İki Escobar iki hayat!
Uzaklardan…
“Tüm büyük imparatorluklar kan ve ateş üzerine kurulmuştur…”
Pablo Emilio Escobar
1 Aralık 1949 doğumlu, Kolombiya kökenli Pablo Emilio Escobar, tarihin gelmiş geçmiş en büyük ve en zengin uyuşturucu kaçakçısıydı. 1989 senesinde en saygın ekonomi dergilerinin başında gelen Forbes tarafından dünyanın en zengin yedinci adamı olarak gösterildiğinde, dokuz milyar dolarlık bir servetin sahibi olarak nam salmıştı. Bir dönem, ülkesi Kolombiya’da politikaya atılmaya çalışmış; parlamentoya seçildiği takdirde ülkenin o dönem dış borcu olan on milyar doları, kişisel servetini kullanarak ödeyeceğinin garantisini vermişti.
Gözlerini dünyaya köylü bir baba ve öğretmen bir annenin çocuğu olarak Kolombiya’nın Antioquia bölgesinin Rionegro köyünde, altı kardeşten dördüncüsü olarak açan Escobar, çocukluk ve gençlik günlerini elektriği olmayan bir barakada geçirdi. İlerleyen zamanlarda, Antioquia üniversitesinde siyaset bilimleri üzerine eğitim gördü; ancak okulu bitiremedi. Üniversiteden atıldıktan sonra, antika mezar taşlarını çalıp satarak suç dünyasına adım attı. Sonraları araba hırsızlığına soyunan Escobar’ın, henüz 20 yaşında araba hırsızlığı, adam kaçırma ve fidye ile dolu sicili hayli kabarmıştı.
1970’li yılların başında, zamanın namlı kaçakçılarının başında gelen Alvaro Prieto’nun emrinde çalışmaya başlayacak, henüz 22 yaşında uyuşturucu kaçakçılığından elde ettiği 1 milyon dolarlık servetin sahibi olacaktı. Sonraki yıllarda kardeşi Roberto Escobar’ın yazdığı “Accountant’s Story” (Muhasebecinin Hikâyesi) kitabında, o dönem Pablo Emilio Escobar’ın günde 15 ton uyuşturucuyu Kolombiya’dan Amerika’ya geçirdiği anlatılıyordu.
1975 senesinde; Medellin şehrinin uyuşturucu baronlarından Fabio Restrepo, Escobar’ın adamları tarafından öldürülüyor, şehri ele geçiren Escobar suç ve uyuşturucu oganizasyonunu genişletiyordu. Kısa sürede dünyanın sayılı kartelleri arasında gösterilen Escobar, bilhassa güney Florida ve California bölgesini uyuşturucuya boğacak, her ay yaklaşık 70–80 ton uyuşturucu çeşitli yollarla Amerikan topraklarına sokulacaktı. Taşıma işi için küçük uçaklardan ve hatta iki denizaltıdan yararlanırken, elde ettiği müthiş servet sayesinde Kolombiya Özgürlük Partisi ile politikaya adımını attı.
Zalimliği ile nam salan Escobar, yükselişine engel olmak isteyenleri önce rüşvetle saflarına çekmeye çalışır, eğer başarılı olamazsa ölüm fermanını verirdi. O yıllarda kendine karşı cephe alan yüzlerce dürüst siyasetçinin, polisin ve yargıcın ölüm emrini verdiği; öldürülenlerin çoğunun ailesi ile birlikte katlediği bilinmektedir.
80’li yılların ortalarında, dünya uyuşturucu piyasasının yüzde seksenini ele geçiren Escobar, aynı zamanda ülkede yoksullara yardım elini uzatan, Medellin şehrindeki kiliseleri yaptırmasıyla tanınan bir halk kahramanı rolüne soyundu. Kimilerine göre o gerçek bir “Robin Hood” idi.
