Saeta Rubia (Sarı Ok)…

Saeta Rubia (Sarı Ok)…

Uzaklardan…

“Madrid’in tarihi onunla başlar; onun gelişi Madrid efsanesinin başladığı andır.”
Emilio Butragueno

Türk olmak gerçekten zor, hemen anlatayım. Malum önümüzde Cumhurbaşkanlığı seçimleri var. Ben de vatandaşlık görevimi yerine getirip yurt dışında oy kullanayım dedim. Ama demekle olmuyor ki! Londra Başkonsolosluğunda kaydım olmasına rağmen yurtdışı seçmen kaydı sitesinde kaydımın olmadığı yazıyordu. Sorunu çözebilmek için Londra Başkonsolosluğunu aradım ama yetkili birileriyle konuşabilmek ne mümkün! Önce çağrı merkezine yönlendirildim. Konuştuğum görevli yardımcı olamayacaklarını, konsolosluğu aramam gerektiğini söyledi. Ancak günün büyük bölümünde çok yoğun oldukları için telefonlara cevap vermiyorlarmış, saat üçten sonra aramam gerekirmiş. Eh, bende öyle yaptım; saat üç ve beş arasında konsolosluktan bir görevliye ulaşabilmek için kızgınlıktan telefonumu kırıncaya (!) kadar aradım ama açan olmadı. En son çare konsolosluğa mail attım. Bir umut bekliyorum dönerler diye, malum umut fakirin ekmeği. Velhasıl Türk olmak gerçekten zor!

Neyse… Cumhurbaşkanlığı seçiminde oy kullanmaya çalışmak meselesini bir kenara bırakıp, daha keyif veren hikâyeleri anlatalım kalemimiz yettiğince. Günümüzün futbol modası, sevilen, hayranlık duyulan yıldız futbolcuların formalarına sahip olabilmek. Portekiz futbolunun efsanesi Eusebio’nun aramızdan ayrıldığı günlerde internet sitelerinin birinde okumuştum; Kara Panter’in 1962 senesinde Real Madrid’e karşı kazandıkları maçtan sonra koşarak idolü futbolcudan formayı kapışını. Futbola dair en büyük anısının o formayı kapma anı olduğunu söylemiş, yıllar sonra Şampiyonlar Ligi ile ilgili verdiği bir röportajda. Galibiyeti kutlayan taraftar onu omuzlarına aldığında bile tribünleri tek eliyle selamlıyormuş, diğer elinde sıkıca tuttuğu o değerli forma…

Bu vesileyle anlatalım yeni futbol nesillerinin yetişemedikleri, “Saeta Rubia” (Sarı Ok) lakaplı, dünya futbolunun gelmiş geçmiş en iyilerinden kabul edilen Arjantinli futbolcunun hikâyesini. Eduardo Galeano, “Gölgede ve Güneşte futbol” kitabında o müthiş golcüyü, “Bütün bir futbol sahası onun ayakkabılarının içine sığardı,” cümlesiyle anlatır. Onun formasını evinde saklarmış Eusebio; ‘Futbol tarihinin gelmiş geçmiş en iyisi’ olarak tanımlamış onu Pele. Biz de bir kaç satırda bile olsa yâd edelim o müthiş golcüyü…

***

Takvim yaprakları 4 Temmuz 1926’yı gösterirken Buenos Aires’in Barracas bölgesinde dünyaya gelmiş. İtalya’dan Arjantin’e göç eden göçmen bir babanın ve Arjantinli bir annenin oğlu. Futbola 1943 senesinde, henüz 17 yaşındayken River Plate takımında başlamış. 1946’da Club Atlético Huracán’a kiralanmış, ama bir sezon sonra yeniden dönmüş takımına. 1949 senesinde yaşanan futbol grevi nedeniyle Kolombiya liginde forma giymek zorunda kalmış. Kariyerinin ilk 12 senesinde Arjantin ve Kolombiya liginde kazandığı 6 şampiyonluğu bulunuyor…

Ama onun dünya çapında yıldız olmasını sağlayan şey ülkesinde ve Kolombiya’da kazandığı şampiyonluklar değil, 1952 senesinde Santiago Bernabéu Stadı’nda Real Madrid’e karşı oynadıkları ve 4-2 kazandıkları dostluk maçı. İspanyol kulübünün başkanı, o maçta takımını darmadağın eden futbolcuyu, Kolombiya takımı Millonarios ile anlaşarak 1953 senesinin Temmuz ayında kadrosuna katmış. Ancak o yıllarda bile futbolcu transferlerinde her türlü entrikanın döndüğünü hatırlatmadan geçmeyelim. Real Madrid’e transferinden önce futbolcuyu transfer etmek için kolları sıvayan Barcelona yönetimi bir miktar ön ödeme yaparak kulübü ile anlaşmış ve hatta futbolcu Barça formasını bile giymiş. Ancak futbolcunun haklarının hem Arjantin hem Kolombiya takımlarında olması, ayrıca o zamanlarda İspanya’da yabancı oyuncuların transferini yasaklayan yasanın varlığı transferi zora sokmuş. General Franco’ya yakınlığı ile bilinen Real Madrid yönetimi hükümete ricada (!) bulunarak futbolcunun bu yasadan muaf tutulmasını sağlamış. Kulüpler arasında yapılan mutabakata göre ‘Sarı Ok’ İspanya’da ilk iki sezonunda Real Madrid, sonraki iki sezonda ise Barcelona forması giyecekmiş. .

