Yeni TFF’ye naçizane öneriler…

Yeni TFF’ye naçizane öneriler…

Uzaklardan… 

 

Hatırlarsanız, geçen temmuz ayının başlarında “Bu yangın üfleyerek söndürülmez!” demişlerdi. Biz de inanmıştık. Sonra, neredeyse 8 ay geçti aradan, bizimkiler yangınla başa çıkabilmek için “tüp sektörü”nü iyi bilen birini getirdiler başa, alevlerle mücadele adına! Bundan sonra kim korkar ki yangından! Ayrıca UEFA’dan filan da korkmamıza gerek kalmadı, zira onlar da anlamışlardır en büyük yaptırımın yine kendimiz tarafından uygulandığını ve bizimle şaka olmadığını!
Velhasıl 27 Şubat’ta yapılan olağanüstü kongre sonrası Futbol Federasyonu Başkanlığı’na seçilen Yıldırım Demirören, Mehmet Ali Aydınlar’ın istifasının ardından başkanlığı genel kurula kadar vekâleten yürüten Hüsnü Güreli’den görevi devraldı. Bu vesileyle senelerdir “Yıldırım Demirören yeter!” diye bağıran Beşiktaşlı taraftarlar muradına ererken, TFF’nin 41. Başkanı yaptığı konuşmada: “Biraz sabır… Bu sorunların hepsini çözeceğimize inanıyoruz. Çünkü çözülmesi gerekiyor. Sorunlar ertelendikçe hep büyüyor. Biz de bir an evvel kanayan parmağı kesmek, kesin ve radikal kararlar alarak süreci bitirmek zorundayız,” dedi.

Kendisine yeni görevinde başarılar dilerken, “kanayan parmağı kesmek” adına naçizane önerilerimi de sunmak isterim. Kim bilir, belki karınca kararınca bir faydamız dokunur şu ülke futboluna…

İlk önerim, 58. maddenin hemen altına şöyle bir “58b” şıkkı eklemek:

“58b- Şayet 58. maddede şikeye karıştığından şüphe edilen takımların içinde ülkenin en çok taraftarı olan dört takımdan biri yer alırsa, 58. madde asla uygulanmaz ve yeni bir play-off sistemine geçilir. Federasyon Başkanı uzatmalar sonrasında istifa eder, yerine şikeye karıştığından şüphe edilen takımlardan birinin başkanı gelir. Ancak şikeye bulaştığı şüphe edilen takımlar içinde o dört takım yoksa 58. madde olduğu şekilde uygulanır. Ülke futbolunda en önemli şey para olduğundan, her koşulda yayıncı kuruluşun çıkarları da ayrıca göz önünde bulundurulur.”Diğer önerim, lig statüsünün tamamen değiştirilmesi, ligin altışar takımlı dört gruba ayrılması ve ülkenin dört “büyük!” takımının ayrı gruplara verilmesi. Bu şekilde, bahar aylarında oynanacak play-off maçlarında dört takımın katılması garanti edilecek, play-off’a kalamayan diğer takımlar ise uzun bir süre tatil yapma fırsatı bulacaktır. Zaten hedefi olmayan Anadolu takımlarına da tatil en büyük armağandır!

Velev ki bu uygulamalar karşısında ülke futbolunun gidişinden memnun olmayan UEFA bizi yaptırımlarla tehdit ederse, asla geri adım atılmamalı, dik durulmalı, gerekirse Avrupa arenalarından uzun bir süre uzak kalınmalıdır. Zaten sayın başkan, “UEFA’dan gelecek paraya mı kaldık?” cümlesiyle özetlemiştir durumu. Ayrıca her sezon Avrupa arenalarında alınan sonuçlar belli olduğu için haliyle aynı tatsız filmi izlemenin fazla bir anlamı da yoktur. Bundan böyle annemizin liginde yeni maceralara yelken açmak gerekir. Malum, Avrupa sahaları bizim takımlarımız için ciddi bir külfettir.

