Championship Zamanları: Mahallenin Derbisi…

Championship Zamanları: Mahallenin Derbisi

Uzaklardan…

Championship’te mücadele eden iki Batı Londra kulübü arasındaki mesafe 5 kilometre, yaklaşık 15 dakikalık araba yolculuğu. Biri, adını kıyısına kurulduğu nehirden alan 30 bin nüfuslu küçük bir Londra kasabasının takımı, Brentford FC… 1889’da kasabanın kürek kulübünün üyelerince kış aylarında uğraşacakları bir spor dalı olması amacıyla kurulmuş. Renkleri Samsunspor’u andırıyor, futbol âleminde ‘Bees’ (Arılar) olarak yürümüş namları. En başarılı zamanları 1930’lar, arka arkaya altı sezon 1. Ligi ilk 6 içinde bitirmişler. O yıllarda Arsenal ve Chelsea ile birlikte başkentin en sıkı takımı. 1950’li senelerin başları parasal sıkıntılarla boğuştukları, futbola tutunmaya çalıştıkları zamanlar, 3. Ligi bile görmüşler o dönemde. Yeri gelmişken, mabetlerinin bir tribününe adını vermiş taraftarını da anmadan geçmeyelim. Griffin Park Stadı’na taşındıkları zamanlarda, 1904’te dünyaya gelmiş Bill Axbey, Brentford sevdalısı. Takımının hiçbir maçını kaçırmazmış, 95 yaşında maskot olarak sahaya bile çıkmış. 2007’de 102 yaşında ayrılmış aramızdan. Takımı 24 takımlı ligde play-off potasının dört puan altında 13. sırada…

Diğeri Shepherd’s Bush mahallesinin mavi beyazlıları Queens Park Rangers, nam-ı diğer QPR… Bu sene 138. yaşını kutladılar, nice senelere… Eskinin hatırı sayılır takımlarından, Premier Lig’in kurulduğu 1992-93 sezonunda ligi 5. sırada bitirdiler. 15 sene ayrı kaldıkları lige 2011’de geri döndüler ama uzun sürmedi o dönüş. 2013-14 sezonunda play-off maçları sonunda yeniden döndüler bıraktıkları yere ama ancak bir sezon dayanabildiler. Şimdilerde Championship’te niceleri gibi eskiye ağıt yakıyor maviler. Efsaneleri ve şimdinin futbol direktörü bizim topraklarda forma giymiş Les Ferdinand. QPR, Batı Londra derbisinden önce Brentford’ın bir puan üzerinde, 11. sırada…

İki takım arasındaki husumetin başlangıcı 1920’lere dayanıyor. 1967’de QPR’ın rakip kulübü satın alma girişimiyle husumet alevlenmiş ama Brentford taraftarlarının karşı çıkmasıyla gerçekleşmemiş. Brentford’un kaptanı Martin Rowlands’ın 2003’te QPR’a transfer olmasıyla bir kez daha gerilmiş ortam ama QPR’ın bir üst ligde boy gösterdiği sezonlarda uzak kalmışlar. Gözden ırak gönülden de ırak haliyle! Loftus Road Stadı’nda sıklıkla duyulan tezahüratı da aktaralım yeri gelmişken. Rakibin kötü oynadığı maçlarda, “Are you Brentford in disguise?” (Siz gizli Brentford musunuz?) tezahüratıyla hatırlatır mahallenin rekabetini QPR taraftarları. Brentford sevdalıları da altta kalacak değil elbet, “Biz bu lige fazlayız” derler o bilindik tezahüratla ve devam ederler, “Biz alt liglerin Barcelona’sıyız!”

Son sezonlarda QPR’ın Batı Londra derbisinde şansı tutmuyor. 2016’dan beri Brentford karşısında kazanamadılar. Ancak Brentford deplasmanlarda sıkıntılı, son 10 deplasmanda galibiyetleri yok. 22 yaşındaki Fransız forvetleri Maupay gol krallığında ilk sırada, alt liglerden oyuncu bakan kulüplere hatırlatma. Afganistan kökenli bir annenin çocuğu, idolünün Zinedine Zidane olduğunu dile getiriyor söyleşilerinde…

Yağmurlu, kasvetli bir kasım gününde, 4-4-1-1 dizilişinde QPR, hocaları Steve McClaren savunmayı ön planda tutanlardan. İki takım da savunmadan uzun toplarla çıkıyor, haliyle top kayıpları fazla ilk bölümde. Orta sahayı çabuk geçiyor misafir takım, sağ kanatta Cezayirli hücumcusu Benrahma topla buluştuğu anlarda etkili. 22’de golü buluyor Brentford, Benrahma’nın vuruşu kaleci Lumley’den dönüyor, tamamlayan golcü Maupay, ligdeki 12. golü. 45 milyon sterlinlik kadro değeriyle rakibin üzerindeki Brentford daha çok topla oynayan takım ilk devrede, savunmada göze batan oyuncuları çabukluğuyla 2 numaralı Odubajo, İngiltere Milli Takımı’nın alt kademelerinde forma giydi. Devrenin bitimine yakın sakatlanan Maupay sedyeyle terk ediyor sahayı.

17.609 taraftarın önünde devreye golle başlıyor ev sahibi, karambolde topa son dokunan, bir dönem Tottenham Hotspur’de forma giyen orta saha Luongo. Golün ve taraftarının ateşlediği QPR 58’de öne geçiyor, soldan kullanılan duran topu gole çeviren Lynch. 60’ta savunmada topu uzaklaştıramıyor Brentford, QPR’ın golcüsü Wells farkı ikiye çıkartıyor. Üçüncü bölgede topu tutacak oyuncusunun olmayışı ve Maupay’ın eksikliği olumsuz etkiliyor kırmızlı takımı, istekli QPR tempoyu ayarlayan takım ikinci devrede. 81’de farkı bire indiriyor Brentford, Danimarka Milli Takımı forması giyen savunmacı Dalsgaard ceza sahasında kaçırmıyor. 90 dakikanın sonunda ateşli derbiyi QPR 3-2 kazanırken Brentford’un deplasman fobisi sürüyor. Sözün özü, alt lig diye geçmeyin, oralarda futbolun ateşi yüksek, tadı ayrı oluyor…

Ziya Adnan
13 Kasım 2018

Premier Lig Seyir Defteri: Tarihi stadda Londra derbisi…

Premier Lig Seyir Defteri: Tarihi stadda Londra derbisi…

Uzaklardan…

Futbolsevere kapılarını ilk kez takvim yaprakları 28 Nisan 1977’yi gösterirken açmış Chelsea’nin 41.631 kapasiteli tarihi Stamford Bridge Stadı. 2017-18 sezonunda Premier Lig’in en büyük 8. stadı olmasına rağmen kapasiteyi artırmak niyetinde kulüp yönetimi, malum Londra’nın diğer iki devi Arsenal ve Tottenham’ın mabetleri 60 binlik, alemde geri kalmak olmaz! 2023-24 sezonunda 63 bin kişilik stadında oynamayı planlıyor Batı Londra’nın zenginler kulübü, tabii o zamana kadar Abramovich hâlâ başkanlık koltuğunda olur mu bilinmez, kim öle kim kala!

