İyi gününde, kötü gününde Borussia Dortmund FC…

İyi gününde, kötü gününde Borussia Dortmund FC…

Uzaklardan…

Giderek zorlanıyorum futbolu yazmakta, her ne kadar uzaklarda olsam da elim kâğıda, kaleme, klavyeye gitmiyor. Yüreğimin başkentinde patlayan bombalar, ölen çocuklar, masumlar geliyor aklıma; ölü çocuklar coğrafyasında, yanlış zamanda yanlış yerde oldukları için hayattan koparılanlar, en güzel gülüşleri fotoğraflarda kalmış olanlar. Kifayetsiz ellerde yangın yerine dönmüş ülkemin her geçen gün kanlı, beter bir Ortadoğu coğrafyasına dönüşmesini izliyorum içim acıyarak, sahi futbolun ne önemi olabilir ki ölüm karşısında…
Ama bizden beklenen yazmamız, yazalım o halde, artık futbolun ne anlamı kalmışsa…

Dortmund…

Almanya’nın Ruhr bölgesinde 580 bin nüfusuyla ülkenin 8. büyüğü. 1970’li senelere kadar kömür madenleri, çelik üretimi, birası ile adını dünyaya duyurmuş, günümüzde iki büyük üniversiteye sahip, nüfusunun yüzde 8’ini Türklerin oluşturduğu öğrenci şehri. İşte o şehrin 1909 senesinde kurulmuş, bu senenin aralık ayında 107. yaşını kutlayacak köklü takımı Borussia Dortmund FC, nam-ı diğer “Die Schwarzgelben” (Kara Sarılar). Premier Lig’de bu sezon şampiyonluğa koşan Tottenham’ı, UEFA Kupası’nda Alman tankı edasıyla ezip geçtikleri zamanlarda, selam çakalım Avrupa’nın en yüksek taraftar ortalamasına sahip takımına…

19 Aralık 1909’da yerel kilisenin sponsorluğunda bir Katolik cemaatinin genç takımında top koştururken kilisenin baskısından bunalmış, gençler tarafından, “Zum Wildschütz” adında bir birahanede kurulmuş. Kulübün adı da Dortmund’da isim yapmış bir bira fabrikasından esinlenerek konulmuş, ne de olsa bölge halkının milli içereceği! Kurulduğu zamanlarda renkleri mavi beyazmış ama zaman içinde şehri o yıllarda anlatan, işçi sınıfıyla özleşmiş iki rengi tercih etmişler, kömürün karası, biranın sarısı… (Tanıl Bora, birlikte yazdığımız “Kimi Başrol Kimi Karakter – Kulüp Hikâyeleri” kitabında, Borussia Dortmund’a selam durduğu yazısında yazmıştı renklerin hikâyesini). Yerel liglerde mücadele ettikleri zamanlarda, 1929 senesinde hesapsızca kadrolarına kattıkları profesyonel futbolculara verdikleri paralar nedeniyle dara düşüp iflasın eşiğine kadar gelmişler. İmdatlarına kulübün borcunu kendi cebinden ödeyen taraftarın biri yetişmiş. Ne diyelim futbol tanrıları her kulübe böyle taraftar ihsan eylesin!

1963 senesinde kurulan Bundesliga öncesinde üç sezonda (1956, 1957, 1963) şampiyonluk kupasını kaldıran kulübün yükselişe geçtiği zamanlar 90’lı yıllar. 1992 senesinde şampiyonluğu kıl payıyla kaçırıp, son maçını kazanan VfB Stuttgart’ın arkasında 2. sırada bitirmişler. O sezon ilerleyen zamanlarda görecekleri güzel günlerin habercisi olmuş, 1994’den 2012 ye kadar geçen sürede beş sezonu şampiyon olarak kapatmışlar. Yabana atılmasın, Bundesliga’da Bayern Münih’in hegemonyasını kırmak her kulübe nasip olmaz!
Takıma 1974 senesinden beri ev sahipliği yapan 81.359 kapasiteli Westfalen Stadı, 2005 senesinin aralık ayından günümüze sponsorunun adıyla, “Signal Iduna Park” olarak biliniyor. 2009 senesinin ağustos ayında “The Times”ın Avrupa’nın en iyi 10 futbol mabedi sıralamasında ilk sırayı almış. Avrupa statları içinde en iyi atmosfere sahip, futbol sevdalıları için inşa edilmiş gerçek futbol mabedi olarak tanımlamış Times, tüm kupa finallerinin bu statta oynanması gerektiğini vurgulayarak. 2001 senesinde, Liverpool – Alaves arasında oynanan UEFA Kupası finalini o mükemmel statta izlemiş bu futbol dilencisinin de unutmadığı statlardan biridir Westfalen…

