Ülke futbolu adına, Dersimiz: FC Porto…
Uzaklardan…
“FC Porto’nun bize mirası, nicedir fena çuvallamış transfer politikalarımızın aynasıydı.”
Bir güz zamanında daha ülke takımları Avrupa arenalarında sapır sapır dökülürken, çok satan gazetelerin birinde ülke futbolunda cari açığın 45 milyon Euro’ya ulaştığı, kulüplerin yabancı futbolcu transferlerine servet harcadığı, ancak Avrupa takımlarına futbolcu satamadığı vurgulanıyordu. Yabancı futbolcular için vergi cenneti haline gelen ülkemde, Fenerbahçe yabancı takımlara ödediği 24 milyon Euro ile transferin en çok harcayanı olarak ilk sırayı alıyor; 22 milyon Euro’luk bonservis harcamalarının 5,5 milyon Euro’sunu yurt dışındaki kulüplere ödeyen Galatasaray da cömertlik listesinde ikinciliği kaptırmıyordu. Geçmiş hüsranlardan ders almamakta kararlı Fenerbahçe, Avrupa takımlarına sattığı futbolculardan sadece 4 milyon Euro kazanırken, geçen sezonun şampiyonu Galatasaray yurt dışına futbolcu satışından para kazanamamıştı…
Şampiyonlar Ligine katılabilme hedefiyle 32 yaşındaki Dirk Kuyt ve Krasic’i transfer eden sarı-lacivertliler, play-off maçında elenmesine rağmen alışılagelmiş cömertliğini bir transfer sezonunda daha sürdürüyor; bu kez 29 yaşındaki Portekizli orta saha oyuncusu Raul Meireles’i Chelsea’ye 8 milyon, futbolcuya sezon başına yaklaşık 3 milyon Euro ödeyerek dört sezonluğuna kadrosuna katıyordu. Böylece, futbolun doğup büyüdüğü topraklarda kalsa aldığı ücretin yüzde 50’sini vergi olarak ödeyecek Meireles, Avrupa’nın hiçbir takımından alamayacağı transfer ücretini Katar’dan bir önceki durakta kazanacaktı…
Katar demişken, Fenerbahçe’nin 2010 Temmuz’unda Fransa’nın Nancy takımından 6,5 milyon Euro’ya transfer ettiği Issiar Dia’nın, geçtiğimiz aylarda Katar’ın Lekhwiya SC takımına transfer olması şaşırtmıyor; hatta ülke futbolunun Avrupa fotoğrafındaki yerini anlatıyordu…
Her fırsatta alt yapısının gücüyle anılan Galatasaray, 35 yaşındaki stoper Cris’i kadrosuna katıyor, bu sezon fazlasıyla şişmiş kadrosuna bir ilave daha yaparak Şampiyon Liginde mücadele edecek takımlar içinde en fazla transferi yapan kulüp oluyordu.
Sanırım transfer yasağı olmasaydı, yedi tepeli şehrin diğer takımı Beşiktaş da rakiplerinden eksik kalmazdı harcama konusunda… Ama geçmiş sezonlardaki harcamaların ağır faturası önüne konulunca, kıyıda kalmak zorunda kaldı siyah- beyazlılar; en büyük yoksulluğun ağır borç yükü olduğunu herhalde fazlasıyla anlamış olarak…
***
Bizim haramilerin har vurup harman savurduğu günlerde, uzaklarda, kuruluşu 1893 senesine dayanan, Portekiz futbolunun devi FC Porto, bir transfer sezonunda daha kasasını dolduruyor; Zenit’e 50 milyon Euro karşılığında sattığı Hulk transferi ile adını futbol dünyasına bir kez daha duyuruyordu. Hulk’un transfer hikâyesi, FC Porto’nun transfer konusundaki başarısını anlatıyordu görmesini bilenlere…
25 Temmuz 1986 doğumlu Brezilyalı’yı, ilk kez Japonya’nın 2. Lig takımlarından Tokyo Verdy’de forma giyerken izleyen FC Porto yöneticileri, oynadığı 42 maçta 37 gol atan golcü için ilk etapta Urguay’ın Rentistas kulübüne bonservis bedelinin %50’si olan 5,5 milyon Euro’yu ödüyor; sonrasında ise 13,5 milyon Euro daha ödeyerek bonservisinin %40’ını daha satın alıyordu. FC Porto’ya transfer olduğu ilk sezonda, takım arkadaşı golcü Faslı Tarık Sektioui’nin sakatlanması ile forma şansı bulan Hulk, ileri uçta oynayan Cristian Rodríguez ve Lisandro López ile birlikte kısa sürede parladı.
