Bir neslin en güzel futbol hikâyesi…

Bir neslin en güzel futbol hikâyesi…

Uzaklardan…

“Doktorlar ya futbolu ya sigarayı bırakmam gerektiğini söylediler, ben de futbolu bıraktım!”

Eduaro Galleano, 1970’li senelerde Brezilyalı bir gazetecinin portakal renkli takımı ‘bilinçli düzensizlik’ olarak tanımladığını anlatır yazılmış en güzel futbol kitabında. Kocaman bir yelpaze misali açılıp kapanan, savunmayı ve hücumu takım halinde yapabilen, bir futbol takımından çok bir orkestrayı hatırlatan Hollanda Milli Takımı “mekanik portakal” olarak bilinirmiş o yıllarda. O yıllara yetişmiş olanlar hatırlar, o orkestranın şefiydi, yetenekleri ile büyüler, futbol zekâsı ile izleyenleri hayran bırakırdı. Günümüzün ‘serbest oyuncu’ görevinin öncülüğü onunla başladı bilinir. Sahada oyun kurucu olarak yer alsa da bitmek bilmeyen enerjisiyle sahanın her yerini keyfince dolaşır, boş alanları kimi zaman akıl dolu, öldürücü bir pasla değerlendirir, kimi zaman önündeki savunma oyuncusunu orada yokmuş gibi geçip müthiş bir vuruşla topu kaleye yollardı. Bu çelimsiz çocuğun inanılmaz top hâkimiyeti vardı, son sürat topla top dripling yaparken, aniden yön değiştirir, isabetli bir vuruşla topu ağlarla buluştururdu

Yeri gelmişken, 70’li yıllarda futbol literatürüne geçmiş adını taşıyan “dönüş hareketi”ni de anlatmadan geçmeyelim. Çizgiye kadar inip, onu kovalayan savunma oyuncusuna sırtını döner, topu saklardı. Sonra vücuduyla solunu gösterirken, sol ayağının topuğuyla topu ters tarafa alır, afallamış rakibin şaşkın bakışları arasında geçer giderdi. Şimdinin futbol nesillerinin klişeleşmiş deyimi, “bakkala göndermeyi” yaratan adamdı 14 numara. Bir futbolcudan çok bir satranç ustasını hatırlatan bu dâhi, kimi zaman kale çizgisini terk etmiş kalecileri 30 metreden aşırtma bir vuruşla avlar, kimi zaman dar alanda üç savunma oyuncusunu geçip topu bahtsız kalecinin uzanamayacağı köşeden bırakırdı. Rakibin zayıf noktalarını keşfeder, sonra o noktalardan bir boksör misali durmaksızın hırpalardı…

•••

25 Nisan 1947’de Amsterdam’da Ajax’ın stadına taş atımlık mesafede dünyaya gelmiş. Henüz 10 yaşında katılmış Ajax’ın miniklerine, o yıllarda hem futbol, hem de baseball oynarmış. 12 yaşındayken, bir kalp krizi sonucu kaybetmiş babasını. Annesi kulübün kantininde çalışıp ailesinin geçimini sağlarmış. 1934-1996 arasında kulübe ev sahipliği yapan 19 bin kapasiteli De Meer Stadı’nda kimi zaman futbolcuların kramponlarını, kimi zaman elinde kürekle sahayı kardan temizler, kale önlerine kum dökermiş. İlk maçına 15 Kasım 1964 tarihinde GVAV takımına karşı çıkmış, takımının tek golünü atmış ama Ajax o maçı 3-1 kaybetmiş. Kötü bir sezon geçirmiş kırmızı beyazlı takım ve ligi 13. sırada bitirmiş. 1965-1966 sezonu takımda yerini perçinlediği zamanlar… O sezon sonunda Ajax şampiyon olurken, oynadığı 23 maçta 25 gol kaydetmiş. O yıllarını anlattığı söyleşisinde futboldan kazandığı ilk parayla kendisine araba aldığını ancak sözleşmesi gereği akşamları evde olması gerektiğinden o arabayı fazla kullanma şansı bulamadığını anlatır. 1973 senesine kadar kaldığı takımda, dokuz sezonda sekiz lig, üç Avrupa şampiyonluğu yaşamış.

