Çarpık bacaklı golcüyü hatırlarken…

Çarpık bacaklı golcüyü hatırlarken…

Uzaklardan…

2018 Dünya Kupası’na iyi başlamadı dünya kupalarının en fiyakalı takımı. Grupta dört puan toplamış olsalar da gelin “nerede o eski Brezilya!” diye hayıflananlardan olalım, Sambacıların özlenen golcüsünü hatırlayalım bu hafta…

Takvim yaprakları 19 Nisan 1972’yi gösterirken Brezilya’nın kuzeyinde, günümüzde 1,5 milyon nüfusa sahip Recife şehrinin varoşlarında yoksul bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş. Hikâyesini anlatan yazılar, vitamin eksikliği ve beslenme yetersizliği nedeniyle küçük yaşlarda dişlerini kaybettiğini, kariyerindeki en önemli silahı olacak bacaklarındaki çarpıklığın o zamanlardan miras kaldığını anlatır. Futbola başladığı yıllarda Paulistano Futebol Clube’in antrenmanlarına katılabilmek için her gün 20 kilometre yürür, hiçbir antrenmanı kaçırmazmış. Henüz 15 yaşında bir araba kazasında kaybetmiş babasını, ailenin geçimini sağlamak için futboldan arta kalan zamanlarda plajlarda su satarmış. Yoksulluğun pençesinde okul yüzü görmeden hayatta tutunmaya çalışan çocuk futbola sevdalıymış ama Paulistano’nun antrenörleri bu zayıf, çelimsiz çocuktan futbolcu çıkmayacağına inanmışlar. Yanılgının böylesi!

İlk profesyonel sözleşmesi 1991-1992 arasında formasını giydiği Santa Cruz takımıyla. Sol ayağını mükemmel kullanabilen, çarpık bacakları sayesinde topu iyi saklayan, yılan kadar kıvrak, telefon kulübesinde adam geçebilecek beceriye sahip hücumcu 1993-1994 sezonunda kiralık olarak oynadığı Corinthians’ta parlamış. Bir sezon sonra Palmeiras’la çıktığı 41 maçta attığı 21 golle o yılların en önemli golcüleri arasına girmiş. Bir sonraki durağı 1996 senesinde formasını giydiği Deportivo La Coruna. İlk sezonunda ligde fırtına misali esip sahada yer aldığı 41 maçta 21 gol atarak takımının La Liga’yı üçüncü bitirmesini sağlamış…

1997 senesinde, Ronaldo’nun İnter’e transfer olmasıyla onun boşluğunu çarpık bacaklı golcüyle doldurmaya karar vermiş Barça yönetimi. Bu transferi, o dönem takımın teknik direktörlüğünü yapan Sir Bobby Robson’un istediğini, kulübün golcü için Deportivo’ya 26 milyon dolar ödediğini hatırlatalım. Barcelona’daki ilk sezonunda da harika maçlar çıkaran Brezilyalı 34 lig maçında 19 gol atarken takım arkadaşı Figo ile birlikte hem lig hem de kupa sevinci yaşadı. Takımdaki ikinci sezonunda da şampiyonluk yaşamış, gol krallığında Real Madridli Raul’un arkasından ikinci olmuştu. 1997-2002 arasında Katalan takımında geçirdiği beş sezonda iki şampiyonluk gördü, 1998 senesinde İspanya Kupası’nı kazandı. 1999 senesinde La Liga’da kaydettiği 24 gol kariyerinin en parlak zamanları. Ancak her topçu gibi sıkıntılı zamanları da oldu, Katalan takımındaki son sezonlarında taraftarlar Brezilya Milli Takımı’nda oynayabilmek için sakatlığını bahane ettiğini dile getirdiler sıklıkla. Milli takım sevdalıları ise en iyi maçlarını Barça formasıyla çıkarttığına inandılar. 1998 Dünya Kupası’nda finali kaybeden Breziya’nın en fazla ıslıklanan futbolcusu, 2002 senesinde Kolombiya’ya karşı oynadıkları eleme maçında da taraftarın hışmından nasibini almıştı…

Derler ki, yıldız futbolcu işlerin iyi gitmediği, ferinin söndüğü zamanlarda en kısa sürede ayağa kalkıp yeniden parlayabilendir. 2002 Dünya Kupası onun yeniden parladığı zamanlara denk gelir. Ancak milli takımımız karşısındaki sahtekârlığını da atlamayalım. Korner bayrağına yakın bir yerde Hakan Ünsal’ın vurduğu top baldırına çarpmış, ama o sanki suratına gelmiş gibi yüzünü tutarak kendini yere atmış, bizimkinin kırmızı kart görmesine sebep olmuştu. O hareketi nedeniyle FIFA tarafından para cezasına çarptırılmış olması futbolsever adına teselli…

Ancak yine de hakkını vermek gerek, tevekkeli değil The Guardian o Dünya Kupası’nın en iyisi olarak göstermiş futbolcuyu. Kulak verelim, “Great skill, terrible acting and the bandiest legs since Charlie Chaplin – a one-man circus.” (Mükemmel beceri, berbat rol kabiliyeti, Charlie Chaplin’den sonra gelmiş en çarpık bacaklar, tek kişilik gösteri.)

2002 senesinin haziran ayında Barça’dan ayrılıp A.C.Milan’ın yolunu tuttu, üç sezonda İtalya ve Şampiyonlar Ligi Kupası’nı kazandı. 2014’e kadar devam eden kariyerinde 14 takımın formasını giydi, Angola, Özbekistan, Yunanistan dahil altı ülkede top koşturdu. 1999 senesinde FİFA’nın “Ballon d’Or” (Yılın futbolcusu) ödülünü kazandı, 2004 senesinde, ‘Yaşayan 100 efsane futbolcu’ listesinde yerini aldı…

•••

Siz bu yazıyı okurken Rusya’da tüm hızıyla sürüyor dünya kupası, o güzel oyunun muhtemel en görkemli festivali, Tanıl Bora’nın tanımıyla futbol delileri için kazası olmayan ibadet. Naçizane bir futbol delisi olarak benim 15. dünya kupam, bu fani dünyada bir sonrakine kim öle, kim kala! Bu vesileyle o güzel oyunun futbol belleğimde yer etmiş ustalarına da selam borcum kalmasın. Güney Amerika’nın Sambacılarını izlerken forma giydiği iki dünya kupasında mest etmiş, şimdilerde 50’ye merdiven dayayan Rivaldo Vítor Borba Ferreira, nam-ı diğer Rivaldo’yu da yad etmeden geçmeyin derim. Eskilerin tabiriyle, “Zor gelir bir daha onun gibisi.” Yetişmiş olanlar yetişmemişlere anlatsın enfes gollerini. Futbolu bıraktığı 2014 senesinde söyledikleri muhtemel onun hikâyesinin özeti: “Kupalar, madalya, ödüller bir yana, her şeyin çabucak tüketildiği coğrafyada umarım benden hatırlanacak gelecek nesillere ilham verecek hikâyemdir… İnanırsanız başarırsınız…”

Zıya Adnan
27 Haziran 2018