Fenomen’in vedası…
Uzaklardan…
“Love to score goals after passing all the defenders as well as the keeper. This is not my specialty, but my habit.” (Tüm savunmayı ve kaleciyi de geçtikten sonra gol atmaya bayılıyorum. Bu benim özelliğim değil, alışkanlığım!)
2006 senesinin yaz aylarında, Birgün’de, yine bu köşede yazmıştım buna benzer bir yazıyı. Yeri hala dolmamış mükemmel 10 numaranın futbola veda ettiği zamanlardı. O gün, onu son kez yeşil sahada görmek için Emirates Stadı’nın yolunu tutanların arasındaydım. Tribünlerde 54.000 taraftar, ona “elveda” demek için toplanmıştık. Bir jübile maçına bu kadar büyük ilgi gösterilmesine ilk kez şahit oluyordum. Benim futbol belleğimdeki en büyük usta o gün son kez selamladı tribünleri…
Ve geçtiğimiz günlerde bir futbol fenomeni daha veda etti yeşil sahalara. Aslında ona dair daha önce yazacaktım ama Şampiyonlar Ligindeki o müthiş maç önceliği aldı. Yine de geç de olsa yazmak gerekti büyük ustayı. Kariyeri boyunca geçirdiği üç ciddi sakatlığa rağmen Avrupa’nın en büyük kulüplerinde boy göstermiş, FIFA tarafından üç kez yılın en iyi futbolcusu ödülüne layık görülmüş, iki kez Dünya Kupasını kaldırmış müthiş Brezilyalı… 1998, 2002 ve 2006’da Brezilya Milli Takımı ile boy gösterdiği Dünya Kupasını 2002’de havaya kaldırırken, bu turnuvalarda 15 gole imza atmıştı. Dünya futbolunda, onunla birlikte sadece Zinadine Zidane, kariyerinde üç kez yılın futbolcusu seçilmişti.
18 Eylül 1976 tarihinde Rio de Janeiro’da dünyaya gelmiş, ilerleyen zamanlarda çocukluğundan taraftarı olduğu takımın, Flamengo’nun seçmelerini kazanamamış, Brezilya’nın efsane futbolcularından Jairzinho’nun yönlendirmesiyle Cruzeiro takımına imza atmıştı. 1993 senesinde Cruzeiro takımıyla adını duyururken, o yıllarda futbolseverler o isimle bir kaleciyi ve forvet oyuncusunu tanırdı. Ama sonraki yıllarda futbol sohbetlerinde o isim telaffuz edildiğinde, akla gelen tek futbol yıldızı vardı.
Cruzeiro takımındaki ilk sezonunda 14 maçta 12 gol atarak takımının Copa De Brasil’i kaldırmasında önemli pay sahibi oldu.1994 Dünya Kupasında Brezilya Milli Takımı kadrosuna seçilen, ancak henüz 17 yaşında olduğu için turnuvada forma şansı bulamayan forvet, kupa sonrasında Hollanda’nın PSV takımıyla sözleşme imzalıyor, ilk sezonunda 30 gol atıyordu. İkinci sezonun büyük bölümünde sakatlığı yüzünden forma giyemezken, oynadığı 13 maçta 12 gol attı. PSV, onun müthiş goleri ile Hollanda kupasını kazanırken, dünya devlerinin gözü yıldızı parlayan golcüdeydi.
Barcelona, 2009 senesinde aramızdan ayrılan Bobby Robson’un ısrarları üzerine dönemin transfer rekorunu kırarak 17 milyon Dolar karşılığında onu kadrosuna kattı. Robson’un tanımıyla, “Pele kadar iyi, Maradona kadar çabuk, George Best kadar kıvrak” futbolcu, hocasını haklı çıkararak 1996–1997 sezonunda oynadığı 59 maçta 47 gol attı. Barca o sezon UEFA Kupasını kazandı…
O sene La Liga’yı gol kralı olarak bitirirken, forma giydiği 37 lig maçında 34 gol atmıştı. 1996 senesinde, henüz 20 yaşında FIFA tarafından yılın futbolcusu seçildikten sonra, 1997 senesinde 19 milyon Sterlin karşılığında İnter Milan takımına transfer oldu.
***
Sert futbolun oynandığı İtalya’ya kısa sürede uyum sağlarken, ilk sezonunu en golcü futbolcular sıralamasında ikinci sırada tamamladı. 1997 senesinde FIFA tarafından bir kez daha büyük ödüle layık görülürken, 1998 Dünya Kupasını turnuvanın en golcü futbolcusu olarak bitiriyordu.