İnanması güç ama maçların ayakta izlendiği siyah beyaz zamanlarda, 12 Ekim 1935’te Arsenal ile oynadıkları maçı 82.905 taraftar izlemiş, değişen zamanların hikâyesi. 70’li senelerde Steve McQueen ve o zamanların güzel aktrisi Raquel Welch de mabedin müdavimleri arasındaymış. Ada futbolundaki holiganizm illetinin o güzel oyunu pencesine aldığı 80’lerde, o zamanların sevimsiz başkanı Ken Bates taraftarların sahaya girmesini engellemek için sahayla tribünlerin arasını elektrikli tellerle çevirmiş, ancak federasyonun itirazı sonucu hiç kullanılmadan kaldırılmış teller. Sonraları bu fikrin ilham kaynağının eskilerde sahip olduğu sığır çiftliklerinden geldiğini dile getirmiş dâhi (!) başkan. Eh, taraftara bakış açısı bu olunca zaman içinde pek sevilmemiş olmasına da şaşırmamak gerek. Stattaki bir tribünün adı 1996 senesinin Ekim ayında, yine bir helikopter kazasında hayatını kaybetmiş kulüp yöneticilerinden Matthew Harding’in adını taşıyor. Bu vesileyle geç kalmış olsak da ölümünün 22. senesinde yâd edelim Chelsea sevdalısını…

Kasım ayının ilk pazar günü Stamford Bridge’de Chelsea’nin konuğu Crystal Palace. Son sezonlarda bu statta Chelsea’ye üstünlüğü var misafir takımın, son üç maçın ikisini kazandılar. Ancak 2017 senesinden beri Palace’ın başında olan Roy Hodgson’a yaramıyor Chelsea’nin mabedi, 1998 senesinin Nisan ayında bu statta kazandıktan sonra farklı takımların başında çıktığı son dört maçı kaybetti. Bu sezon ligde son beş maçta galibiyeti yok “üney Londra’nın “Kartalları”nın, üç yenilgi ve iki beraberlik bir sezon daha ligde tutunmaya oynayacaklarının habercisi…

Ligde yenilgisi olmayan Chelsea 4-3-3 dizilişinde başlıyor maça, hücumda Willian, Pedro, Morata. Sakatlığı nedeniyle yedek kulübesinde Hazard, Chelsea’nin tutulması güç Belçikalısı. İlk bölümde iki takım da sol kanadını kullanarak gol arıyor rakip kalede, Palace’ın 11 numarası Zaha dikkat edilmesi gereken isim. Pozisyonsuz geçen on dakikadan sonra rakip savunmanın dengesini bozma adına kanat değiştiriyor Willian ve Pedro, 22’de Zaha’nın kestiği topu müsait pozisyonda dışarıya vuruyor Meyer. İki takımın da çok top kaybı yaptığı, isabetsiz ortalarla geçen dakikalardan sonra 32. dakikada Morata ile öne geçiyor Chelsea, asist Pedro’dan. Gol özgüvenini artıyor takımın, savunmadan rahat çıkıp Pedro ve Willian ile kanatları zorluyorlar. Savunmanın ortasında Luiz deneyimli bir orkestra şefi gibi yönetiyor takımını, Chelsea topa yüzde 78 oranında sahip olduğu devreyi önde kapatıyor.

İkinci devrenin başında, 40.099 taraftarın önünde tempoyu ayarlayan takım yine Chelsea. Crystal Palace tek kişilik orkestra misali o dakikaya kadar, umutları hep Zaha. Chelsea’nin ikinci golü beklenirken 54’te savunma arkasına sarkan Townsend beraberliğe taşıyor takımını. Gol direncini artırıyor beyazlıların, daha çok adamla çıkıyorlar hücuma. 63’te Hazard’ı ve Kovacic’i oyuna alıyor Sarri, oyundan çıkan Willian ve Barkley. 64’te Hazard’ın kullandığı duran topu köşeden ağlara bırakıyor Morata, Chelsea yeniden önde. 71’de fark ikiye çıkıyor, soldan ortalayan Alonso, tek vuruşta golü bulan Pedro. Kalesinde gördüğü iki golle oyundan düşüyor Hodgson’un öğrencileri. Morata’nın son dakikada kaçırdığı mutlak gol ve hakemin bitiş düdüğüyle Chelsea kazanıp ligde ikinciliğe yükseliyor, maçın adamı iki gol atan Morata. Rakiplerini gole boğan Manchester City’i yakalarlar mı zaman gösterir ama Batı Londra’da namağlup zamanlar devam ediyor…

Ziya Adnan
8 Kasım 2018

Premier Lig seyir defteri: Liverpool FC, gelincik çiçekleri zamanlarında…

Premier Lig seyir defteri: Liverpool FC, gelincik çiçekleri zamanlarında…

Uzaklardan…

Bilir misiniz, İngiltere’de kasım ayında kutlanan “Rememberance day” (Anma günü) 1. Dünya Savaşından sonra İngiliz ordusunda görev yaparken hayatını kaybedenlerin anısınadır ve futbol kulüpleri de formalarında yer alan “Poppy” (gelincik çiçeği) armasıyla bu etkinliğe destek verirler. 1. Dünya Savaşının sona erdiği, 11. ayın 11. gününde saat 11.00’de tüm ülkede saygı duruşu yapılırken, İngiltere Milletler Topluluğuna ait ülkeler de bugünü unutmaz. Gelincik çiçeğinin hikâyesine gelince, 1. Dünya Savaşı yıllarında kaybettiği yakın arkadaşının mezarının yanı başında biten gelincikleri gören Kanadalı asker ve şair John Mccrae, “In flanders field” isimli şiirini yazar. Savaşın bitimine yakın zatürreden ölen şairin şiirindeki gelincikler, ilerleyen zamanlarda o savaşta ölenlerin anısına sembol olacaktır…

Günümüzde ülke futbolunun kulüpleri de anmalara katılanlardan. Ancak Stoke City’nin 29 yaşındaki İrlandalı topçusu James McClean formasında gelincik çiçeğini reddediyor, hikâyesini anlatmadan olmaz. James McClean 1989 senesinde Kuzey İrlanda’nın Derry şehrinde dünyaya gelmiş. Bilmeyenler için, o şehirde 1972’de yaşanan, tarihe kanlı pazar olarak geçen günde İngiliz ordusu, bağımsızlık isteyen ve protestolara katılan 13 sivili katletmişti. İrlandalılar tarihe “Black Sunday” olarak geçen o kara günü asla unutmadı…

Anma gününün yaklaştığı, gelincik çiçeklerinin formaları süslediği zamanlarda, Arsenal’in konuğu bu sezon esip kükreyen Liverpool, Klopp’un zirvedeki takımı. Arsenal 11 maçtır yenilmiyor, geçen sezon 19 deplasman maçının 11’ini kaybettiklerini düşününce yeni hocanın devrim başlattığı aşikâr. Daha çok koşup, daha çok mücadele ettiklerini vurguluyor hocaları Unai Emery, o da Guardiola gibi antrenman temposunu yüksek tutanlardan. Emery’nin gelişiyle formu yükselenlerden biri de Mesut Özil… Bu sezon Chelsea ile birlikte ligin en golcü takımı, ancak savunma zaaflarını gidermiş değiller, 10 maçta rakibin 141 şutuna engel olamadılar, kalelerinde gördükleri gol sayısı Manchester City’nin dört katı. Oysa ilk dörde oynayan takımlar rakibe çok daha az şut fırsatı veriyorlar. Chelsea (89), Liverpool (80), lider Manchester City (59)…

Liverpool’a gelince, Arsenal karşısında son beş maçta 17 gol buldular, ligde son 11 maçta kaybetmediler. 10 maçta 26 puan Premier Lig tarihinde kasım başındaki en yüksek puanları. 4-2-3-1 dizilişinde, golcüleri Salah’ın arkasında Mane, Firmino, Wijnaldum üçlüsüyle başlıyor maça Liverpool. İki takım da orta sahayı kalabalık tutup üçüncü bölgede presle başlıyor. Savunmadan uzun toplarla çıkıyor misafir takım, orta sahanın solunda Milner Liverpool hücumlarına yöne veren oyuncu. 17’de kaleci Alisson’dan önce hamle yapan Mkhitaryan’ın kafa vuruşu isabetsiz. 23’te Van Dijk karşıya kaldığı pozisyonda Arsenal kalecisi Leno’ya nişanlıyor topu. İlk 30 dakikada top iki takımın kalesinde mekik dokuyor, ev sahibinin göze batan oyuncusu Torreira; sahanın her yerinde 11 numara. İkili mücadelelerin neredeyse tamamını kazanan, özgüveni yüksek Arsenal’i izliyor. Liverpool’un yüzde 40 oranında topa sahip olduğu, iki takımın da iki kez rakip kaleyi bulduğu izlemesi keyif veren ilk devre golsüz kapanıyor.

