik ayrılmışlardır. Hikâyenin devamımda, sezon sonunda Ajax Şampiyonlar Liginde yarı final oynarken, Walsall 4. Ligden düşer…

Avusturya futbolunun 5. Lig takımlarından ATV Irdning 2018 senesinin yazında hazırlık maçında Everton karşısına çıkar. Marco Silva’nın takımın başında çıktığı ilk maçta İngiliz ekibinin rahat kazanması beklenmektedir. Ama dostluk maçında rakibini rencide eder maviler, 90 dakikanın sonunda tabela 22-0’ı göstermektedir. O maçta beş gol kaydeden Kevin Mirallas’ın kadroda yer bulamadığını, 2018-19 sezonunda Fiorentina’ya kiralandığını hatırlatalım. Maçtan sonra Avusturya takımının taraftarlarına ve Everton kulübüne yazdığı satırlar da unutulmasın: “Kuruluşumuzun 60. yıldönümünde bizime oynamayı kabul eden, bileğinin hakkıyla maçı 22-0 kazanan Everton’a, o maçı izleyen 293 taraftarımıza, o maçtan sonra takımımıza katılmak istediğini dile getiren onlarca milli futbolcuya teşekkür ederiz. Gelecek sezon Everton’la kozumuzu paylaşmayı çok isteriz.”

Geçen sezon Premier Lig’e veda edip içimizi acıtan Fulham, West Ham karşısında. İlk devrede West Ham’da göze batan orta sahanın dinamosu 20 yaşındaki Rice, Ada futbolunun yükselen değerlerinden.

İkinci yarıya Fulham bir, West Ham üç değişiklikle başlıyor. Fulham’da Knockaert sağ kanatta hünerlerini sergiliyor ama ceza sahasında çoğalmakta etkisizler. Bu devrede daha ofansifler ancak net fırsat üretemiyorlar. Oyuna ikinci yarıda giren Kamara hareket getiriyor takıma, 68’de onun vuruşla gole yaklaşıyorlar. 78’de daha müsait pozisyonda isabetsiz vuruyor 47 numara, sanırım Babel gibi fark yaratan oyuncuyu arayacaklardır. West Ham tek golle kazanıyor dostluk maçını. Maçtan sonra Fulham’ın hocası Scott Parker’e Babel’in ayrılığını soruyorum. Babel’in takıma geçen sezon ocak ayında katıldığını, takıma katkı sağladığını ancak sözleşmesinin sezon sonuna kadar olduğunu, sezonun bitiminde Galatasaray’a gitmek istediğini dile getiriyor. Velhasıl yeni sezona Barnsley deplasmanında başlayacak Fulham, şans yanlarında olsun…

Ziya Adnan

4 Agustos 2019

Yoksulluktan doğan yıldızlar- 2

Uzaklardan…

1962 Dünya Kupasını kazanan Brezilya Mili Takımının en golcü futbolcusu “Çalıkuşu” lakaplı çarpık bacaklı, kısa boylu, acayip görünümlü yedi numaraydı. 28 Ekim 1933 yılında Rio de Janeiro yakınlarındaki Pau Grande şehrinin varoşlarında, 36 yaşında alkolik bir babanın, çok çocuğundan biri olarak, üstelik ciddi sağlık sorunlarıyla açmış dünyaya gözlerini. Manuel Francisco dos Santos’un sol bacağı diğerinden altı santimetre kısa, omurgası eğriymiş. Sağ bacağı içe, sol bacağı ise dışa doğru eğilmiş, küçük yaşlarda geçirdiği çocuk felci sonucu zekâ geriliği oluşmuş.

LAKABI ÇALIKUŞU

Yaşıtlarına göre ufak tefek olduğu için ablasının ona taktığı “Çalıkuşu” lakabıyla anıldı yaşamı boyunca. Aslında, müthiş futbol yeteneği olmasına rağmen, bu “sakat görünümlü” gencin, bırakın futbol yıldızı olmasını, yürümesi bile mucizeydi. Henüz çocuk yaşlarda Pau Grande’deki tekstil fabrikasında çalışmaya başlamış. Ancak çok tembel ve umursamazmış. Çoğu gün işe geç gider, bazen hiç gitmez, balık tutmaya, kuş avlamaya çıkar, aylaklık yaparmış. Onu işten atmamalarının nedeni, fabrikanın yöneticisi Boboco’nun amatör bir takım olan S.C Pau Grande’nin başkanı olmasıydı ve “Çalıkuşu” o takımın yıldızıydı… İki kez evlendiği kısa yaşamında sayısız kadınla birlikte olurken, o kadınlardan 14 çocuk yapacaktı. İlk profesyonel takımı 1955 senesinde ülkenin siyah beyazlı takımı Botafogo. Takımdaki ilk antrenmanında, o yılların en sağlam savunma oyuncularından Nilton Santos’u ipe dizdiği, çalımları, sürati ile izleyenleri şaşkına çevirdiği yazılır… Yaşamının son on ayında sekiz kez alkole bağlı sorunlar yüzünden hastaneye kaldırılan “Çalıkuşu” 19 Ocak 1983’de hayata gözlerini yumduğunda 49 yaşındaydı ve ölüm nedenini siroz olarak yazmıştı gazeteler…

