Premier Lig’den nokta transfer hikâyeleri!

Premier Lig’den nokta transfer hikâyeleri!

Uzaklardan…

Bilmeyenler için hikâye şöyle gider: 1996 senesinde Liverpool efsanesi Grame Souness Southampton’un başındayken kendisine bir telefon gelir. Telefondaki ses kendisini George Weah olarak tanıttıktan sonra, Paris Saint Germain’de forma giyen ve 13 kez milli olan kuzeni Ali Dia’yi mutlaka transfer etmesi gerektiğini, büyük geleceği olan futbolcuyu kaçırmaması gerektiğini söyler. Souness de bu konuşma sonunda bir cevher keşfettiğine inanarak bir aylık sözleşmeyle kadrosuna katar futbolcuyu. Ancak teknik kadro daha ilk antrenmanda bu işte bir gariplik olduğunu anlar. Souness’i arayan George Weah değil, futbolcunun menajeridir ve Dia’nin amatör olduğu ortaya çıkınca olan olur, yeni transfer kulüpten kovulur. O yıllarda takımın efsanesi Le Tissier şöyle tanımlamış Senegalliyi: “Buz üzerinde koşmaya çalışan yavru ceylan gibiydi sahada. Onu izlemek utanç vericiydi!”

Bir transfer sezonunda daha takımlar nokta transfer peşinde koşarken, gazetelerin spor sayfalarını transfer fantezileri süslerken, hatırlayalım Premier Lig tarihinde büyük beklentilerle transfer edilmiş ama beklenenin hayli altında kalmışları…

2000-2001 sezonunun başında Chelsea’nin futbolcusu Mario Melchiot Hollandalı stoper Winstone Bogarde’ı kulübe önerir ve kulübün futbol direktörü Colin Hutchinson bu transfere onay verir. Takımın o yıllardaki teknik direktörü Claudio Ranieri birkaç antrenman sonrası futbolcuyu yetersiz bulduğunu, gitmesi gerektiğini söyler. Ancak haftada 40 bin Sterlin sözleşmeye imza atmış Bogarde kalmakta kararlıdır. Dört sezon kaldığı takımda sadece bir maçta forma giyerken rezerve ve genç takımda antrenmanlara çıkar. Chelsea kariyeri(!) sonrası kulüp bulamayan stoper 2004 senesinde futbolu bırakır. İşin garip tarafı Chelsea öncesinde Ajax, Milan ve Barcelona’da forma giymiş olması. O dönem Chelsea’den neden ayrılmadığını soranlara, “Premier Lig tarihinin en kötü transferi olabilirim ama umurumda değil, ben kazandığım paraya bakarım!” demişliği bile var.

Premier Lig’in ilk İtalyan ithali Andrea Silenzi 1995 senesinin yazında o dönemin rekor transfer ücreti 1,8 milyon Sterlin karşılığında Nottingham Forest’e transfer oldu. 1997 senesine kadar kaldığı takımda ancak 20 maçta forma giyen 1.91’lik forvet sadece 7 maçta 90 dakika sahada kalabildi. İki sezondan sonra ülkesine döndüğünde Forest’e maliyeti 3,75 milyon Sterlini bulmuştu…

Nokta transfer konusunda fena yanılanlar içinde transfer konusunda uzman gördüklerimiz de oldu elbet. 2001 senesinin yazında Arsene Wenger Everton’dan 10 milyon Sterlin ödeyerek transfer ettiği golcü Francis Jeffers’ı “Fox in the box” (ceza sahasındaki tilki) olarak tanımlamıştı. Wenger’e göre Ian Wright’ın yerini dolduracak golcü bulunmuştu. Ama işler umulduğu gibi gitmedi. Jeffers sakatlıklarla boğuştuğu, ancak 22 maçta forma giyebildiği üç sezonda sadece dört gol bulabildi. 2004 senesinde Everton’a döndü ama burada da kalıcı olamadı. 2012 senesinde şansını bir süre Malta’da denedi, 2014 senesinde alt liglerde, Accrington Stanley’de futbolu bıraktı. Ah çektiren tam bir düşüş hikâyesi!

1999 senesinde Manchester United’ın efsane kalecisi Peter Schmeichel takımdan ayrılmıştır ve Sir Alex Ferguson kaleci arayışı içindedir. Aradıkları kaleciyi İtalya’da bulduklarına inanarak Venezia kulübüne o dönem bir kaleci için rekor sayılacak transfer ücreti 4,5 milyon Sterlin ödeyerek Massimo Taibi’yi transfer ederler. Fergusuon’un yüzü gülüyordur. Malum, iyi bir kaleci takımın yarısı! Ancak yeni transfer beklendiği gibi çıkmaz, 1999-2000 sezonunda sadece dört maçta kaleyi koruyan, Chelsea karşısında oynanan maçta kalesinde beş gol gören bahtsız kaleci 2000 senesinin yazında takımdan ayrılır. Geride Southampton maçında Matt Le Tissier’in zayıf şutunda bacak arasından yediği gol ve o gole dair İtalyan gazetelerinde çıkan manşetler kalmıştır: “Kör kaleci!” Velhasıl futbolun içinde büyük umutlarla geldiğin yerde alay konusu olmak da var.

Yeri gelmişken, bizim bereketli topraklarda boy göstermiş nokta transferleri(!) atlamadan geçmeyelim. 1991-1992 sezonunda Galatasaray’da sadece bir maçta forma giyen Nijeryalı Dominic Iorfa 1984-2000 arasında 22 takımda top koşturmuş. Galatasaray’a gelmeden önce oynadığı Queens Park Rangers taraftarlarının yakın geçmişte yaptığı ankette kulüp tarihinin en kötü topçuları arasında gösterilmiş. Bizim diyarlarda top koştururken, rüzgârın sert estiği bir maçta orta sahadan ceza alanına orta kesip, rüzgâr nedeniyle yavaşlayan topa yetişip kafa vurmuş golcü. Kendi ortasına kafa vuran ilk futbolcu muhtemel! Golcü dedikse abartmamak gerek, o kadar takım ve onca senede ancak 30 gol atabilmiş Nijeryalı…

Transfer hikâyeleri arasında, ıskalanmış, değeri bilinmemişler de var elbet. Michel Platini, 19 yaşında Nancy’de top koştururken Bundesliga’nın çiçeği burnunda takımı Saarbrücken’ın antrenmanlarına çıkmış denenmek üzere. Birkaç antrenman sonrası teknik direktör Slobodan Cendiç çelimsiz ve güçsüz bularak geri göndermiş topçuyu. Onun yerine Fransız forvet Marc Berdoll’u transfer etmişler. Yeni transfer 17 maçta sadece bir gol kaydettikten sonra takımdan ayrılmış. Platini’nin kariyeriyse malumunuz…

Bu hikâyenin bizdeki versiyonu 90’lı yılların ortalarında Samsunspor’la antrenmanlara çıkmış, sonraki zamanlarda nam salacak olan Sami Hyypia ve Jimmy Floyd Hasselbaink… Hyypia’yı ağır olduğu gerekçesiyle beğenmeyip geri gönderirken, Hasselbaink’i yetersiz bulmuş Samsunspor’un o dönemki teknik heyeti. Ne diyelim, nokta transfer meselesinde fena halde yanılmak da var…

Ziya Adnan
25 Temmuz 2017