İkinci devreye bıraktığı yerden başlıyor Arsenal, çabuk presle rakibin pas trafiğini engellerken kaptıkları toplarda Aubameyang’a pozisyon yaratamaya çalışıyorlar. Geçen sezonun golcüsü Salah suskun ilk 60 dakikada, misafir takım pozisyon bulmakta zorlanırken 60’ta Mane’nin soldan kestiği topu uzanarak Milner’in önüne çeliyor Leno, kaçırmıyor Liverpool’un kaptanı. Arsenal golden sonra yükleniyor ama rakip hemen her kontrada tehlikeli. Hak ettikleri beraberlik golünü 82’de yakalıyorlar, Lacazette çaprazdan uzak köşeyi buluyor, Iwobi’nin gol pası enfes. Velhasıl sezonun en keyif veren maçlarından birinde iyi niyetli iki takım kardeş payında. Maçın adamına gelince, Liverpool’un savunmacısı Van Dijk; eskilerin deyimiyle adam geçiyorsa top geçmiyor 1.93’lük 4 numaradan…

Ziya Adnan
7 Ekim 2018

Premier Lig Seyir Defteri: Roy Hodgson, eskimeyen…

Premier Lig Seyir Defteri: Roy Hodgson, eskimeyen…

Uzaklardan…

Ekim ayının son pazar gününde, dokuz maçta topladığı 7 puanla 15. sırada Crystal Palace, Güney Londra’nın Kartalları. Muhtemel bir sezonda daha kümede kalma savaşı verecekler, malum tarih dediğin tekerrürden ibaret. Ada futbolunun asansör takımlarından, 90’lı senelerde altı sezonda üç kez düştüler ama her seferinde döndüler bıraktıkları yere. Geçen sezon ligin ilk yedi maçında puan alamamışlardı ama “kesin düşerler” diyenlere inat ligi 11. sırada tamamladılar. Kendi evlerinde Arsenal karşısında oynadıkları maç vesilesiyle kırmızı mavili takımı ve hocasını hatırlayalım bu yazıda…

9 Ağustos 1947 tarihinde Crystal Palace’ın Selhurst Park Stadına taş atımlık mesafedeki Croydon semtinde dünyaya gelmiş. Ada futbolunun görmüş geçirmiş futbol adamı Roy Hodgson. Futbolculuğuna dair çok fazla bilgi yok. 1965 senesinde Crystal Palace’ın genç takımlarında top koşturmuş ama A takımda forma giyme şansı bulamayınca alt liglerde almış soluğu. Henüz 23 yaşında tamamlamış antrenörlük kurslarını, aynı zamanda Güney Londra’da bir okulda beden eğitimi öğretmenliği yapmış. İlk teknik direktörlük deneyimi 1976 senesinde İsveç’in Halmstads BK takımında. Sonrasında 8 ülkede 16 takım çalıştırdığını, bu takımlar arasında Inter, Fulham ve Liverpool’un da olduğunu, Malmö ve FC Copenhagen ile altı şampiyonluk yaşadığını hatırlatalım. 2007-2010 arasında Fulham’da görev yaptığı dönem Ada’da muhtemel en başarılı zamanları. Siyah beyazlılar 2010 senesinde UEFA Kupası’nda finale yükselmiş ve Atletico Madrid karşısında kaybetmişlerdi. Koyu Fulham taraftarı aktör Hugh Grant, “Ben bu adamla yatağa girebilirim,” diyerek futbol adamına aşkını dile getirmiş o günlerde.

O başarıdan sonra 2012 senesinin Mayıs ayında İngiltere Milli Takımının başına geçti ve onun döneminde İngilizler FIFA sıralamasında üçüncülüğe kadar yükseldi. Ancak uğurlu gelmedi takıma Euro 2016, İzlanda’ya elendikleri maçın ardından görevi bıraktı. Maç sonu basın toplantısındaki ilk cümlesi gülümseten cinsten: “Burada ne işim var ben de bilmiyorum!”

5 dil biliyor, okumayı çok seviyor, İngiliz yazar Martin Amis’e hayranlık duyduğunu dile getiriyor söyleşilerinde. Gezdiği onca ülkeye, çalıştırdığı onca takıma rağmen neden bizim ülke futboluyla yolunun kesişmediği muamma! Belki böylesi daha hayırlı kendi adına, malum bizim coğrafya iyi gelmiyor bizden olmayan teknik adamlara! Velhasıl 2017 senesinin güzünden beri kariyerindeki 22. takım olan Palace’ın başında.
Ekim ayının son Pazar gününde Hodgson’un takımı evinde Arsenal karşısında. Rakibe karşı oynadıkları maçlar yaramıyor Güney Londra takımına, karşılaştıkları son 11 maçın 9’unu kaybettiler. Arsenal ‘e gelince, Emery’nin takımı formda, oynadıkları son 11 maçı kazandılar, 2007’den beri yakaladıkları en uzun seri.

İlk 20 dakikada pozisyon üretemiyor misafir takım, ilk tehlikeli ataklarında 26. dakikada, Lacazette’in vuruşu isabetsiz. Devrenin bitimine yakın Arsenal’de Mustafi’nin neden olduğu penaltıyı gole çeviriyor kaptanları Milivojevic ve Palace öne geçiyor.

İkinci devrenin başında Arsenal’de Bellerin’in yerine Lichtsteiner sahada. 50’de sezonun en güzel gollerinden birini izliyor Selhurst Park’taki futbolseverler, serbest vuruşta köşeyi buluyor Xhaka. 52’de öne geçiyor Arsenal, sağdan kullanılan korneri uzaklaştıramıyor Palace savunması, Aubameyang uzak köşede tamamlıyor. 5 dakikada kalesinde 2 gol gören Palace yükleniyor rakip kaleye, 81’de ikinci penaltıyı kazanıyorlar, Millvojevic bu penaltıyı da gole çeviriyor. İki takımın da üç puanı getirecek golü bulamadığı maç beraberlikle sonuçlanırken Palace puanını sekize yükseltiyor. Roy Hodgson’a gelince hocalık kariyeri daha ne kadar sürer bilinmez ama çalıştırdığı takımlarda fark yarattığı kesin.

Ziya Adnan
1 Kasım 2018

Premier Lig seyir defteri: Eddie Howe, bir başarı hikâyesi…

Premier Lig seyir defteri: Eddie Howe, bir başarı hikâyesi…

Uzaklardan…

Önümüzdeki günlerde 40 yaşına basacak Eddie Howe, Premier Lig’in en genç teknik direktörü, nice senelere diyerek anlatalım hikâyesini. Futbolculuk yılarında gösterişsiz ama çok faydalı bir savunmacıydı, bilirsiniz işte, tekmeye kafa uzatan türden. 1994-2002 arasında formasını giydiği Bournemouth takımında 200 maça çıktı. 2002’de 400 bin sterlin karşılığında Harry Redknapp’in hocalığını yaptığı Portsmouth’a transfer oldu. Ancak uzun sürmedi futbolculuk kariyeri, 24 yaşında dizinden geçirdiği sakatlık yüzünden futbolu bırakmak zorunda kaldı. 29 yaşında Bournemouth’un yardımcı hocalarından biri olarak yeni serüvenine başlarken kim bilebilirdi ki bu birlikteliğin uzun soluklu olacağını…

2008’den beri Bournemouth’un başında, İngiltere’nin güneyinde Dorset bölgesine kurulmuş 184 bin nüfuslu şirin sahil kasabasının Al-Karaları. Futbol aleminde ‘Cherries’ (Kirazlar) olarak nam salmışlar. Sakinlerinin çoğunluğu yaşlı ve emeklilerden oluştuğu için ülke folklorunda “God’s waiting room” (Tanrı’nın bekleme odası) olarak bilinir o şirin kasaba. Takımın 119 senelik tarihindeki en önemli başarısı 2014-15 sezonunda kazandıkları Championship şampiyonluğu.

