Derin husumet; Liverpool FC, Manchester United…
Uzaklardan…
İngiltere’nin kuzeybatısında, birbirlerine 35 kilometre uzaklıkta iki şehrin takımı UEFA Kupasının ilk maçında çeyrek finale kalmak için karşı karşıya geldi geçenlerde. Bu vesileyle hatırlayalım, birbirlerinden hiç haz etmeyen iki takımın eskilere dayanan husumetini…
O günlere yetişememiş olanlar için, 80’li yıllar Liverpool’un Ada futbolunu kasıp kavurduğu zamanlardı. 1980 senesinden, Premier Ligin kurulduğu 1992-1993 sezonuna kadar 7 sezonda şampiyonluk yaşamıştı asla yalnız yürümeyenlerin takımı. Aynı dönemde Manchester United, Liverpool FC’nin gölgesinde kimi zaman orta sıraların müdavimi, kimi zaman zirveyi zorlayan, ancak aradığı başarıyı bir türlü yakalayamayan bir takım görüntüsündeydi. Mesela, 1983-1984 sezonunun sonunda Liverpool şampiyonluk kupasını kaldırırken, Kırmızı Şeytanlar, Southampton ve Nottingham Forest’in ardından ligi dördüncü sırada bitiriyordu. Bir sonraki sezonda şehrin mavili takımı Everton şampiyon olurken, Liverpool ikinci sırada yer alıyor, United yine dördüncülükle yetinmek zorunda kalıyordu. 1986-1987 sezonunda Everton bir kez daha zirvede yer alıyor, Manchester United ligi Coventry City’nin altında on birinci sırada tamamlıyordu. 1989-1990 sezonunda küme düşmekten beş puan farkla kurtuldular. Haliyle, o yıllarda sezon başında çekilen fikstüre göz atarken Liverpool taraftarlarınca, Everton ile oynanacak maç önem sırasında ilk sırayı alır, United ile oynanacak maçlar sıradan görülürdü. Zira Merseyside derbisinin yanında, yakın şehrin takımının esamisi bile okunmazdı!
Premier Lig’in kurulmasından sonra, iki takımın makûs kaderi muhtemel hiçbir futbolseverin tahmin edemeyeceği şekilde değişti. Tıpkı o iki tarihi şehrin kaderinin değiştiği gibi! 1992–1993 sezonunda ilk Premier Lig şampiyonluğunu yakalayan Kırmızı Şeytanlar, ilerleyen yıllarda kupalara ambargo koyuyor; Liverpool eskiye ağıt yakıyordu. Günümüze kadar gelen süreçte 13 şampiyonluk yaşadı Manchester United, Liverpool’un en son şampiyon olduğu sene doğanlar ise şimdilerde 20’li yaşların ortalarında. Liverpool’a gönül veren yeni futbol nesilleri adına ummak ve beklemekle geçti zamanlar. Bir zamanlar ambargo koydukları şampiyonluk kupasını Premier Lig’in kurulmasından sonra hiç kaldıramadılar. Birbirlerinden hiç haz etmeyen şehirlerin husumeti derinleşti zamanla, üstelik sadece taraftarlarla da kısıtlı kalmadı. Televizyon programlarının birinde izlemiştim, evinin kapılarını bir televizyon kanalına açan Liverpool’un kaptanı Steve Gerrard, sahip olduğu geniş forma koleksiyonunu teşhir ederken, neredeyse tüm takımların formalarına sahip olduğunu, ancak evinde asla bir Manchester United forması bulundurmayacağını söylüyordu! Yakın geçmişte, iki takım arasında oynanan bir maçta Liverpool tribünlerinde açılan o pankart düşmanlığın boyutunu anlatıyordu bilmeyenlere:
“We are not racist, we only hate Mancs!” (Biz ırkçı değiliz, sadece Manchesterlılardan nefret ederiz!)
İki kulüp arasında 1964 senesinden beri futbolcu alışverişi olmadığını hatırlatalım. (Phil Chisnall o sene 20 bin Sterlin karşılığında Liverpool’a transfer olmuş).
***
Mart ayının ortalarına yaklaşırken, bu kez UEFA Kupasında çeyrek finale kalabilmek için karşılaştı iki takım. Bu sezon Premier Ligde karşılaştıkları iki maçta da yenmişti Manchester United rakibini ama bu maçta eksikleri vardı. Son üç sezonda, transferlere 300 milyon Sterlin harcamış bir takım için eksiklik bahane olamazdı ama paranın da her zaman saadet getirmediği malumunuz. Maçtan önceki basın toplantısında, “Mother of all games!” diyordu Jurgen Klopp; Türkçeye, futbol dilinde tercümesi “Vur kır parçala bu maçı kazan!” O ruh haliyle, 43.228 taraftarın önünde sahaya çıkan Liverpool göz açtırmadı ilk yarıda rakibine, kalede devleşen David De Gea olmasaydı ilk yarıda rakibini eleyecek farkı yakalamıştı ev sahibi. Daniel Sturridge’in 20. dakikada gole çevirdiği penaltı sonrasında dalga dalga geliyordu Liverpool atakları. Lallana, Sturrdige, Coutinho üçlüsüne karşı tek başına direndi 1.93’lük kaleci. İlk yarı bittiğinde “You will never walk alone” yankılanıyordu muhteşem Liverpool tribünlerinde.
İkinci. yarıya Carrick’i savunmanın ortasına alarak başladı United ama ne fayda! Son iki maçında golü olan Firmino 73’de farkı ikiye çıkarıyor, Avrupa arenalarında son beş maçta dört yenilgi almış United tel tel dökülüyordu. Anfield Stadı’nda oynadığı son 10 maçın 9’unda kalesinde gol görmüş United’ın hocası Van Gaal maçın bitiminde Liverpool’un kazanmayı hak ettiğini söylüyordu… İyi teknik direktör olup olmadığı tartışılır ama fair play ruhuna sadık kalması takdire şayan!
17 Mart akşamı bu kez Old Trafford Stadı’nda bir kez daha karşılaşacak iki takım. İlk maçı izlemiş olanlar Liverpool’un turu şimdiden hak ettiğini düşünüyordur muhtemel. Bana gelince, gönlümün bir köşesinde her daim ayrı yeri vardır Liverpool çocuklarının, muhtemel futbola sevdalandığımız zamanlarda o güzel oyunun en güzel abileri oldukları için. Bu yüzden her hafta sonu, bizim takımın maçının bitiminde onların maçının sonucuna ”Acaba yenmişler mi?” gözüyle bakmam hep ondandır. Sanırım benim gibi 80’lere yetişmiş olanlar için Liverpool’a hürmet, bize futbolu sevdirdikleri için en azından şükran borcudur…
Ziya Adnan
16 Mart 2016