Lefter bana gol atacakmış ha!

Lefter bana gol atacakmış ha!

Uzaklardan…

Aslında geçen Pazar için kaleme almıştım birazdan okuyacaklarınızı. Ancak saadet dolu futbolumuza (!) kara bir gölge gibi düşen 58. madde ve yaklaşan TFF olağanüstü genel kurulu işin içine girince, yazı bu Pazara kaldı ve ancak bu hafta yayınlama fırsatı bulabildim. Yine de geç olsa da yazmak gerek, futbolda ve siyasette başrol oynamış o iki insanı hatırlamak gerek…

Takvim yaprakları düşerken değil de zaman içinde yitirdiklerimizi düşününce yaşlandığını hissediyor insan… Geçenlerde aynı gün gelen iki ölüm haberi bir kez daha hatırlattı bu gerçeği. Ömrünü yok sayılan bir ulusun mücadelesine adamış bir adam, 88 yaşında aramızdan ayrılırken geride ardından ağlayan bir ulus bıraktı. 27 Ocak 1924 tarihinde, bugün Kıbrıs Rum Kesimi sınırları içinde bulunan Baf bölgesinde doğmuştu. Gençlik yılları Ada’da Rum baskılarına direnmekle geçmiş; önce 1957’de Türk Mukavemet Teşkilatını (TMT) kurmuş;1963 senesinden sonra Türk direnişinin örgütlenmesinde başrol oynamıştı.

Ankara’da sürgünde olduğu siyah-beyaz zamanlarda, çocukluk yıllarımızın geçtiği Umut Sokak’ta yan apartmanda oturan akrabaları Sami amcaları ziyaret ederdi sıklıkla. Sami Genç, babamın yakın arkadaşıydı ve üç Kıbrıslının yolu doğup büyüdükleri topraklardan uzaklarda, Ankara’da kesişmişti. Faik Genç ve ben küçüktük ama hayal meyal hatırlarız o günleri…

1968 senesinde Ada’ya giriş yasağı kaldırılmış ve sonrasında Kıbrıs’a dönmüştü. 1970 seçimlerinde Türk Cemaat Meclisi Başkanlığına, 1986’da yapılan ilk genel seçimlerde Devlet Başkanlığına seçildi. Nisan 1990’da yapılan erken seçimde ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilirken, 1995’teki seçimlerde de Cumhurbaşkanı oldu. Annan Planı sürecinde Avrupa Birliği (AB) ile yaşanan tartışmalarda “Türkiye olmadan cennete bile girmem” sözleriyle hatırlanırken, görevini Nisan 2005’te devretti. Geçtiğimiz yılın Mayıs ayında beyin kanaması geçiren ve sol tarafı felç olan devlet adamı, 8 Ocak 2012 gecesi 88 yaşında tedavi gördüğü hastanede hayatını kaybetti.

2005 senesinin soğuk bir Aralık günü vefat eden Mehmet Adnan, sonrasında aramızdan ayrılan Sami Genç’ten sonra üçüncü Kıbrıslı da aramızdan ayrılıp gitti…

***

Rauf Denktaş’ın aramızdan ayrıldığı gün bir ölüm haberi daha geldi uzaklardan. Siyah-beyaz zamanların diğer bir kahramanı da ebediyete intikal etmişti. Ona yetişememiş olsam bile çocukluğumuz onun hikâyeleri ile doluydu. Konu futboldan açılınca dilinden düşürmezdi babam onun futbolculuğunu, efendiliğini. İlk kez onun ağzından duymuştum sonraları futbol belleğimize kazılan o sloganı: “Ver Lefter’e yaz deftere!”

Sanırım sadece bu slogan bile yeterdi onun futbolculuğunu anlatmaya…

Sonra bir sohbet esnasında Necdet abi anlatmıştı, çocukken soğuk kış gecelerinde sıcak sobanın yanında babasından defalarca dinlediği, muhtemelen babasının da arkadaş sohbetlerinde duyduğu efsane kıvamındaki hikâyeyi… Hikâye bu ya; o kadar sert şutları varmış ki Lefter’in, Yunanistan’da oynanan bir milli maçta, “Lefter bana gol atacakmış ha!” diye kendisiyle dalga geçen Yunan kaleciyi 20 metreden çektiği sert şutla topla beraber kaleye sokup karnını deşmiş (!) ve galeyana gelen taraftarların hışmından kurtulmak için sahaya inen helikopterle stattan zorlukla kaçırılmıştı!

Haliyle maç yarım kalmıştı!

Hakkında daha nice buna benzer “şehir efsaneleri” vardı, inanmasak bile saygı, sevgi ve ilgiyle dinlediğimiz…

Fenerbahçeli olmadığım halde, ona yetişemediğim halde, o güzel gollerini alkışlayamadığım halde severdim onu. Tıpkı taçsız kral Metin Oktay’ı, Ertan Adatepe’yi, Fevzi Zemzem’i, Fethi Heper’i, Zeynel Soyuer’i, Cemil Turan’ı sevdiğim gibi… Belki o yılları ve o müthiş futbolcuları hatırlattığı için, tüm liglerde gol krallığı yaşamış Ali Osman Renklibay’ın ayrı bir yeri vardır ben de…

***

Takvim yaprakları hızla düşerken, birbirini kovalarken seneler, siyah-beyaz zamanların siyah-beyaz insanları, geride onlara dair özlem dolu hikâyeleri bırakarak birer birer ayrılıyor aramızdan. Kimi zaman bir ulusun direnişine önderlik etmiş, ömrünü ulusuna adamış bir devlet adamının ölüm haberi geliyor uzaklardan; kimi zaman “Ordinaryüs” lakaplı bir futbol profesörünün, bize o güzelim oyunu sevdirenlerden birinin… Onların hikâyeleri ile büyümüş olan bizler her ölüm haberinde biraz daha yalnızlaşıyoruz aslında. Kayan her yıldızda biraz daha büyüyor yalnızlığımız, özlemimiz…

Şimdinin futbol nesli, takımlarında forma giyen Quaresma, Guti, Simao, Almeida adları ile heyecanlanırken, ülkemizin haritadaki yerini bilmeyenleri havaalanlarında meşalelerle karşılarken, takımla özleşmiş futbolcuların zamanları çok eskilerde kaldı. Artık hiçbir takımın Lefter’i, Metin Oktay’ı, Baba Hakkı’sı, Ertan Adatepe’si, Ali Osman Renklibay’ı yok. Bir zamanlar babalar çocuklarının adını Can koyarlardı, Can Bartu’ya ithafen… Artık hiçbir takımın gelecek nesillere bırakacağı Can’ları, Lefter’leri, Metin’leri, Ertan’ları yok. Şimdi, günümüzün tüketim toplumunda gel geç yıldızların bir akşamda parlayıp, bir sabahta unutulup gittiği, her şey gibi futbola dair sevdaların da çarçabuk tüketildiği öylesine zamanlar…

Takvim yaprakları düşerken değil de, zaman içinde yitirdiklerimizi düşününce yaşlandığını hissediyor insan… Kimi zaman bir ulusun direnişine önderlik etmiş, ömrünü ulusuna adamış bir dava adamının, kimi zaman kendinden sonra gelen futbol nesillerine o güzelim oyunu sevdirmiş bir futbol ustasının ölüm haberi bir kez daha hatırlatıyor bu gerçeği…

Rauf Denktaş ve Lefter Küçükandonyadis, mekânınız cennet olsun…

Ziya Adnan
29 Ocak 2012

Lefter