2008’in kışında, League Two’da (4. Lig) mücadele ettikleri zamanlarda 4 milyon sterlinlik borçları nedeniyle kapanma noktasına kadar geldiler. 2008-09 sezonunda amatör kümeye düşmekten son maçta kurtuldular. 2009’un yazında şimdiki başkanları Jeff Mostyn’in de dahil olduğu konsorsiyum kulübü satın aldı, yeni teknik direktörün ilk sezonunda ligi 2. sırada bitirerek 3. kümeye terfi etti. Sonrasında takımdan ayrılıp Burnley’in yolunu tuttu Howe ama uzun sürmedi ayrılık, seneyi doldurmadan döndü evine. Şairin dizelerindeki gibi, ayrılık da sevdaya dahil neticede!

Onun liderliğinde altı sezonda dört lig atlayarak ülke futbolunun en üst ligine yükseldiler. Onların hikâyesi futbolun figüranlarına örnek olmalı, sadece 24 kişilik mütevazı kadrolarıyla başardıkları için değil, rakiplere verdikleri korku, oynadıkları pervasız futbol için. Geçen sezon şampiyon Chelsea’yi evinde üç farkla devirdikleri maçtan sonra tribünleri dolduranlar o takımı ve hocasını ayakta alkışlıyordu. Sözün özü, Eddie Howe ismi kasabanın en işlek caddesine verilse yeridir.

•••

Ekim ayının son cumartesi gününde ligde zor zamanlar geçiren Fulham, Bournemouth karşısında. İki kulüp köklü tarihlerine rağmen ülke futbolunun en üst liginde daha önce hiç karşılaşmamış. Ev sahibinin savunması evlere şenlik, bu sezon oynadıkları 9 maçta kalelerinde 25 gol gördüler. Rakip Bournemouth ligin formda takımlarından, son altı maçın dördünü kazandılar, ligde ilk dördü zorluyorlar.

4-4-2 dizilişinde misafir takım, hücumda Wilson, King ikilisi. Callum Wilson ligin yıldızı parlayan hücumcularından, alt liglerde deneyim kazandıktan sonra 2014’te Bournemouth’un saflarına katıldı 26 yaşındaki golcü. Bu sezon 9 maçta üç gol, 4 asistle oynuyor. Formuna rağmen ligin yenileri karşısında zorlanıyor takımı, yenilere karşı çıktıkları son dokuz deplasmanından sadece birini kazandılar. Kalecileri Begovic 31 yaşında, 2005’ten beri Ada futbolunda. Baskılı başlıyorlar maça, ev sahibi sahasından çıkmakta zorlanıyor. İlk bölümde topa sahip olma oranları yüzde 70. Sonra oyunda dengeyi sağlıyor Fulham ama savunmadan çıkarken çok top kaybı yapıyorlar. 12. dakikada Fulham savunmasında Mensah ceza sahasında Wilson’u düşürüyor, penaltıyı kaçırmıyor 13 numara. Golden sonra hücumu hatırlıyor Fulham, sol kanatta Schurrle ve Sessegnon rakip savunmayı zorluyor, ancak Chelsea günlerini aratıyor Schurrle. Üçüncü bölgede baskı yapmayan rakip karşısında pas yapmakta zorlanmıyor Bournemouth, rakibin yumuşak orta sahasını rahat geçiyorlar. Fulham ataklarında Mitrovic’e gol şansı vermedikleri, ev sahibinin rakip kaleyi sadece bir kez yokladığı devre üstünlükleriyle kapanıyor.

İkinci devreye daha çok adamla hücum yaparak başlıyor Fulham ama bilhassa Sessegnon ile yaptıkları ortalar isabetsiz. Orta sahayı savunmasına yakın oynatarak pozisyon vermiyor Bournemouth, 21 yaşındaki orta saha oyuncusu Brooks göze batanlardan. 59’da beklenen hamle geliyor Le Marchand’ın yerine Fulham’da Cairney uzun aradan sonra sahada. 72’de Seri’nin kaptırdığı topla kontradan ikinci golü buluyor misafir takım, Fraser’ın asistini kaçırmıyor Brooks. 73’te 2. sarıdan oyun dışı kalıyor Fulham kaptanı McDonald, bir eksik rakibi karşısında rahatlıyor iki farkı yakalayan Bournemouth. 80’de Fulham savunmasının hatasından yararlanan Wilson farkı üçe çıkartıyor ve 25.071 taraftarın önünde aldığı üç puanla 6. sıraya yükseliyor. Kalesinde maç başına üç gol gören Fulham’ın düşüşü sürerken Eddie Howe’un takımının yükselişi takdire şayan. Maçtan sonra Howe’a ligdeki hedeflerini soruyorum, sezona iyi başladıklarını, ancak hedef koymanın zor olduğunu dile getiriyor tüm içtenliğiyle. Mütevazı takımın başarısını keyifle izliyoruz.

Zıya Adnan
30 Ekim 2018

Leicester City: Bir daha ne zaman, kim bilir!

Leicester City: Bir daha ne zaman, kim bilir!

Uzaklardan…

2015-16 sezonunun sonunda, 38 maçta topladığı 81 puanla 2. sıradaki Arsenal’in 10 puan üzerinde Premier Lig’i şampiyon olarak tamamladı Leicester City, 337 bin nüfuslu, sakinlerinin yüzde 40’ını göçmenlerin oluşturduğu küçük şehrin büyük takımı. Ada futbol tarihinin en romantik hikâyesiydi o sezon, o sevinci bir daha ne zaman yaşarlar kim bilir! Ekim ayının ortalarında, bir pazartesi akşamı Arsenal deplasmanında sahaya çıkan mavili takımın hal ve gidişine naçizane bir bakış…

Bilir misiniz, köklü tarihlerinde Federasyon Kupasında dört kez final oynadılar ama o kupayı bir türlü müzelerine götüremediler. Premier Lig tarihinin asansör takımlarından, üç kez düşüp, dört kez döndüler. 2007-08 sezonunda 3. Lig’i boylamaktan son maçta kurtuldular, tıpkı o rüya şampiyonluktan bir önceki sezonda küme düşmekten kıl payı kurtuldukları gibi. Velhasıl futbolun asansör takımlarından birinin şampiyonluk kupasını kaldırması futbolun nadir görülen hikâyelerinden, bir daha ne zaman yaşanır bilinmez!

Sonra düşüş başladı, 2015 senesinde Fransa’nın Caen takımından 5,6 milyon Sterlin karşılığında transfer ettikleri orta sahanın dinamosu N’Golo Kante batı Londra’nın yolunu tuttu, sonrasında kötü giden sezonunun ortasında o güzel hikâyenin yaratıcısı, hocaları Claudio Ranieri. yardımcısı Craig Shakespeare devraldı görevi, ligi ancak 12. sırada bitirebildiler. 2016-17 sezonuna iyi başlamayan takım hocasını kovuyor, yerine futbolculuk kariyeri boyunca sadece tek takımın formasını giymiş, teknik direktörlük kariyerinin başında AS Monaco ile şampiyonluk yaşamış Claude Puel’i getiriyordu. Şampiyonluk kupasını kaldıran takımın aslarından Mahrez de yaz aylarında Manchester City’inin saflarına katıldı. O müthiş takımdan geriye kalan, kariyerine 2007 senesinde amatör kümelerde başlamış Jamie Vardy, onca taliplisine rağmen yuvadan kopmaya niyeti yok. Ne diyelim futbol tanrıları her takıma onun gibi topçu ihsan eylesin….