FC Porto, o sezonun sonunda, UEFA’nın “Top 10 Rising Stars” (Yükselen 10 yıldız) sıralamasına giren Hulk’ın kontratını 2014 senesinin Haziran’ına kadar uzatırken, bonservis bedelini 100 milyon Euro’ya yükseltmişti.
Sonrası malumunuz…
“Dragoes” (Canavarlar) lakaplı kulüp, geçmiş sezonlarda da sattığı futbolcularla mali durumunu güçlendirmiş; 2004 yılından günümüze kadar ihraç ettiği 17 futbolcuya karşılık 383 milyon Euro kazanç ile Avrupa futbolunun fabrikası haline gelmişti. 2007 senesinde Anderson’u 31,5 milyon Euro’ya Manchester United’a satan FC Porto, aynı sezon Pepe’yi 30 milyon Euro karşılığında Real Madrid’e, Carvalho’yu 30 milyon Euro’ya Chelsea’ye, bir sezon sonra da Quaresma’yı 24,6 milyon Euro’ya Inter’e, 2009 senesinde Lisandro Lopez’i 24 milyon Euro’ya Lyon’a satarak ülkesini futbolcu ihracatında Avrupa’nın yükselen yıldızı haline getiriyordu.
İşin ilginç yanı, FC Porto’nun yakın geçmişte hatırı sayılır bedelle elinden çıkardığı Quaresma, Beşiktaş’ta oynamadan senede üç milyon Euro kazanıyor; siyah-beyazlı kulüp bir türlü yararlanamadığı futbolcu için istediği bonservis ücretini verecek kulüp bulamıyordu. Son umut Rusya pazarıydı ama o da olmadı. Beşiktaş’ın Quaresma meselesi ülke futbolunun trajikomik transfer hikâyesi olarak tarihte yerini aldı.
FC Porto’nun bize mirası, nicedir fena çuvallamış transfer politikalarımızın aynasıydı…
***
Son sezonlarda ihraç ettiği onca yıldıza rağmen gücünden çok şey kaybetmedi FC Porto. Son 10 senede sekiz kez Lig, bir kez Şampiyonlar Ligi, iki kez UEFA Kupası ve bir kez de UEFA Süper Kupası şampiyonluğu yaşadı. Kanlı bıçaklı rakibi Benfica’nın önünde, Portekiz futbolunda 72 kez kupa kaldıran takım, 2010-2011 sezonunda ligde oynadığı 30 maçı yenilgisiz tamamladı.
Geçtiğimiz sezon 16 takımlı Primeira Liga’yı şampiyon olarak kapatan mavi-beyazlılar, 1986-1987 sezonunda European Cup’u (günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi) kazanmış; 2003-2004 sezonunda Jose Mourinho’nun teknik direktörlüğünde, Avrupa futbolunun en görkemli kupasını bir kez daha müzesine götürmüştü.
Alınacak nice dersler vardı FC Porto’nun parlatıp parlatıp sattıklarından… O yüzden naçizane önerim, ülke takımlarının, bilhassa üç İstanbullu’nun FC Porto dersini iyi çalışması, alt yapı hocalarını, scoutlarını, dil bilen yöneticilerini (tabii varsa) acilen Portekiz’e staja yollamaları olurdu. Zira üzerine oturdukları Avrupa’nın en genç nüfusu madenini iyi işleyerek işi bilenlerin izinden yürümek ve zararın neresinden dönülürse kârdır diyebilmek her zaman mümkündü…
Ziya Adnan
23 Eylül 2012