Premier Lig seyir defteri; Cenk Tosun vesilesiyle Everton FC…

Premier Lig seyir defteri; Cenk Tosun vesilesiyle Everton FC…

Uzaklardan…

Liverpool’un efsane teknik direktörü Shankly’e takımının o futbol şehrinin yaşça büyük mavili takımıyla oynayacağı derbi maçı öncesinde görüşlerini sormuşlar vakti zamanında. Fazla dolandırmamış lafı: “There are two great teams on Merseyside. Liverpool and Liverpool Reserves.” (Merseyside’da iki büyük takım vardır. Liverpool ve Liverpool’un yedekleri!) Günümüzde yaşanmış olsa rakibe saygısızlıktan cezayı yemişti diyerek girelim konuya ve bizim coğrafyadan bir topçunun ilk kez formasını giyeceği Everton’u, Wembley Stadı’nda oynadığı Tottenham maçı vesilesiyle anlatalım kalemimiz ve bilgimiz yettiğince….

1878 senesinde St Domingo Methodist Kilisesi’nin müdavimleri için yazları kriket, kışları futbol oynasınlar, sağlık için spor yapsınlar maksadıyla kurulmuş. Kuruluşundan kısa süre sonra bölge halkının isteğiyle mahallesinin adını almış; Ada futbolunda ‘The People’s Club’ (Halkın Kulübü) olarak bilinmeleri bu yüzden. 1920’li yıllarda oynadıkları göze hoş gelen futbola ithafen ‘The School of Science’ (Bilim Okulu) olarak da nam salmışlar, eh futbol dediğin oyunun içinde ilim de var, irfan da. Günümüzde en çok kullanılan lakapları ‘The Toffees’ ya da ‘The Toffeemen’ (bir çeşit İngiliz şekerlemesi) ise o yıllarda bölgenin en çok bilinen, mahalleye mahsus şekerci dükkânından kalma… ‘Şekerci kadın’ olarak bilinen teyze maç günleri stada elinde kocaman kavanozu ile gider, tribünlere ‘Everton Mint’ (nane şekeri) dağıtırmış. İlk zamanlarında siyah-beyaz olan renklerinin de o şekerden geldiği rivayet edilir. Takımın mavi-beyaz formasının üzerinde yer alan, Latince ‘nil satis nisi optimum’ ambleminin anlamı: ‘Only the best is good enough.’ (Sadece en iyi yeterlidir.)

Başlangıcı 1888 senesine dayanan İngiltere liginin kurucu kulüplerinden olmaları kayda değer. İlk şampiyonluklarını kazandıkları 1890-1891 sezonundan günümüze kadar geçen sürede 114 sezon ülke liginin en üst liginde mücadele etmiş, kazandığı şampiyonluk sayısı 9. En son 50’li senelerin başlarından ortasına kadar uzak kalmışlar ülke futbolunun en üst liginden, en fazla lig şampiyonluğu görmüş 4. takım Ada futbolunda. Köklü tarihleri boyunca 30 teknik direktörle çalışmışlar, şimdiki teknik direktörleri Sam Allardyce, namı diğer Big Sam (Büyük Sam) geçen kasım ayından beri takımın başında. Futbolculuk zamanlarında sertliğiyle bilinirmiş, 1991 senesinde başlayan hocalık kariyerinde İngiltere Milli Takımı olmak üzere 12 takımı çalıştırdı 63 yaşındaki futbol adamı…

Takıma 1892 senesinden beri ev sahipliği yapan Goodison Park Stadı 40.157 kapasiteli, şehir merkezinden sadece üç kilometre uzaklıkta. Adını üzerinde inşa edildiği caddeden almış, takımın taraftarları arasında ‘yaşlı büyük hanım’ olarak biliniyor. Bakmayın en son şampiyonluklarını 1986-1987 sezonunda yaşamış olmalarına, 1995 senesinde kazandıkları Federasyon Kupası’ndan sonra geçen kurak zamanlara rağmen ligi 7. sırada bitirdikleri 2016-2017 sezonunda evlerinde oynadıkları 19 lig maçını 746.890 taraftar izledi, maç başı ortalamaları 39.310. Geçen yaz golcüleri Lukaku’yu Manchester United’a 90 milyon Sterlin’e sattıktan sonra yeni sezonda sıkıntılı zamanlar yaşadılar. Allardyce’ın gelmesiyle toparlanan takım Tottenham maçına çıkarken ligde 9. sırada. Ancak gol yollarındaki sıkıntıları bariz, ligde ilk 10 içinde Burnley’den sonra en az gol sevinci yaşayan 2. takım. Everton için Tottenham zor deplasman, 2008 senesinin kasım ayından bu yana Tottenham’a karşı oynadıkları 9 maçta galip gelemediler. Ligin ilk altı takımına karşı deplasman karneleri zayıf, 2013 senesinin aralık ayından beri ilk altı içinde yer alan takımlar karşısında 43 maçta sadece bir galibiyet alabildiler. Anlayacağınız, Beşiktaş formasıyla 71 maçta 38 gol kaydetmiş Cenk Tosun yeni bir umut onlar adına.

Premier Lig’de ilk maçını Wembley Stadı’nda oynayacak Cenk’in ilk 11’de 14 numaralı formasıyla başladığı maçta Everton takımı 4-2-3-1 dizilişinde. Tottenham artık çok aşina baskısıyla başlıyor maça, rakip savunmanın iki sert oyuncusu Sanchez ve Vertonghen, Cenk’e yakın oynuyor ilk dakikalarda. Uzun toplarla çıkıyor savunmadan Everton, orta sahadan destek gelmeyince 3. bölgede yalnız kalıyor golcü. 18’de ceza sahasının dışında Rooney’nin önüne bırakıyor topu, onun vuruşu az farkla dışarda. 21’de bu kez kafayla paslaşıyor ikili, Rooney’nin kafa golünü ofsayt olarak değerlendiriyor yancı. Everton savunmasının solunda boşlukların göze battığı 26’da öne geçiyor Tottenham; Aurier sağ çaprazdan sert vuruyor ve Son ağlara bırakıyor. Kulüp tarihinde evinde arka arkaya beş maçta gol kaydeden 2. golcü Son Heung-min. 34’te ilk gol denemesini yapıyor Cenk, kafa vuruşu üstten dışarda. Everton’un rakip kaleyi dört kez yokladığı ama çerçeveyi bulamadığı ilk devreyi Tottenham tek golle önde kapatıyor.

İkinci devreye golle başlıyor Tottenham, Son’un usta bir dansçıyı andıran keskin dönüşünden sonra enfes pasını gole çeviren ligin gol makinesi Hary Kane. Geçenlerde saygın gazetelerin birinde okumuştum, “çok iyi ama yeterince değeri bilinmiyor” cümlesiyle anlatıyordu Güney Koreliyi, katılıyorum. 59’da bir gol daha buluyor Kane, Everton savunmasının çöküşü Cenk’in oyundan çıkışına vesile oluyor. 62’de onun yerine 20 yaşındaki Dominic Calvert-Lewin’i oyuna alıyor Allardyce. 82’de Eriksen’ın golüyle fark dörde çıkıyor. Velhasıl farklı kaybediyor Everton ama ilk maçında golü bulamamasına rağmen gücü, sürati, isteği ve çalışkanlığıyla geçerli not alıyor Cenk Tosun. Bizim futbol kalitesi vasat ligde Beşiktaş gibi baskılı oynayan bir takımdan sonra savunma ağırlıklı Everton’un sistemine alışması zaman alacaktır sanırım. Şans her daim yanında olsun…

Ziya Adnan
17 Ocak 2018

Fulham’dan AFC Wimbledon’a; Federasyon Kupası zamanları 2…

Fulham’dan AFC Wimbledon’a; Federasyon Kupası zamanları 2

Uzaklardan…

Geçen yazıda, yeni senenin ilk hafta sonunda dünya futbolunun en eski kupasında oynanan maçlardan biriyle hatırlatmıştım o güzel mahallenin eskiye özlem duyan takımını. O maçın sonunda Premier Lig’de zor zamanlar geçiren Southampton karşısında tek golle yenilerek kupaya veda etmişti Fulham. Kupaya veda etmiş olsalar da Championship’te yolları açık ve dikensiz olsun, dönsünler özledikleri yere…

O maçın ertesinde, pazar günü Wembley Stadında oynanan maçta Premier Lig’de ilk dört mücadelesi veren Tottenham’ın rakibi, tıpkı Fulham gibi eskiye dönmeyi bekleyen iki küme altındaki AFC Wimbledon, namı-diğer “The Dons”. Londra’nın güneybatısında, yaz aylarında dünyanın en önemli tenis turnuvasına ev sahipliği yapan Wimbledon mahallesinin küllerinden doğmuş kulübü, sarı lacivertliler. O yıllara yetişmiş olanlar hatırlar, dört sezonda dört küme atlayarak Ada futbolunun en üst ligine tırmanıp, 1988 senesinde kupayı kazanıp 90’lı yıllarda esip kükremişler, Mayıs 2000’de, o unutulmaz kupa zaferinin 12. yıldönümünde lige veda etmişlerdi. Futbol sistemleri “Route One”a dayalıydı. Sahanın her bölgesinde prese dayalı sert oyun felsefelerinde topu en kısa yoldan rakip takımın ceza sahasına yollar, iri cüsseli hücumcuları ile gol atmaya çalışırlardı. Bir futbol takımından çok komando birliğini andıran azman futbolculardan kurulmuşlardı. Hiçbir takım onlarla oynamak istemezdi. Onlar sahaya çıkarken rakip takım 90 dakika hava bombardımanına uğrayacağını bilirdi. Futbol kurallarını sonuna kadar zorlayan sertlikte, sürekli prese dayalı anlayışta rakibe göz açtırmazlar, genelde duran toplardan golü bulurlardı. O düşüşten sonra kapanma noktasına kadar geldiler. Kulüp yönetimi Londra’nın banliyösü Milton Keys’e taşınma karar alınca taraftarlar kendi kulüplerini kurarak yeniden başladılar hikâyelerine…

