RB Leipzig; bir yükseliş hikâyesi…

Uzaklardan…

2009 senesinde kuruldular. İlk sezonlarında amatör kümelerin sessizliğinde evlerinde 2.160 taraftar ortalaması yakalarken, o sayı sekiz sene sonra, 2017-18 sezonunda 39.397’ye yükseliyordu. Teknik direktörleri 33 yaşında bir futbol sevdalısı, bu sezon kadrolarındaki hiçbir futbolcuya 20 milyon avro’dan fazla ödemediler. 2019-20 sezonunu Bundesliga’da 3. sırada bitirdiler. Berlin Duvarı yıkılmamış olsaydı bir Doğu Alman takımı olarak tarihe geçeceklerdi. Şampiyonlar Ligi’nde çeyrek final oynayan, ülkede Hoffeinheim ile birlikte pek sevilmeyen takımın müthiş yükselişine naçizane bir bakış…

Mayıs 2009… Premier Lig’de Manchester United arka arkaya 3. şampiyonluğunu kazanıyor, 1990 senesinden beri şampiyonluğa hasret kalan Liverpool ise ligi 2. sırada bitiriyordu. Onların kaçan şampiyonluğa hayıflandıkları zamanlarda, Almanya’nın 1,1 milyon nüfusuyla 8. büyük şehri Leipzig’in takımı SSV Markranstadt enerji içeceği üreticisi ‘Red Bull’ tarafından satın alınıyordu. Aslında şirketin futbola ilgisi çok zaman önce başlamış, sahiplerinden Dietrich Mateschitz, yakın arkadaşı, ülke futbolunun efsanesi Franz Beckenbauer’ın tavsiyesiyle futbola yatırım yapmaya karar vermişti. Önce Hamburg, Münih, Duesseldorf’ta 50 milyon avro’luk bütçeyle satın alacak kulüp aradılar, sonra o dönemde 4. Ligde mücadele eden FC Sachsen Leipzig’de karar kıldılar. Ancak kulübün adını ‘FC Red Bull Sachsen Leipzig’ olarak değiştirme niyetleri Almanya Futbol Federasyonu’nun ve taraftarların tepkisini çekti. Neticede onların futbol kültürü bizim diyarlardan farklı, tarihe ve köklere bağlılık o kültürün parçası. Velhasıl yükselen tepkiler karşısında geri adım atan şirket bu kez TSV 1860 Munich ve Fortuna Düsseldorf’u satın almaya niyetleniyor ama isim değişikliği önerisi kulüp taraftarlarınca aynı tepkiyi görüyordu. Eski Türk filmlerinin repliğiyle bedenime sahip olabilirsin ama ruhuma asla!

Onlar da çareyi daha alt liglerde, eski adıyla Doğu Almanya’nın Leipzig şehrinde buldular. Şehir 1994’ten beri Bundeslaiga’da temsil edilmemiş, 1998’den beri profesyonel liglere kulüp göndermemişti. Şehrin 13 kilometre batısında yer alan 5. Lig takımı SSV Markranstädt’ı 350 bin avro karşılığında satın aldıklarında takvim yaprakları Mayıs 2009’u gösteriyordu. Red Bull şirketinin yedi kurucu ortağı yeni kulübün yönetim kurulunda yer alırken, öncesinde futbolcu menajerliği yapan Andreas Sadlo’yu başkan olarak seçmişlerdi. İlk sezonlarında amatör liglerin sessizliğinde 5 bin kapasiteli ‘Stadion am Bad in Markranstädt’ takıma ev sahipliği yaparken ligi 4. sırada bitirip terfi şansını kaybediyorlardı. Amatör liglerde geçen üç sezondan sonra 2013 Haziran’ında 3. Lige yükseliyorlar, yeni mabetleri Red Bull Arena’da 30 bin taraftarın şahitliğinde müthiş hikâyelerinde yeni sayfa açıyorlardı. Bir sezon sonra, 2015 Mayıs’ında 42.713 taraftar önünde 2. Lig’e yükseldiler. 2016-17 sezonunun sonunda en uzun yenilmezlik serisiyle Bundesliga’ya yükseldiklerinde kuruluşlarının üzerinden 8 sene geçmiş, o sürede amatör liglerden ülke futbolunun en üst ligine, elitlerin arasına yükselmişlerdi. O dönem formasını giyen topçular arasında 5 milyon avro bedelle Beşiktaş’tan transfer ettikleri Nukan Atınç’ın da bulunduğunu hatırlatalım…

Çokları tarafından ‘sponsor takımı’ oldukları için sevilmedikleri malumunuz, ancak bizim diyarlarda transfer dönemlerinde har vurup harman savuran ‘Yolunda A.Ş.’ler yüzünden birçok kulübün batma noktasına geldiğini düşününce insan ister istemez keşke benim kulübüm de böylesine bir yükseliş hikâyesi yazsa diye düşünmeden edemiyor. Güzel olmaz mıydı, Ankaragücü’nün ya da Gençlerbirliği’nin Şampiyonlar Ligi’nde böyle müthiş bir hikâye yazması! Velhasıl bizim denetimden ırak yitik futbol düzeninden uzakta RB Leipzig’in yükseliş hikâyesi takdire şayan. Sevmeniz bile naçizane görüşüm hürmette kusur etmeyin, malum iyi yönetilen takdiri hak eder…

Ziya Adnan

25 Ağustos 2020

West Bromwich Albion: İki kat arasında…

Uzaklardan…

1862 senesinde kurulmuş Notts County, dünya futbolunun en eski takımı. Köklü tarihlerinde 29 sezonda düşmenin elemini ya da yükselmenin hazzını yaşamışlar. Şimdilerde amatör liglerde çile çekiyorlar. 2019-20 sezonunun sonunda play-off finalini Harrogate Town karşısında kaybederken profesyonel liglere yükselme şansını kaybettiler. Her ne kadar ezeli rakipleri, şehirdaşları Nottingham Forest olsa da yakın kasabanın takımı West Bromwich Albion da rakipleri arasında. Geleni karşılamak âdettendir diyerek onları da hatırlayalım…

Ülkenin büyük sanayi şehri Birmingham’ın 10 kilometre kuzeybatısında, West Midlands bölgesinin 136,940 nüfuslu sakin kasabası West Brom, geçmişte adını kömür madenleri ve tuğla üretimiyle duyurmuş. Kasabanın mavi beyazı West Bromwich Albion Ada futbolunun öz asansör takımlarından. 2002-10 arasında Premier Lig’e dört kez yükselip, günümüzdeki adıyla Championship’e dört kez düştüler. Onlar için sezonlar ya kümede kalma, lige tutunma savaşı ya da şampiyonluk heyecanı. 1999’dan sonra ilk kez 2011 senesinde sevdalılarına o iki heyecanı yaşatmadan farklı bir sezon geçirmişler. 2002’de yükseldikleri Premier Lig’den 2003’te düştüler, 2004’te yeniden döndüler. 2005’te ligin ilk devresinde son sıraya demir atmış, küme düşmesine kesin gözüyle bakılırken 2. yarıda topladıkları puanlarla bir mucizeyi gerçekleştirip kümede kaldılar. Ama uzun sürmedi başarı hikâyesi, 2006’da düştüler. 2007’de yükselme şansını play-off finalinde kaybettiler. 2010’da yükseldikleri Premier Lig’de 2017–18 sezonunun sonuna kadar boy gösterdiler. 2019 play-off finalinde Aston Villa karşısında kaybettiler, bir sezon sonra 2020’de ligi şampiyon Leeds United’ın arkasından 2. sırada bitirerek yeniden döndüler elitlerin arasına. 21 kişilik kadronun 9 oyuncusu İngiltere dışında dünyaya gelmiş, toplam değeri 55 milyon Sterlin. Ezeli puan cetvelinde Crystal Palace’ın arkasından 20. sıradalar. Ülke futbolunun en üst liginden ayrı kaldıkları en uzun süre 1949-73 arasında, tam 24 sene beklemişler dönecekleri günü…