Yabancı futbolcu transferi tamamen serbest bırakılmalı, ülke futbolunun alt yapıları kapatılmalıdır. Bunca senedir yapılan müthiş yatırımlara (!) rağmen yeterli faydasını görmediğimiz alt yapılar takımlarımızın üzerinde maddi yükten başka bir şey değildir.
Bir “Altyapıda Barcelona modeli” lafıdır gidiyor. Oysa Urfa’da “La Cantera” vardı da biz mi görmedik kardeşim!
Milli takımımıza gelince… Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi ülkelerde milli takımlarına girmekte zorlanan futbolcular vatandaşlığımıza geçirmeli, gereken işlemler ivedilikle tamamlandıktan sonra aday kadroya alınmalıdır. Her fırsatta Mesut Özil ile övünen yorumcularımıza bundan böyle başka gurur kaynakları yaratılmalıdır. Mesela Arsenal’ın altyapısında Sanchez Watt adında müthiş bir forvet vardır, şiddetle öneririm.
Takımlarımızın uyguladıkları kombine bilet meselesi, taraftarlar tarafından birkaç kulüp dışında ülke genelinde rağbet görmemektedir. Örneğin ülkenin başkentinde bile biri Cumhuriyet ile yaşıt, diğeri 102 senelik iki kulübün sattığı sezonluk kombine bilet sayısı 3 bini geçmemektedir. Bu durumun, ülkenin ekonomik şartlarıyla hiçbir ilgisi yoktur; zira yayıncı kuruluşun bir aylık abonelik ücreti, Gençlerbirliği’nin bir senelik kombine fiyatından daha fazladır. Zaten ülke futbolseverinin yüzde 90’ı üç takımdan birine sevdalıdır. O yüzden kombine bilet uygulaması statlar yerine, kıraathanelerde uygulanmalı; bu şekilde ülke ekonomisi canlandırılmalıdır. Ayrıca, bu durumda statlar daha da boşalacağından güvenlike ilgili herhangi bir sıkıntı yaşanmayacak, takımlarımıza uygulanan seyircisiz oynama cezası sorun olmaktan çıkacaktır. Ancak kıraathanelerde kadınlar ve çocuklar için ayrı bir bölüm açılmalıdır. Altyapıların kapatılmasıyla serbest kalacak çocuklarımıza kıraathanelerde iş bularak onların geleceğini garanti altına almak mümkün olabilir.
Gelelim bunca zamandır ülke futboluna sınırsız hizmetleri dokunmuş kulüp yönetimlerimize…
Bu süreç boyunca “Küme düşme olursa ülke futbolu uçuruma gider!” vecizesiyle kalplerde taht kurmuş, duayen başkan İlhan Cavcav yıllardır futbola verdiği hizmetlerden ötürü plaketle ödüllendirilmeli; gelecekte İstanbul takımlarına satacağı futbolcuların transfer işlemlerinde kolaylık gösterilmelidir. Ayrıca isminin sonunda “Belediye” kelimesi olmayan takımlar için ayrı bir fon açılmalı, gariban takımlar bu fondan yararlanmalıdır. Son olarak, üç İstanbul takımının birinde kongre üyeliği bulunmayan hiçbir yönetici Anadolu kulüplerinde başkanlığa talip olamamalı; başkanlık ve yöneticilik yapamamalıdır. “Onursal Başkanlık” meselesi göz ardı edilmemeli; senelerce hizmet ettikten sonra kulüplerini kapısına kilit vurulma noktasına getirmiş olan başkanlar, “Onursal Başkan” olarak her zaman hatırlanmalıdır. Onların, ülke futbolunun marka değerinin yükselmesinde büyük katkıları vardır.
Küfürlü tezahürat takımlarımızın statlarının kapanmasına neden olmakta, ülke futbolunun marka değeri zarar görmektedir. Bu durumlarda stat hoparlörlerinden uyarı yerine yüksek sesle klasik müzik yayınlanmalı (mesela Vivaldi’nin Four Season’ı olabilir), taraftarın sakinleştirilmesi sağlanmalıdır.
Ülke futbolu geçmişte olduğu gibi gelecekte de çoğunluğu mutlu etme adına işletilmeli; “marka değeri” her daim korunmalı ve o marka değerini yaratanlar baş tacı edilmelidir.
Bu yazı için “saçma” diyeceklere ise sözüm kısaca şudur: Sekiz aydır her türlü saçmalığa katlandınız da şimdi benim birkaç önerim mi saçma geldi?
Ziya Adnan
11 Mart 2012
YeniTFFye