Şimdilerde 3. Lige tutunmaya çalışıyorlar, gidiş o gidiş anlayacağınız. Tarihlerinde Wembley Stadında sadece bir maça çıkmışlar, 28 kişilik kadrolarının değeri 4,1 milyon Sterlin. Tottenham’ın sağ beki 1997 doğumlu Kyle Walker-Peters’ın transfer piyasasındaki değerinin 2,5 milyon sterlin olması iki takım arasındaki farkın özeti. Haliyle misafir takımın galibiyetine 1’e 35 veriyor bahis şirketleri…

4-5-1 düzeninde başlıyor mavili Wimbledon maça, Tottenham’da uzun süren sakatlıktan dönen defansif orta saha Wanyama sahada. Beklenenin aksine, Tottenham güçlü bir 11’le sahada, golcüleri Kane’i bile sahaya sürmüş Pochettino, belli ki Federasyon Kupası da hedefleri arasında. Tek kale oynayan ama Eriksen’in yokluğunda kalabalık Wimbledon savunmasını açamayan Tottenham izliyoruz ilk devrede. Topa sahip olma oranları yüzde 86, hani “boks maçı olsa hakem durdururdu!” dedikleri cinsten. 27’de ilk kornerini kullanıyor misafir takım, kale arkasındaki 5 bine yakın taraftarı gol atmışçasına seviniyor. Hele 30. dakikada Abdou’nun vuruşunu Tottenham kalecisi Worm’ün üst direğin yardımıyla kurtarışı var ki gol olsa mahallede bayram ilan edilirdi muhtemel! Duran her topu uzun kullanıyor Wimbledon, top rakipteyken takım halinde kapanıyorlar, tıpkı 80’li yıllarda nam salmış “Crazy Gang” (Deliler Çetesi) gibi.

Pabucun pahalı olduğunu, 3. Lig takımı karşısında olası mağlubiyetin karizmayı fena çizeceğini görmüş olmalı ki Tottenham hırslı başlıyor ikinci yarıya. Ama dirençli Wimbledon, kaptanları Fuller liderliğinde direnç, kademe, adam paylaşımı yapılması gereken tüm doğrular takımda var. Forvetleri Lyle Taylor sürati, oyun zekâsı, deparlarıyla göze batıyor. 27 yaşındaki golcü Milwall’da başlayan kariyerinde alt liglerde 15 takımın formasını giydi. 60’ta pozisyonlarda ağır kalan Llorente’yi oyundan alıp yerine Son’u oyuna alıyor Pochettino. Hareket getiriyor Güney Koreli takıma, 63’de Kane ile golü buluyor Tottenham ama deplasman takımı tribünleri şarkılarını söylemeye devam ediyor. Daha önce de yazmıştım, bir şehri, kasabayı mahalleyi tribünden sevmektir taraftarlık, Ada futbolu her fırsatta bu gerçeği hatırlatıyor. Ah bir anlasalar bizim futbol fakiri coğrafyada!

Maça dönersek, ilk golün hemen sonrasında karambolde topa son dokunan Kane farkı ikiye çıkarırken Tottenham direnci kırıyor. 71’de Vertonghen uzaklardan deniyor şansını, top köşeden ağlara buluşuyor. 90 dakikanın sonunda 47.927 taraftarın önünde Tottenham kupadan elerken mahallenin takımını, Wimbledon’ın teknik direktörü Neil Ardley takımıyla gurur duyduğunu dile getiriyor. Kim gurur duymaz ki bütçe olarak mütevazi ama futbol olarak taş gibi takımla. Bu yazının yazıldığı saatlerde 24 takımlı League One’da 21. sıradalar, Tottenham karşısında oynadıkları futbola bakıp durumlarına şaşırmamak elde değil! En kısa zamanda toparlanıp tutunsunlar lige, malum 80’li senelere yetişmiş olanlar için Wimbledon’a hürmet âdettendir…

Madem Cem Karaca ile başladık kupa zamanlarını anlattığımız yazının ilk bölümüne, yine onunla bitirelim. O eski şarkının dizeleri eski mahallenin geçmişe ağıt yakan sarı lacivertli takımı Wimbledon’a gitsin,

Benden sana son kalan
Bir küçük resim şimdi
Cevap veremez ama
Ağlar yalnızlığına…

Ziya Adnan
15 Ocak 2018

Fulham’dan AFC Wimbledon’a; Federasyon Kupası zamanları…

Fulham’dan AFC Wimbledon’a; Federasyon Kupası zamanları

Uzaklardan…

“Biz görmedik, sen görürsün didişmeden geçen bir gün mutlaka” der Cem Karaca, 70’li senelerde yazdığı o enfes şarkısında ve devam eder: “Yalansız dolansız bir dünyayı kuramadık, kurarsınız mutlaka.” Kötü giden bir seneyi daha geride bıraktığımız, ölüm yıldönümüne yaklaştığımız zamanlarda hatırlayalım ustayı, her ne kadar konumuz futbol olsa da. Yaşasaydı, boşa harcanmış yıllara yanardı muhtemel, malum geleceğe dair umut Kafdağının ardındaki Anka kuşu kadar uzak bizim bahtsız coğrafyada. Yine de iyi seneler olsun diyelim, tıpkı şarkıdaki gibi biliminle, kitabınla, aklınla, insan olmanın verdiği onurla…

Dönelim futbola, bizim coğrafyada takımların ilkokul çocukları misali tatile doyduğu zamanlarda Ada futbolunda yeni senede kupa zamanları. 23 Aralık – 4 Ocak arasında ligde beş maç çıkarmış takımlar yeni senenin ilk hafta sonunda kupa maçlarında.

Dünya futbolunun en eski kupası 2017-2018 sezonunda Emirates Havayollarının sponsorluğunda 137. yaşını kutluyor, nice senelere…

Geçtiğimiz yazın ağustosunda 737 takımın katılımıyla sahne aldı kupa maçları, bizdeki uygulamanın aksine ne gruplar ne de seri başı uygulaması! Küçük büyük ayrımı gözetmeden her takım aynı torbadan katılıyor kuraya, kim kime denk gelirse! Ocak ayına kadar tur maçlarında oynayıp hâlâ kupada kalmayı başaranlar büyüklerle oynama fırsatı yakalıyor. “Anything is possible” (her şey mümkün) sloganıyla reklamını yapıyor kupanın reklamını BBC, her türlü sürprize açık olduğunu hatırlatarak. Kupa dediğin de öyle olmalı zaten, malum adına futbol denilen güzel oyun küçüğün büyüğü devirme ihtimaliyle daha güzel. 2016-2017 sezonunda kupa tarihinde ilk kez amatör liglerden bir takım, Lincoln City çeyrek finale kalmayı başarmıştı; 1,1 milyon Sterlin kazandılar unutulmaz serüvenlerinde. Bu sezon League Two’da (4. Lig) play-off’u zorluyor o küçük kasabanın kırmızı beyazı. Federasyon Kupasını yazıp da Didier Drogba’yı unutmak olmaz, dört farklı finalde gol atmayı başaran ilk futbolcu olarak geçmiş tarihe, ondan sonra da aynı başarıyı gösteren olmamış.

Mayıs ayında kupayı kazanacak takımın kasasına 1,8 milyon Sterlin girecek, finalde kaybeden ise 900 bin Sterlinle dönecek evine. Premier Lig şampiyonluğu (93 milyon Sterlin) ve Şampiyonlar Ligi’nin (25 milyon Sterlin) yanında devede kulak kalsa da finalde kazanan takımın gelecek sezon Avrupa Kupalarında yer alacak olması kayda değer…

Yeni senenin ilk cumartesi gününde Championship’te eski günlerin özlemini çeken o güzel mahallenin takımı Fulham, Craven Cottage Stadında bu sezon Premier Lig’de zor zamanlar geçiren Southampton karşısında. Kupada en son 1999 senesinde karşılaşmış iki takım, Fulham o maçı Hayles’ın golüyle kazanarak elemiş rakibini. Fulham’ın Premier Lig takımlarına karşı şansı pek yaver gitmiyor kupada, son dört sezonda üç kez elendiler, tek galibiyetleri dört golle saf dışı bıraktıkları Hull City karşısında.

Fulham, Southampton karşısında 4-2-3-1 dizilişinde, sol hücum beki Sessegnon 2000 senesinin Mayısında dünyaya gelmiş, Ada futbolunun gelecek yıldızları arasında gösteriliyor. Taliplileri arasında PSG’den Tottenham’a Avrupa futbolunun nice devi var. Geleceğe yatırım yapmak isteyen bizim kulüplere naçizane tavsiye, elini çabuk tutan bu çocuğu kapar!