West Browich Albion’dan dem vurup hocaları, futbolun en güzel abisi Slaven Bilic’den dem vurmadan olmaz, ona da selam çakalım. Her daim mütevazı, her daim açık sözlü, her daim dost canlısı. West Ham’daki son sezonunda farklı yenildikleri bir maçtan sonra yaptığı basın toplantısını hatırlıyorum. Aynı saatlerde uzaklarda oynanan İstanbul derbisinin sonucunu sormuştu merakla ve kırık Türkçesiyle. Beşiktaş onu unuttu mu bilemem ama gördüğüm, o siyah beyazlı takımı hiç unutmadı. Naçizane görüşüm, gidişinden sonra Türk futbolu en güzel abisinden yoksun kaldı. Hüsranla biten Türkiye macerası sonrası 2015-17 arasında West Ham United’ı çalıştırdı. 2018-19’da Suudi Arabistan sıcağında Al-Ittihad takımının başında çıktığı 17 maçta sadece dört galibiyet alınca, sözleşmesinin beşinci ayında kovuldu. 2019 Haziran’ında West Brom’un teknik direktörlüğüne getirildi. İlk sezonunda takımı elitlerin arasına taşıdı. Sezon boyunca tek maç dışında sahada yer alan 11’de akademilerinden yetişmiş gençlere forma şansı verdiğini, takımın en değerli oyuncusunun defansif orta saha Jake Livermore olduğunu hatırlatalım. Mabetleri 26,688 kapasiteli“Hawthorns”, 1900’den beri takıma ev sahipliği yapıyor. Geçen sezon evlerinde oynadıkları maçlarda 18,824 taraftar ortalaması yakaladılar

Konu hocalardan açılmışken, Ada futbolunda bir takımın başında en uzun kalmış demirbaşı da anmadan geçmeyelim. İlk kez 1902 senesinde West Brom’un başında sahaya çıkan Fred Everiss 46 sene takımda kalmış. Takımın efsanesi Bryan Robson 1979-81 arasında takımın ligi ilk dört içinde bitirmesini sağlamış ve 200 maçta takımla sahaya çıkmıştı. 1981’de Manchester United’a transfer olurken, kasabanın takımında birlikte parladığı hocası Ron Atkinson’la Kırmızı Şeytanlar’da ışıltılı kariyerine devam etti.

Velhasıl iki sene aradan sonra futbolun en görkemli ligine döndü West Brom, o küçük kasabanın eski takımı. “Kendi boşluğuna asılı, birer asansörüz aslında, ve ben elimde, taze bir karanfil, sıkışıp kaldım, iki katın arasında,” der dizelerinde Sunay Akın. Gelecek sezon asansörün iniş düğmesine basarlar mı bilinmez ama sevilen hocalarıyla lige renk katacakları kesin. Temennimiz bu kez kalıcı olsunlar…

Ziya Adnan

18 Ağustos 2020

Lanetli takımın dönüşü…

Uzaklardan…

Sene 1974…

İngiltere Milli Takımı 1974 Dünya Kupası’nın dışında kalmış, başarısızlığın faturası hocaları Alf Ramsey’e kesilmiştir. Onun yerine getirilen Don Revie o zamanın başarılı hocalarından, 1961-74 arasında Leeds United’ı çalıştırmış, takımla üç şampiyonluk yaşamış. Revie milli takımın başına getirilirken, Leeds United yakın şehrin takımı Derby County efsanesini yaratan Brian Clough ile anlaşır. Ancak Clough’in yardımcısı, uzun seneler birlikte çalıştığı Peter Taylor bu anlaşmaya karşı çıkar, ayrılmaz denilen ikilinin yolları o gün ayrılır…

Ancak Clough’un Leeds United macerası umduğu gibi gitmez, kendinden önceki hocanın sertliğe dayalı çirkin futbolundan, takımın kibrinden, futbol felsefesinden nefret eden Clough bu nefreti her fırsatta dile getirir, haliyle o nefret futbolcularla arasındaki bağların kopmasına neden olacaktır. O döneme tanıklık etmiş olan takımın eski futbolcusu Peter Lorimer geçmişte verdiği söyleşide, Clough’un kulüpte çalışmaya başladığı ilk gün ofisinde Revie’den kalan tüm eşyaların atılmasını istediğini, onun masasına oturmayı reddettiğini anlatır.

Clough’un Leeds United’daki 44 günlük macerası 2007 senesinde yayınlanan David Peace’in enfes futbol kitabı “The Damnet Utd”da anlatılır ve kısa sürede 500 binin üzerinde satan kitap futbol edebiyatının başyapıtları arasında yerini alır. Kitabın Kıvanç Koçak’ın çevirisiyle Sel Yayınları’ndan çıktığını, 2009’da Tom Hooper tarafından sinemaya aktarıldığını hatırlatalım. Hikâyenin aktörlerinden Don Revie milli takımdan sonra ülkesinde başka hiçbir takımda çalışma fırsatı bulamayacak, kariyerine Suudi Arabistan’da devam edecektir. 1989’un Mayıs’ında 61 yaşında aramızdan ayrılan futbol sevdalısının heykeli şimdilerde Leeds United’in Ellland Road Stadı’nın girişinde, eski güzel günlerin anısına…

Clough ve Taylor’a gelince, ikili Nottingham Forest’te yeniden bir araya gelecek, Derby’de yaşattıkları başarıyı tekrarlayacaklardır. Sonraları dargınlıklar girer araya, dostluğun yerini husumet alır. Taylor 1982 senesinin Mayıs’ında emekliye ayrılır. 1990’nın Ekim’inde, tatil için gittiği Majorca adasında, 62 yaşında aramızdan ayrıldığında ölüm haberini telefonda alan Clough’ın hıçkıra hıçkıra ağladığı, içki şişelerine sarıldığı anlatılır. 2004’te yayımlanan, Peter Taylor’a ithaf ettiği biyografisinde ona şu satırlarla seslenmiş: “Ayrıldığımız gün seni bu yaşamda güldürecek çok fazla şey kalmayacaktır demiştin. Haklıydın…” O enfes futbol filmi şu anekdotla son bulur: “Brian Clough, İngiltere Milli Takımının hiç sahip olmadığı en iyi teknik direktör”.