1999 senesinin Kasım ayında takımının Lecce ile oynadığı maçta dizinden sakatlanıp, uzun süre sahalardan uzak kaldıktan sonra 2000 senesinin Nisan ayında sahalara döndü. Ancak, takımının Lazio’ya karşı oynadığı kupa finalinde sahada ancak 7 dakika kalabildi. Bir kez daha dizinden sakatlanırken, iki ameliyat ve uzun rehabilitasyon süreci onu bekliyordu. 2002 senesinde Brezilya Milli Takımı ile futbola dönüyor, Brezilya onun müthiş golleri ile Dünya Kupasını 5. kez ülkesine götürüyordu. İtalya’da oynadığı senelerde “Il Fenomeno” lakabı ile anılırken, 2002 senesinde Real Madrid’e transer oldu. İspanya devi onun transferine 39 milyon Euro harcarken, rekor sayıda forma satışı ona duyulan sevgiyi özetliyordu. Sakatlığı nedeniyle o sezonun Ekim ayına kadar forma giyemezken, takımıyla çıktığı ilk maçta golünü atıyor, maç sonunda Santiago Bernabeu Stadı’nı dolduran futbolseverler onu ayakta alkışlıyordu. Barca’da kazanamadığı La Liga şampiyonluğunu 2003 senesinde Real Madrid’le kazanırken, o sezon ligde 23 gol kaydetti.
Bir sonraki sezon Şampiyonlar Ligi çeyrek finalinde Manchester United’a karşı hat-trick yaparken, İngiliz ekibini kupa dışına itiyor, ligde kaydettiği 24 gole rağmen takımı, ligi Valencia’nın ardından ikinci sırada bitiriyordu. O sezonun sonunda Ruud van Nistelrooy’un takıma katılmasıya gözden düşerken, 30 Ocak 2007 tarihinde 7,5 milyon Euro karşılığında AC Milan’a transfer oldu. 99 numaralı formasıyla o sezon oynadığı 14 maçta 7 gol atmıştı. 13 Şubat 2008 tarihinde, Milan’ın Livorno ile oynadığı maçta, bu kez sol dizinden sakatlanıyor, sözleşmesi sezon sonunda yenilenmiyordu.
İyileşme sürecinde Flamengo ile antrenmanlara çıkarken, 9 Ocak 2009’da Corinthians takımıya sözleşme imzalıyor, o sezon oynadığı 14 maçta 10 gol atıyordu. 2011 senesine kadar formasını giydiği takımda 31 gol atarken, ikinci kez Brezilya Kupasını kaldırdı. Kazandığı onca başarıya rağmen kariyerinde Şampiyonlar Ligi kupasını kaldıramayan golcü, Şubat 2011’de Corinthians’ın kupadan elenmesinden sonra futbolu bırakacağını açıkladı.
***
Eduardo Galeano, futbolu “zevkten zorunluluğa doğru uzanan hüzünlü bir öykü” olarak tanımlar. İşte o hüzünlü öykünün afili kahramanı takvimler 14 Şubat 2011’i gösterirken veda etti yeşil sahalara. Geride futbol belleklerimize kazınmış o güzel gollerini bırakarak… Sevgililer Gününde, ne kadar ironik! Ağrılarına dayanamadığını, kullandığı ilaçlar yüzünden kilo problemi yaşadığını anlatırken gözleri dolmuştu o buruk basın toplantısında. Herhalde ona “şişko” lakabını takanlar üzülmüşlerdir, o kiloları yaşadığı sağlık sorunları nedeniyle aldığını öğrendiklerinde. Mutlaka üzülmüşlerdir. Futbolu seven herkesi acıtmıştır bu veda. Her ne kadar 2002 Dünya Kupasında bir ulusun çocuklarının yüreklerini dağlamış olsa da. Zira onun gibi bir golcü uzun süre gelmeyecektir yeşil sahalara. İtalya’da AC Milan’ın, Inter’in, İspanya’da Barca’nın, Real Madrid’in formalarını giymek, ya da “Dünya Kupalarının en büyük golcüsü” unvanı kaç futbolcuya nasip olur ki?
2006 senesinin yaz aylarında Birgün’de yazmıştım buna benzer bir yazıyı. Yeri hala dolmamış mükemmel 10 numaranın futbola veda ettiği zamanlardı.
Ve şimdi bir veda daha…
Hoşçakal fenomen…
Hoşçakal Ronaldo Luís Nazário de Lima…