Misafir Southampton’un 26 kişilik kadrosunun değeri 209,3 milyon, Fulham’ın 25 kişilik kadrosu 65,9 milyon Sterlin. 2014 senesinin yazından günümüze Liverpool, Southampton’dan transfer ettiği topçular için 166 milyon Sterlin ödedi. İyileri satmanın bir bedeli olur elbet, ligdeki durumları da bu gerçeği hatırlatıyor. Fulham temkinli başlıyor maça, gol umudu 9 numaralı Fonte dörtlü savunma arasında pek yalnız ilk dakikalarda. İlk tehlikeli atağını 15’te soldan Sessegnon’la geliştiriyor ev sahibi, ceza sahasında Piazon’nun gol vuruşu savunmadan dönüyor. 3 numaralı Sessegnon yaşından beklenmeyecek soğukkanlılık, oyun zekâsı ve çabukluğuyla göze batanlardan. 29’da öne geçiyor deplasman takımı, savunmadan çıkan uzun topa ceza sahasında son vuran Prowse. Golün oluşumunda Fulham savunmasında boşluklar göze çarpıyor. 4-2-3-1 düzeninde Southampton daha etkili, yüzde 52 oranında sahip olduğu devrede.

İkinci yarıya daha ofansif başlıyor Fulham, üçüncü bölgede top tutacak oyuncularının olmayışı takımın önemli eksiği. 53’te kaleci Button, Hojbjerg’in çaprazdan vuruşunu kornere çelerek farkın artmasını önlüyor. 60’tan sonra yükleniyorlar ama pozisyon üretmekte zorlanıyorlar. Velhasıl 90 dakikanın sonunda kupadan eleniyor Fulham, artık hedef ligde play-off’a kalabilmek. Maçtan sonra teknik direktörleri Slavisa Jokanovic’e takımın performansını, Sessegnon’un takımda kalıp kalmayacağını soruyorum. Takımından memnun olduğunu, ellerinden geleni yaptıklarını ama hücumda etkili olamadıklarını, 17 yaşındaki değerlisinin takımda kalmasını istediğini ancak gelişmeleri zamanın göstereceğini dile getiriyor…

Championship’te play-off potasının dört puan altında, 10. sırada Fulham, ocak ayı transferinde iyi bir golcüyle tırmanışa geçebilirler. Kupadan elenmiş olsalar da maç günleri çocuklara parasız meyve dağıtan o sevilesi takımın şans her daim yanlarında olsun, gönlümüzde yerleri büyüktür…

Ziya Adnan
11 Ocak 2018

Premier Lig seyir defteri: Petr Cech, bir kaleciden fazlası…

Premier Lig seyir defteri: Petr Cech, bir kaleciden fazlası…

Uzaklardan…

20 Mayıs 1982’de Çekoslovakya’nın dördüncü büyük şehri Plzen’de dünyaya gelmiş kaleci. Futbola merak saldığı çocukluk yıllarında şehrin takımı Viktoria Plzen’de forvet olarak forma giymiş. Kökleri 1911 senesine dayanan mavi kırmızılı takıma da selam çakalım yeri gelmişken. Çek futbolunun en üst liginde ilk şampiyonluklarını 2011 senesinde yaşadılar. 2011-2012 sezonunda Şampiyonlar Ligi’nde ilk kez mücadele edip, ilk kez o görkemli kupada maç kazandılar. 2012-2013 sezonunda liglerinde bir şampiyonluk daha yaşarken 2013-2014 sezonunda UEFA Kupası’nda son 16’ya kaldılar. Mabetleri Doosan Arena 11.722 kapasiteli, teknik heyetin kulübesi sponsoruna itafen bira şişesi şeklinde yapılmış, 16 takımlı ligde bu sezon beşinci şampiyonluklarını kovalıyorlar.

Kaleciye dönersek, profesyonelliğe ilk adımı henüz 17 yaşında Chmel Blsany takımıyla. 2001 senesinde, 18 yaşına bastığı zamanlarda ülke futbolunun köklü takımı Sparta Prag’a transfer oluyor, 2000-2001 sezonunun sonunda profesyonel liglerde kalesini en uzun süre gole kapatan kaleci olarak rekoru kırıyordu. O dönemde 903 dakika kalesinde gol görmemiş 1.96’lık file bekçisi. Eh, başarı olur da taliplileri olmaz mı, Arsene Wenger’in onu saflarına katmak için uğraştığı ama çalışma izni sorununa takıldığı için bu transferin gerçekleşmediği tarihe düşen notlar…

Şimdilerde 35 yaşında Petr Cech, futbol tabiriyle kariyerinin son baharında. Zaten zaman dediğin nedir ki, geçer. 2003 senesinde kalesini korumaya başladığı 11 senelik Chelsea macerasında yaşadığı dört lig şampiyonluğu, 2012 senesinde kazandığı Şampiyonlar Ligi parlak kariyerinden geriye kalanlar. İki farklı takımda ‘Altın Eldiven’ ödülünü kazanan ilk kaleci, ülkesinde sekiz sezonda en iyi futbolcu ödülünü kazanmış. 2015 senesinde transfer olduğu Arsenal’de şampiyonluk yaşayamamış olsa da iki kez Federasyon Kupası’nı kaldırdı. Üç senelik Arsenal kariyerinde, Chelsea’nin kalesini koruduğu 11 senelik süreden daha fazla gol görmüş olsa da bunu kaleciliğine değil, önünde oynayan savunmaya bağlamak gerek…

•••

Premier Lig’de hafta içinde oynanan maçta Arsenal kendi evinde Chelsea karşısında. Ocak ayında ikisi kupada, üç kez karşıya karşıya gelecek iki takım. İnanması güç ama Arsene Wenger’in Chelsea karşısındaki 60. maçı, her ne kadar takımı son sezonlarda Chelsea’nin gölgesinde kalmış olsa da. İki takım arasındaki son 12 maçın sadece birini kazanabilmiş Wenger’in takımı. Sert maçlara sahne olmuş iki takımın karşılaşmaları, son 7 maçta çıkan 6 kırmızı kart o maçlardaki sertliğin özeti. Maçtan önce takımının pazar günü West Brom karşısında sahaya çıktığını, Chelsea’nin bir gün daha fazla dinlenme fırsatı bulduğunu dile getiriyordu Wenger. Yayıncı kuruluşun fikstüre etkisinin yanlışlığını vurguluyordu, parayı vereninin düdüğü çaldığını görmezden gelerek…

Arsenal’de Wenger döneminin başladığı 1996 senesinden beri 17 teknik direktörle çalıştı Chelsea, şampiyonluk kupasını kaldırdıkları sezonlarda bile ayrılıklar yaşandı. Arsenal müridi bir arkadaşımın konu üzerindeki yorumunu aktarayım yeri gelmişken: “Wenger Chelsea’de olsa, bırak 21 seneyi 21 ay dayanamazdı, malum Abramovich faktörü. Egosu şişkin Rus milyarderin ilk dördü başarı olan gören bir teknik direktöre fazla sabredeceğini sanmıyorum!”

3-4-2-1 dizilişinde Arsenal, son oynadıkları West Brom deplasmanında sakatlığı nedeniyle forma giyemeyen oyun kurucusu Özil bu maçta ilk 11’de. Sanırım Wenger’in en büyük hatalarındandır nicedir Chelsea’yi sırtlayan Hazard, Cante, Fabregas gibi etkili topçuları saflarına katamamak. Arsenal bu sezon ligin evinde formda takımı, Emirates Stadı’nda oynadıkları 12 maçın 10’unu kazandılar. İlk 15 dakikada oyunu sahasında kabul eden, oyununun kontrolünü rakibe bırakan Chelsea’yi izliyoruz. 12. dakikada Arsenal savunmasında Mustafi, Chambers arasındaki iletişimsizlik Morata’yı karşı karşıya bırakıyor kaleci Cech’le ama çok kötü vuruyor 9 numara. 15’te etkili geliyor ev sahibi, veda busesi yakın Sanchez soldan ceza sahasına girerken yerden vuruyor, Courtois uzanarak dokunuyor, top iki direğe çarptıktan sonra ellerinde kalıyor. 22’de bu kez penaltı noktası üzerinden dönerek vuruyor Lacazette, 1’95’lik Belçikalı kaleci köşeden çıkarıyor. Henüz 23 yaşında Courtois, 2018 Dünya Kupası’nın iyileri arasına girecektir sanırım. Savunmadan çıkarken Chambers’in kaptırdığı toplarda üst üste iki kez tehlike yaşıyor Arsenal kalesi, Chelsea fırsatlardan yararlanamıyor. 37’de Arsenal ceza yayının üzerinden serbest vuruşta kaleyi bulamıyor Morata, kaçan fırsata yanıyor 9 numara. İki takımın da gole yaklaştığı, Arsenal’in topa yüzde 57 oranda sahip olduğu, rakip kaleyi altı kez yokladığı kalecilerin akşamında ilk yarı beraberlikle kapanıyor…