Lanetli takım ise köklü tarihinin büyük bölümünü ülke futbolunun en üst liginde geçirdi, ezeli puan cetvelinde 13. sıradalar. 1964-82 seneleri arasında 18 senelik 1. Lig macerasından sonra düştüler, sonra döndüler. Ülke futbolunun en üst liginde üç sezonda şampiyonluk yaşadılar, 1975’te günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi’nde final oynadılar. 2003-04 sezonunun sonunda, 14 sene aradan sonra eski acıyı yaşattılar taraftarlarına. Umutla bekledi sevdalıları yeniden dönecekleri günü ama olmadı. 2004 senesinde parasal sıkıntılarla boğuştukları zamanlarda antrenman sahasını ve statlarını satmak zorunda kaldılar. 2006-07 sezonunun sonunda bütçesindeki açık nedeniyle 15 puanı silindi, o dönem kayyuma devredilmesi gündeme geldi, o sezon tarihinde ilk kez 3. Lig’e düştü. Üç sezon futbolun görünmez köşelerinde mücadele ettikten sonra, 2009-10 sezonunu ikinci sırada bitirerek tekrar Championship’e döndüler. 2017’de İtalyan iş insanı Andrea Radrizzani kulübü satın aldı, takım 2018-19 sezonunun sonunda Premier Lig’e dönme fırsatını play-off maçlarında kaybetti. 2000’den beri 25 teknik direktörle çalıştılar, mutluluğu “Çılgın” lakaplı Arjantinli’de buldular. Sezon içinde, puansız döndükleri Fulham deplasmanı sonrası basın toplantısında tercümanın sözünü keserek tercüme hatasını düzeltişini hatırlıyorum. İngilizcesi iyi olmayabilir, ama zekâsı, gözlem yeteneği ve detaya verdiği önem takdire şayan…

2019-20 sezonunun sonunda Championship’i şampiyon olarak bitirerek elitlerin arasına döndü Yorkshire bölgesinin 475 bin nüfuslu şehrinin beyazlı takımı. Ülkenin ilk 15 stadı içinde yer alan 37.890 kapasiteli Elland Road Stadı’nda 27.643 taraftar ortalaması yakaladılar…

“Sen geldin ya, yine bahar koktu buralar, her yanım bahar oldu” der dizelerinde Sezai Atay. Gelişiyle şehrine, sevdalılarına baharı getiren takım onca seneden sonra gelecek sezon Premier Lig’de boy gösterecek. Naçizane görüşüm sadece Bielsa için bile onları izlemeye değer…

Ziya Adnan

11 Ağustos 2020

Jockey, bir Liverpool efsanesi…

Uzaklardan…

Takvim yaprakları 13 Haziran 1955’i gösterirken İskoçya’nın bozkırında yer alan Sauchie kasabasında dünyaya gelmiş. 2010’un Temmuz’unda, “The Observer” gazetesine verdiği söyleşisinde, madenci kasabasında çocukların top oynamaktan başka yapacak işleri olmadığını, topu olan çocukların şanslı sayıldığını anlatıyor. Lornshill akademisine devam ettiği çocukluk yıllarında sıkı bir Glasgow Rangers taraftarıymış ama futboldan daha çok voleybola meraklıymış. 15 yaşında okul takımında voleybol oynarken geçirdiği bir kaza sonucu sevdiği iki spordan da bir süre uzak durmak zorunda kalmış. O dönem de golf oyununa merak saldığı, hatta bu o zamanlardaki hayalinin profesyonel golfçu olmak olduğu biliniyor. Ancak babası ve ağabeyi onun gibi düşünmüyormuş ve onların iteklemesiyle henüz 17 yaşında İskoçya’nın köklü kulüplerinden Hibernian’nın seçmelerine katılmış.

Bu vesileyle onları da hatırlamadan geçmeyelim. 1875 senesinin Ağustos’unda, Edinburgh’un kuzeyinde yer alan Cowgate kasabasının İrlandalıları tarafından kurulmuş. Adının kökeni olan “Hibernia”, Latincede İrlanda anlamına gelir. Tarihinde dört lig şampiyonluğu yaşamış (en son şampiyonluğu 1952 senesinde). Maçlarını 20.421 kapasiteli Easter Road Stadında oynayan siyah beyazlı takım 2019-20 sezonunda 12 takımlı İskoçya Premier ligini 7. sırada tamamladı…

Futbolcuya dönersek; o yıllarda Hibernian’ın teknik direktörlüğünü yapan Eddie Turnbull savunmanın ortasında yer verdiği 1.88’lik futbolcuya birkaç antrenmandan sonra profesyonel sözleşme önermiş ama kafasında golfçü olma hayali yatan genç futbolcu sözleşmeyi kabul etmemiş. Ağabeyinin de forma giydiği ilk profesyonel kulübü Partick Thistle’da 1973-77 seneleri arasında 86 maçta sahaya çıkmış. O dönemde genç stoperi defalarca izleyen Liverpool teknik direktörü Bob Paisley 1977-78 sezonunun başında kulübüne 110 bin Sterlin ödeyerek futbolcuyu kadrosuna katmış…

İzlemiş olanlar bilir, çok süratli olmamasına rağmen oyunu son derece iyi okur, soğukkanlı, zarif stili ile o dönemin sert, kaba saba “top geçer adam geçmez” savunmacılarından farklı bir portre çizerdi. Top ayağına yakışırdı, oyunu geriden kurar, önünde oynayan arkadaşlarına yol gösterirdi. “Jockey” lakabıyla nam salmıştı yeşil sahalarda, (halk dilinde “Jock”, İskoç anlamına gelir). Takımla ilk maçına 24 Eylül 1977’de Anfield Stadında, bir lig maçında çıkmış ve Liverpool o maçı tek golle kazanmış. İlk sezonunda 18 maçta oynamış ve o sezon Liverpool şampiyon Nottingham Forest’in ardından ligi 2. sırada tamamlamış. 1977–91 arasındaki Liverpool kariyerinde 434 maçta oynamış, sekiz kez İngiltere 1. Ligi şampiyonluğu yaşamış, iki kez Federasyon Kupasını, üç kez de Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupasını (günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligini) kazanmış.