Ancak iç savaşın derin izlerini taşıyan, Katalan milliyetçiliğinin tırmandığı günlerde yapılan bu anlaşma kendi kimliklerini unutmayan Katalanları fena kızdırmış ve Barcelona kulübü yoğun protestolarla karşı karşıya kalmış. Bir süre sonra dönemin Barça başkanı Marti Carreto görevinden istifa etmek zorunda kalırken meseleyi kapatmak isteyen Barcelona transferden çekilmiş. Sonrasında futbolcunun haklarını elinde bulunduran Millionarios ve River Plate ile maddi konularda anlaşan Real Madrid futbolcuyu kadrosuna katmış. Günümüzde Real Madrid – Barça arasındaki husumetin köklerinde futbolcunun transferinin önemli yer tuttuğunu hatırlatalım.

1953 senesinden 1964’e kadar formasını giydiği Real Madrid’de sekiz şampiyonluğu bulunuyor. 1955-1960 seneleri arasında takım arkadaşı, Macar futbolunun yıldızlarından Ferenc Puskas ile beş yıl üst üste günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligi şampiyonluğu yaşamış. İspanya futbol tarihinin en fazla gol atmış 4. futbolcusu ünvanını taşırken, Real Madrid formasıyla çıktığı 282 lig maçında kaydettiği 216 golle kulüp tarihinin en büyük 2. golcüsü…

BBC’nin önemli spor gazetecilerinden, çok seneler Güney Amerika futbolunu yalamış yutmuş Tim Vickery, kendisine sıklıkla sorulan; “Gelmiş geçmiş en iyisi kimdi, Pele mi, Maradona mı?” sorusunu her iki futbolcuyu da bir kenara bırakarak o büyük golcünün ismiyle cevaplıyor: “Sahanın her yerinde oynayacak kadar büyük yeteneğe sahipti. Sahada olup biten her şey sanki onun kontrolünde gibiydi, ordusunu kumanda eden bir general misali. Yerinde duramayan bir tay misali, kafası yukarda tüm sahayı gözetler, atağa kalktığında rakip savunmayı deler geçerdi.”

Üç farklı ülkenin milli takımında top koşturmuş olması kayda değer. Kariyerinde 6 kez Arjantin Milli Takımıyla sahaya çıkarken, sonraları Kolombiya ve İspanya Milli Takımlarında forma giymiş.
1957 ve 1959 senelerinde “Avrupa’da Yılın Futbolcusu” seçilen futbolcu 1954 senesinde İspanya’da gol krallığı yaşarken, aynı başarıyı 1956-1959 arasında dört sezon üst üste göstermiş.
1956 senesinde İspanyol vatandaşlığına geçip, 1957 senesinde İspanya Milli Takımıyla Dünya Kupası grup elemelerine katılmış ancak İspanya 1958 Dünya Kupasına katılma hakkını kazanamamış. Böylesine önemli bir futbolcunun hiçbir Dünya Kupasında yer almamış olması futbolun cilvesi. Bu vesileyle, hiçbir Dünya Kupasında yeteneklerini gösterme fırsatı bulamamış Gallerli büyücü Ryan Giggs’e de selam çakmadan geçmeyelim.

Futbolu bıraktıktan sonra 1967-1968 sezonunda Elche’yi, ilerleyen senelerde Boca Juniors, Valencia Rayo Vallecano, River Plate, Real Madrid, Boca Juniors’u çalıştırmış. Teknik direktörlük kariyerinde 12 takımda görev yapmış. 1969 senesinde Boca Juniors ile lig şampiyonluğu yaşarken, aynı başarıyı 1970–1971 sezonunda İspanya’da Valencia takımında yakalamış.

Yeşil sahalara veda ettikten çok zaman sonra, 1991 senesinde futbolun saygın dergilerinden ‘France Football’ tarafından “Avrupa’da tüm zamanların en iyi futbolcusu” seçilmiş. 2000 senesinde Real Madrid’in Onursal Başkanlığına getirilmiş o müthiş Arjantinli Di Stefano, geçtiğimiz günlerde Madrid’in Gregorio Maranon Hastanesi’nde 87 yaşında aramızdan ayrıldı. 2006 senesinin Kasım ayında 79 yaşında vefat eden Macar efsanesi Ferenc Puskas’dan sonra o dönemin bir yıldızı daha kayıp gitti. Sir Alex Ferguson, “Bu yaşamda müthiş yıldızlar izledim: Cruyff, Maradona, Pele, Puskas… Ama Di Stefano benim için en büyüğüydü,” demiş.

Mekânı cennet olsun…

Ziya Adnan
15 Temmuz 2014

SariOk