İkinci yarının başında Cech’in arka arkaya iki mükemmel kurtarışını izliyor stadı dolduran 59.379 taraftar. Önce Hazard sağdan girip uzak köşeye sert vuruyor, Cech ayağıyla çıkarıyor, dönen topu Alonso köşeye gönderiyor, bu sefer uzanarak çıkarıyor 35’lik kaleci. Ev sahibinin baskısı 63’te golü getiriyor, ceza sahasının köşesinden enfes vuruyor son maçların formda oyuncusu Wilshere ve Arsenal öne geçiyor. Ama uzun sürmüyor sevinci, Hazard’ın tartışmaya açık penaltısıyla beraberliği yakalıyor Chelsea. Son 10 dakikada Arsenal’de Lacazette’in yerine Welbeck sahada. 82’de öne geçiyor Chelsea, bu sezon ligde 6. golünü atıyor Alonso, Arsenal’in savunma zaafı aşikâr. Üçlü savunma kanat bekleriyle etkili gibi görünse de savunma yönü zayıf oyuncularla rakibe çok pozisyon veriyorlar. İlk altı içinde kalesinde en fazla gol gören takım olmalarına şaşırmamak gerek. Tam bitti derken Bellerin müthiş bir vuruşla takımına beraberliği getiriyor. Arsenal bu sonuçla Chelsea’nin 7 puan gerisinde kalırken ‘ilk dört’ umudunu rakiplerinin kaybedecekleri puanlara bırakıyor…

Kaleciye gelince, önümüzdeki baharda 36 yaşına girecek Cech’in, daha ne kadar yeşil sahalarda izleme fırsatı buluruz bilinmez ama izlemiş olanların futbol belleklerinde yeri büyüktür sanırım…

Ziya Adnan
9 Ocak 2017

Deplasman yolculukları-2…

Deplasman yolculukları-2

Uzaklardan…

Geçen yazıda Arsenal’in zorlu iki deplasmandan yakın olanına, Crystal Palace’a dair naçizane gözlemlerimi yazmıştım. Sezonun iyi maçlarından birini çıkarmış, Jack Wilshere’ın parladığı maçta üç golle galibiyeti kapmıştı Arsenal. Şampiyonluk yarışında Manchester City’nin alıp başını gittiği, rakiplerine tur bindirdiği zamanlarda Wenger adına hedef ligi ilk dört içinde bitirebilmek. O maçtan iki gün sonra yine yollara düştü takım, malum Premier Lig’de yol da bitmez, maç da! Senenin son gününde Wenger’in öğrencileri bu kez kümede kalma mücadelesi veren West Bromwich Albion karşısında. Bir gün önce, Swansea City ve Bournemouth’un galip gelmesiyle ligin dibine demir attı mavi beyazlı West Brom. 1986 senesinden 2002’ye kadar ülke futbolunun en üst liginden uzak kalmışlardı. Böyle giderse muhtemel yine ayrılık var fallarında!

Madem Arsenal vesilesiyle düştük deplasman yollarına, hatırlayalım ülkenin kuzeyinde en büyük sanayi şehri Birmingham’a sekiz kilometrelik mesafede West Midlands bölgesinin 136.940 nüfuslu kendi halinde kasabasının bu sezon lige tutunmaya çalışan takımını…

Takıma ev sahipliği yapan 26.850 kapasiteli Howtorns Stadı 19. yüzyılda ülkede inşa edilen en son futbol mabedi, adını stadın bulunduğu yerdeki biten bir çalılık türünden almış. Futbolsevere kapılarını ilk kez 1900 senesinin Eylülünde açmış o tarihi stat. İnanması güç ama 4 ayda tamamlanmış inşaatı, 2016-2017 sezonunda evinde oynadığı maçlardaki taraftar ortalaması 23.876… Stadın girişinde taraftarları selamlıyor Jeffrey Astle’in heykeli, 1964-1974 arasında 292 maçta 137 gol kaydetmiş efsane golcüleri. “The King” (Kral) olarak bilinirmiş o yıllarda, 2002 senesinin Ocak ayında 59 yaşında aramızdan ayrıldı. Ölüm nedeni futbolculuk yıllarında yaşadığı kafa travmaları olarak geçmiş kayıtlara, hava toplarında çok iyiymiş, kafasıyla çok gol atmış ama zaman içinde o kadar çok kafa topuna vurmuş ki hasar görmüş beyni, adı futbol tarihine topa kafa vurmaktan ölen ilk topçu olarak yazılmış. Premier Lig tarihinde Noel’e ligin dibinde girip, sezon sonunda küme kalmayı başarmış tek takım olan West Brom’un bu sezon işi zor. Oynadığı 20 maçta sadece iki galibiyet alabildi ama Arsenal karşısında geçmiş sezonlarda evinde oynadıkları son iki maçı da kazandı. 2000 senesinden beri kulübün kapısından 19 teknik direktörün gelip geçmesi kulüp adına istikrarsızlığı anlatıyor. Kasım sonundan beri takımın başında sahaya çıkan Alan Pardew’un hedefi kümede kalabilmek, geçenlerde Liverpool deplasmanından çıkardıkları puan takım adına olumlu.

West Brom’dan dem vurup ezeli rakibi Aston Villa’yı unutmak olmaz elbet. Championship’te eski günlerine dönmeyi bekliyor Ada futbolunun bordo mavisi. Geçenlerde okumuştum, geçen yaz transfer dönemindeki harcamaları, kökleri 1889 senesine dayanan aynı kümedeki rakipleri Brentford’un tarihi boyunca harcadığından daha fazlaymış. Ama para da her daim saadet getirmiyor, geçenlerde Brentford deplasmanından eli boş döndüklerini hatırlatalım…

West Brom’a dönersek, Arsenal karşısında 4-4-2 dizilişinde ev sahibi takım. 21 kişilik kadronun değeri 137 milyon Sterlin, temel sorun gol yollarında, bu maça kadar sezon boyunca 14 gol bulabilmişler. Sezonun ilk maçından sonra evlerinde üç puana hasret kaldılar. En değerli topçusu 27 yaşındaki defansif orta saha Krychowiak, 2016 senesinden beri PSG’den kiralık. Golcüleri Venezuelalı Salomon Rondon’un sakatlığı nedeniyle takımda yer alamaması önemli eksikleri. Arsenal’de 811. maçta takımın başında saha çıkan Wenger Sir Alex’in rekorunu kırıyor, onun hikâyesi de sanırım istikrarın abartılmışı!

Mesut Özil’in diz sakatlığı nedeniyle kadroda yer almadığı maça üçüncü bölgede pas trafiğiyle başlıyor Arsenal, ilk dakikalarda ev sahibi sahasından çıkmakta zorlanıyor. Oyun planı savunmayı kalabalık tutarak kaptıkları toplarda hücumcuları Rodriquez’e pozisyon yaratmak. Sol kanatta Phillips boş alan bulduğunda etkili. Özil’in yokluğunda pas trafiğini yönlendiren Sanchez Arsenal’in en göze batanı. Bilhassa duran toplarda etkili mavi beyazlılar, iki takımın da çok adamla hücum ettiği ama savunma arkasına sarkmakta zorlandığı ilk yarıda West Brom’un topa sahip olma oranı yüzde 38.

İkinci yarının hemen başında Sanchez’in frikiği baraja takılırken Arsenal ataklarını sıkılaştırıyor. Özil’in yerinde oynayan Iwobi hareketli ama son toplarda 10 numarayı aratıyor. Wenger’in en önemli sorunu da bu sanırım, kadrosunda Özil ve Sanchez dışında fark yaratacak oyuncu eksikliği göze batıyor. 60’da Lacazette’nin vuruşunu ayağıyla çeliyor kaleci Foster, West Brom adına şans anı. Son 20 dakikada takım halinde kapanıyor West Brom, ama 83’te gol geliyor, ceza sahasının hemen dışından kullandığı serbest vuruşu barajdaki futbolcuların arasından köşeye müthiş vuruyor Sanchez. Tam bitti derken hakemin yarattığı penaltı hayat veriyor West Brom’a. Ceza sahasının sağında yakın mesafeden Mustafi’nin koluna çarpan topu penaltı olarak değerlendiriyor ligin tecrübeli ama kararları tartışmaya her daim açık hakemi Mike Dein. West Brom puanı kapıyor ama kümede kalma savaşındaki yol uzun.

