Yoksulların gözleri size bakıyor…
Uzaklardan…
Ülkem nüfusu 31 Aralık 2010 itibarıyla 73.722.988… Nüfusun %76,3’ü il ve ilçe merkezlerinde, %23,7’si ise belde, köy ve kasabalarda yaşamakta… En fazla nüfusa sahip il, ülke nüfusunun %18’ini barındıran İstanbul, en büyük yüzölçümüne sahip il Konya…
Ülkede yer alan il sayısı 81, ilçe sayısı 892… İllere göre dağılımda “Kurşunlu” Süper Lig’de yer alan takımların dördü İstanbul, ikisi Ankara takımı… Diğer şehirlerden 12 takım, adının başında “Süper” sıfatı bulunan ama futbol kalitesi olarak pek vasat bir ligde mücadele ederken, ülkenin en üst liginde temsil edilmeyen şehir sayısı 67…
Ülkenin başkenti, Avrupa’da başkentinden şampiyon çıkaramamış tek şehir… Eh zaten o şehrin 102 senelik kulübünün içinde bulunduğu, “Küçük Emrah” filmini aratmayan perişan durumu da ortada… Aslında cevaplanması gereken soru, o kulübü bu duruma getirenlerden neden hesap sorulmadığı ama varsa yoksa ah o 58. madde!
• • •
Geçenlerde okumuştum, bu yazıya ilham kaynağı olan Malatyaspor’un günümüzde Bölgesel Amatör 4. Lig 4 grupta mücadele ettiğini; 2005–2006 sezonunda sözleşmesi feshedilen ve alacakları ödenmeyen Jiri Masek’in UEFA’ya açtığı dava sonucunda 6 puanının silindiğini. Malatyaspor günümüzde 11 takımlı Bölgesel Amatör Lig’de, 10 puanla 8. sırada.
• • •
Kuruluşu 1966 senesine dayanan 1990–1993 seneleri arasında 1. Lig’de mücadele etmiş siyah-beyazlı Aydınspor, 2009 senesinden beri Aydın Süper Amatör Liginde mücadele ediyor. Bir gecede adı değiştirilen Aydın Belediyespor ise bu sezon yükseldiği 3. Lig’de şehrin yeni umudu: Aydınspor 1923
İstanbul’dan sonra en çok vergi ödeyen il olarak ülke ekonomisinde önemli yere sahip liman kenti Kocaeli’nin yetim takımı Kocaelispor. Onlar da ülke futbolseverinin unuttuğu takımlardan. Türk futboluna nice futbolcu kazandırmış, iki kez Türkiye Kupası’nı kazanmış yeşil-siyahlılar günümüzde parasızlıktan inim inim inlerken, 2. Lig’in dibine demir atmış, hasta yatağında kurtarıcısını bekliyor.
Kocaelispor’un, “futbolcu fabrikası” olarak nam salmış ezeli rakibi Sakaryaspor da ülke futbolunun feri sönmüş yıldızlarından. Kuruluşu 1965 senesine dayanan yeşil-siyahlı takım 1. Lig’de eski güzel günlerine ağıt yakıyor.
2. Lig’de futbola tutunmaya çalışan takımlardan biri de Diyarbakırspor. 1968 senesinde kurulan, bir dönem ülke futboluna renk katmış, 1976-77 sezonunu ikinci sırada bitirmiş kırmızı-yeşiller şimdi maziyi mumla arıyor.
Başlangıcı 1968 senesine uzanan, 80’li ve 90’lı yıllarda 2. ligde mücadele etmiş, sonrasında amatör kümeye kadar düşmüş Erzincanspor 3. lig 4. grupta gözlerden ve ilgiden uzakta mücadelesini sürdürüyor.
Ve mavi-beyaz Adana Demirspor… Uzun bir süre 3. ligde mücadele verdikten sonra 2004 senesinden beri 2. Lig’de hayat arıyor. 1940 senesinde kurulan “Mavi Şimşekler” 1994–1995 sezonunda düştükleri Süper Lig’e dönememenin sıkıntısını yaşıyor.
Hacettepe. Nam-ı diğer mor menekşeler. Daracık sokakları, eski esnafı, kabadayıları ile namlı, eski bir Ankara semtinin 1959 senesinde kurulmuş köklü takımı… 1968 senesine kadar oynadığı birinci ligden düştüğünde, geride bir mahallenin enkazı üzerine yükselmiş, adını mahalleden alan bir hastane bıraktı. Melih Gökçek tarafından yok edildikten sonra Gençlerbirliği’nin “Hacettepe” adına sahip çıkmasıyla yakın geçmişte bir ara Süper Ligde de mücadele etti. Şimdi ise Gençlerbirliği’nin altyapı takımı olarak 3. Lig’de.