•••

İngiliz yazar Anthony Burgess’in şöyle bir sözü var: “Beş gün çalışacaksın, İncil’in dediği gibi. Yedinci gün Tanrıya, altıncı gün futbola aittir.” Keşke öyle kalsaydı futbol, şimdi her gün maç, meraklısına. Pazartesi akşamı küçük şehrin büyük takımı Arsenal deplasmanında. Premier Lig tarihinde rakibi evinde hiç devirememişler, ligde en son kazandıkları Arsenal deplasmanı 1973 senesinde. Şampiyon oldukları sezon savunmasıyla öne çıkan maviler son sezonlarda çok cömert, 2018’de deplasmanlarda kalelerinde 27 gol gördüler, West Ham ile birlikte ligin en kötü deplasman karnesi…

4-2-3-1 dizilişinde başlıyorlar maça, gol umutları Vardy’nin Arsenal karşısında oynadığı son altı maçta altı golü var. Takıma yaz aylarında katılan 22 yaşındaki stoper Çağlar Söyüncü yedek kulübesinde. Rakip Arsenal ise Wenger sonrasında devrim yaşıyor, ligde ve kupalarda oynadıkları son dokuz maçı kazandılar. Henüz 5. dakikada ilk gol fırsatını İheanacho ile yakalıyor misafir takım ama değerlendiremiyor. 7. dakikada bir kez daha deniyor şansını 8 numara ama kaleci Leno’yu geçemiyor. Çizgi halinde yakaladıkları Arsenal savunmasının arkasına kolay sarkıyorlar ilk bölümde ama son vuruşlar isabetsiz. Arsenal savunmasında Holding takımın zayıf halkası. 20. dakikada Maguire’ın yakın mesafeden kafa vuruşunu uzanarak çeliyor Leno, kaçan fırsata inanamıyor hocaları Puel. Ama 31. dakikada hakkettikleri golü buluyorlar, soldan ceza sahasına giren Chilwell’in vurduğu top Bellerin’e çarpıp ağlara gidiyor. Gol uyandırıyor ev sahibini, Lacazette, Iwobi ve Özil hücumda daha çok görünmeye başlıyor derken devrenin bitimine az kala Bellerin’in enfes pasını gole çeviriyor formu her maçta yükselen Özil, beraberlikle kapanıyor ilk yarı…

59.669 taraftarın önünde ofansif başlıyor ikinci devreye Arsenal. Leicester savunmasının solunda Chilwell, Bellerin’in sürati karşısında zorlanıyor. Baskı karşısında kaptırdıkları toplar tehlikeli oluyor kalelerinde, savunmadan topu oyuna sokacak oyuncunun olmayışı handikapları. 57’de kullandıkları kornerde Ndidi’nin kafa vuruşu direği geçemiyor. İki dakika sonra öne geçiyor Arsenal, Özil’in savunma arkasına attığı lokum gibi pası tamamlayan oyuna bir dakika önce Mkhiteryan’ın yerine giren Aubameyang. Üç dakika sonra yine Özil sahnede, bitiren yine Aubameyang. Şimdi fark ikiye çıkıyor, çabuk ve ayağa oynayan Arsenal hücumcuları karşısında dağılıyor mavilerin savunması. Son 10 dakikada maçın adamı Özil’in yerine Ramsey sahada. Üçüncü golden sonra Arsenal’in gösterisini izliyor Emirates’i dolduranlar. Futbol garip oyun, takım Wenger’in kurduğu takım, ama onun döneminde oynayamadıkları futbolu Emery ile oynuyorlar, hem de ne oynama! Leicester City’e gelince, maça iyi başladılar ama devamı gelmedi, Arsenal deplasmanında 1973’den beri bekleyiş sürüyor…

Ziya Adnan
25 Ekim 2018

Premier Lig seyir defteri; hoca ve yardımcı birlikteliği…

Premier Lig seyir defteri; hoca ve yardımcı birlikteliği…

Uzaklardan…

“Eskiden antrenörler vardı, haydi oynayalım derlerdi, zaman değişti, şimdi haydi çalışalım diyen teknik direktörler var” der hocaları anlattığı yazısında Galeano; değişen futbolun göstergesi. Geçenlerde The Guardian gazetesinde Premier Lig’in teknik direktörleri ve yardımcılarıyla ilgili enfes bir makale yayımlandı, meraklısına.

Bilir misiniz, Burnley’nin yardımcı antrenörlüğünü yapan Ian Woan takımın teknik direktörü Sean Dyche ile birlikte Brian Clough’un Nottingham Forest’inde top koşturdu, son altı senedir birlikte çalışıyor, hatta aynı evi paylaşıyorlar. Wenger sonrası devrim yaşayan Arsenal’de Unai Emery’nin yardımcısı Carlos Carcedo da sadık kalanlardan, Emery ile birlikte altı takımda görev almış 45 yaşındaki İspanyol. West Ham’da Manuel Pellegrini’nin sağ kolu Rubén Cousillas’ın lakabı “El Flaco” (sıska), 2001 senesinde yollarının kesiştiği San Lorenzo’dan sonra yedi takımda Şilili futbol adamıyla çalışmış. Ligin en genç hocaları Jason Tindall ve Eddie Howe, Bournemouth’da forma giydikleri günlerde pek hazzetmezlermiş birbirlerinden ama 2008’den beri çalıştırdıkları takımda aralarından su sızmıyor, birlikte nice senelere diyelim…

Uzun zaman aynı kaderi paylaştıktan sonra ayrı yollara gidenler, ayrı düşenler de var elbet. 2002’den beri kibir küpü Mourinho’nun yardımcılığını yapmıştı Rui Faria, yakın geçmişte Kırmızı Şeytanlar’daki görevinden ayrılırken teknik direktörlük zamanının geldiğini dile getiriyordu. Onun gidişinden sonra takımın bocaladığı aşikâr, fazlasıyla özlüyordur sanırım yardımcısını zor zamanlar geçiren Portekizli. Tıpkı Jurgen Klopp’un teknik ekibin beyni olarak tanımladığı ve nice başarıları paylaştığı Bosnalı Zeljko Buvac’ı özlediği gibi…

Velhasıl yardımcı deyip geçmeyin, futbol dediğin takım oyunu, “haydi çalışalım” diyen de olacak, “haydi oynayalım” diyen de. Aralarında Zola gibi eskinin müthiş topçuları da var, kariyerinde hiç profesyonel futbol oynamamışlar da…

Onlardan biri Tottenham’da Pochettino’nun sağ kolu 46 yaşındaki İspanyol futbol adamı Jesus Perez. 2010 senesinde Espanyol takımında ilk kez birlikte çalışma fırsatı bulmuşlar. Müthiş bir fitness coachu, Southampton’dan Tottenham’a transfer olan takımın dinamosu Wanyama onunla çalışmaya başladıktan kısa süre sonra yedi kilo kaybettiğini, onun sayesinde fizik olarak çok güçlendiğini dile getiriyor. Kardeşi olarak tanımlıyor onu Pochettino, her basın toplantısına birlikte katılıyorlar. Detaya önem vermesi, kadrodaki tüm oyuncularla ayrı ayrı ilgilenmesi, Sports Science konundaki uzmanlığı onu öne çıkaran özellikleri. Maç öncesi teknik analizleri onun yaptığı, maç kadrosundaki oyuncularla bire bir ilgilendiği, maçtan önce takıma, oynayacakları rakibe göre savunma ve hücum taktikleri üzerine üç dakikalık bir prezantasyon yaptığı biliniyor. İngilizcesi mükemmele yakın, oyuncularla iletişimi takdire şayan…

•••

Milli maçlar nedeniyle verilen aradan sonra Pochettino-Perez ikilisinin Tottenham Hotspur’u West Ham United deplasmanında. İki takım arasında oynanan son sekiz maçta ortalama 3,5 gol kaydedildi. Kısacası ateşli ve keyifli bir Londra derbisi. Ev sahibi takımın son zamanlarda derbilerde şansı yaver gitmiyor, geçen yıl aralık ayında Chelsea’yi yendikten sonra oynadıkları son yedi Londra derbisinde galibiyet yüzü göremediler. Rakip Tottenham formda, son 11 deplasmandan sekizini kazandı. Yazdan kalma bir Londra gününde Olimpiyat Stadı’nda 4-2-3-1 dizilişinde başlıyor Tottenham. Gol umutları Kane, arkasında Moura, Sissoko, Lamela. 12. dakikada Sissoko’nun vuruşu savunmaya çarparak kornere gidiyor. Sol kanadı çabuk oyuncuları Moura ve Davies ile iyi kullanıyorlar. 4-3-3 dizilişindeki West Ham bu sezon sahasında dirençli, savunmanın ortasında iki yeni transfer Balbuena ve Diop, Premier Lig deneyimi olmamalarına rağmen göze batıyor. Yedek kulübesindeki Eriksen’in yokluğunda pozisyon üretmekte zorlanıyor Tottenham, gol makinesi Kane suskun son maçlarda. 44’te Lamela çıkıyor sahneye, Sissoko’nun sağdan getirdiği topu kafayla köşeye bırakıyor. Topa yüzde 61 oranında sahip Pochettino’nun takımı rakip kaleyi üç kez yokladığı devreyi 1-0 önde kapatıyor.