Maç sonu basın toplantısında hakeme öfkeli Wenger; 2000’li senelerin başında Ada futbolunda hakemlerin profesyonelliğe geçmesi adına çok çaba harcadıklarını, günümüzde İtalya ve İngiltere’de hakemlerin profesyonel olduklarını, ancak ne yazık ki standardın hala yükselemediğini dile getiriyor. Dein’in verdiği penaltıyı görünce pek de haksız sayılmaz serzenişinde…

Ziya Adnan
6 Ocak 2018

PremIer Lig seyir defteri: Deplasman yolculukları-1…

PremIer Lig seyir defteri: Deplasman yolculukları-1

Uzaklardan…

Bilir misiniz, Rusya 2. Liginde mücadele eden Luch-Energiya takımının rakibi Baltika Kaliningrad deplasmanı, futbolun en uzun deplasman yolculuğu olarak tarihe geçmiş. İki takımın futbol mabetleri arasındaki mesafe 10.305 kilometre, dile kolay. İkinci sırada yine o coğrafya, Zenit St. Petersburg ve Luch-Energia Vladivostok arasındaki mesafe 6.531 kilometre. Dünya futbolunun en görkemli ligi Premier Lig’de deplasman sorunu Rusya’ya nazaran devede kulak olsa da 2016-2017 sezonunda Sunderland sevdalıları Bournemouth deplasmanı için 1.136 kilometre katetmek zorunda kalmış. 2017-2018 sezonunda en uzun deplasman lige tutunma mücadelesi veren Newcastle United – Bournemouth arasında, iki kulüp arasındaki mesafe 566 kilometre. Ligin beş Londra takımı kuzey ve güneyde yer alanlara göre şanslı, 38 maçlık maratonun 22’sini şehirde oynuyorlar. Arsenal için en uzak deplasman 450 kilometre ötedeki Newcastle United…

Bizim futbol fakiri coğrafyada, sömestr tatiline çıkmış çocuklar misali takımların futbola ara verdiği zamanlarda, Ada futbolunda takımlarının maç trafiği tam gaz. Zaten marka değeri dediğin çalışarak kazanılır, dinlenerek değil! Velhasıl, 22 günde 8 maçlık futbol şölenine dalmış, bir hafta içinde ikisi evinden ırak üç maç oynayacak Arsenal’in deplasman yolcuklarına naçizane bir bakış…

Tadı tuzu olmayan, muhtemel gelenin gideni aratacağı bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Arsenal, Güney Londra’da Crystal Palace deplasmanında. 1924 senesinden beri Londra’nın Kartallarına ev sahipliği yapan Selhurst Park 26.074 kapasiteli, hayatın siyah beyaz olduğu yıllarda 30 bin Sterline mal olmuş. Tribünlerden biri 1958-1972 arasında takımın başkanlığını yapmış Arthur Wait’in adını taşıyor. Hikâyeye göre, 1969 senesinde yeni inşa edilmiş maraton tribününü açmak için Arsenal’i bir gösteri maçına davet etmişler. Ancak Kuzey Londra takımının talep ettiği ücreti yüksek bulunca, o tarihi maçı 10 bin Sterlin ödeyerek Real Madrid’le oynamışlar. 1962 senesinin Nisanında oynanan maç İspanyol devinin Londra’da boy gösterdiği ilk maç olarak tarihe geçmiş. Ada futbolunun asansör takımlarından Palace, 90’lı senelerde üç kez düşüp geri döndü. 1994-1995 sezonunda, Futbol Federasyonu ligdeki takım sayısını 22 takımdan 20 takıma indirince ligi sondan dördüncü bitirdikleri halde küme düştüler. 2005 senesinde düştükleri Championship’te geçirdikleri sessiz zamanlarda sonra 2012–2013 sezonunda döndüler bıraktıkları yere. Her ne kadar Arsenal için mesafe olarak uzak olmasa da ligin zorlu deplasmanlarından Palace deplasmanı, malum mahalleye ölesiye sevdalı gürültücülerin takımı. Geçen sezon evlerinde oynadıkları 19 lig maçında 25.161 taraftar ortalaması yakaladılar.

Senenin son perşembesinde, Arsenal, Selhurst Park Stadında geçen sezon, 1994 senesinden beri ilk kez mağlup olduğu rakibi karşısında. Wenger’in Premier Lig’deki 810. maçı, Alex Ferguson’un rekorunu kırmasına bir maç kaldığını hatırlatalım. 2017 senesinde ligde 11 yenilgi aldı Arsenal, Wenger döneminin en kötü senesi…

Arsenal 4-2-3-1 dizilişinde başlıyor maça. Sakatlık, form düşüklüğü, özel yaşantısında çalkantılar derken geçen sezonu Bournemouth’da kiralık geçiren, son haftalarda yükselişteki Jack Wilshere’in gösterisini izliyor o soğuk akşamda stadı dolduran 25.762 taraftar. Topa yüzde 70 oranında sahip olduğu, tempolu oyunu, müthiş pas trafiğiyle rakip kaleyi abluka altına aldığı ilk yarıda 25. dakikada Mustafi’nin golüyle öne geçiyor misafir takım. Rakip kaleyi 12 kez yokladığı ilk 45 dakikanın sonunda farkın artmamış olması ümit veriyor ev sahibi takıma. Arsenal’in kronik hastalığı, farkı artıramama yine nüksediyor maçta…

2013 senesinin Ocak ayında 10 milyon Sterlin karşılığında Manchester United’a transfer olan ama ne hikmetse takımda forma şansı bulamayınca Palace’a dönen Zaha’nın gösterisiyle başlıyor ikinci yarı. 49. dakikada soldan ceza sahasına girerek verdiği pası kaçırmıyor Townsend. Mahallenin takımı beraberliği yakalarken, aldığı darbeyle sersemlemiş boksör misali sendeliyor Arsenal. Ev sahibi galibiyet golü için yüklenirken, Arsenal’de Şilili çıkıyor sahneye, takımdan ayrılması beklenen Sanchez, 62’de kornerden gelen topa kalabalık savunmanın arasından köşeyi bulan vuruşuyla bir kez daha öne geçiriyor takımını. 66’da Wilshere’ın savunma arkasına attığı enfes pas ve Sanchez’in gol vuruşu maçın muhtemel en renkli anı. 89’da Tomkins’in kafa golüyle farkı bire indiriyor Palace ama teknik direktörleri Hodgson’un maç sonu basın toplantısında dile getirdiği gibi beraberliği kurtarmak için zaman yetmiyor…

Velhasıl, yakın ama zor bir deplasmandan galibiyetle dönüyor Arsenal. Henüz 18 yaşında, ilk kez 2010 senesinde Macaristan karşısında İngiltere Milli Takımıyla sahaya çıktığında Ada futbol tarihinin en genç millilerindendi Wilshere. 2018 Dünya Kupası’nda izleme fırsatı bulur muyuz bilinmez ama onun iyi oynadığı maçlarda deplasman yolcukları daha keyifli Arsenal adına…

Zıya Adnan
2 Ocak 2018

Olimpiyat Stadı’nda, senenin son maçında…

Olimpiyat Stadı’nda, senenin son maçında…

Uzaklardan…

Geçenlerde Premier Lig kulüplerinin topçularına ödedikleri ortalama ücretler yayınlandı, meraklısına. İlk sırada dünya futbolunun en zenginlerinden Manchester United’ın futbolcularına ödediği haftalık ortalama 100.792 Sterlin. Onu şehrin diğer takımı Manchester City 100.691 Sterlinle takip ederken, üçüncü Chelsea 85.600, dördüncü Arsenal 77.639, beşinci Liverpool 70.190 Sterlin ödüyor. Tablonun geneline baktığımızda, zenginlerin ligin zirvesine yakın oldukları, bütçe olarak daha kısıtlı takımların lige tutunmaya çalıştıkları aşikâr. Mesela ligin dibindeki Swansea City’nin haftalık maaş ortalaması 32.940 Sterlin, haliyle kadro kalitesi de ortada. Anlayacağınız, futbol fena halde hayata benziyor, malum günümüz dünyasında ne kadar para, o kadar saadet…

Oysa 25 sene önceye dönersek, Premier Lig’in perdelerini açtığı 1992-1993 sezonunda günümüze göre ne kadar mütevazıymış futbol. 1992 senesinde Avrupa’da rekor transfer 13 milyon Sterlin bedelle Torino’dan AC Milan’a transfer olan Gianluigi Lentini. Paris Saint-Germain’in Neymar için ödediği 198 milyon Sterlin’i düşününce devede kulak misali. 1987 senesinde Watford’dan Liverpool’a 900 bin Sterlin karşılığında transfer olmuştu John Barnes, adına hâlâ şarkılar söylenen kanat oyuncusu. Bir söyleşisinde okumuştum, dünyaya erken geldiğini söylüyordu unutulmaz 10 numara, gülümseyerek…

Velhasıl başarının, kupaların, şampiyonlukların paraya fazlasıyla endeksli olduğu, endüstriyel futbolun egemenliğini sürdürdüğü bir sezonda daha ligdeki görüntü esas oğlanlar ve lige tutunmaya çalışanlar. Kimi başrol, kimi karakter… Muhtemel gelenin gideni aratacağı bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda 10. sıradaki Watford ile sonuncu Swansea City arasında puan farkı sadece 10, Benitez’in takımı Newcastle United, Doğu Londra’nın köklü takımı West Ham gibi düşme potasında. Bilir misiniz, Premier Lig’in perdelerini açtığı 1992-1993 sezonunun sonunda iki takım da günümüzdeki adıyla Championship’ten ülke futbolunun en üst ligine terfi etmişti. Geçen 25 senede iki kez küme düşme acısı yaşadı Londra takımı, Newcastle United ise üç kez düşüp, üç kez döndü. Geçen sezon bir kez daha lige yükseldi siyah beyazlılar, başkanları Ashley tarafından satışa konuldukları sezonda onlar da düşmeme savaşında. Wenger’in Arsenal’ın başında olduğu süre zarfında 21 teknik direktörle çalışmışlar, yine de Fatih Terim’in Galatasaray’a dördüncü kez gelişi kadar trajikomik değil onların hikâyesi…

West Ham United dedik madem, 1988-1993 arasında formasını giymiş, bir sezonluk Liverpool macerasından sonra takıma dönmüş, 1989’a kadar 379 maçta 55 gol atmış sert savunmacıyı da yâd edelim. O yıllarda yeşil sahaların gördüğü en sert defans oyuncularından biriydi “Terminatör” lakaplı Julian Dicks, yakın geçmişe kadar takımın teknik heyetindeydi.

