Stamford Bridge; Mourinho sonrasında…

Stamford Bridge; Mourinho sonrasında…

Uzaklardan…

Oysa her şey çok farklı olacaktı, Chelsea’de iki şampiyonluk yaşamış kulüp tarihinin en başarılı teknik direktörü 2013 senesinin Temmuz’unda ikinci kez Batı Londra’nın zenginler kulübünün başına geçtiğinde böyle düşünüyordu Batı Londra’nın zenginler kulübünün taraftarı. “Special One” geri dönmüştü. O güzel hikâye kaldığı yerden devam edecekti, şampiyonluklar, kupalar…
Bilmeyenler için, lakabının hikâyesini de anlatalım. 2004 senesinde, senelik 4,2 milyon Sterlinlik sözleşmeye imza attığı zamanlarda düzenlediği basın toplantısında, “Lütfen kibirli olduğumu düşünmeyin ama ben Avrupa Kupasını kazanmış bir teknik direktörüm ve özel olduğumu düşünüyorum” demişti. O basın toplantısından sonra hep kendi kendine yaftaladığı “Special One” (özel biri) lakabıyla anıldı…

Teknik direktörlük kariyerine 2000 senesinde Benfica’da yardımcı olarak başlamış, sonrasında Porto’da iki şampiyonluk yaşamıştı. Chelsea’deki ilk sezonunda Premier Lig’in en fazla puan toplayan takımı olarak tarihe geçmesi, o sezon elli senedir şampiyonluk kupasını kaldıramamış takımla rekorları alt üst etmesi karnesindeki iyiler… 2005-2006 sezonunda da esti kükredi mavili takım. Portekizli teknik direktör iki farklı ülke liginde üst üste dördüncü şampiyonluğunu yaşıyor, 3-0 kazandıkları Manchester United maçından sonra kazandığı şampiyonluk madalyasını kendisini ayakta alkışlayan Chelsea taraftarlarına atıyordu. Taraftarla arası hep iyi olmuştu zaten, sevmişti Chelsea taraftarı kibirli ama karizmatik hocasını…

Ancak sonra işler beklendiği gibi gitmedi. 2007 senesinde Avram Grant’ın, kulübün futbol direktörlüğüne getirilmesini kabullenememiş, nicedir ters düştüğü Abramovich ile arası iyice açılmıştı. 2007 senesinin güzünde takımdan ayrıldığında geride üç sezonda kazanılan altı kupa bırakıyordu ve o sürede evinde oynadığı maçlarda yenilgi yüzü görmemişti Chelsea… 2008–2010 arasında çalıştırdığı İnter’de iki şampiyonluk yaşadıktan sonra 2010 senesinde Real Madrid’in yolunu tuttu. 2010 senesinin Ağustos ayında El Pais Gazetesi’ne verdiği röportajı çevirip Acetobalsamico blogunda yayınlayan Ali Ateş’e emeği için teşekkür edip “Futbolda her şeyi riske ederim, özelimde hiçbir şeyi” diyen hocanın söylediklerine kulak verelim: “Futbolcu geçmişe göre artık çok daha bilge, zeki ve mükemmeliyetçi. Bu yüzden artık hocalar da eskiye göre çok daha donanımlı olmalılar. Sadece futboldan anlayan bir hoca bitiktir. Bu ortamda barınamaz, hayatta kalamaz. Sadece iyi antrenman yaptırmak, iyi oynamak değil, karar vermek ve kazanmak. Çok dahası var: ego yönetimini üzerine almak, duyguları idare etmek gibi şeyler şu an bizim işimizi çok daha karmaşık, çok daha güzel ve aynı zamanda çok daha zor yapıyor.”

2013 senesinin yazında, “hayatımdaki iki tutkudan biri” dediği Chelsea’ye geri döndüğünde taraftarlar kadar en çok takımdaki oyuncuları sevinmişti muhtemel. Takımla iletişimini şu sözlerle özetliyor: “Her zaman için çalıştığım oyuncu grubuyla müthiş bir ilişkim oldu ve onlara karşı hep dürüst oldum. Tüm kararlarını her gün oyuncularına açıklayan bir hoca değilim. Bunu yapmıyorum ama her zaman için bir ya da birden fazla nedenim oluyor bir karar alırken. Bunun açıklamasını istiyorlarsa, çok kolay bir yolu var, ofisimin kapısı onlara her zaman açık.”
Chelsea, 2013-2014 sezonunu şampiyon City’nin gerisinde 3. sırada tamamlıyor ama o, tartışmalardan, çekişmeden, ihtilaftan uzak durmuyordu. Evinde yenemediği, o maçta etten duvar ören West Ham için “19. yüzyıl futbolu oynuyorlar” diyor ama kendisi de mesela Barça karşısında aynı taktiği uyguluyordu. 2014-2015 sezonunu sadece üç yenilgiyle şampiyon olarak kapatırken mavili takımın tribünlerinde adına şarkılar söyleniyordu…

***

Ama 2015-2016 sezonunda işler beklendiği gibi gitmedi, bu yazının yazıldığı zamanlarda ligde oynadığı on altı maçın dokuzunu kaybeden Chelsea küme düşme potasına yakın, sıkıntılı zamanlardan geçiyordu. Mourinho’ya gelince… Portekizli aslında hep bildiğimiz gibiydi, kimi zaman kurmaylarıyla ihtilaf yaşıyor, kimi zaman federasyona, hakemlere çatıyor, arada Wenger’e giydirmeyi asla ihmal etmiyordu. “Specialist in failure” (başarısızlık konusunda uzman) demişliği bile var. Mourinho’nun hışmına uğramış olan takımın eski doktoru Eva Carneiro’ya da bir selam çakalım bu vesileyle…

Velhasıl kötü bir seneyi geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Chelsea tarihinin en başarılı teknik direktörünün kovulduğu haberi düştü ekranlara. Şaşırmadık! Birkaç gün sonra Chelsea, Stamford Bridge Stadı’nda Sunderland’ı ağırlıyor, ev sahibi tribünlerinden “Mourinho” tezahüratları yükseliyordu. 41.562 taraftar önünde Chelsea o maçı rahat kazandı ama taraftarların, sevdikleri teknik direktörün zamansız gidişinden sorumlu gördüğü üç futbolcuya tezahüratı, sanırım maçın en can alıcı noktasıydı: “Where were you when we shit?” (Boktan oynadığımız zamanlarda neredeydiniz?)

Futbol tam da böyle bir şey zaten, arş-ı alaya erdiğini sanırken insan, kaderde tepetaklak hallerden geçmek de var. Sahi ne demişti Albert Camus? “Hayatta ne öğrendiysem futboldan öğrendim; Çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeden gelmedi.”

Ziya Adnan
22 Aralık 2015