İyi zamanları kadar kötüyü görmüşlükleri de var elbet. 2000’li senelerin başında hisselerini halka açtıktan sonra, hesapsız harcamalar, Şampiyonlar Ligi’nin ön elemelerinde havlu atmalar nedeniyle parasal sıkıntılar yaşamışlar. 2003 senesinde topçuların parasını ödeyemeyecek duruma geldiklerinde Bayern Münih yetişmiş imdatlarına, kısa süreliğine 2 milyon borç vermiş muhtemel eski rekabetin hatırına. 2005 senesinde iflasın eşiğine geldikleri zamanlarda kemer sıkma yoluna gitmişler, haliyle alacaklarından yüzde 20 kesilen topçular da etkilenmiş mali krizden…
İyi günde kötü günde dedik ya, şehir sakinlerin gerçek aşkı takımları. 2013 senesinde Şampiyonlar Ligi finaline hak kazandıkları zamanlarda 24.042 bilet için 502.567 bin taraftar akın etmiş kulübe. 55 bin kombine biletli taraftara sahipler, 30 bin taraftar bekleme sırasında. Evlerinde oynadıkları maçlardaki taraftar ortalaması 80.291 (dünya rekoru). İnanması güç ama 2013-2014 sezonunda 1,8 milyon taraftarı ağırlamış o görkemli stat. Taraftarlar maç başına yaklaşık 12 Euro ödüyorlar, 200 Euro ödeyerek takımın sezonluk biletine sahip olmak mümkün! (Arsenal’de ortalama sezonluk bilet fiyatının 1.500 Euro olduğunu düşünürsek Dortmund maçları hafta sonları için cazip bir seçenek!)

•••

Mart ayının ortalarında Dortmund, UEFA Kupası maçında Tottenham’ın White Hart Lane Stadı’nda… Deplasmanda bu sezonun en ağır yenilgisini almış olan ev sahibi 34.593 taraftarın önünde mucize peşinde, malum çıkmayan candan umut kesilmez. Evinde oynadığı son 9 Avrupa maçını kaybetmemiş beyazlı takım ama bu maça üç ası Dembele, Eriksen ve Kane’den yoksun çıkıyor sahaya. 24. dakikada Aubameyang’in ayağından gelen gol tüm umutların sonu oluyor onlar adına. Sonrası teferruat…

Hakemin bitiş düdüğüyle birlikte, kale arkasında maç boyunca hiç susmadan şarkılarını söylemiş 8 bine yakın taraftarına yöneliyor sarı siyahlı takım. Sonra bugüne kadar gördüğüm en ilginç maç sonrası ritüellerinden birini sergiliyorlar. Taraftarlarının önünde geldiklerinde takım halinde yavaşça otuyorlar yeşil çimenlere, büyüğüne saygıda kusur etmeyen çocuk edasında. Öylece izliyorlar şarkılarını söylemeye devam eden taraftarlarını, alkışlamak için eserin bitmesini bekliyorlar sanki. Sonra hep birlikte ayağa kalkıp alkışlayarak yürüyorlar taraftarlarının arasına. Tribünde birlikte söylüyorlar şarkılarını, karşı tribünde bu sevinci izlemek için stadı terk etmemiş Tottenham taraftarları bile alkışlıyor misafir takımı…

Velhasıl, günün birinde yolunuz Dortmund maçının olduğu yere yakın düşerse, o takımı ve taraftarını izleme fırsatını kaçırmayın derim. Teveccüh, şükran, saygı, futbola dair unuttuğumuz her şeyi hatırlattıkları için teşekkür edeceksiniz o küçük şehrin büyük takımına…

Ziya Adnan
22 Mart 2016