***

Yeri gelmişken, o yılların Liverpool’unu da hatırlamadan geçmeyelim. 1970 ve 80’li yıllarda yalnız Ada’da değil Avrupa arenalarında da esip kükremişti Kırmızılı takım, asla yalnız yürümedikleri zamanlara yetişmiş olanlar o takımı izlemekten keyif alırdı. Kalede Grobbelaar, savunmada Phil Neal, Phil Thompson, Alan Kennedy ve takımın diğer stoperi Mark Lawrenson, orta sahada “Kanguru” Craig Johnston, Sammy Lee, Terry McDermott, Graeme Souness, hücumda Kenny Dalglish ve Ian Rush. Ancak kötü zamanlar da yaşadılar, 15 Nisan 1989 Hillsborough faciası o günlerden biriydi, muhtemel en kötüsü. O gün takımda yerini almıştı stoper, sonraları kaleme aldığı biyografisinde o günü hayatının en karanlık günü olarak anlatıyordu. Katıldığı bir televizyon programında o günü soranlara, “O gün ruhumuzda açılmış yaralar sonsuza kadar kapanmayacak” cevabıyla acısını anlatmıştı…

Futbolu 1991 senesinin mart ayında bıraktı. Takım arkadaşı Kenny Dalglish teknik direktörlük görevinden istifa etmiş yerine geçici Ronnie Moran gelmişti. Takım taraftarları takımın başına onun getirilmesini istiyor, ancak o teknik direktörlüğü düşünmediğini, Liverpool sevdalısı olmasına rağmen kulübün yönetiminde yer almak istemediğini dile getiriyordu. Ona göre teknik direktörlük adamı hızlı yaşlandırırdı. “Saçlarımın ağırlaşmasını istemiyorum diyormuş” soranlara…

Önceleri Sky televizyonunda, sonraları BBC’nin radyo programlarında yorumcu olarak çalıştı. 1991-92 sezonunun başında, 1964 senesinden beri izleyenlere keyif veren, cumartesi akşamlarının değişilmezi, zamanının önemli futbolcularının sunduğu o enfes futbol programına katıldı. Cumartesi akşamları saat 22.30’da BBC’de başlayan, o gün oynanmış tüm maçları özet halinde izleyicilerine sunan programın en büyük özelliği ayrım gözetmeden tüm takımlara yer vermesiydi. (Geçmişte yine bu köşede yazmıştım o enfes futbol programını)

1995-96 sezonunun başıydı, Manchester United, üç önemli futbolcusu Paul Ince, Mark Hughes, ve Andrei Kanchelskis ile yollarını ayırmış, yerlerine genç takımdan yeni yetmeler Paul Scholes, David Beckham, Nicky Butt ve Gary Neville getirilmişti. Kırmızı Şeytanların şampiyonluk şansını soranlara, “You can’t win anything with kids!” (Çocuklarla bir şey kazanamazsınız!) cümlesiyle cevap vermişti bizim yorumcu. Ancak fena yanılmıştı, United o sezon hem Premier Lig hem kupa şampiyonluğuna uzandı. Verdiği cevaptan pişman olup olmadığını soranlara, futbolun güzelliğinin tahmin edilmesinin zorluğunda yattığını, ancak o cümle sayesinde daha çok tanındığını, sokakta yürürken kendisine “You can’t win anything with kids!” diyenleri anlatıyordu gülümseyerek…

2014 senesinde, 22 seneden sonra yeni sezonda BBC’nin “Match Of The Day “programında yer almayacağını açıklıyordu Alan Hansen, Liverpool’un efsane kaptanı. Şampiyonluk kupasını en son onunla 1990 senesinde kaldırmışlardı, Şimdilerde sevdalısı olduğu Liverpool onca seneden sonra gelen şampiyonluğu kutluyor, Kırmızılı takımın tarihindeki yeri unutulmasın…

Ziya Adnan

2 Ağustos 2020

Premier Lig seyir defteri: Düşenler, kalanlar, eskiyi özleyenler…

Uzaklardan…

2006 senesinin yazıydı…

Arsenal yeni mabedi Emirates’e taşınırken, kulübün yönetim kurulu başkanı Ivan Gazidis yeni statla birlikte gelirlerinin artacağını, takımın Avrupa’nın devleriyle yarışır konuma geleceğini, 60 bin kapasiteli mabedin güzel günleri getireceğini vurguluyordu. İşte o zamanlarda yıkıldı, takıma Eylül 1913’ten beri ev sahipliği yapmış, ayakta maç izlemenin mümkün olduğu zamanlarda kemik Arsenal taraftarlarının doldurduğu “North Bank” tribünüyle nam salmış Highbury. Sıcak bir temmuz günü Dennis Bergamp’in jübile maçıyla kapılarını açarken Emirates, eski stadın üzerine balyozlar iniyor, her balyoz biraz daha götürüyordu yaşanmışlıklardan. Yıkılmıştı o tarihi futbol mabedi ama Gazidis’in beklediği gibi gitmedi işler. Yeni stadın açılışından 10 sene sonra Wenger kötü gidişin yarattığı baskıya dayanamıyor, 20 senelik serüvenin sonunda takımdan ayrılıyordu. Ama gidişat değişmedi, ertesi sezonlarda takım Şampiyonlar Ligi’ne hasret kalırken Gazidis de görevi bırakmıştı. Üç sezonda iki hoca değiştirdi takım ama ne fayda! 2019-20 sezonunu 8. sırada bitirdiler, 1995’ten beri en kötü sezonları. Federasyon Kupasını kazanamadıkları takdirde gelecek sezon Avrupa Kupalarında yer alamayacaklar. Geçenlerde, ayaküstü sohbet ettiğim eski toprak futbol bilgesi, yeninin her zaman uğur getirmediğini, bazen eskiyi özlettiğini dile getiriyor ve devam ediyordu: “Batıl inançlarım olsaydı Highbury’nin laneti olarak yorumlardım yakın tarihi.”

Yeninin yaramadığı takımlardan biri de West Ham United, Doğu Londra’nın bordo mavisi. 1904-2016 arasında takıma ev sahipliği yapmıştı eski adıyla “Upton Park”, yeni futbol nesilleri onu “Boleyn Ground” olarak tanıdı. Hikâyesi ilginç: 1533–1536 arasında İngiltere Kraliçesi Anne Boleyn, stadın bulunduğu yerde yaşamış. Rivayete göre, kraliçenin hizmetçilerinden biri doğum esnasında ölmüş ama ruhu mekânı terk etmemiş. Hikâyeyi bilenler, konusu açıldığında stadın hayaletli olduğunu dile getirirdi yıkımından önce. Sonra o futbol kokan mabet de tarih oldu. 2016-17 sezonunun başından itibaren 99 seneliğine kiraladığı Olimpiyat Stadı’nda oynadı maçlarını West Ham ama yeni onlara da yaramadı. Hemen her sezon kümede kalma savaşındalar. Eskiyi bilenler yeni statla birlikte mahalle ruhunun kaybolduğunu, devasa bir akvaryumu andıran statta takım ile taraftar arasındaki o güçlü bağın kalmadığını dile getiriyor. Maç günleri şehrin o eski mahallesinden stada uzanan yoldaki yürüyüşü, sokağın iki tarafında yer alan pubları, mahalleye nicedir hayat vermiş dükkânları, bordo maviye süslenmiş sokakları, herkesin bir araya geldiği zamanları özlüyordu taraftar ama yıkılanı ve zamanı geri getirmek ne mümkün!