İkinci devreye istekli başlıyor West Ham, 46. dakikada Arnautovic’in köşeye giden kafa vuruşunu mükemmel kurtaran Lloris maçın adamı. Sertleşiyor yüksek tempoda oynanan maç, etkili forvetleri Caroll’un yokluğunda üçüncü bölgede top saklayacak oyuncusunun olmayışı ev sahibinin zayıf halkası. 60’ta Arnautovic yine geçemiyor kaleciyi, ateşli taraftarının desteğiyle bastırıyor West Ham ama yaratıcı oyuncu eksikliği kendini gösteriyor. 85’te Kane’i oyundan alıyor Pochettino, yerine Llorente sahada. 56.921 taraftarın önünde kazanarak ligde dördüncülüğe yükseliyorlar, iyi oynamadıkları maçta dirençleri, rakibe pozisyon vermemeleri en önemli artıları. Pochettino-Perez ikilisinin iyi takım yarattığı aşikâr, bu sezon da zirve yarışını bırakmayacaklardır. Haftaya lider Manchester City karşısında sahaya çıkacaklar, o maç kaçmaz, naçizane hatırlatma…

Ziya Adnan
23 Ekim 2018

Stan Ternent hikâyeleri…

Stan Ternent hikâyeleri…

Uzaklardan…

Stan, kitabında Gascoigne’den bolca dem vuruyor. Bir seferinde bulunduğu restoranda yemek yiyen adama, “Önünüzdeki köri çok lezzetli görünüyor, bir parça ekmek banabilir miyim?” demiş. Sonrasında, adamın tabağını kapıp koşa koşa kaçmış

Bilmeyenler için, İngiliz futbolunun en renkli teknik direktörlerinden biridir 16 Haziran 1946 doğumlu, şimdilerde 72 yaşındaki Stan Ternent. Eskilere dayanan futbol kariyerinde, Burnley, Sunderland, Leeds United, Crystal Palace, Chelsea, Bradford City, Hull City ve Bury takımlarında hocalık, yardımcı antrenörlük yapmıştır. Onun için ‘görmüş geçirmiş futbol adamı’ derler. Gary Lineker, bir zamanlar ona dair, “Futbolun en güzel tarafı, işler kötü gittiği zaman kabahat her zaman teknik direktörde aranır!” cümlesini söylemiştir, yabana atılmasın…

Bir kitap geçti elime geçenlerde, kapağında işaret parmağını öne uzatmış, kısa kollu gömleği, kravatı ile sıradan görünüşlü bir adam. Fotoğrafta kızgın mı yoksa gülüyor mu anlamak zor! Arka kapağında, Paul Gascoigne’nin, “O bir deli, tıpkı benim gibi!“ cümlesi, altında Arsenal’in efsane golcüsü Ian Wright’ın, “Bugüne kadar okuduğum en komik futbol kitaplarından biri” sözü. Haliyle kaçmak olmuyor, başlıyorum okumaya…

“Stan The Man: A Hard Life in Football” daha ilk sayfasından başlayarak içine çekiyor, içtenlikle yazılmış cümleler, bir zamanlar İngiliz futboluna damga vurmuş deli dolu topçulara dair komik hikâyeler: Vinnie Jones, Dennis Wise, Paul Gascoigne ve diğerleri… Kimi güldüren, kimi hüzünlendiren futbol anıları…

Velhasıl bu kitap gülmek isteyenlere…

•••

Stan Ternent’in ağzından:

,“Gece saat 23:00 suları, çizgili pijamalarımı giymiş yatağımda uyukluyorum. Birden telefon çalmaya başlıyor. Yanımda uyuyan karım, bir zombi gibi ayağa fırlıyor. Sonra uykulu gözlerle telefona uzanıyor. Bir adam bas bas bağırıyor telefonda: “You fat baaastard! (Şişko Piççç!)”

Karım, istifini hiç bozmadan ahizeyi kafama tıklatarak, “Telefon sana!” diyor.

40 yıllık futbol kariyerinde yüzüne tükürülmüş, üstüne köpek pisliği atılmış, polis kodeslerinde sabahlamış, kendi takımının futbolcusu tarafından kafa atılmış, seri katil olmasından şüphelenilmiş, iki Premier Lig futbolcusu tarafından suikast girişimine uğramış biri olarak telefonlarda taciz edilmek diğerlerinin yanında önemsiz kalıyor. Yine de bu saatte uyandırıldığım için küfür ederek ahizeyi kapıyorum.

Telefon bir daha çalıyor ve o ses hâlâ bağırıyor: “You fat baaastard!”

Ben bu sesi tanıyorum…

“Seni ilk seferde de duydum, merhaba Jonah” diyorum.

Arayan eski oyuncum Vinnie Jones, çatlaklar kralı…

Vinnie, ‘Seni televizyonda gördüm ahbap, ama o kadar şişkosun ki bir dahaki sefere geniş ekran televizyon almam gerek!’ diyor. Gülümsüyorum. 1998 senesinin Mayıs ayında, ikinci lig takımı Burnley’deki teknik direktörlük maceramın ilk günü ve Vinnie bol şans dilemek için aramış. Her zamanki deli dolu haliyle. Bilir misiniz, benim için bir planör uçağını av tüfeği ile vurarak düşürmüşlüğü vardır bu delinin.”

•••

Chelsea’de görev yaptığı günlerde, boş zamanlarını golf oynayarak geçirirmiş. Haliyle İngiliz futbolunun gelmiş geçmiş en arıza adamları ile birlikte: Dennis Wise, Vinnie Jones, Steve Coppell, Andy Townsend, Paul Gascoigne…

Dennis Wise’i anlatırken, “O gerçek bir çatlaktır” diyor. Bir seferinde, yine golf sahasında yaşlı bir çift golf oynuyorlarmış, şansızlıklarına bakın ki bizimkilerin tam arkasında. Bir süre sonra bakmışlar ki, arkadan gelen yaşlı çift biraz bozuluyor bunların yavaş ilerlemesine, Wise hemen atılmış ve “Kusura bakmayın, sizi de bekletiyoruz ama özür olarak bu golf topunu kabul edin lütfen,” demiş. Yaşlı adam pek sevinmiş bu jeste, üstelik de karşısındaki Dennis Wise olunca.

Teşekkür etmiş, pek memnun. Topu yere koymuş, vurmak için golf sopasını sallamaya başladığında Wise çoktan uzaklaşmış oradan, zira hediye ettiği golf topunun içinde ufak miktarda patlayıcı varmış. Sonrasında gelen bir patlama, ortalık toz, duman! Bu olaydan sonra, ne olduklarını şaşıran yaşlı çiftin gönlünü almak için hayli ter dökmüş Stan… Wise ise görünürlerde yokmuş.

•••

Futbol arızalarının hikâyelerinden dem vurmuşken, kitabında Paul Gascoigne’den söz ediyor Stan. Gazza, kariyerinin sonlarına doğru, Everton takımında yedek kalmaya başlayınca, o dönemlerde hocalık yaptığı Burnley takımında oynamaya ikna etmiş. “Gazza katıksız delidir” diyor Stan. Bir maçtan sonra Bentley arabası ile karayolunda giderken, kenarda yol çalışması yapan işçileri görünce Gazza hemen arabasını durdurmuş. Yanlarına giderek, elinde kocaman yol matkabı olan işçiye, “Hayatım boyunca bu işin nasıl zevkli bir iş olacağını düşündüm, biraz ben delebilir miyim asfaltı?”
diye sormuş.