Noel ve yılbaşı telaşındaki insanların Olimpiyat Stadı yakınlarındaki alışveriş merkezini doldurdukları zamanlarda kümede kalma savaşındaki West Ham son dokuz maçtan bir puan çıkarabilen Newcastle United karşısında. Her ne kadar gönülden sevsek de Bilic’i, onunla bu sezon çıktığı 11 maçta ancak 7 puan toplayabilen takımın onun gidişinden sonra son üç maçta 7 puan kaptığını atlamamak gerek. 4-1-3-2 dizilişinde ev sahibi, gol umutları son maçların formda oyuncusu Arnautovic. Henüz 5. dakikada golü buluyorlar, orta sahada kaptığı topu rakip ceza sahasına kadar götürüp bitirişi alt yapılarda ders olur. Ama uzun sürmüyor sevinçleri, 10. dakikada Saivet’in müthiş frikik golüyle beraberliği yakalıyor Benitez’in takımı. West Ham orta sahada oyuna ağırlığını koyacak, yaratıcı oyuncusu olmayışının sıkıntısını yaşıyor. Her ne kadar vedası sorunlu olsa da Payet’i aradıkları aşikâr! İlk yarıda futbol melekleri ev sahibi takımın yanında, 17’de Gayle’in, 34’te Ritchie’nin vuruşlarının direkte patlaması misafirin bahtsızlığı. Topla az oynamasına rağmen ilk yarıda gole daha yakın takım kuzeyin siyah beyazı…

İkinci yarının başında yükleniyor West Ham ama Newcastle oyuncuları kaptıkları toplarda sol kanatta Atsu ile pozisyonlar buluyor. Profesyonel kariyerine 2011’de Porto’da başlamış, 2013’te Chelsea’ye transfer olmuş, son dört sezonu kiralık geçirmiş 25 yaşındaki kanat oyuncusu. 50. dakikada onun asistinden gelen Diame’nin golüyle öne geçiyor Newcastle. 55’te Ayew’le penaltıdan yararlanamıyor Londra takımı, dedik ya yaramadı bu Olimpiyatı Stadı West Ham’a! 60’ta kapılan topla yine hızlı çıkıyor Newcastle, Joselu’nun soldan ortasını kaçırmıyor maçın adamı Atsu, fark ikiye çıkıyor. 68’de Ayew’in golüyle farkı bire indiriyor West Ham, öyle bir maç izliyor ki Olimpiyat Stadını dolduranlar gözünü bir an için sahadan ayırsan gol oluyor. Son bölümde Caroll’un oyuna girmesiyle uzun toplara dönüyor West Ham ama beraberlik golü gelmiyor. Bu sonuçla iki takım da düşme hattının hemen üzerinde, yazılanlara göre teknik direktörleri Noel partilerini yasaklamış. Ligdeki durumlarına bakınca yerinde karar sanırım…

Ziya Adnan

28 Aralık 2017

Premier Lig seyir defteri: Arsenal, Liverpool, yine bir cuma akşamında…

Premier Lig seyir defteri: Arsenal, Liverpool, yine bir cuma akşamında…

Uzaklardan…

Her futbol taraftarının hafızasına kazınmış, bir ömürde bir daha asla şahit olamayacakları bir 90 dakika vardır. Yaşı yetmeyenler için, onlardan biridir 1989 Mayıs ayında oynanan Liverpool-Arsenal maçı. O doksan dakikaya şahitlik etmiş olanlar hala anlatırlar o maçı, kimileri için futbolun güzel hikâyesi, kimileri için en acı gözyaşları…

İki takım arasında yine bir cuma akşamı oynanan maç vesilesiyle hatırlayalım o unutulmaz doksan dakikayı ve bahtı kara savunmacıyı…

1988-1989 sezonunda İngiltere futbol ligi 100. yılını kutlamaktadır, henüz Premier Lig kurulmamış, Chelsea ve Manchester City 1.Lige yeni yükselmiştir. İkisi de o yılların asansör takımlarıdır, Arap sermayesi henüz City’ye el atmamış, Ada futbolu Abramovich adını duymamıştır. Wenger Arsenal’in değil, Monaco’nun başındadır…

26 Mayıs 1989 tarihinde, sezonun son maçında Liverpool evinde Arsenal’i ağırlamaktadır. Alacağı bir puan Liverpool’a şampiyonluk için yetecektir, hatta tek farklı mağlubiyet halinde bile şampiyondur. Arsenal’in şampiyonluğu mucizelere kalmıştır, rakibini iki farkla yenmesi gerekmektedir. Birkaç iyimser futbol romantiğinin dışında, hemen her futbolsever Liverpool’a şampiyon gözü ile bakmaktadır. Yazın habercisi bir mayıs akşamında, tıka basa dolu tarihi futbol mabedinde bir şampiyonluğun beklenmedik hikâyesi o akşam yazılacaktır…

Maçın ilk yarısı golsüz tamamlanır. Anfield Stadı’nın müdavimleri o çok bilinen şarkılarını söylerken kutlamalara 45 dakika kalmıştır. Kale arkasındaki beş bin kadar Arsenal taraftarı sessiz bir şekilde maçı beklemektedir…

İkinci yarının başında Arsenal saldırmaya başlamış, Alan Smith’in golüyle öne geçince taraftarları coşmuştur. Ama bekledikleri gol bir türlü gelmez, hakemin kronometresi 90. dakikayı gösterdiğinde tüm Liverpool taraftarları maçın gelmek bilmeyen bitiş düdüğünü beklemekte, şampiyon takımlarını alkışlamak için saniyeleri saymaktadır. Liverpool’un kaptanı McMahon parmağıyla “bir dakika kaldı” işareti yaparak takım arkadaşlarını uyarmaktadır. Tam bitti derken futbol tanrıları misafir takıma gülümser ve bir ara pasına koşan Michael Thomas, kaleci Grobbelaar’ın üzerinden topu aşırtıp gol yapınca, Arsenal 2- 0 öne geçer. Londra takımı 90. dakikada gelen golle şampiyon olmuştur. Tüm Liverpoollu futbolcular oldukları yere yığılırken, golün kahramanı Thomas takım arkadaşlarının altında adeta ezilmiştir…

•••

O maçta Liverpool savunmasında 2 numaralı formayı giyen futbolcu 19 Kasım 1965’te Liverpool’da dünyaya gelmiş. A takımla ilk maçı 1986 senesinin Aralık ayında oyuna sonradan girdiği Charlton deplasmanında. 1992 sezonuna kadar kaldığı takımda 109 maçta sahaya çıktı, iki şampiyonluk yaşadı, Federasyon Kupasını kaldırdı. 1992 senesinde, takımın o yıllardaki hocası Souness tarafından Everton’a satılacak, ilerleyen zamanlarda Birmingham City, Blackpool ve kariyerinin son döneminde de futbolun sirki Amerika’da forma giyecekti. Günümüzde o futbol şehrinin iki takımında Federasyon Kupasını kaldırmış yegâne futbolcu olması kayda değer. Sonraları kaleme aldığı “The game of my life” adlı biyografisinde hayatında en büyük pişmanlığını, “Liverpool kariyerimde daha iyi olabilirdim!” cümlesiyle özetlemiş güler yüzlü savunmacı. Takvim yaprakları 1 Ocak 2012’yi gösterirken 46 yaşında aramızdan ayrıldı Garry Ablett, unutulmaz maçtaki rakibi David Rocastle gibi o da genç yaşta ender görülen bir boğaz kanserine yenik düşmüştü…

•••

Ablett’in ölüm yıldönümüne az kala, bu sezon ligin izlemesi en keyif veren takımı Liverpool, Arsenal deplasmanında. Lig tarihinde arka arkaya dört deplasmanda üç gol bulan tek takım Klopp’un öğrencileri. Ev sahibi Arsenal, Liverpool’a karşı oynadığı son üç maçı kaybetti. Sezon başında 4 farklı yenilgi Wenger’in kariyerindeki acı hatıralardan biri. 4-3-3 düzeninde başlıyor Liverpool, hücum hattında Mane, Firmino, Salah. Bu sezon tüm kupalarda 20 gole ulaşan ilk topçu Mısırlı, sezonun en iyi transferi. Roma’da top koşturduğu zamanlarda İtalyan basını tarafından “Mısırlı Messi” olarak anılırmış. Arsenal 4-2-3-1 dizilişinde, savunmanın solunda fizik olarak daha güçlü Kolasinac’ın yerine Maitland Niles’ı tercih etmiş Wenger. Hocasının kulüpte göreve geldiği 1996 senesinden bir sene sonra dünyaya geldi 1.77’lik çok yönlü savunma oyuncusu.