Ligin son maçında West Ham lige tutunma mücadelesi veren Aston Viila karşısında. Onların kaderi Watford’un Arsenal karşısında alacağı sonuca bağlı, iki takımın da galip gelmesi durumunda puanlar eşit olduğu için genel averaj devreye girecek, maç öncesinde Aston Villa’nın bir gol üstünlüğü bulunduğunu hatırlatalım. 4-1-4-1 dizilişindeki misafir takım maça daha iyi başlıyor ama 11. dakikada kaleci Reina ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda net golü kaçıran ev sahibinin golcüsü Antonio oluyordu. O pozisyondan sonra baskıyı artırdı bordo mavililer, sağ kanatta Fredericks hücuma çıktığında etkili ortalarla rakip savunmayı zorluyordu. 35. dakikaya gelindiğinde Watford Arsenal deplasmanında farklı kaybediyordu, Villa rahatlamıştı. Devrenin bitimine yakın 10 numaraları Grealish müsait pozisyonda rakip kalede Fabianski’yi geçemiyor, devre golsüz kapanıyordu.

2. devreye Antonio’nun yerine Haller’i oyuna alarak başladı West Ham ama golü kaçıran Aston Villa’da McGinn’s olmuştu, yakın mesafeden çerçeveyi bulamadı 7 numara. 3. bölgeye kadar iyi pas yapan iki takımın da eksikliği etkili 9 numaraya sahip olmayışları. 65. dakikaya gelindiğine ev sahibinin rakip kaleyi bulan vuruşunun olmayışı eksikliğin göstergesi. Hücum gücünü artırma adına 67’de Fornals’ın yerine Lanzini sahada. Akabinde Haller müsait pozisyonda kaleyi bulamıyor, West Ham golden oluyordu. 81’de golü kaçıran Villa oldu ama üç dakika sonra Grealish ile öne geçtiler. Ama uzun sürmedi sevinçleri, 85’te oyuna sonradan giren Yarmolenko savunmaya çarpan vuruşuyla beraberliği sağlıyordu. Dört dakika uzatılan maçta başka gol olmayınca Premier Lig’e vade eden takım Watford oldu. Onları Cemal Süreyya’nın dizeleriyle uğurlayalım, dönsünler en kısa sürede bıraktıkları yere: “Zaman lazım sadece, unutacaksın! Nasıl unuttuysan çocukluğunu, kırılan oyuncaklarını, kırılan kalbini de öyle unutacaksın..

Tarihe karışmış statlar vesilesiyle kümede kalma mücadelesini anlattığımız yazıda Championship heyecanını da atlamayalım. Siz bu satırları okurken Brentford o eski futbol mabedinde, yakın tarihinin en büyük maçına çıkacak. Ödül, gelecek sezon Premier Lig’de elitler sofrası. Ligde oynadıkları son iki maçtan üç puan çıkarsalardı West Brom’un yerine onlar yükselmenin sevincini yaşayacaktı ama olmadı. Ölümcül bir virüsün gölgesinde boş tribünler önünde kümede kalma savaşındaki Barnsley’e üç puanı bıraktılar. 1904 senesinden beri takıma ev sahipliği yapan Griffin Park da o maçtan sonra tarihin sayfalarına gömülecek, tıpkı Upton Park gibi mahallenin anılarını da beraberinde götürerek. Ne diyelim, yeni mabetleri Batı Londra’nın o sevilesi takımına şans ve kısmet getirsin…

Ziya Adnan

28 Temmuz 2020

Yarına umut saklayanlar…

Uzaklardan…

“Yarın farklıdır bugünden, adı değişir hiç olmazsa, kara bir suyu, geçiyoruz şimdilerde, basarak yosunlu taşlara, sen bugünden yarına, birazcık umut sakla” der umudu anlatan dizelerinde Metin Altıok. Premier Lig’de ligin dibi cadı kazanı, bitime iki kala yarına umut saklayanları anlatalım bu yazıda…

Oynadığı göze hoş gelen futbola rağmen savunma zaaflarına yenik düştü Norwich City, ülke futbolunun sarı yeşil Kanaryaları. İlk kez 1971-72 sezonunda boy göstermişler ülke futbolunun en üst liginde, sonrasında gelen 23 sezonda üç kez düşüp ertesi sezon dönmüşler bıraktıkları yere. 1992-93 sezonunda kurulan Premier Lig’den beş kez düşmüşler. Haliyle The Times’da enfes futbol yazıları yazan Gregor Robertson, “Çok eski ve hakiki asansör” olarak tanımlıyor East Anglia bölgesinin 142 bin nüfuslu şehrinin takımını. Gelecek sezon asansörün çıkış düğmesine basmalarına kimse şaşırmasın, onların hikâyesi Zeki Demirkubuz’un o enfes filminin repliği gibi: “Yazıkmış, kılmış, tüymüş hepsi hesap edildi bunların ya, her şeye hazırım diyorum sana.” Velhasıl Norwich City taraftarıysan düşmenin elemi, çıkmanın hazzında geçen sezonlarda her şeye hazır olacaksın…

Norwich City’nin hemen üzerinde, 19. sırada Aston Villa, ülkenin en kalabalık ikinci şehri Birmingham’ın bordo mavisi. Tüm zamanların puan cetvelinde Manchester United’ın arkasından 7. sıradalar ama onların da kaderi benzer. 2018-19 sezonun sonunda Norwich City ile Premier Lig’e çıkmışlardı ama onlar da lige tutunma savaşında. Öne geçtikleri Everton deplasmanında oyuna sonradan giren Walcott’un 87’de gelen golüne mani olamayınca iki puanı bıraktılar. Kalan iki maçtan altı puan çıkarıp rakiplerinin puan kaybetmesini bekleyecekler. Ligdeki son maçları son haftalarda topladığı puanlarla küme düşmek potasından uzaklaşan West Ham ile deplasmanda. Bu sezon evinden ırak oynadığı 18 maçta sadece iki galibiyet çıkarabilmiş olan takımın işi zor. Üstelik düşmeleri durumunda kaptanları Jack Grealish’i de muhtemel kaptıracaklar transfer sezonunda, 24 yaşındaki 10 numara Ada futbolunun yükselen yıldızlarından…

Villa ile aynı puanda Bournemouth, başkent Londra’ya iki saat uzaklıkta, Dorset bölgesinin 184 bin nüfuslu şirin sahil kasabasının “Kirazları”. 2015-16 sezonunda, köklü tarihlerinde ilk kez Premier Lig’de yer almışlar, 2018-19 sezonunu 14. sırada bitirmişlerdi. 2012 senesinden beri takımın teknik direktörlüğünü yapan 1977 doğumlu Eddie Howe evlerinde farklı kaybettikleri Newcastle United maçından sonra, taraftarlarının tribünlerde olmayışının oyuncularını kötü etkilediğini, geçmiş sezonlarda evinde kral olan takımın bu sezon çok puan bıraktığını dile getiriyordu. Aralık ayından beri hiçbir maçta kalelerini gole kapatamadılar. Golcüleri Callum Wilson’un geçirdiği sakatlık sonrası eski formunu yakalayamaması düşüşteki etkenlerden…

West Ham’a gelince, büyük umutlara taşındığı yeni stadında aradığını bulamadı Doğu Londra’nın bordo mavisi. Hemen her sezon kümede kalma savaşındalar, her sezon sevdalıları için aynı çileli bekleyiş. Madem “Kader” filmiyle başladık, onunla bitirelim, West Ham sevdalarına gitsin o unutulmaz replik: “Herkesin inandığı bir şey vardır bu hayatta. Benimki de sensin.”

