El Torero (Matador)…

El Torero (Matador)…
Uzaklardan…

“O, adına futbol denilen güzel oyunun ikinci mucididir; ilk mucidi ise günümüzden çok zaman önce İngilizlerdi!”

1943 senesinde Buenos Aires’te dünyaya gelen ve 1968 senesinden beri enfes futbol yazıları yazan Arjantinli gazeteci Horacio Pagani şöyle anlatmış futbolcuyu: “O, adına futbol denilen güzel oyunun ikinci mucididir; ilk mucidi ise günümüzden çok zaman önce İngilizlerdi!” Futbol konusunda uzman, 1977-1979 seneleri arasında Real Madrid forması giymiş diğer bir Güney Amerikalı Quique Wolff da katılmış bu yoruma ve devam etmiş: “Boca gelecekte hiçbir futbolcuya onun 10 numaralı formasını vermemeli; zira onun gibisi bir daha gelmez…”
Bu vesileyle Ocak ayının son günlerinde, 36 yaşında futbolu bıraktığını açıklayan, ülkesinde dört sezonda yılın futbolcusu seçilmiş ve Arjantin Milli Takımıyla 51 maçta sahaya çıkmış olan 10 numarayı hatırlayalım bu hafta, bilmeyenlere anlatalım hikâyesini…

Takvim yaprakları 24 Haziran 1978’i gösterirken Buenos Aires’in varoşlarında yoksul bir ailenin on bir çocuğunun ilki olarak dünyaya gelmiş. Uğurlu gelmiş ilerleyen zamanlarda formasını giyeceği ülkesinin takımına; ertesi gün Arjantin Milli Takımı 1978 Dünya Kupasını kazanmış. Çocukluk yıllarında, San Fernando’nun mahalle aralarında top koştururken Argentinos Juniors takımının scoutlarının dikkatini çekmiş, seçmelerde başarılı olunca genç takımda görev yapmaya başlamış. Kısa sürede orta sahada parlayan küçük çocuğu şehrin iki devi Boca Juniors ve River Plate transfer etmek istemiş ama elini çabuk tutan taraf Boca olmuş, 1995 senesinde 800 bin dolar karşılığında saflarına katmışlar yeni yetmeyi. Boca’nın bebelerini de yâd edelim yeri gelmişken, Buenos Aires’in kenar mahallerinden La Boca‘da 3 Nisan 1905 tarihinde Genoa’dan göç etmiş beş İtalyan ailenin bebeleri tarafından kurulmuş Boca Juniors. O yüzden günümüzde bile lakapları “Los Xeneizes” (Genoalılar)…

Takım kurulurken renkleri konusunda anlaşamayınca limana ilk girecek geminin bayrak renklerini kullanmaya karar vermişler. Sarı-lacivert renkler o anda limana giren İsveç bandıralı bir gemiden miras. Maçlarını oynadıkları 49 bin kapasiteli La Bombonera (Çikolata Kutusu), yeni adıyla Estadio Alberto J. Armando Stadı’nın yakınlarına taraftarlarının isteği üzerine mezarlık yaptırmışlar; taraftarlar ölümden sonra bile takımlarına yakın olsunlar diye. Takımın alt yapı seçmelerinde şöyle bir pankart asılırmış tribüne: “Bir gün hepiniz Maradona olabilirsiniz ama bir Che asla!”

Futbolcuya dönersek, Boca’da geçirdiği yedi müthiş sezon ve takımla kazandığı altı önemli kupadan sonra 2002 senesinde 11 milyon Euro karşılığında Barça’nın yolunu tutmuş. Ama yükseliş zamanlarında sıkıntıları da olmuş elbet. İspanya’ya transferinden kısa süre önce 17 yaşındaki kardeşi Christian’ı kaçıranlarla fidye pazarlığına girişmek zorunda kalmış. Sonunda istedikleri parayı verip kardeşini kurtarmış ama o olaydan sonra Boca’da kalmak istememiş…

***
Louis van Gaal’ın teknik direktörlüğünü yaptığı Barça zamanları her futbolcunun unutmak isteyeceği cinsten. Takımda düzenli olarak yer bulamayan, oynadığı zamanlarda ise kanatta oynatılan futbolcuyu 2003 senesinde Villarreal’e kiralamış Barça yönetimi. İspanya günlerinin en parlak zamanlarını geçirdiği takımda müthiş maçlar çıkaran ofansif orta saha oyuncusu 2005 senesinde FIFA’nın yılın futbolcusu ödülünü kazanmış. Değerlisini kaybetmek istemeyen Villarreal yönetimi, Barça’ya transfer ücretinin yüzde 75’ini ödeyerek takımda kalmasını sağlamış. 2005–2007 arasında takımla sahaya çıktığı 49 maçta 15 golü var. Ancak bir zaman sonra teknik direktör Manuel Pellegrini ile ters düşmüş ve 2007 senesinin ilk aylarında kiralık olarak yeniden Boca’nın yolunu tutmuş.

Yeri gelmişken, oynadığı her takımda zaman zaman hocaları ile fikir ayrılıkları yaşadığı, hatta bazen meselenin kavgaya kadar vardığı yazılır. Boca yıllarında, kötü oynadıkları bir maçtan sonra teknik direktör Julio Falcioni hışımla soyunma odasına girmiş ve bağırmış futbolcusuna: “Takımın hocası sen değilsin; benim!” Kızgınlıkla ayağa kalkan futbolcunun söz söylemesine fırsat bırakmayan takım arkadaşları sahadaki liderin o olduğunu, kendisine karşı haksızlık yapıldığını dile getirmişler, hocalarının değil onun yanında yer almışlar.

***
2015 senesinin Ocak ayında, 36 yaşında futbolu bıraktığını açıkladı Boca Juniors efsanesi Juan Roman Riquelme, nam-ı diğer JR… “Bundan sonra sadece taraftarım ve her taraftar gibi sevinci de üzüntüyü de tribünlerde yaşarım” demiş. Geçmiş senelerde Boca Juniors taraftarlarının kulüp tarihinin gelmiş geçmiş en iyi futbolcusu anketinde Maradona’nın önünde onu ilk sıraya taşıdıklarını hatırlatalım. Müthiş top tekniğiyle oyunun temposunu ayarlayan, lider özelliklerine sahip komple takım oyuncusu, atletlerle dolu günümüz futbolunun beyni, oyunu istediği gibi şekillendiren rejisörü…

BBC’nin bilge futbol yorumcusu Tim Vickery 2008 senesinde “one of a dying breed” (nesli tükenmekte olanlardan) cümlesiyle tanımlamış Boca efsanesini.
1994-1996 seneleri arasında Real Madrid’i çalıştıran Jorge Valdano ise Eurosport.com’da şöyle anlatmış 10 numarayı: “Çoğumuz altı şeritli bir otobanda seyahat ederken, gidilecek yere zamana karşı yarış ederek en hızlı şekilde ulaşmaya çalışır. Riquelme farklıdır, o otoban yerine, virajlı, manzaralı, keyif veren bir dağ yolunu kullanarak iki saatte varılacak bir yere altı saatte gider.”

Velhasıl türünün son örneklerinden bir 10 numara daha kaydı yeşil sahalardan, uzaklarda yabancı kuralının bilmem kaçıncı kez değiştirildiği zamanlarda. Naçizane görüşüm, Riquelme gibisini bulacaksanız başımız üstüne…

Ziya Adnan
23 Şubat 2015