1973 yazında, o yılların rekor ücreti 6 milyon Gulden karşılığında Barça’ya transfer olmuş. 1974 senesinin şubat ayında dünyaya gelen oğlunun adını Katalanca’dan esinlenerek Jordi koyması ve o sene ‘Avrupa’da Yılın Futbolcusu’ seçilmesi tarihe düşen notlar. O sezon Katalan takımı 1960’dan beri ilk La Liga şampiyonluğunu kazanırken, Bernabéu Stadı’nda rakibi Real Madrid’i hezimete uğratmış. Barça taraftarları arasındaki ‘El Salvador’ (Kurtarıcı) lakabı o zamanlardan miras…

5-0’lık maçtan New York Times gazetesi, Sarı Fare’nin uzun yıllardır siyasilerin yapamadığını başardığını, 90 dakikanın sonunda Katalan halkını bir araya getirdiğini, Katalan ruhunu canlandırdığını anlatır. Futbol tarihçisi Jimmy Burns’e göre onun yer aldığı takımın futbolcuları kaybedeceklerini düşünmezmiş bile. 1978 senesine kadar kaldığı takımda şu veriler var, 1973-1974 lig şampiyonluğu, 1977–1978 İspanya Kupası, 143 maçta 48 gol…

O yıllara ait anılarında, stadın içinde küçük bir ibadet odası bulunduğunu, maçlardan önce iki takımın da kazanmak için dua ettiğini yazar ve devam eder: “Buna hiç anlam veremezdim. Çünkü maçın sonunda bir takım kazanacaksa, futbolun duayla ne ilgisi olabilir ki!”

30’lu yaşlara bastığında, futbolun sirki olarak bilinen coğrafyada top koşturmuş. 1981 senesinde kısa süreliğine Levante forması giydikten sonra başladığı yere, evine, Ajax’a dönmüş, 1981–1982, 1982–1983 sezonlarında takımına şampiyonluk yaşatmış. Ancak 1982-1983 sezonunun sonunda Ajax’ın kendisine yeni sözleşme önermemesi fena kızdırmış olmalı ki rakip Feyenoord’un saflarına katılmış. “İntikam için” diyor söyleşisinde, “Kimse beni yok sayamaz ve ne zaman ayrılacağıma ben karar veririm!” 30’lu yaşların ortalarına yaklaşmasına rağmen takımının oynadığı bütün maçlarda sahada yerini alırken Feyenoord o sezon Lig şampiyonluğunu ve Hollanda Kupası’nı kazanmış.

•••

1984 senesinde futbolu bıraktığında 37 yaşındaydı kariyerinde üç sezon ‘Ballon d’Or’ kazanmış olan futbol dâhisi. Hayatını anlatan yazılarda; vurdumduymaz, ateist ve sigara bağımlısı olduğu, bazen maçın devre arasında bile sigara içtiği yazılır. Bu durumu soranlara verdiği şu cevap muhtemel onu en iyi anlatan: “Doktorlar sigarayı bırakmazsam futbol oynayamayacağımı söylediler. Ben de futbolu bıraktım!”

Ekim ayının sonlarında akciğer kanserine yakalandığını yazdı gazeteler. Geçen günlerde, 68 yaşında aramızdan ayrıldı Johan Cruyff, çocukluk, gençlik yıllarımızın efsanesi. Tozlu sahalarda top peşinde koştuğumuz zamanlarda onun dönüşünü taklit eder, onun gibi oynamaya çalışırdık. Onunla büyümüş nesillere o güzel oyunu sevdiren adamdı, o yılların en güzel futbol hikâyesi, sarı fare… Teşvik etmiş olmak istemem tabii ama ola ki sigara alışkanlığınız varsa, şerefine yakın bir tane ruhuna selam niyetine ve meşrebinize göre bir dua yollayın anısına…

Ziya Adnan
29 Mart 2016

JohanCruyff