Bahtsız kaleci…
Uzaklardan…
“Brezilya yasalarına göre en ağır ceza otuz yıldır, benim cezam ise elli yıl sürdü!”
Moacyr Barbosa Nascimento
“Her yerde yaşanan ulusal felaketler var. Örneğin Hiroşima… Bizim ulusal felaketimiz de 1950 yılında Uruguay karşısında aldığımız yenilgi,” demiş 1980 senesinde, 68 yaşında aramızdan ayrılan Brezilyalı edebiyatçı Nelson Rodriques. 1950 senesinde Brezilya kendi evinde oynadığı Dünya Kupası finalinde, Maracana Stadı’nda Uruguay’a 2-1 yenildi, o futbol ülkesi aradan geçen onca zamandan sonra bile o yenilgiyi unutamadı. Alex Bellos, “Futebol – The Brazilian Way Of Life (Brezilya Tarzı Yaşam) kitabında hiçbir futbol maçının bir ulusun duygusal hayatını bu kadar etkilemediğini yazar ve devam eder: 1948’de Maracana Stadyumu’nun inşaatında çalışmış olan, bugünse stadyuma gelen turistlere rehberlik yapan Isaias’a göre maç bitmedi, hala devam ediyor.”
O Dünya Kupası’nda kazanılan ikincilik Brezilya‘nın o güne kadar aldığı en iyi derece olmasına rağmen büyük başarısızlık olarak kabul edildi. O maçın detaylı analizini yapan ve Brezilya’da çok satan “Anatomy Of Defeat” (Bir Yenilginin Anatomisi) adlı kitapta, son golün Brezilya futbol tarihinin en çok konuşulan golü olmaya devam ettiğini, çünkü başka hiçbir golün bir ulusun hayatındaki tarihi an olma gerçeğinin üstüne çıkamadığını yazar…
O başarısızlığın en büyük sorumlusu olarak gösterilen üç zenci futbolcu Barbosa, Bigode ve Juvenal yaşamları boyunca hep o maçla ve hep kötü anıldılar. Bu vesileyle, 2014 Dünya Kupasında finali oynayacak takımların belli olduğu, heyecanın arttığı zamanlarda, hatırlayalım o tarihi maçta ev sahibi takımın kalesini korumuş bahtsız kalecinin hazin hikâyesini…
***
27 Mart 1921’de Brezilya’nın güney doğusundaki Campinas şehrinde dünyaya gelmiş, günümüzde o şehirde yer alan “University of Campinas” Güney Amerika’nın en iyi üniversitelerinden bir olarak kabul ediliyor. 1940 senesinde São Paulo’nun ADCI-SP takımının kalesinde başladığı kariyerini 1962 senesine kadar sürdürmüş. 1940 ve 50’li senelerin en iyi kalecilerinden biri kabul edilen Barbosa maçlarda topu daha iyi hissedebilmek için asla eldiven giymezmiş. 1945-1955 arasında Vasco Da Gama’da yıldızı parlamış, 1949’da Brezilya Kupası’nı kazanmış. 1949-1953 arasında 17 maçta Brezilya Milli Takımının kalesini koruyan kalecinin kaderi, 1950 senesindeki final maçında değişmiş. 173.850 taraftarın izlediği maçın 79. dakikasında durum 1-1 iken Uruguay’ın süratli kanat oyuncusu Ghiggia, savunmacı Bigode’yi geçmiş. Bizim kaleci Ghiggia’nın orta yapacağını düşünerek kalesinden ileriye çıkmış ama Uruguaylı topu sert bir şutla kaleye göndermiş. Bir anda topu kalesinde gören Barbosa olduğu yere yıkılırken Brezilya tribünleri matemi yaşıyormuş. Yediği hatalı golden sonra ülkesinde ‘vatan haini’ ilan edilen Barbosa o maçtan sonra ülkesinde hep aşağılanmış, hep hor görülmüş. Final maçı Brezilya Milli Takımıyla sahaya çıktığı son maç olmuş. O golden sonra sessizliğe bürünen Maracana Stadı’na ithafen şöyle buyurmuş golü atan Ghiggia: “O stadı bu dünyada üç kişi susturmayı başardı. Sinatra, Papa John-Paul II ve ben!”
***
2000 senesinde, ölümünden kısa süre önce verdiği bir söyleşide, “Brezilya yasalarına göre en ağır ceza otuz yıldır, benim cezam ise 50 yıl sürdü!” demiş bahtsız kaleci. Yediği o golden sonra diğer topçular ondan uzun süre uzak durmuş, dışlamışlar. 1993 senesinde, Brezilya Milli Takımının kampını ziyaret etmek istediğinde, uğursuzluk getirir diye içeri alınmamış. Futbol kariyerini noktaladıktan sonra antrenörlüğü denemek istemiş ama hiçbir kulüp kendisine iş vermemiş…
Yaşamının en hüzünlü anını, o maçtan yirmi yıl sonra yaşamış. Bir mağazada Barbosa’yı durduran bir kadın, yanındaki minik oğluna dönerek, “Ona iyice bak. Brezilya’yı yasa boğan adam işte o,” demiş. Kendisinden önce vefat eden eşinin cenazesinde, yakın bir arkadaşının omuzunda ağlarken şu cümle dökülmüş ağzından: “Kabahat sadece bende değildi, o maçta sahada 11 kişiydik!”.
1963 senesinde Rio’nun kuzeyindeki evinde arkadaşları için düzenlediği mangal partisinin davetlileri eve geldiklerinde bahçede bir gariplik olduğunu, yanan mangal ateşinin olması gerektiğinden daha harlı olduğunu fark etmişler. Sonrasında anlaşılmış harlı ateşin nedeni; Barbosa hayatını cehenneme çeviren Maracana’nın kale direklerini yakıyor, elindeki et parçasına kızgın gözlerle bakarak, “Yemekte olduğum soğan ve sirkeyle iyice kızartılmış şu et parçası Gigghia’nın bacağı,” diyormuş.
***
Bir Dünya Kupası daha geride kalıyor; arkasında sevinenleri, üzülenleri, ülkesinde kahraman ya da hain ilan edilenleri, yaşamları boyunca o anları hiç unutmayacakları ve muhtemel hiç hatırlamak istemeyecekleri, anıları bırakarak. Kimileri uzatma dakikalarında atılan penaltı golü sonrasında gelen galibiyeti ve bir üst tura çıkışlarını, kimileri de kaçırılmış o penaltıyla birlikte sönüp giden hayallerini, toz duman olmuş umutlarını hatırlayacak. Kimilerinin acıları zamanla azalacak, kimileri hep o acıyla hatırlanacak. Yaşı kemale ermiş topçular gelecek Dünya Kupasında yer alamayacak olmanın hüznünü yaşarken, yeni yetmeler bir sonraki Dünya Kupasını bekleyecek umutla…
Velhasıl final maçında doğru yol aldığımız 2014 Dünya Kupasını izlerken, 7 Nisan 2000 tarihinde, 79 yaşında geçirdiği kalp krizi sonucu yokluk ve sefalet içinde aramızdan ayrılmış kaleci Moacyr Barbosa Nascimento’yu da unutmayın. Üç direğin arasındaki yalnız adamları, zaman zaman yedikleri hatalı golleri, gol sonrası yıkılışlarını izlerken, kalesinde gördüğü bir gol yüzünden hayatı kararmış bahtsızın ruhuna bir selam yollayın…
Ziya Adnan
8 Temmuz 2014