Ziya Adnan

21 Temmuz 2020

Championship Günlükleri | Sheffield Wednesday: Bekle dedi, gitti

Uzaklardan…

2000 senesinde Premier Lig’e veda etti Sheffield Wednesday; İngiltere’nin kuzeyinde Yorkshire bölgesinde kurulmuş, adını içinden geçen nehirden alan 564 bin nüfusa sahip tarihi şehrin takımı, nam-ı diğer Owls (Baykuşlar). Dünya futbolunun en eski kulüplerinden, 1820 senesinde “The Wednesday Cricket Club” olarak kurulmuşlar, maçlarını çarşamba günleri oynadıkları için kulübün adına kendilerince o “kutsal” günü de eklemişler. Şehrin diğer takımı elitlerin liginde rakiplerine kök söktürürken onlar eski günlerine dönmeyi bekleyenlerden. Premier Lig’in kurucu kulüplerinden ama sonrası düşüşe geçtikleri zamanlar. 2018-19 sezonunu ligde 12. sırada bitirdiler. Sıcak bir temmuz gününde Queens Park Rangers’a konuk oldukları maçtan önce 16. sıradalar. 21 kişilik kadronun değeri 22 milyon Sterlin. Rakip QPR’ı da unutmayalım, Türkçeye çevirisiyle “Kraliçe Parkının Bekçileri”, dönsünler artık özlendikleri yere…

Ölümcül bir virüsün gölgesinde hayatın durduğu, futbolun da yalnızlıktan nasibini aldığı zamanlarda Sheffield Wednesday, kendisi gibi eskiyi özleyen QPR karşısında. 3-5-2 dizilisinde başladıkları maçın ilk 15 dakikasında topa sadece yüzde 20 oranında sahip olmalarına rağmen 6. dakikada Dominic Iorfa’nın golüyle öne geçiyorlardı. Golü atan Iorfa, bizim topraklarda 1991-92 sezonunda Galatasaray’da forma giymiş Dominic Iorfa’nin oğlu. Baba oğul aynı adı taşıyorlar. Baba Iorfa’yı da yad edelim konusu açılmışken. Bizim bereketli topraklarda boy göstermiş nice nokta transferlerden(!) birisiydi Nijeryalı forvet. 1991-92 sezonunda Galatasaray’da sadece bir maçta forma giymiş, sonrasında 1984-2000 arasında 22 takımda top koşturmuş.

Galatasaray öncesinde forma giydiği Queens Park Rangers taraftarlarının geçmişte yaptığı ankette kulüp tarihinin en kötü topçuları arasında gösterilmiş. Bizim diyarlarda top koştururken, rüzgârın sert estiği bir maçta orta sahadan ceza alanına orta kesip, rüzgâr nedeniyle yavaşlayan topa yetişip kafa vurmuşluğu bile var golcünün. Kendi ortasına kafa vuran ilk futbolcu muhtemel! Golcü dedikse abartmamak gerek, onca takım ve onca senede ancak 30 golü var. Oğul Iorfa 1.93 boyunda, 25 yaşında. Babasının golcülüğünden esinlenmemiş olacak ki savunmada kalmayı tercih etmiş. 15 yaşında katıldığı Wolverhampton Wanderers’in akademisinde hünerlerini geliştirdikten sonra 2013-19 arasında ilk 11’de 84 maça çıkmış…

Maça dönersek, ununu elemiş eleğini asmış rakibi karşısında misafir takım dengeyi sağlıyor, 31. dakikada Windass’in savunmaya çarpan vurusuyla 2. gole yaklaşıyorlardı. Hak ettikleri 2. golü devrenin uzatma dakikalarında Windass’in kales çizgisindeki kafa vuruşuyla yakalıyorlar, devreyi önde kapatıyorlardı.

Sheffield Wednesday’e gelince, bir sezonun daha kapanmasına az kala Premier Lig’e dönmek için bekliyorlar ama görünüşe göre bekleyiş sürecek. Londra deplasmanından kaptıkları üç puanla 14. sıradalar. Onların hikâyesi baykuş mahzunluğu.

Madem şair ile başladık yazıya, yine onun dizeleriyle bitirelim, mavi beyazlı takıma gönül vermişlere gitsin: “Bekle dedi gitti, ben beklemedim, o da gelmedi, ölüm gibi bir şey oldu, ama kimse ölmedi…”

Ziya Adnan

18 Temmuz 2020

Liverpool FC, o denli çok beklettin…

Uzaklardan…

“O denli o denli çok beklettin, alıştırdın bekletmeye kendini, çok zamanlar geçti de geldin, senden çok seviyorum senin özlemini” der ‘Özlem’ şiirinin dizelerinde Aziz Nesin. Hatırlayalım onca sene özlemden sonra hasret kaldığı şampiyonluğu yakalamış, çocukluk günlerimizde bize futbolu sevdiren takımı…

Takvimler 30 Nisan 1990’ı gösterirken İngiltere 1. Ligi’nde 18. şampiyonluk kupasını kaldırıyordu Liverpool FC, o futbol şehrinin kırmızılı takımı. O gün 37 bin 758 kapasiteli Anfield Stadı tamamen dolmamıştı, malum sevdalıları alışmıştı takımların hemen her sezon kupayı kaldırmasına, 1975-90 arasında 10 sezonda kupayı kaldırmışlardı, nasılsa kupalara ambargo koymuştu takımları. Şampiyon olamadıkları nadir sezonlarda bile zirveye oynuyor, Ada futbolunu kasıp kavuruyorlardı. 1986-87 sezonunda komşuları Everton ligi şampiyon tamamlıyor, bir sezon sonra Anfield Stadı’nda Arsenal, Michael Thomas’ın son dakika golüyle ipi göğüslüyordu. 1989-90 sezonunda iki sezon ara verdikleri şampiyonluğu yeniden kazanıyor, hocaları Kenny Dalglish, kaptanları Alan Hansen, golcüleri Ian Rush efsaneleri John Barnes ile bir sezonda daha Ada futbolunda esip kükrüyorlardı. Şehrin gazetesi “Liverpool Daily Post” nicedir ligi domine eden takımı “A class apart” (klas farkı) manşetiyle selamlıyordu. Gazeteye göre Liverpool FC Premier Lig’i gelecek sezonlarda domine edecek, rakiplerine fark atacaktı. Premier Lig henüz kurulmamış, günümüz futbolunun yıldızlarından bazıları henüz dünyaya gelmemişti bile…

Sonra…

Sonra düşüşe geçti ‘asla yalnız yürümeyenlerin’ takımı. Premier Lig’in perdelerini açtığı 1992-93 sezonundan sonra Manchester United 13 şampiyonluk yaşarken, Arsene Wenger’in Arsenal’i üç sezonda ligi zirvede tamamlıyor, Chelsea beş, Manchester City dört sezonda aynı başarıyı yakalıyordu. Küçük şehrin büyük takımı Leicester City bile onların hasret kaldığı kupayı kazanmıştı. Ece Temelkuran’ın bir yazısında okumuştum: “Gözden düşenler, yelkenliler gibidir, bahtları bir rüzgâra bağlıdır. Bazen rüzgâr esmez. Esmedi mi esmez yıllarca. İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder. Bir yandan onların alayı, bir yandan senin kendine biçtiğin başı sonu olmayan eza… Dert, dermansızlaşır” diyordu…

