La Cantera’dan Türk Futboluna Bakarken…

La Cantera’dan Türk Futboluna Bakarken…

Uzaklardan…

Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandığı tüm futbol masalları…

Barca’nın Arsenal ile oynadığı Şampiyonlar Ligi maçı öncesinde Xavi’nin Ada basınında geniş yer bulmuş şöyleşisinde okumuştum: İlk 11’inde altyapısından yetişmiş sekiz futbolcu bulunan, dünya futbolunun en iyi akademisine sahip Barca’nın o akademiyi kurması sekiz milyon Avro’ya mal olmuş. Günümüzde dünya futbolunun parlayan yıldızları Xavi Hernandez, Lionel Messi, Andres Iniesta, Cecs Fabregas, La Cantera’nın, yani Barca’nın kurmuş olduğu futbol akademisinin mezunları. Hikâyenin can alıcı noktası, dünya futbolunda en üretken “futbolcu fabrikası”nın değeri sekiz milyon Avro!

Şöyle bir düşününce, Beşiktaş’ın Filip Holosko, Rodrigo Tabata ve İsmail Köybaşı’na ödediği bonservis ücretleri (20 milyon Avro) ile La Cantera ayarında iki buçuk akademi kurmak mümkün!

Sekiz milyon Avro! Beşiktaş’ın İsmail Köybaşı’nın transferi için Gaziantepspor’a ödedigi miktara yakın… Daniel Guiza’nın üç sezonda Fenerbahçe’den alacağının altında… Beşiktaş’ın kovduğu Vicente del Bosque’ye üç aşağı beş yukarı ödediği tazminat kadar…

***

Her sezon başlangıcında, çok aşina, çok eskimiş hikâyeler düşer gazetelerin spor sayfalarına, televizyon ekranlarına, büyük puntolarla, büyük cümlelerle. Futbolumuza dair can alıcı, umut yeşerten hikâyeler… Yazık bir nakarat tadında, hep yaz aylarında tekrarlanan… Bomba transferler, ayağının tozu ile Avrupa şampiyonluğundan dem vuran teknik adamlar, kalabalık yöneticiler, egoları şişkin başkanlar, milyon Dolarlık yıldız oyuncular, gidecekler, gelecekler…

Son sezonlarda transfer edilen Roberto Carlos, Guti, Ferrari, Quaresma, Guiza, Baros, Aurélio, Hilbert, Juan Pablo Pino, Misimović ve diğerleri…

Hep ayni hikâyeleri okur beter düzenin çocukları, hep ayni teranede yuvarlanır… Bir koca yalan esir alır bir ulusun futbolsever neslini… Gazetelerin spor sayfalarındaki cümlelere inanırsan eğer, gerçekten dev aynasında görürsün kendini, kocaman olduğuna inanırsın. Kanarsın. Edirne’den Van’a, malum reyting meselesi…

İnanırsın, aldanırsın…

Döneminin faşist diktatörü Franco’nun, o muhteşem Santiago Bernabeu stadının yapılışına dair söylediklerini hatırlatır,

“Bana 150,000 kişilik bir uyku tulumu yapın, halkımı uyutayım…”

Sonra başlar “Hiç bitmesin!” dedikleri Kurşunlu Süper Ligimiz! Filler tepişirken, karıncalar ezilir. Pazar akşamlarının futbol programlarında üç esas oğlanlı, bol figüranlı rekabetsiz, kalitesiz bir ligin berbat görüntüleri düşer ekranlara. Birileri Türk futbolunun marka değerinden dem vurur, Avrupa’nın en iyi altıncı ligi olduğundan, formadaki yıldızlardan, gelen yabancıların kalitesinden filan.

Roberto Carlos, Guti, Ferrari, Quaresma, Guiza, Baros, Aurélio, Hilbert, Juan Pablo Pino, Misimović ve diğerleri…

İnanırsın, aldanırsın…

***

Oysa biraz uzaktan bakınca ortaya çıkan fotoğrafa, gırtlağına kadar borçlu kulüpler, maç günleri boş tribünler, ıskalanmış altyapılar, üç takıma endeksli rekabetten uzak futbol fukarası bir coğrafya bakar, görmesini bilenlerin yüzüne. Avrupa’nın en genç nesline sahip olmakla övünen, kafayı üç takımla bozmuş bir ulusun dermanını misyoner yabancılarda aramasıdır meselenin özeti.

