Futbolun Humphrey Bogart’ı…

Futbolun Humphrey Bogart’ı…

Uzaklardan…

Usta bir satranç oyuncusuna benziyor; rakipten gelecek hamleleri daha önceden görebilen, kendi stratejisini çok önceden geliştirebilen, çabuk düşünen müthiş bir beyin, bir dâhi. Sanki belleğinde var olan kamera ile maç boyunca sahanın fotoğrafını çekip, o fotoğrafta gördüğü boşlukları, rakibin kapatamadığı alanları kullanıyor. Messi kadar süratli ve Ronaldo kadar güçlü değil, ikisi kadar bol gol de atamıyor, ama futbol zekâsına gelince ikisinden de altta kalmıyor. Kendi de farkında bu gerçeğin. Geçmişte İspanya’nın çok satan gazetelerinden El Pais’e verdiği söyleşisinde şöyle özetlemiş meseleyi: “Daha süratli olmayı çok isterdim, fizik gücü olarak da kısıtlı olduğumu biliyorum ama futbol zekâm sayesinde ayakta kaldım.”

Barça’nın efsanelerinden, takımın teknik direktörlüğünü de yapmış Johan Cruyff, FİFA’nın yılın futbolcusu ödülünün ona verilmesi gerektiğini söylemişti yakın geçmişte: “Cristiano Ronaldo ve Lionel Messi gerçekten olağanüstü futbolcular. Ama bana göre, o takımın generali, diğerleri onun zekâsıyla ön plana çıkıyor.” Ustaya katılmamak elde değil…

“Onu ilk izlediğimde, gelecekte Barça’nın beyni olacağını anlamıştım. Bu çocuk, benim en iyi olduğum zamanlarda bile benden daha iyiydi.” cümlesiyle özetliyor topçusuna duyduğu hayranlığı eski hocası Pep Guardiola. Takım arkadaşları arasında Humprey Bogart olarak bilinirmiş, şaşırmadım. Malum karizma denilince akla ilk gelen…

Jenerasyonunun en iyi orta saha oyuncularından biri olarak kabul ediliyor. 1.70’lik boyuyla kendinden fizik olarak çok daha güçlü rakiplere karşı zekâsını kullanıyor. Oyunun temposunu ayarlayan, geriye ve yana verdiği paslarda bile oyunu şekillendirebilen bir pas profesörü. Derler ki, “İyi topçular oyun içinde kendilerine daha fazla zaman yaratırmış.” Bu tezi sanırım en iyi o doğruluyor. Dar alanda rakip takım oyuncularınca kuşatılmışken bile sakinliği, keskin bir dönüşle boş alana topla birlikte sarkışı, öldürücü pasları izleyenleri büyülüyor. Kolay top kaybetmiyor. “10 yaşından beri Barça’da bize öğretilen, futbolda en utanç duyulacak şeyin top kaybetmek olduğudur” demiş bir söyleşisinde.  Barça başkanı Sandro Rosell, takımın tiki-taka oyun felsefesinin mimarının, “The Puppet Master” (kukla hocası) olarak gördüğü futbolcusunun olduğuna inanıyor…

***

25 Ocak 1980’de Barcelona’nın 20 kilometre kuzeyinde yer alan, günümüzde 200 bin nüfusa sahip Terrassa şehrinde dünyaya gelmiş. Profesyonel futbol oynamış babası Joaquim sayesinde merak salmış futbola, henüz 11 yaşında Barça’nın futbol akademisi La Masia’ya kabul edilmiş. 1991-1997 seneleri arasında geliştirmiş hünerlerini, 1997-1998 senesinde Josep Maria Gonzalvo’nun teknik direktörlüğünde FC Barcelona rezerve takımıyla 2. Lige yükselen kadronun yıldızlarındanmış.