Uzun pazarlıklardan sonra, bir miktar para karşılığı işçiyi ikna etmiş ve elinden matkabı alıp, yoldan geçenlerin şaşkın bakışları arasında asfaltı delmeye koyulmuş. “Oradan geçen arabalar durup şaşkın şaşkın bize bakıyordu,” diyor Stan. Düşünsenize efsane futbolcu Gazza, elinde kocaman delme aleti ve yüzünde yeni oyuncağına kavuşmuş çocuk misali gülümseme.

“Bir defasında antrenman sahasına üzerinde pijamaları ve terlikleri ile geldi, tüm oyuncuların şaşkın bakışları arasında. Bir antrenman sonrası, Middlesbrough kantinine çırılçıplak (ayağında tozlukları) inip, kantinde çalışan yaşlı kadından sosisli sandviç istemesi unutulmaz. “O kadıncağızın yüz ifadesini görmek isterdim,” diyor Stan…

Bir de, en iyi arkadaşı Jimmy five Bellies ile girdiği iddia sonrası, Londra’nın lüks West Lodge Park Oteli’nde, Jimmy’nin çırılçıplak vaziyette, ördekler havuzunda yüzmesi var, orada bulunan otel sakinlerinin şaşkın bakışları arasında. Haliyle, sonrasında ikisi de otelden kovulmuş. Bilmeyeneler için, futbolun komik olduğu kadar hüzünlü yüzüdür Gazza, Glosgow Rangers’ta oynarken, bir maçta hakemin sarı kartını yere düşürdüğünü fark eder, kartı çaktırmadan alır. Oyun durduğunda hakeme sarı kart gösterir, sonrasında kırmızı kartla oyundan atılır…

Stan, kitabında Gascoigne’dan bolca dem vuruyor. Bir seferinde bulunduğu restoranda yemek yiyen adama, “Önünüzdeki köri çok lezzetli görünüyor, bir parça ekmek banabilir miyim?” demiş. Sonrasında, adamın tabağını kapıp koşa koşa kaçmış! Burnley’de oynarken, takımda oynayan zenci oyuncular için solaryum seansları ayarladığı unutulmasın. Stan, onun için, “Deli doluydu ama çok iyi futbolcuydu,” demeyi de ihmal etmiyor…

Bunlar gibi nice hikâyeler var kitapta, ‘Fat Bastard’ın ağzından…

Gülmek isteyenlere şiddetle tavsiye…

Stan The Man: A Hard Life in Football (Stan Ternant with Tony Livesey – John Blakes Publishing Ltd)

Ziya Adnan
21 Ekim 2018

Oxford United: Yıllara karışan her şey ses verir…

Oxford United: Yıllara karışan her şey ses verir…

Uzaklardan…

‘Anladım hayatmış mazinin adı / yıllara karışan her şey ses verir’ der Nâzım Hikmet mısralarında. Milli maçlar nedeniyle verilen aradan yararlanıp Londra’nın 60 kilometre batısında yer alan üniversite şehrinin sarı lacivertinin halini hatırını soralım bu hafta, yıllara karışan sese kulak verelim…

1981-82 sezonuydu, Premier Lig henüz kurulmamış, parası sevdasından büyük işadamları henüz adına futbol denilen güzel oyuna el atmamıştı. Kökleri 1893 senesine dayanan kulüp üçüncü lige tutunma mücadelesi verirken, ülkenin en büyük bankalarından birine olan borçları nedeniyle kapanma aşamasına gelmişti. İşte o günlerde beklenmeyen bir olay gerçekleşti. 1923 doğumlu Çekoslovakya asıllı medya patronu Robert Maxwell, kulübü satın alarak gereken maddi desteği sağlıyor, 1985-86 senesinde sarı lacivertliler 1. Lige yükseliyordu. O sezonun sonunda kümede kalmayı son maçta garantilediler. Kaderin cilvesi, o zamanki adıyla ‘Süt Kupası’ olarak bilinen Lig Kupasını kazanarak Avrupa kupalarında oynamaya hak kazanmışlardı. Ancak Heysel faciası yüzünden İngiliz takımlarına verilen ceza nedeniyle kupalara katılamadılar.

Sonra…

1987 senesinin mayıs ayında Maxwell başkanlığı oğlu Kevin’e bırakarak Derby County’nin başkanlık koltuğuna oturdu. Değişim yaramamış, üç senelik maceranın sonunda takım 1. Ligden düşmüştü. Beterin beteri var, 1993-94 sezonunun sonunda 3. Lige düştüler. 1998 senesinin kış aylarında kriz iyice büyümüş, kulüp çalışanları paralarını alamadıkları gerekçesiyle haklarını mahkeme kapılarında aramaya başlamıştı. Durumdan rahatsız olan taraftarlar, Fighting for Oxford United’s Life (FOUL) adında bir oluşumun çatısında birleşti. O dönem 15 milyon sterlin borcu olan kulüp, 1 sterlin karşılığında Firoz Kassam adındaki işadamına satıldı. Ancak yeni başkan da kulübün kötü gidişine çare olamadı. 2006 senesinin mart ayında, kulübü iki milyon sterlin karşılığında satışa çıkartırken, o sezonun sonunda takım amatör kümeyi boyladı…

Robert Maxwell’e gelince…

70’li yıllarda İşçi Partisi’nden milletvekilliği yapmış işadamının 5 Kasım 1991’de Kanarya adaları açıklarında yatından düşerek boğulduğunu yazdı gazeteler. Kimilerine göre, adı İngiltere’de o dönemin en büyük yolsuzluk davalarına karışmış 68 yaşındaki medya patronu İsrail gizli servisi Mossad tarafından zehirlenerek öldürülmüştü. Ölümünden sonra, İngiltere’nin en büyük bulvar gazetelerinden, Maxwell’in de sahip olduğu Daily Mirror, eski patronlarının Mossad’a şantaj yaptığını ve bu yüzden öldürüldüğünü manşetlerine taşırken, eski bir Mossad görevlisi de Maxwell’in bir dönem kendileri adına çalıştığını açıklıyordu. 10 Kasım 1991’de toprağa verilen Maxwell’in mezarı Kudüs’teki Har Zeitim Mezarlığında yer alıyor.

•••

Güz zamanlarında, 24 takımlı League One’da (3. Lig) 12 maçta sadece bir galibiyeti bulunan Oxford United ligin dibinde. Yaş ortalaması 25,7 olan 26 kişilik kadronun toplam değeri 6,7 milyon sterlin. Maçlarını oynadıkları Kassam Stadı 12.500 kapasiteli, 1997’den beri takıma ev sahipliği yapıyor. 2017-18 sezonunda bu statta 6.472 taraftar ortalaması yakaladılar. Yazdan kalma bir günde rakip, kendileri gibi zor günler geçiren Plymouth Argyle, ülkenin güneyinde 263 bin nüfuslu sahil şehrinin yeşil siyahı. 1886 senesinde kurulmuşlar. Köklü tarihlerinde en üst ligde oynamışlıkları yok, ummak ve beklemekle geçmiş zamanlar.

4-3-3 dizilişindeki ev sahibinin değerlisi 33 yaşındaki sağ kanat Jamie Mackie, kariyerinde altı maçta İskoçya Milli Takımının formasını giydi. Henüz 4. dakikada, sol ayağıyla köşeyi bularak kaydediyor golünü; hırsı, mücadelesi, vuruş tekniği takdire şayan. 3. Ligin özelliği, takımların uzun top müdavimi olmaları, oyunu geriden kurmak yerine savunmadan uzun çıkıyor takımlar. Devrenin bitimine yakın soldan giriyor Brown, ev sahibinin çabuk sol kanadı, kestiği topu kullanamıyor Mackie. Akabinde beraberlik şansını kullanamıyor misafir takım, yakın mesafede kaleyi bulamıyor O’Keefe. Oxford United’ın topa yüzde 55 oranında sahip olduğu ama pozisyon üretmekte zorlandığı devre ev sahibinin üstünlüğüyle kapanıyor.