Arsenal maça üçüncü bölgede pres yaparak başlarken, Liverpool savunma arkasına attığı toplarla tehlike yaratmaya çalışıyor ilk dakikalarda. 11. dakikada sakatlanan kaptan Henderson’ın yerine Milner sahada. 15’ten sonra ev sahibi orta sahada top kaybı yaparken misafir takım Firmino ve Mane ile yokluyor rakip kaleyi. Liverpool savunmasının solunda Roberston, önündeki Mane ile birlikte geniş alan bulduklarında tehlikeli. 26’da aradığı golü buluyor Liverpool, Salah’ın sağdan ortasını kafayla tamamlıyor Coutinho. Giroud’un yokluğunda üçüncü bölgede top tutmakta zorlanıyor ev sahibi. İki takım arasındaki kalite farkı bariz ilk yarıda. Devrenin bitimine yakın Cech’in Salah’ın şutunu kurtarışı, dönen topa isabetli vuramayan Mane’nin kaçırdığı pozisyon kırılma anı. Arsenal’in rakip kaleyi bulan topunun olmayışı, oyun kurucusu Özil’in etkisizliği, Sanchez’in top kayıpları, savunmanın önünde oynaması gereken Xhaka’nın pozisyon hataları derken Liverpool farka gideceği devreyi tek golle kapatıyor.

İkinci yarıya bıraktığı yerden hızlı hücumcularıyla pozisyon yaratarak başlıyor Liverpool. 48’de Salah’ın vuruşunu mükemmel çıkarıyor Cech ama 52’de kaçırmıyor 11 numara. Fark ikiye çıkıyor. Bir dakika sonra ilk tehlikeli atağında golü buluyor Arsenal, kaleci Mignolet ve savunmadaki Gomez’in hatasını araya girerek kafayla gole çeviriyor Sanchez. 56’da Xhaka’nın uzaklardan füzesi, Mignolet’in hatası skoru 2-2’ye taşıyor. Farklı yenileceği maçta bulduğu beklenmedik goller coşturuyor Arsenal’i, 58’de Lacazette’in lokum gibi ara pasını kaçırmıyor Özil. İnanılmaz maçta beş dakikada bulduğu üç golle öne geçiyor ev sahibi. Hücumda etkili ama savunmada kırılgan Liverpool Mane ile 64’te net fırsattan yararlanamıyor. 70’te bu kez Cech’in hatasıyla beraberliği yakalıyorlar, Firminho’nun sert şutuna Cech’in müdahalesi yetersiz. 81’de sahanın en iyisi Mane’yi oyundan alıyor Klopp. İki takımın da orta sahayı zorlanmadan geçtiği son 15 dakikada başka gol olmayınca puanlar kardeş payı. Velhasıl iki takımın da Şampiyonlar Ligi iddiası sürüyor ama savunmalarına, bilhassa Liverpool kalesine acil takviye şart…

Ziya Adnan
26 Aralık 2017

Premier Lig seyir defteri: Newcastle United, siyah beyaz bir aşk hikâyesi…

Premier Lig seyir defteri: Newcastle United, siyah beyaz bir aşk hikâyesi…

Uzaklardan…

Ada futbolunda ‘Toon Army’ olarak nam salmış, İngiltere’nin en kuzeyinde İskoçya sınırına yakın, Tyne nehrinin kıyısına kurulmuş 1,6 milyon nüfusuyla ülkenin en kalabalık 8. şehrinin siyah beyazlı takımı. ‘Toon’ sözcüğünün İngilizcede karşılığı yok, ‘Town’ (kasaba) sözcüğünü bölgede yaşayan insanlar kendilerine has koyu aksanlarıyla ‘Toon’ olarak telaffuz ettiklerinden öyle geçmiş futbol literatürüne. 1970’li yılların ortalarında Gordon Lee adındaki teknik direktörleri takımı Lig Kupasının finaline kadar götürünce, takımın taraftarları -kendi deyimleriyle “Lee’nin siyah beyaz ordusu”- Wembley Stadını bir ordu misali işgal etmiş.

Zaman içinde lakapları ‘Toon Army’ olarak değişse de o tarihi maçtan günümüze kadar gelmiş ordu benzetmesi. Onların maçları kalabalık orduları hatırlatıyor izleyenlere, yenseler de yenilseler de kar-kış, uzak-yakın demeden tribünlerde yerini alıyor sevdalıları. Tıpkı Kayahan’ın o enfes şarkısındaki gibi ‘siyah beyaz bir aşk’ onlarınki, gözyaşı umut ve ihtiras, alev gibi biraz…

Bakmayın Ada futbolunda en son şampiyonluğu 1926-1927 sezonunda yaşamış olmalarına, 2015’te 169,3 milyon sterlinle dünya futbolunun en fazla geliri olan 20 kulübünden biri olarak geçtiler tarihe. Kökleri 1892’ye uzanan kulübün mabedi 52.354 kapasiteli St James’s Park Stadı’nda oynadıkları 8 maçta 52.133 taraftar ortalaması yakaladılar. Premier Lig’in kurulduğu 1992’den beri üç kez düşüp geri döndüler, en son dönüşleri 2016-2017 sezonunda Rafa Benitez’in teknik direktörlüğünde…

Newcastle United’dan dem vurup efsanelerini de yâd etmeden olmaz elbet. 1996-2006 arasında formasını giydiği takımda 303 maçta 148 gol kaydetti Alan Shearer, Ada futbolunun efsane golcüsü. 2006’da, 36 yaşında futbolu bıraktığında geride kırılmadık rekor bırakmamıştı. Günümüzde o futbol mabedinin kuzey tribününde, şehrin her tarafından görülebilen metrelerce yükseklikteki 25 metrelik flaması o güzel günlerin anısına…

Velhasıl tarihte elle tutulur başarısı olmadığı halde şehir milliyetçiliğini muhtemel en güzel özetleyen kulübün hikâyesi, bizim futbol fakiri coğrafyada yerleşmiş ‘üç büyük’ masalının aksine her takımın kendi taraftarı için büyük olduğunu anlatır görmesini bilenlere. Futbolun marka değeri de içi boş cümlelerle değil, böyle hikâyelerle yaratılıyor zaten. Ah bizim rekabetsizlikle lanetlenmiş futbol düzeninde de bunu bir anlasalar! Championship’i şampiyon olarak bitirdikleri 2016-2017 sezonunda evlerinde oynadıkları 24 maçı 1.175.440 taraftar izledi, maç başı ortalamaları 51.106. İşler kötüye gidince, İstanbulluların tribünlerinin nasıl boşaldığını daha önceleri defalarca izledik, peki ya Newcastle United gibi düşmeler ve çıkmalarla geçen zamanlara tamah etmek zorunda kalmış olsalar tribün manzaraları nasıl olurdu acaba?

Geçen günlerde 125. doğum gününü kutladı Newcastle United, nice senelere. 10 senedir başkanlığını yapan Mike Ashley döneminde iki kez küme düşüp çıktılar. 2007’de 134,4 milyon sterlin karşılığında satın aldığı kulübü şimdilerde 300 milyon sterlin civarına satmaya hazırlanıyor İngiliz işadamı. Küme düştükleri 2016’da mali yılı 900 bin sterlin kârla kapadılar. Ashley’nin satışa çıkardığı kulüp nicedir alıcısını beklerken hal ve gidişleri kötü, son beş maçın dördünü kaybettiler. Hafta sonunda Emirates Stadı’nda Arsenal karşısında oynadıkları maç vesilesiyle Benitez’in takımına naçizane bir bakış…

Noel ve yeni yıl telaşındaki kalabalıkların ışıl ışıl alışveriş merkezlerini doldurduğu zamanlarda, soğuk bir cumartesi gününde Emirates Stadı’ndayız. Geçenlerde okumuştum, İngiltere’de yaklaşık 185 bin evsiz sokaklarda yaşıyormuş, muhtemel geldiğimiz çağda kapitalizmin yarattığı tahribatın en net fotoğrafı. Sahi ne demişti Nelson Mandela, “Yoksulluk, adaletsizlik ve eşitsizlik büyüyerek devam ettiği sürece kimse huzuru bulamayacaktır.”

Futbola dönersek, Newcastle United’a karşı oynadığı son 9 maçı kazanmış Arsenal, misafir takım için zor deplasman, bu statta en son 2010’da kazanmışlar, sonraları hep hüsran. Takımın son haftalardaki karnesi düşmeye aday, son sekiz lig maçından sadece bir puan çıkartabildiler, bu sezon deplasmanda sadece bir galibiyet gidişatın özeti.

Maça başlarken 4-2-3-1 dizilişinde misafir takım; savunmanın sağında Yedlin, solunda Manquillo, ortada kaptanları Lascelles ve Lejeune, golcüleri Gayle ise yedek kulübesinde… Kalecileri Rob Eliott 31 yaşında, aynı zamanda İrlanda Milli Takımı’nın da kalesini koruyor. İlk beş dakikada iki korner kullanarak başlıyor Newcastle maça. 12. dakikada Arsenal’ın sol beki Maitland-Niles’ın orta sahadan kaptığı topla rakip savunmayı delerek vurduğu top az farkla dışarda. 23. dakikada savunmanın uzaklaştıramadığı topu mükemmel bir vuruşla köşeye gönderiyor Özil, topa bu kadar iyi vuran 11 numaranın sezon boyunca neden daha fazla gole adını yazdıramadığı muamma! Newcastle’a gelince, savunması bu kadar kırılgan bir takımın en doğru seçeneği hücum olmalı. Bu sezon kalelerinde gördükleri 27. gol, ligin savunması en cömert 6 takımı arasında! Çalışkan ama kalite eksikliği aşikâr bir takım görüntüsünde, topa sahip olamamaları (ilk yarıda yüzde 27), sahip oldukları anlarda da yanlış pas tercihleri en önemli handikapları.

