Bayern’e Bakarken…
Uzaklardan…
1963 senesinde kurulmuş Bundesliga… Kuruluşundan günümüze 12 kulüp şampiyonluk kupasını kaldırmış. Kupayı en fazla kaldıran kulüp, son 50 senede 22 şampiyonluk yaşamış olan Bayern Münih… Bayern’i beşer şampiyonluk görmüş Borussia Mönchengladbach ve Borussia Dortmund, dört şampiyonlukla Werder Bremen takip ediyor. 1998-1999 sezonundan günümüze kadar geçen 15 sezonun dokuzunu şampiyon olarak kapatmış Bavyeralılar, ligde monarşinin yaratıcıları. 2012-2013 sezonunda Şampiyonlar Ligi ve Bundesliga şampiyonluğu dâhil 5 kupa kazanan takım bu yazının yazıldığı saatlerde ligde oynadığı 47 maçta yenilgi yüzü görmemiş…
Bayern’i sevmeyenlerin ve yenilgileriyle teselli bulanların yüzlerinin en son güldüğü tarih Ekim 2012… Allianz Arena’da Bayer Leverkusen’le oynadıkları lig maçını 2-1 kaybetmişler. O yenilgiden sonra geçen zaman diliminde Premier Lig’de Chelsea üç teknik direktör değiştirmiş; Premier Lig kulüpleri transfer sezonlarında 600 milyon Sterlin’den fazla harcamış; 14 İngiliz futbolcu ilk kez milli takımlarının formasını giymiş…
Beş haftalık tatilden sonra, ocak ayının son günlerinde 2013-2014 sezonunun ikinci yarısı başlarken en yakın rakibi Leverkusen’e 7 puan fark atmış Bayern. Geçen sezon ligi ikinci sırada bitiren Dortmund’la aradaki puan farkı 12… İspanya’da son sezonlarda Barça’nın yaptığını, Bundesliga’da Bayern yapıyor anlayacağınız; futbol tabiriyle ezip geçme dedikleri. Ancak onların futbol felsefesi Barça’dan daha farklı… Topa onlar kadar çok sahip olma gereği duymuyorlar; pas trafiği de onlar kadar abartılı değil, fizik olarak daha güçlüler, daha agresifler… Üstelik yetenekli futbolcularıyla direk kaleye gidebiliyorlar. Geçen sezonunun Şampiyonlar Ligi yarı finalinde, yenilmez takım olarak görülen Barça’ya yaşattıkları hezimet, bir önceki turda Arsenal’in bebelerini Emirates Stadı’nda ev sahibi takım taraftarlarının korku dolu bakışları arasında silindir misali ezmeleri onları futbol âleminde ayrı bir yere taşıyor. The Guardian gazetesinde enfes futbol yazıları ile bilinen Jonatham Wilson, geçtiğimiz sezonun Şampiyonlar Ligi finalinden sonra yazdığı yazıda, Bayern Münih’in Barça modelini kopyalamakla kalmadığını, daha da geliştirerek bir üst modelini yarattığını dile getirmişti; hem teknik hem güç anlamında daha üstün, daha donanımlı bir model… Velhasıl Bayern taraftarı değilseniz, ürkmemek, korkmamak elde değil…
***
Kadrolarında 2009 senesinin Ağustos ayında Real Madrid’den 25 milyon Euro karşılığında transfer ettikleri Arjen Roben de var; kaptanları Philip Lahm, savunmacıları Holger Badstuber, orta sahanın dinamosu Schweinsteiger, golcüleri Thomas Müller gibi evde yetişmişler de. Yeri geldiğinde parayı basıp almayı da biliyorlar, evde büyümüşleri parlatmayı da. Geleceğe yatırım da var defterlerinde, uzun vade planlama da. Önümüzdeki sezon kadrolarında yer alacak, Borussia Dortmund’un golcüsü Lewandowski’yle 2013 senesinin Kasım ayında beş seneliğine anlaşmışlar. 25 yaşındaki Polonya asıllı golcüyü kapıvermişler başkasına yar olmadan.
Bayern dışındaki takımlara gönül vermişlerin hiç hoşuna gitmiyor elbet Bundesliga’nın “tek takımlı lig”e dönmesi. Stuttgart takımının sportif direktörü Jochen Schneider, “Bundesliga’da bir takımın diğerleri ile arayı bu kadar açması rekabet açısından çok sağlıklı değil” diyor ve ekliyor, “Bayern 70’li ve 80’li senelerde de zaman zaman ligi domine etmişti ama zamanla diğerleri arayı kapattı. Şimdi ise sanki ara giderek açılıyor.”
Stuttgart’ın Gineli kanat oyuncusu Ibrahima Traore, BBC’ye verdiği söyleşide, diğer takımların ligde ikinci sırayı hedeflediğini, Bayern’nin bu formuyla daha sezon başlarken şampiyonluğu garantilediğini, normal şartlarda ligde hiçbir takımın onları yenebilecek güce sahip olmadığını vurguluyor.
Bayern’in rakiplerine göre diğer avantajı ise sahip olduğu parasal güç… Dünya futbolunun en zengin dördüncü kulübünün 2012 senesindeki geliri 368 milyon Euro. Ancak haklarını da teslim edelim, para kaynakları zengin bir Rus işadamı ya da petrol şeyhi bir Arap değil. Onlarınki iyi yönetilmenin, iyi planlamanın sonucu… Eh, böylesine büyük parasal kaynağa sahip kulübün, kendi topraklarında yıldızı parlayan hemen her topçuyu kapması da kaçınılmaz… Mario Götze adını duymuşsunuzdur, futbola 8 yaşında Borussia Dortmund’da başlayıp, 2009 senesinde A takıma yükselen ofansif orta saha futbolcusu takımıyla iki şampiyonluk yaşamış, Şampiyonlar Ligi finaline kadar yükselmiş. Sonrası malumunuz… 2013 senesinin Nisan ayında Bayern 37 milyon Euro’luk teklifle Dortmund’un kapısını çalınca, sözleşmesi gereği satışına izin vermek zorunda kalmış kulüp yönetimi.
Şubat ayının sonlarına doğru Kuzey Londra’nın Emirates Stadı’nda, bu sezon Premier Lig’de zirveye oynayan Arsenal’le bir kez daha kapıştı Pep Guardiola’nın takımı; kâbus Emirates’e geri döndü. İyi başladığı maçta penaltı kazanan ama Mesut’un gol yapamadığı penaltı sonrası 10 kişi kalan ev sahibi direndi ama yenilgiden kurtulamadı. Futbolun içinde penaltı kaçırmak da var, o yüzden başını eğme çocuk. Evet, bu Arsenal geçen sezona kıyasla daha güçlü ve dirençli ama ya Bayern! Süper vasıflarla donatılmış, terminatörvari bu makineyi rövanş maçında alt etmenin güç olacağı aşıkar. Umarım adına futbol denilen o güzel oyun, bu eşleşmede “Topçular”a şans vermeyenleri ters köşeye yatırır. Biz zaten futbolu içinde o minicik ihtimali barındırdığı için sevmedik mi?
Ziya Adnan
24 Şubat 2014