Geçen sürede dokuz teknik direktörle şampiyonluğu kovaladılar, kimler yoktu ki içlerinde, Gerard Houllier, Rafael Benítez, Kenny Dalglish, Brendan Rodgers onlardan bazıları. Benitez ve Rodgers ile iki sezonda şampiyonluğa çok yaklaştılar ama olmadı. O süre zarfında nice dünya yıldızı geldi geçti takımdan, transfer sezonlarında 239 futbolcuya 1,47 milyar Sterlin harcarken umutlar hep bir sonraki bahara kalıyordu. Sevdalıları için ummak ve beklemekle geçti zamanlar. Şehrin gazetesinin 1990 senesindeki manşeti sadece gönüllerde temenni, şampiyonluk karesi eski bir fotoğraf olarak kalmıştı…

2015 Ekim’inde göreve geldi Alman futbol adamı, Borussia Dortmund’da geçirdiği yedi sezondan ve yaşadığı iki şampiyonluktan sonra takımdan ayrılmış, kısa moladan sonra yeniden sahalara dönmüştü. Öncesinde 2004 senesinde Mainz 05’i tarihinde ilk kez Bundesliga’ya taşımıştı, hırslıydı. BBC’ye verdiği ilk röportajı hatırlıyorum, takımı yeniden şampiyonluğa taşıyacağını dile getiriyor, yalnız ligde değil Avrupa arenalarında da iddialı olacaklarını vurguluyordu…

2015-16 sezonunu ligde 8. sırada bitirdi Liverpool. Mütevazılığı, sıcakkanlılığıyla kendini sevdirmişti hocaları. Liverpool’da ilk basın toplantısında ‘kibir küpü’ Mourinho’nun kendine yakıştırdığı ‘Special One’ lakabına atıfta bulunarak kendisini ‘Ordinary One’ (sıradan biri) olarak tanımlıyordu. Futbolculuk günlerini şöyle anlatıyor: “Futbol zekâm Bundesliga, yeteneğim ise 5. Lig seviyesindeydi. Sonucu 2. Lig’deki kariyerim oldu!” Neticede futbola forvet olarak başlayıp, sağ bekte devam eden bir kariyerden bahsediyoruz. Spora, futbola, hayata dair mizahi yaklaşımı takdire şayan. Bir maç sonrası basın toplantısında gazetecinin yönelttiği, “Maç öncesinde futbolcularınıza seks yasağı getiriyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap unutulmaz: “Maç öncesinde futbolcularım iki kişilik odalarda kalıyor. Umarım bir şey olmuyordur!”

Liverpool karnesine dönersek, ilk sezonunda takımı ligi 8. sırada tamamladı. 2016 senesinin yazında sözleşmesini 2022’ye kadar uzattı. O sezonun sonunda takım ligi 4. sırada bitirip Şampiyonlar Lig’ine katılmaya hak kazanmıştı. Liverpool 2017-18 sezonunu yine 4. sırada bitiriyor, takımın kalesindeki ve savunmasındaki zaafları gören hoca revizyona gidiyordu. İki genç Andrew Robertson ve Trent Alexander-Arnold ilk 11’de düzenli forma şansı bulurken, savunmanın ortasında yeni transfer Virgil van Dijk takımın çehresini değiştiriyordu. Kalesinde zor gol gören, hücumda Mane Salah ve Firmino üçlüsüyle rahat gol bulan takım 2018-19 sezonunu 97 puanla 2. Sırada tamamladı. Lig tarihinde ilk kez bir takım ligde 30 galibiyet ve 97 puanla şampiyon olamıyordu. O sezon şampiyon olamadılar ama Madrid’in Metropolitano Stadı’nda Tottenham Hotspur’u devirip Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdılar.

Ve 2019-20 sezonu… Şampiyonluk kupasını kaldırdıkları 1990’dan sonra geçen 30 sene, 1.149 maç ve sahada kaldıkları 103.410 dakikadan sonra hasret kaldıkları şampiyonluğu yakaladılar. Üstelik tüm rekorları alt üst ederek, ezip geçerek… Oynadıkları 31 maçın 28’inde sahadan üç puanla ayrılıyor, sadece bir maçtan puan çıkartamıyorlardı. Geçenlerde Manchester City karşısında sezonun 2. yenilgisini alsalar da kupa kazanılmıştı. Onların hikâyesini, o uzun bekleyişi muhtemel en iyi özetleyen, takım ve şehirle özleşmiş o enfes futbol şarkısı:

Fırtınada yürürken başını hep dik tut,

ve karanlıktan sakın korkma,

çünkü sonunda altın rengi bir gökyüzü,

ve mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaksın…

Ziya Adnan

17 Temmuz 2020

Championship Seyir Defteri: Yaz mutluluğu…

Uzaklardan..

“Sen bir karanfilsin, delisin, içlisin de bükersin hemen boynunu, mendilimin içindeki kirazdır, mendilimin içi kiraz, bilmem ki, ne desem, yaz mutluluğu” der dizelerinde Edip Cansever. Beter bir virüsün gölgesinde yaz mutluluğuna hasret kaldığımız zamanlarda teselliyi yine futbolda arayalım, yazalım Ada futbolunun zorlu liginde yükselenleri, düşüştekileri…

Leeds United’ın peşinde Slaven Bilic’in West Bromwich Albion’u. Sekiz sezonluk Premier Lig macerasından sonra 2017-18 sezonunda ligden düştüler. Ligde 42 maçta 6 mağlubiyetleri var. Geçenlerde puansız döndükleri Londra deplasmanından sonra ayaküstü sohbet etmiştim futbolun güzel adamıyla, takımının oyunundan memnun olmadığını dile getirmişti. O maçtan sonra evlerinde Hull City’yi 4 golle geçip üç puan kaptılar, mutlu olmuştur, daim olsun…

Ama zirvedeki ikilinin korkulu rüyası Batı Londra’nın “Arıları”, adını kıyısına kurulduğu nehirden alan 30 bin nüfuslu küçük kasabanın takımı. Son beş maçtan 15 puan çıkarırken kalesinde sadece bir gol gördü Brentford. İleri üçlüsü ligin en verimlisi, golcüleri Ollie Watkins 24 yaşında, alt liglerde Exeter City’nin akademisi ürünü. 2017 yazında, 1,8 milyon Sterlin karşılığında katılmış Brentford saflarına. Bu sezon sahada kaldığı 3.770 dakikada 23 gol, 3 asistle gol krallığında ligin zirvesinde. Takımın parlayanı 24 yaşındaki Cezayirli Said Benrahma, 15 gol 8 asistle müthiş bir sezon geçiriyor. Takıma 2018 senesinin yazında Nice’ten 2,7 milyon sterlin karşılında katıldı. Şimdilerde Championship’in en gözde futbolcuları arasında. Diğer hücum oyuncusu Bryan Mbeumo 20 yaşında, 2018-19 sezonunda Fransa 2. Lig takımlarından Troyes AC’de forma giydikten sonra 2019 yazında Brentford’un saflarina katıldı, 15 gol ve 7 asistle başarıda katkısı büyük…