Siz 34 yaşındaki Guti’den medet umarken, uzaklarda eloğlu 19 yaşında alt yapısından yetişmiş Jack Wilshire adında bir bebeyi sürer sahaya, üstelik Şampiyonlar Liginde Barcelona karşısında! Siz 27 yaşındaki Semih Şentürk’e hâlâ “Genç Semih” derken, 23 yaşındaki Cesc Fabregas Arsenal takımıyla Premier Ligde 200’ün üzerinde maça çıkmıştır. Siz 34 yaşına gelmiş, feri sönmüş yıldıza altın tepside iki sene sözleşme sunarken, 30 yaşını aşmış hiçbir futbolcusuna bir seneden fazla sözleşme vermez futbol profesörü, uzaklarda…

Siz son altı senede altı teknik direktörle çalışıp, üstüne çuval dolusu paralar saçarken, dünyanın en zengin üçüncü kulübü Arsenal’de Arsene Wenger 1996 senesinden beri takımının başındadır, her ne kadar son altı sezonda kupa kazanamamış olsa da…

***

Bütün bu toz bulutunun arkasında, kandırılmış çocuklar diyarında Edirne’den öteye, daha ilk maçta ortaya çıkar en büyük Türk yalanı. Yalancının mumu Avrupa kupalarına kadar yanar. Narkozun etkisi geçene kadar! Sonra acıyı hissedersin. Mazisini mumla arayan bir Ukrayna takımı bile senin dünya yıldızlarını (!) transfer etmiş olan gırtlağına kadar borç içindeki büyüğüne iki maçta sekiz gol atarken, acıyı fazlasıyla hissedersin. Cümleler tersine döner, inandığın her yalan yüzüne alaycı bir gülümsemeyle bakar; o feri sönmüş yıldızların hiçbiri derman olmaz yarana…

Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandığı tüm futbol masalları…

***

Gençlerbirliği tribünlerinin sevilen simalarından Necdet Özkazancı anlatmıştı, Özkan Karabulut’un hikâyesini. 16 Ocak 1991 doğumlu 1.86 boyundaki kaleci, daha 11 yaşındayken, 2002 yılında yapılan “Danone Dünya Minikler Şampiyonası”nda kendi yaş grubunun en değerli kalecisi seçilmiş… Bugüne kadar genç takımlarda 10 kez Milli Takımın kalesini koruyan Özkan, Gençlerbirliği’nin (A2) takımında sabırla (A) takımın kalesini devralacağı günü bekliyor. Oysa ondan bir sene önce dünyaya gelmiş Wojciech Szczesny, dünya devi Arsenal’ın değişilmez kalecisi olma yolunda…

***

Bilirim, zamanla kaybolup gidecektir bu yazılanlar, suya yazılmışcasına… Tıpkı, birkaç hafta sonra Beşiktaş’ın Kiev kazasının unutulacağı gibi… Tıpkı Fenerbahçe’nin Şampiyonlar Liginde kendi bütçesinin çok altındaki Young Boys’a elenip gidişinin unutulduğu gibi… Tıpkı Galatasaray’ın Karpaty faciasının unutulduğu gibi… Kendi ligimizin şampiyonun, Şampiyonlar Liginde averaj takımı olmaktan öteye geçemediği gibi…

Her şey unutmaya programlanmıştır nasılsa… Ummak, beklemek, unutmak üçgeninde geçer zaman… Bak şimdi nasıl mutlu Fenerbahçe taraftarı!

Oysa La Cantera’dan Türk futboluna bakarken, gençlerine güvenmeyen, alt yapılarını tümden ıskalamış bir coğrafya görünür. Siz Guti, Ferrari, Quaresma, Hilbert, Misimović ve diğerleri ile oyalanırken, adına altyapı dedikleri futbolumuzun ücra köşesinde kalmış göstermelik futbol okullarında, hikâyeleri hep yarım kalacak gençlerin izleri durur öylece.

Gençlerine güvenmeyen bir ülkenin lanetidir inandığı tüm futbol masalları…

İnanırsın, aldanırsın…
Ziya Adnan
6 Mart 2011
LaCantera