Lionel Messi’yi İzlerken…

Lionel Messi’yi İzlerken…

Uzaklardan…

Geçenlerde, Ada futbolunda yetişmiş ve futbol tarihinde ilk milyon Sterlin’lik transfere imza atmış olan Trevor Francis’in The Guardian gazetesinde yer alan söyleşisinde okumuştum:

“I wonder in my lifetime whether I’ll ever see a £100m footballer. If I do, maybe it’s Lionel Messi. He’s the only one.But where would he go?” (Merak ediyorum, acaba yüz milyon Sterlin’e imza atacak futbolcuyu görebilecek miyim? Eğer bu mümkün olacaksa, isterim ki o futbolcu Lionel Messi olsun. Bunu gerçekten hakediyor. Ama kim böyle bir transferi gerçekleştirebilir ki?)

***

Şubat 2011…

Bu sezon La Liga’da oynadığı 23 maçtan yirmisini kazanan, sadece bir yenilgisi olan Barcelona, Şampiyonlar Ligi maçında Arsenal karşısında… Üst üste 16 maç kazanarak lig tarihinin rekorunu kırarken, 24 Haziran 1987 doğumlu 10 numara bu sezon attığı 40 golle futbolseverleri büyülüyor.

Onun hikâyesi 2000 senesinde Barça’ya gelişiyle başlıyor. Henüz 12 yaşında, Arjantin’in Rosario şehrinden kopup, Barcelona’ya yerleşirken, bu transferi gerçekleştiren kulübü, “growth hormone deficiency” hastalığının tedavisini de üstleniyor. Fabrika işçisi bir baba, temizlikçi bir annenin dört çocuğundan biri, başka bir ülkede yeni bir yaşama başlarken geride annesini ve kız kardeşini bırakıyor.

“İlk zamanlarında çok utangaçtı” diyor onun yıldız takımındaki hocası Calres Folguera. Gülümseyerek devam ediyor, “pek konuşmaz, hep önüne bakardı…”

16 Ekim 2004’te, Espanyol ile oynanan lig maçında kendisine ilk 11’de oynama şansı veren hocası Frank Rijkaard önemli bir yer alıyor kariyerinde. O sezon Barça şampiyonluk kupasını kaldırırken, o da kulüp tarihinin en genç golcüsü unvanını kazanıyor. Bir sonraki sezonda Barça, lig şampiyonluğu ve Şampiyonlar Ligi’ni kazanırken, sakatlığı nedeniyle Şampiyonlar Ligi finalinde Paris’te oynanan maçta Arsenal’e karşı forma giyemiyor.

2006–2007 sezonunda düzenli olarak takımda forma şansı buluyor henüz 20 yaşındaki futbol sihirbazı. El-Clasico’da hat-trick yaparken, oynadığı 26 maçta 14 gol atan 1.69 boyundaki futbol ustasını alkışlıyor futbolseverler. Bir sonraki sezon ise hayal kırıklığı oluyor Barça ve onun için… Lig şampiyonluğunu ezeli rakip Real Madrid’e kaptırırken, Şampiyonlar Ligi’nin yarı final maçında Manchester United karşısında elenmenin üzüntüsünü yaşıyor.

Ama 2008–2009 sezonunda o üzüntü sevince dönüşüyor. O sezonda 38 gol atarken, Barça taraftarları üç kupayı kazanmanın mutluluğunu yaşıyor. 2009–2010 sezonunda 47 gol atıp, Ronaldo’nun gol rekoruna erişirken, yeşil sahalarda yeni bir yıldız parlıyor.

2010–2011 sezonunu İspanya Süper Kupası’nda, Sevilla FC karşısında hat-trick ile açarken, ilerleyen haftalarda müthiş gollerinin ardı arkası kesilmiyor. La Liga gibi zor bir ligde üst üste 9 maçta gol atıp, sezonun üçte ikisi geride kalırken, adına yazılan beş hat-trick, onu dünya futbolunun zirvesine taşıyor.

***

Maç öncesinde Blackstock caddesinde…

Soğuk bir Şubat akşamında, kim bilir kaçıncı kez Emirates stadına doğru yürürken, pahalı apartmanların yer aldığı Highbury Stadı’nın önünden geçiyorum. Az ilerde ne kadar da ihtişamlı görünüyor Emirates stadı! Bir Şampiyonlar Ligi maçında, bir kez daha futbolun günümüzde ışıl ışıl parlayan yıldızını ağırlamaya hazırlanıyor o yeni stad. Lionel Messi’li Barça’yı izleyecek olmanın heyecanı yüzlerde okunuyor.