Barça’nın ‘A’ takımıyla sahaya çıktığı 1998-1999 sezonunda, La Liga’nın en iyi genç futbolcusu seçilmiş. 1999 senesinde İspanya’nın kazandığı FIFA 20 Yaş Altı Dünya Kupası’nda yıldızı parlarken, 2000 senesinin yaz olimpiyatlarında takımıyla gümüş madalya kazanmış. 1999-2000 sezonunda, Pep Guardiola’nın sakatlanmasından sonra takımdaki oyun kurucu görevini üstlenmiş. Barça’nın maddi sorunlarla boğuştuğu, La Liga’ya güç bela tutunduğu zamanlarda, defansif orta saha rolünde takımını ayakta tutanlardanmış. 16 Mart 2002’de “El Clasico”da ilk golünü kaydederken, 2004-2005 sezonunda takımın kaptanlığına getirilmiş. Ama her futbolcu gibi iyi günlerinin yanında sıkıntılı zamanları da olmuş. Barça’nın La Liga’yı ve Şampiyonlar Ligi’ni kazandığı 2005-2006 sezonunun büyük bölümünde dizinden geçirdiği sakatlık nedeniyle yerini alamamış. Rijkaard’ın takımda teknik direktörlük yaptığı dönemde uzun süre yedek kulübesine mahkûm kalmış ama yılmamış…

Kariyerinde sekiz sezonda La Liga şampiyonluğu yaşarken (kaç futbolcuya nasip olur ki), iki sezon İspanya Kupasını, üç sezonda da Şampiyonlar Ligi’ni kazanmışlığı var. İspanya Milli Takımıyla 2010 Dünya Kupasını, 2008 ve 2012’de Avrupa Şampiyonasını kazandı. 2011 senesinin Şubat’ında Daily Mail gazetesine verdiği söyleşide, jenerasyonunun en iyi orta saha oyuncusun Paul Scholes olduğunu söylüyor ve devam ediyor: “İspanya’da doğmuş olsa muhtemel değeri daha iyi bilinirdi.” Çocukluk yıllarında örnek aldığı futbolcuların John Barnes, Paul Gascoigne ve Matt Le Tissier olduğunu dile getiriyor.

Zaman içinde eleştirenleri de olmuş elbet; İngiltere’nin çok satan bulvar gazetelerinden Daily Mail, 13 Ocak 2009 tarihinde o senenin Ballon d’Or (FIFA’nın yılın futbolcusu) adaylarını açıklarken en iyilerin yanına parantez içinde onun da adını yazmış, hani aday adayı niyetine, dalga geçercesine. “Windshield Wiper” (Cam sileceği) diyenler bile olmuş onun için, çünkü topu sürekli yana oynuyormuş. “Bir orta saha oyuncusuna göre az koşuyor ve savunma yönü zayıf” diyenler bile olmuş geçmişte…

Kimden bahsettiğimi anlamışsınızdır sanırım. Xavi Hernández Creus… Barcelona orta sahasının generali, İspanya Milli Takımının beyni… Geçtiğimiz günlerde Katalan takımında geçirdiği 17 seneden sonra takımından ayrılarak Katar takımı Al Sadd’ın yolunu tuttu. 18 Ağustos 1998 tarihinde RCD Mallorca karşısında çıktığı ilk maçından günümüze 700 maçta forma giymiş, 82 golü bulunuyor. 180 asist yapmış o maçlarda, 50’nin üzerinde futbolcunun golünde onun pası mevcut. Barça kulüp tarihinin en fazla milli olmuş futbolcusu, 133 kez milli takım formasını giymiş. 25 kupa kazanmış kariyerinde, İspanya futbol tarihinin en fazla kupa görmüş futbolcusu. Beş sezonda Ballon d’Or ödülüne aday gösterilmiş, 2010 senesinde o görkemli ödülü kazanmış…

Ama her güzel hikâye başladığı gibi biter, yeni sezonda Barça takımında olmayacak Xavi. Yine de eski alışkanlıkla gözlerimiz sahada o müthiş 6 numarayı arayacak, kalabalık bir orta saha pozisyonunda keskin bir dönüş, bir ara pası…

Yine de bunca zaman o futbol dâhisinin hünerlerini izleyebildiğimiz için şanslı sayalım kendimizi, sıcak diyarlardaki yeni serüveninde bahtı açık olsun…

Ziya Adnan

7 Ağustos 2015