Brentford’un arkasında 4. sırada o enfes mahallenin siyah beyazı Fulham. İlk altı takım arasında Cardiff City’den sonra kalesinde en fazla gol gören takım siyah beyazlılar. Kilit oyuncuları Aleksandar Mitrovic, ligde 23 golü var 25 yaşındaki Sırp golcünün. Cezası nedeniyle son üç maçta sahada yerini alamadı ama o üç maçı da kazandı Fulham. Cuma akşamı 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Mitrovic’in takıma döndüğü maçta Cardiff City’i konuk ediyorlar, Mitrovic’in 35. dakikada kazanıp gole çevirdiği penaltıyla öne geçiyorlardı. Fulham’ın golcüsü 1.88 boyunda, 90 kilo ağırlığında. Tüy sıklet, çabuk golcüler ekolünden değil ama her sezon gol krallığı sıralamasında tepelerde. Haliyle Fulham sevdalıların gönlünde yeri büyük. Misafir takım 2. devreye baskılı başlıyor ama 3. bölgede bitirici golcüsünün olmayışının sıkıntısını çekiyordu. 65’te Onomah’ın enfes golüyle iki farkı yakaladı Fulham, Cardiff City 2. yarıda son bölümde kurduğu baskıya rağmen golü bulamıyordu. Ev sahibi bu sonuçla son dört maçını kazanıyor, az da olsa ilk iki şansını sürdürüyordu. Gelecek maçta West Brom’a konuk olacaklar, kurgusuz futbol izlemek isteyenler kaçırmasın derim naçizane…

5. sırada Nottingham Forest, Ada futbolunun maziye ağıt yakan takımı. 70’li ve 80’li senelerde efsane hocaları Brian Clough ile esmişler kükremişler. 70’li senelerin sonlarında iki sezonda günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi’ni kazandılar. 1993’te düştüler ligden, akabinde döndüler bıraktıkları yere, 1995 senesinde ligi 3. sırada bitirdiler ama tutunamadılar. Şimdilerde 21 sene ayrı kaldıkları lige dönme savaşındalar. Onların hikayesini muhtemel en iyi anlatan o eski tezahüratları: “Biz çok uzak yerlere gittik ve çok şeyler gördük, Goodison, Anfield, Maine Road, Old Trafford, hala seslerimiz yankılanır, City Ground’un kırmızı formalı çocuklarının sesleri.”

6. sırada Cardiff City, 346 bin nüfuslu Galler şehrinin mavili takımı, nam-ı diğer ‘Mavi Kuşlar’. Ada futbolunda Federasyon Kupasını İngiltere dışından kazanmış yegâne takım, 2018-19 sezonunda düştüler Premier Lig’den, bu sezon ilk altı içinde kalesinde en fazla gol gören takım. Fulham yenilgisinden sonra play-off şansını zora soktular. Necdet abinin deyimiyle “Ne olacak bu Cardiff City’nin hali?”

Ziya Adnan

14 Temmuz 2020

West Ham United, hayat kadar sıradan…

Uzaklardan…

“Ne kadar silik, önemsiz de olsa, zamanın geçtiğini bize hatırlatan, her şey hatıra sızısı, anlara değerini veren sonsuzluk ve hayat kadar sıradan” der, “Sızı” şiirinde Murathan Mungan. Büyük umutlarla taşındığı görkemli stadında zaman içinde sıradanlaşmış takımı hatırlayalım…

Premier Lig’de garip, alışılmadık bir futbol sezonunun bitimine beş maç kala hafta içinde oynanan maçta küme düşme potasının dört puan üzerindeki West Ham United, evinde orta sıraların müdavimi Burnley karşısında. Son maçta Newcastle deplasmanında kaptıkları puan, öncesinde ilk dörde oynayan Chelsea karşısında kazandıkları hayati üç puanla 16. sıraya yükseldiler ama kalan maçlarında kümede kalma savaşındaki rakipleri Watford ve Aston Villa ile oynayacaklar. Bir sezonda daha sevdalıları sıkıntılı, malum 2018-19 sezonunu inişli çıkışlı zamanlardan sonra ligde 10. sırada bitirmişti Doğu Londra takımı, bir önceki sezonu 13. basamakta. 2016 senesinde büyük umutlarla taşındıkları Olimpiyat Stadı yaramadı takıma, Londra’nın merkezine yaklaşık 10 kilometre uzaklıkta, 486 milyon Sterline mal olmuş 60 bin kapasiteli futbol mabediyle birlikle özünü, ruhunu, kimliğini kaydetti bordo mavililer, malum yeni her zaman iyi gelmez, bazen eski iyidir, eskiyi özler insan…

Beter bir virüsün pençesinde futbolun başkalaştığı zamanlarda bir sezonda daha lige tutunma savaşındalar. Rakip Burnley karşında oynadıkları son dört maçtan üçünü kaybettiler, en önemli sıkıntıları savunmada. Kalelerinde gördükleri 58 gol ile ligin en cömert savunması, ligde oynadıkları son 13 maçta kalelerini gole kapatamadılar. İki teknik direktörün karşılıklı karnesinde Burnley’n’n hocası Sean Dyche açık ara önde, David Moyes rakibine karşı oynadığı son beş maçta sahadan üç puanla ayrılamadı…

2. devrenin başında yine gole yaklaşan Burnley oluyor, Yarmolenko’nun kapatmadığı kanatta topu ceza sahasına kesen Taylor ama Rodriquez dokunamıyor. Ogbonna ve Diop gibi iki uzun stopere sahip olmasına rağmen hava toplarında çok açık veriyor ev sahibi, kalede Fabianski’nin yan toplarda çizgiye çakılı kalması savunma zaaflarını derinleştiriyor. 63’te Yarmolenko’nun yerine Haller giriyor oyuna ve aynı dakikada maçın en net pozisyonundan yararlanmıyor. Altı pas içinden vuruşunu ayaklarıyla çeliyor Burnley kalesinde Pope ve West Ham beraberlik golünden oluyor. 77’de 2. golü buluyor Burnley, ceza sahasına ortalanan topa Wood yakın mesafeden dokunuyor ama pozisyonda ofsayt olduğuna hükmediyor VAR. West Ham’ın topa sahip olduğu anlarda geniş alanlarda çabuk oyuncu eksikliği göze batıyor. Sol kanata Masuaku gibi çabuk hücum bekinin yedek kulübesinde olması sorgulanır. Velhasıl altı dakika uzatılan maçta rakip kaleyi ablukaya almasına rağmen puan getirecek golü bulamıyorlar. Bitime dört maç kala lige tutunma savaşı kızışıyor. Evlerinde Watford ve Aston Villa’yı ağırlayacaklar, kaderlerini belirleyecek o maçları kaçırmayın derim.

Ziya Adnan

11 Temmuz 2020