İkinci devreye ofansif başlıyor Plymouth ama hücumda topu saklayan etkili forvetlerinin olmayışı önemli eksiklileri. Ev sahibinin göze batan oyuncusu 12 numaralı Holmes’un, çabukluğu, direkt kaleye gitmesi artıları. 55’te onun getirdiği topu iyi kullanamıyor McMahon. 62’de Brown oyundan alınıyor, yerine giren Baptiste. Oyunu geniş alanlara yaydığında etkili oluyor Oxford United ama ceza sahasına indirdikleri toplar isabetsiz. Son 20 dakikada baskıyı artırıyorlar, misafir takım sahasından çıkmakta zorlanıyor. 74’te farkı ikiye çıkarıyorlar, 5 numaralı Nelson yakın mesafeden kaçırmıyor. O gol direncini kırıyor misafirin, Songo’o ikinci sarıyla oyun dışı kalıyor. 7.332 taraftarın önünde üstün oynadığı, rakip kaleyi 18 kez yokladığı maçı iki farkla kazanıp ligin dibinden kurtuluyor Oxford United. Maçın adamı ilk golün sahibi Mackie, ilerlemiş yaşına rağmen çalışkanlığıyla takımını ateşliyor.

Geçen yazımda, yine bu köşede futbolun baş aktörü Barça’yı ve büyüleyen yıldızını yazmıştım, meraklısına. Bu yazıda da 3. Ligde eskiye ağıt yakan Oxford United’ı… Ne diyelim, futbol da hayat gibi, ikbali de gören var, idbarı da…

Ziya Adnan
15 Ekim 2018

Wembley’de, Dünya gözüyle Lionel Messi…

Wembley’de, Dünya gözüyle Lionel Messi

Uzaklardan…

Sanırım 2011 senesiydi, Ada futbol tarihinin ilk milyon Sterlinlik transfere imza atmış Trevor Francis, “The Guardian” gazetesinde yer alan söyleşisinde şöyle diyordu: “Merak ediyorum, acaba yüz milyon Sterline imza atacak futbolcuyu görebilecek miyim? Eğer bu mümkün olacaksa, isterim ki o futbolcu Lionel Messi olsun. Bunu gerçekten hak ediyor. Ama kim böyle bir transferi gerçekleştirebilir ki?”

O zamanlar 24 yaşındaydı Arjantinli. Hikâyesi 2000 senesinde Barça’ya gelişiyle başlamış. Doğup serpildiği Rosairo, Che Guevara’nın dünyaya gözlerini açtığı şehir. Henüz 12 yaşında, şehrinden, babasının antrenörlüğünü yaptığı Newell’s Old Boys takımından kopup, Barcelona’ya yerleşirken, bu transferi gerçekleştiren kulübü, “growth hormone deficiency” hastalığının tedavisini de üstleniyor. Fabrika işçisi bir baba, temizlikçi bir annenin dört çocuğundan biri, başka bir ülkede yeni bir yaşama başlarken geride annesini ve kız kardeşini bırakıyor. “İlk zamanlarında çok utangaçtı” diyor onun genç takımdaki hocası Calres Folguera….

2003-04 sezonunda Barça’nın ilk 11’ine girmeye başladı. Öncesinde İspanya Futbol Federasyonu 20 yaş altı takımda forma giyme fırsatı sunmuş ama o doğup büyüdüğü toprakların takımını tercih etmişti. 2004 senesinin güzünde, Espanyol ile oynanan lig maçında kendisine ilk 11’de oynama şansı veren hocası Frank Rijkaard önemli yer tutuyor kariyerinde. O sezon Barça şampiyonluk kupasını kaldırırken, o da kulüp tarihinin en genç golcüsü unvanını kazanıyor. Sonrası malumunuz, sürekli yükselerek dünya futbolunun en değerli iki oyuncusundan biri haline gelişi, günümüze kadar beş kez kazandığı “Ballon d’Or”, dokuz La Liga şampiyonluğu, dört kez kaldırdığı Şampiyonlar Ligi kupası, toplamda 33 kupa. Dünya futbolun en zengin ikinci topçusu, kulübüyle ile olan sözleşmesi ve sponsorluk anlaşmalarından günde 128 bin dolar kazanıyor…

***

“Sonbahar -ki acının değişmez dipnotudur / sesinin solgun göğünde / küçük bir yıldızla bir harfi tutuşturur” der şair o enfes şiirinde. Bir yazın daha bittiğini hatırlatan, güneşin yüzünü unutturmaya başladığı ekim ayının ilk günlerinde Lionel Messi’li Barça gruptaki ilk maçında İnter’e 2-1 yenilen Tottenham karşısında. İnanması güç ama tarihte sadece üç kez karşılaşmış iki takım, en son 1982 senesinin baharında, Kupa Galipleri Kupasında. Katalan takımı 2-1’lik sonuçla tur atlamış. Katalanların genelde yüzü gülüyor İngiliz takımlarına karşı, Adalılara karşı oynadıkları son 11 maçın sekizini kazandılar. Ancak Tottenham evinde kral, geçen sezon Wembley’de oynadıkları grup maçlarının üçünü de kazandılar. Bu maç günümüz futbolunun iki büyük golcüsün de karşı karşıya getiriyor. Kane 26, Messi 31 yaşında, geçen sezon Şampiyonlar Ligi’nde Kane 7 maçta 7 gol kaydederken Messi 10 maçta 6 golü buluyordu. UEFA Kuplarında Kane’nin 42 maçta 19, Messi’nin 130 maçta 106 golü var…

Sezona iyi başlamayan, son üç lig maçında iki puan alan Barça 4-3-3 dizilişinde, hücumda Coutinho, Suarez, Messi. Henüz 2. dakikada golü buluyorlar, Messi’nin savunma arkasına bıraktığı enfes pası, Alba’nın yardımıyla ağlara gönderen Coutinho. O gol futbol okullarında ders diye gösterilmeli. Çok adamla üçüncü bölgede pres yapıyor ev sahibi ama ayağa paslarla çabuk çıkan rakip karşısında boş alan bırakıyorlar. Yaratıcı Eriksen’in yokluğu onlar adına önemli kayıp, malum o da Tottenham’ın Messi’si. İlk 15 dakikada beraberlik için yüklenen Tottenham, rakip savunmanın solundaki Alba’yı zorluyor. İlk tehlikeli atağını 25’te geliştiriyor Tottenham, Kane’nin ceza sahası dışından vuruşu kaleci Stegen’de kalıyor. 29’da farkı ikiye çıkarıyor misafir, Rakitic’in uzak menzilli volesi karşısında çaresiz kaleci Lloris. Oyunu istediği şekilde yönlendiriyor Barça, hücuma çıktıkları anlarda tempoyu ayarlayan, ölümcül paslar atan kaptan Messi’yi izliyor Wembley’i dolduran taraftarlar. Barça’nın topa yüzde 65 oranında sahip olduğu, rakip kaleyi yedi kez yokladığı devre iki farkla kapanıyor.

İkinci devreye bıraktığı yerden başlıyor Barça, Buquets’in enfes pasıyla hareketleniyor Messi ceza sahasına girerken vurduğu plase direğe takılıyor. Farkın artması kaçınılmaz derken 52’de seviniyor Tottenham, Kane rakip ceza sahasının çaprazından uzak köşeye bırakıyor topu. Ama uzun sürmüyor sevinçleri, o golden üç dakika sonra Messi yine sahnede, Alba’nın önüne bıraktığı topu gole çeviriyor. Yazan da yöneten de hep başrolde 10 numara. 66’da farkı yeniden bire indiriyor Tottenham, çalışkan Kane’nin önüne bıraktığı topa vuran Lamela, savunmaya çarpan top ağlarla buluşuyor. Seyircilerin, “Hiç bitmesin!” dedikleri futbol şöleninin son bölümünde, Tottenham’ın beraberliği kovaladığı anlarda bir kez daha sahneye çıkıyor Messi; Suarez bırakıyor, kaptan tamamlıyor…

Bir futbol neslinin hayranlıkla izlediği kariyerinde ilk kez Tottenham Hotspur karşısında forma giydi Messi, iki gol, bir asistiyle büyüledi. İzleyenler kendilerini şanslı saymalı, dünya gözüyle sihrine şahit oldular o güzel Londra akşamında…

Ziya Adnan
12 Ekim 2018