Yakın geçmişte aramızdan ayrılan futbol dilencisi Eduardo Galeano’nun tanımıyla, oynanmayı bekleyen bir topun, dans edilmesini bekleyen bir müziğin ya da öpülmeyi bekleyen bir kadının peşinde geçen kısacık ömürde fakir, yalnız ve sarhoş yumdu gözlerini hayata Garrincha. O kadar yetenekliymiş ki, futbolun muhtemel gelmiş geçmiş en büyük yıldızı Pele, onun için, “O olmasaydı, ben üç Dünya Kupası kazanan bir futbolcu olamazdım” demiş… Son yolculuğunda, onu uğurlamak için doldurmuş sevenleri Pau Grande sokaklarını, bir itfaiye aracının üzerinde taşınmış naaşı. Mezar taşında “Burada insanlara mutluluk vermiş, kuşlarla konuşan çocuk yatıyor” yazıyormuş…

YETİMHANEDEN ZİRVEYE

4 Aralık 1959 doğumlu Paul McGrath, Batı Londra’nın Ealing semtinde İrlandalı bir anne ve Nijeryalı bir babanın oğlu olarak dünyaya gelmiş. Doğumundan hemen sonra ortadan kaybolmuş baba, annesi de küçük bebeği başka bir aileye vermiş. Beş yaşına bastığı zamanlarda gözünü Dublin’in bir yetimhanesinde açmış, sonrası koyu Katoliklerin içinde melez bir çocuğun kötü kaderiyle başa çıkmaya çalıştığı zamanlar. 2007 senesinde kaleme aldığı, futbolun muhtemel yazılmış en hüzünlü biyografisi “Back from the Brink” kitabında iki kez intihara kalkıştığını, 19 yaşında geçirdiği sinir krizinden sonra bir seneye yakın yatağa bağlı kaldığını anlatır. Saha dışındaki tüm sıkıntılı zamanlara rağmen saha içinde generaldi 1.83’lük stoper. 1982-89 arasında Manchester United’ın değişilmezleri arasındaydı. Dizlerinizdeki ağır sakatlığa rağmen, kariyerinin en iyi maçlarını 1989-96 arasında formasını giydiği Aston Villa’da yaşadı. Onun zamanında Aston Villa Premier Lig şampiyonluğuna çok yaklaştı ama olmadı…  

379 MAÇTA 117 GOL

Amatör takımlardan profesyonelliğe geçiş yapmış, zaman içinde yeşil sahalarda nam salmış niceleri var. Ama içlerinde biri var ki hikâyesini anlatmadan sanırım yazı eksik kalır. 29 Temmuz 1978’de Fransa’nın batısındaki Angers şehrinde dünyaya gelmiş. 26 yaşına bastığı zamanlarda akşamları barmenlik, gündüzleri çöpçülük yaparak hayatını idame ettirir, boş zamanlarında amatör takımlarda top koştururmuş. İlk profesyonel takımı Valenciennes FC o yıllarda 3. Ligde mücadele ediyormuş ama onun takıma gelişiyle kaderi değişmiş. Onun golleriyle iki sezonda iki küme terfi ederek 1. Lige yükselmişler. 30 yaşında Fransa Milli Takımıyla Uruguay karşısında ilk milli maçına çıkmış. 2009 senesine kadar süren kariyerinde Fransa’nın 8 takımında top koşturdu Steve Savidan. Yakın geçmişte yaptığı bir söyleşide, dünyaya yanlış zamanda geldiğini, Anelka ve Henry ile aynı jenerasyondan olmalarına rağmen fizik olarak onlardan çok daha küçük olduğu için genç yaşlarda kendisine fırsat verilmediğini anlatır. Kalp rahatsızlığı nedeniyle 31 yaşında futboldan koptuğunda geride 379 maçta 117 gol bırakmış.

Zıya Adnan

1 Ağustos 2019