1945 senesinde “Kömürspor” adı altında kurulan, 1973–1974 sezonunda 1. Lig’e terfi eden, 70 ve 80’li yıllarda adını duyurmuş, 78–79 sezonunu 3. bitirmiş Zonguldakspor… Şimdilerde amatör kümede, futbolun görünmez köşelerinde…
Çocukluk yıllarımın güzide takımı, bana futbolu sevdiren Ankara’nın sarı-siyahlıları, ah PTT! 1954’de kurulan, 1959-1960 sezonunda Ankara Mahalli Ligi’nde şampiyon olarak 1. Lig’e çıkan, 70’li yıllarda dört sezon üst üste düşüp Ankara 2. Amatör kümeye kadar gerileyen kadersiz takımım… Adı, önce Türk Telekom olarak değiştirildi. Bir süre bu isimle profesyonel liglerde boy gösterdikten sonra bu sezon başında 2. Lig’den sessiz sedasız çekildi.
Ve Feriköy, Bölgesel Amatör Lig’de tutunma savaşında. Aynı grupta Beykoz puan cetvelinin son sırasında. Vefa, İstanbul Amatör Süper Lig’de. Ve Erzurumspor, Ispartaspor, İzmirspor, Nevşehirspor, Niğdespor, Edirnespor, Tekirdağspor, Uşakspor, Kütahyaspor, Muğlaspor, Polatlıspor, Tirespor, Konya Ereğlispor…
Ve adlarını yazamadığım diğerleri
Onlar futbolun görünmez köşelerinde kalan, belediye takımlarının işgaline uğramış ülke futbolunun feri sönmüş yıldızları…
• • •
Bu yazıyı yazdığım sırada, LİG TV’nin vazgeçilmez programı (!) Maraton’un sunucusu Şansal Büyüka şike soruşturması sürecinde yayıncı kuruluşun mağdur olduğunu, yaşananlardan sonra milyonlarca dolar zararları olduğunu açıklıyordu.
Son 50 senede Dünya Kupalarında ülke milli takımını sadece bir kez görebilmiş, kurulduğu tarihten bu yana sadece beş takımın şampiyonluk yaşadığı, son 25 senedir şampiyonluk kupasının sadece bir kez yedi tepeli kentin dışına çıktığı “futbol fakiri” cografyada, tribunlerin boş kalması değil, futbol adaletinin tecil etmesi hiç değil, yayıncı kuruluşun zararının konuşulmasıdır aslında garip olan… Ama nüfusun yüzde 90’ı üç takımdan birinin taraftarı olunca, akan sular durur haliyle!
Çokları ilgilenmez nasılsa; Körfez’in, Aydınspor’un Erzincanspor’un, Malatyaspor’un, Sakaryaspor’un, Altınordu’nun, PTT’nin, Vefa’nın, İzmirspor’un, Feriköy’ün ve adlarını yazamadığım, yazdığım zaman da içimi acıtacak diğerlerinin hazin durumuyla… Ama o bilir; ülke futbolseverinin yüzde 90’ının üç takımdan birine sevdalı olduğunu, haliyle yarattıkları hastalıklı sistemin her koşulda devam etmesi gerektiğini.
O yüzden maç günleri tribünler boş kalırken dekoder satışları tavan yapar; yurdun dört bir köşesinde kıraathaneler televizyondan maç izleyenlerle dolup taşar. Gazetelerin spor sayfalarını o çok bilindik üç takımlı masallar süsler. Pazar akşamlarının saatler süren baygın spor programlarında spor yorumcusundan çok amigoyu andıran bilmiş adamlar, her daim üç esas oğlanın maceralarını anlatır kandırılmış futbol nesillerine.Bol darbukalı, çok gürültülü zavallı bir mahalle düğününü andıran hazin fotoğrafa futbolun görünmez bir köşesinden bakanlar, ta en başından rekabetsizlikle lanetli hazin öykünun sessizleri, kötü bir filmin figüranı olmaktan öteye geçemez nasılsa… Aslında onlar da razı artık bu duruma… En incesinden “ölümü gösterip sıtmaya razı etmek” böyle bir şeydir herhalde…
• • •
Türk futbolunun perişan fotoğrafı, Charles Baudelaire’in “Paris Sıkıntısı” kitabındaki “Yoksulların Gözleri” başlıklı o güzel denemeyi hatırlatıyor.
Baudelaire, Paris’in zengin bir caddesinde ışıl ışıl bir cafede otururken, paçavralar içinde yoksul, yaşlı adam iki çocuğuyla camın önüne dikilir. Çocukların gözlerinde, “Ancak bizim gibi olmayanların girebileceği bir yer burası” ifadesini okur Baudelaire… “Bu yoksul gözler ailesi karşısında susuzluğumuzdan daha büyük olan bardaklarımızdan utandım” der hikâyenin sonunda. Bardağınız susuzluğunuzdan bu kadar büyükse, içmemelisiniz demiyorum ama hiç olmazsa utanmalısınız biraz.Zira ülke futbolunda “Yoksulların Gözleri” size bakıyor Sayın Büyüka!
Ziya Adnan
4 Şubat 2012