50.379 taraftarın önünde ikinci yarıya yine top kayıplarıyla başlıyor Benitez’in takımı. Dörtlü iki set halinde kalelerini savunuyorlar ama kademe ve yardımlaşma yetersiz. 55’te Atsu’nun yerine giren Ritchie hücumda takıma hareket getirse de orta sahada kaptırdıkları toplar zaafları. Son 20 dakikada bir umut diyerek Murphy’nin yerine Gayle’ı sahaya sürüyor Benitez. 79’da gole çok yaklaşıyorlar, o dakikaya kadar yokları oynayan Joselu’nun vuruşunda savunmaya çarpan top az farkla dışarda. Son 10 dakikada tempoyu yükseltip hücumda çoğalarak tehlikeler yaratmaya başlıyorlar. Ama bu kez hata yapmıyor Arsenal savunması. Ev sahibi Arsenal son bölümünde zorlandığı maçı kazanırken, son dokuz maçından bir puan alabilen Newcastle için söylenebilecek en güzel futbol tabiri, “formasını seven savunmaya gelsin!”

Ziya Adnan
19 Aralık 2017

Manchester City, kuzeyden esen kasırga…

Manchester City, kuzeyden esen kasırga…

Uzaklardan…

Yaşı yetenler hatırlayacaktır, 1998 senesinde Ada futbolunun 3. Ligine kadar düşmüştü Manchester City, Sir Alex’in tanımıyla o futbol şehrinin gürültücü komşuları. Üstelik ilk düşüşleri de değildi, 1983-2001 arasında ülke futbolunun en üst liginden dört kez düştüler, o yıllarda asansör takım olarak nam salmışlardı. 1880 senesinde bir rahibin Anna Connell adındaki kızı tarafından mahallenin çocuklarını kütü alışkanlıklardan kurtarmak, sporu sevdirmek adına kurulmuşlar. 1960’lı yılların sonları yükselişte oldukları zamanlar; tanıdık bir isim, Malcolm Alison. Joe Mercer’in yardımcılığını yaptığı yıllarda lig şampiyonluğunu, Federasyon ve Avrupa Kupa Galipleri Kupasını kazanmışlar. 1976-1977 sezonunda Galatasaray’ı çalıştırmıştı Alison, Trabzonspor’un şampiyon olduğu sezonda ligi 5. sırada bitirdi sarı kırmızılılar. 2010 senesinin Ekiminde 83 yaşında aramızdan ayrıldı ‘Big Mal’, büyük futbol sevdalısı…

Hemen her futbol şehrinde olduğu gibi onların da komşusuyla olan rekabeti çok eski, ilk kez 1894-1895 sezonunda karşıya karşıya gelmiş şehrin iki takımı. Savaş yıllarına kadar, tıpkı günümüzdeki Liverpool derbisi gibi taraftarlar yan yana izlerlermiş maçları, dostane derbi anlayacağınız. Ama savaş sonrasında husumet girmiş araya, ne dostluk kalmış ne aynı tribünü paylaşma! Tribünler arasındaki gerginlikten takımlar da payını almış zaman içinde. 1970 senesinin Aralık ayında Old Trafford’da oynanan derbi maçında George Best, Manchester City’nin oyuncusu Glyn Pardoe’nin bacağını kırmış, sakatlığı o kadar kötüymüş ki neredeyse bacağını kaybedecekmiş savunmacı. Sonra, 2001 senesinin Nisanında oynanan derbide kemik sesi bu kez City’nin eski oyuncusu Haaland’dan geliyor, United’ın kaptanı Roy Keane sonraları yayınladığı biyografisinde, isteyerek rakibini sakatladığını, intikam anı için dört sene beklediğini yazıyordu. İngiliz futbol federasyonu kendisine beş maç ve 150.000 Sterlin para cezası verdi. Ceza açıklandıktan sonra pişman olmadığını söylüyordu Keane, Haaland ise futbolu bırakmak zorunda kaldı…

Manchester husumetini anlatıp Dennis Law’ı atlamak olmaz elbet. 1960–1961 sezonunda City forması giydikten sonra 1962 senesinde Kırmızı Şeytanlar’a transfer olmuş siyah beyaz yılların golcüsü. 11 sene forma giydiği takımda 404 maçta 237 golü var, Günümüzde Charlton ve Rooney’den sonra kulüp tarihinin en golcü oyuncusu. Ama zaman her şeyin düşmanı, eskilerin deyimiyle futbol dediğin de nankör meslek! 1973 senesinde kariyerinin bittiğini düşünerek City’e bedelsiz olarak dönmesine izin vermiş o yıllarda United’ın teknik direktörü Docherty. Pişman olmuştur zaar, zira 1973-1974 sezonunun sonunda oynanan maçta Law’un 81. dakikada kaydettiği topuk golüyle City maçı kazanırken, Manchester United o mağlubiyet sonrasında küme düşmüş. İki takım arasındaki husumeti anlatan yazılarda Law’un attığı gole hiç sevinmediği, maçtan sonra göz yaşlarına boğulduğu anlatılır…

•••

Tatsız bir seneyi daha geride bırakmaya hazırlandığımız zamanlarda Premier lig’de bu sezon mağlubiyeti olmayan, son 13 maçını kazanmış lider Manchester City, Düşler Tiyatrosunda şehrin kırmızı takımı karşısında. Ligde 46 golü var Guardiola’nın öğrencilerinin, maç başına gol ortalamaları 3’ten fazla. Geçenlerde, Arsenal’ın Bate Barisov’u gole boğduğu maçtan sonra Wenger’e, Manchester City’yi kimin durduracağını sordu bir gazeteci. Gülümseyerek, “Shakhtar Donetsk” dedi Wenger, bir akşam önce City’nin Şampiyonlar Liginde yenildikleri maçı hatırlatarak. Eh, yenilmesi güç bir takımı sezon boyunca hiç yenilmemiş bir takımın hocasından kim daha iyi bilebilir ki! 2003-2004 sezonunu yenilgisiz kapatmıştı Arsenal, “The Invincibles” (yenilmezler) olarak geçmişti futbol tarihine.

Manchester derbisine dönersek, aralarında oynadıkları son 12 maçın 7’sini kazanmış olan mavili takım, 4-3-3 düzeninde hücumda Sterling, Jesus, ve Sane ile başlıyor maça. Mourinho ise orta sahayı kalabalık tutarak Silva ve De Bruyne’nun öldürücü paslarını Matic ve Herrera ile engelleme düşüncesinde. Manchester United’ın ilk 11’inin kadro değeri 279 milyon Sterlin ama el freni çekik süratli bir araba gibi Kırmızı Şeytanlar. Kendi evlerinde olmalarına rağmen savunma ilk planda, haliyle oyunun kontrolü deplasman takımında. İlk devrenin sonuna kadar City’nin ardı arkası kesilmeyen hücumlarına direnen United’ı izliyoruz, Mourinho’nun oyun planı kaptıkları toplarla hızlı hücumcuları Rashford, Lingard, Martial ile rakibi gafil avlamak. Ama devrenin bitimine yakın hoşnutsuz United taraftarından “Attack! Attack! Attack!” (Saldır) tezahüratı yükseliyor. 40’ta Sane’nin vuruşunu mükemmel çıkarıyor ligin açık ara en iyi kalecisi De Gea ama 41’de Silva yakın mesafeden kaçırmıyor. Ve sevinci yaşarken kalesinde golü görüyor City, savunmanın solunda Delph’in kaçırdığı topu çaprazdan sert vuruşla ağlara gönderiyor Rashford. Devre çok üstün oynayan City’nin uzatma anlarında yediği golle berabere kapanıyor. Bu yarıda City’nin topla oynama oranının yüzde 75 olması ve United’ın sadece üç gol denemesi iki takım arasındaki bariz farkı özetliyor.

İkinci devrenin başında City’de müzmin sakat Company’nin yerine İlkay Gündoğan sahada, takımı devam ediyor saldırmaya. 54’te De Bruyne’nin kullandığı duran topu uzaklaştırmaya çalışıyor Lukaku, savunmaya çarpan top Delph’in önüne düşüyor, kaçırmıyor 18 numara. Golden sonra daha fazla hücumu düşünüyor ev sahibi ama cezalı Pogba’nın yokluğunda orta saha kontrolü misafir takımda. Bu sezon ilk beş içinde hiçbir takıma gol atamamış Lukaku’nun etkisiz görüntüsünde Guardiola’nın öğrencileri bir maçı daha kazanıyor.

Velhasıl “kuzeyden esen kasırga” Manchester City 16. lig maçı sonunda 46 puana ulaşırken en yakın rakibiyle puan farkını 11’e çıkarıyor. 2004-2005 sezonunda Chelsea’nin başındayken 95 puan toplamıştı Mourinho’nun takımı. City bu tempoda yalnız o rekoru değil, çalıştırdığı takımlarda ikinci sezonunda hep şampiyonluk yaşamış Portekizlinin rüyalarını da yıkar. Eh, her hikâyenin bir sonu var, değil mi?

Ziya Adnan
14 Aralık 2017