O yıldızın dünyaya geldiği sene, Arsenal finalde Liverpool’u devirerek Lig Kupası’nı kazanmış, o takımın aslarından Rocastle yirminci yaşını kutlamıştı. Takvimler 31 Mart 2001’i gösterirken, aramızdan ayrıldığında henüz 33 yaşındaydı “Rocky”. Ölümünün 10. senesinde Arsenal taraftarı onu unutmadı…

***

Takımlar sahaya çıkarken, 60.000 taraftar alkışlıyor iki takımı. O futbol yıldızının karşısında, yine aynı futbol akademisinin ürünü 4 Mayıs 1987 doğumlu başka bir yıldız ev sahibi takımı ateşlemeye çalışıyor. Arsenal’in kalesini koruyan Szczesny, Şampiyonlar Ligi’nde ilk maçına çıkarken, tribünler bu sene yıldızı parlayan Samir Nasri’yi alkışlıyor.

İlk 11’inde alt yapısından yetişmiş sekiz futbolcu bulunan Barça’da 31 yaşındaki Xavi, geçtiğimiz günlerde kendisiyle yapılan bir söyleşide Arsenal’ın oyun stili olarak Barça’ya çok benzediğini, ancak Kuzey Londra takımı adına kupasız geçen altı sezonun Barça’da asla kabul edilemeyeceğini dile getirmişti. İki takım arasında oynanan son beş maçta galibiyeti bulunmayan ev sahibi takım hızlı başlıyor maça… Şampiyonlar Ligi’nde Emirates Stadı’nda oynadığı 27 maçta 20 galibiyet almış, sadece bir kez mağlup olmuş Arsenal bu kez kazanmak için saldırıyor. İlk yirmi dakikada Van Persie ile iki net pozisyondan yararlanamayan ev sahibi takım, 26. dakikada David Villa’nın golüne engel olamayınca geriye düşüyor. Orta sahada çok çabuk top çeviren, bilhassa 2 numaralı Alves’in kanat bindirmeleri ile sağdan sürekli tehlike yaratan Barça oyuna hâkim olurken, Messi’nin çizgi üzerinden kaydettiği kafa golü ofsayt gerekçesiyle sayılmıyor. Bu yarıda kanatları iyi kullanamayan, oyuna genişlik kazandıramayan Arsenal golden sonra pozisyon bulmakta zorlanıyor.

İkinci yarıya hızlı başlıyor Arsenal. Sahanın en iyisi, 19 yaşındaki Jack Wilshire’in yıldızlaştığı anlarda Katalan takımı zor anlar yaşıyor. İlk yarıda varlık gösteremeyen Nasri, sol kanatta etkili olmaya başlarken, sağda Walcott bu kanadı daha çok kullanmaya başlıyor. Oyunun kırılma noktası bu devrenin ortalarında geliyor. Messi kaleci ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu dışarı atınca Arsenal yürekleniyor. Maçın 68. dakikasında Song’un yerine Arshavin, 77. dakikasında da Walcott’un yerine Bendtner oyuna girerken, son 12 dakikada iki gol buluyor Arsenal. 78. dakikada kaleci Valdes’in büyük hatası sonucu Van Persie’nin golüyle beraberliği yakalarken, o golden beş dakika sonra Arshavin takımına galibiyeti getiren golü kaydediyor.

Maçın bitiş düdüğü ile birlikte tribünlerdeki 60.000 taraftar, böylesine keyifli bir futbol şölenine tanıklık etmiş olmanın mutluluğu ile takımlarını ayakta alkışlarken, yakın gelecekte müthiş bir rövanş maçı futbolseverleri bekliyor.

***

80’li yıllarda Arsenal’ın çok sevilen bir fanzini vardı: “One Nil Down, Two One Up” (1–0 mağlubiyetten 2–1 galibiyete)… İşte o fanzini hatırlatan maçın bitiminde, dev ekranda maçın gollerini yeniden izlerken, yanımda oturan yaşlı Arsenal taraftarı, Elvis Presley’nin Arsenal ile özleşmiş unutulmaz şarkısını mırıldanıyor…

When no-one else can understand me
When everything I do is wrong
You give me hope and consolation
You give me strength to carry on…

 

Ziya Adnan
27 Şubat 2011
LionelMessi