1991 senesine gelindiğinde, Kolombiya’nın başkenti dünyanın suç merkezi haline gelmiş, sadece o sene içinde şehirde 7081 cinayet işlenmişti. Amerikan yönetiminin giderek artan baskılarına dayanamayan Kolombiya hükümeti, Escobar’ı Amerika’ya iade etmeden cezalandırmanın yolunu buldu. Kendisinin inşa ettiği, içinde yüzme havuzu, spor salonu ve hatta futbol sahası olan “La Catedral” adını verip kendi zevkine göre düzenlediği hapishanede cezasını çekecekti. Ancak Escobar, örgütünü hapishaneden idare etmeye devam etti. 1992 senesinde, kendisine ihanet ettiğinden şüphelendiği adamlarını cezaevine getirerek, işkence edip hunharca katletmesi bardağı taşıran damla oldu. Kolombiya hükümetinin onu başka bir hapishaneye nakledeceğini öğrenen Escobar, hapishaneyi terk ederek şehirde saklanmaya başladı. Onun hikâyesini kaleme alan oğlunun yazdıklarına dayanarak, o kaçış günlerinde saklandığı dağ evinde üşüyen kızını ısıtmak için 2 milyon doları yakması anlatılmıştır.
Takvimler 2 Aralık 1993’ü gösterirken, Kolombiya ve Amerika’nın birlikte yürüttüğü operasyon sonucunda, “Search Bloc” adı verilen tim tarafından Medellín’in orta sınıfının yaşadığı bölgede, korumasıyla ile birlikte başından vurularak öldürüldü. Yaşamı boyunca bir kez evlenen ve Juan Pablo ile Manuela Escobar adında iki çocuğu olan, futbola olan tutkusuyla bilinen Escobar, hayatında hiç uyuşturucu kullanmamış ve uyuşturucu kullananlardan nefret etmiştir.
Üniversiteyi bitirmediği için duyduğu pişmanlığı her fırsatta dile getiren Escobar’ın, “Okuyamadım ama tüm insanlığı zehirleyecek güce sahibim!” cümlesi onun yaşamını özetler.
***
Andres Escobar, 13 Mart 1967 tarihinde, Kolombiya’nın Medellin şehrinde orta sınıf bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi. Babası Dario Escobar bankacıydı. Aynı zamanda mahalledeki çocukların kötü alışkanlıklardan kurtulması amacıyla bir futbol okulu kurmuştu. 1985–1987 seneleri arasında, Atlético Nacional’in genç takımında forma giyen Andres, 1987 senesinde profesyonel sözleşmeye imza attı. 1989 senesine kadar bu takımın formasını giyen savunma oyuncusu, o sene Young Boys takımına transfer oldu. Bu takımda bir sezon görev yaptıktan sonra,1990 senesinde eski takımına döndü ve 1994 senesine kadar Atlético Nacional’in formasını giydi.
27 yaşına bastığı günlerde, İtalyan devi AC Milan’a, dönemin yıldızlarından Franco Baresi’nin yerine transferi gündeme gelirken, zaman içinde bu transfer gerçekleşmeyecek, Andres İtalya’da forma giyen ilk Kolombiyalı futbolcu olma şansını kaybedecekti.
İlk kez 1988 senesinde milli olan futbolcu, Kolombiya’nın İngiltere ile Wembley’de oynadığı ve 1–1 berabere kaldığı maçta takımının golünü attı. 1990 ve 1994 Dünya Kupalarında Kolombiya Milli Takımının savunmasında görev yapan 2 numaralı futbolcu, ülkesinde ‘El Caballero del Futbol’ (Futbolun Centilmeni) olarak tanınmıştı.
1994 Dünya Kupasında, takvimler 22 Haziran’ı gösterirken, takımının Amerika Birleşik Devletleri ile oynadığı maçta kendi kalesine attığı gol sonrasında Kolombiya Milli Takımı sahadan 2–1 yenik ayrıldı ve kupaya veda etti.
Kupa hüsranından sonra ülkesine dönen Andres, 2 Temmuz akşamı Medellín’de bir barın çıkışında on iki kurşunla vurularak öldürüldü. Cinayetin arkasında, futbol bahislerinde çok para kaybeden organize suç örgütlerinin olduğu yazıldı. Cinayetten kısa süre sonra, bölgenin ileri gelen uyuşturucu baronlarından birinin koruması gözaltına alındı. Zanlı, Kolombiya Milli Takımının elendiği Dünya Kupası maçlarına oynadığı bahislerde çok para kaybetmiş olan Peter David ve Juan Santiago’nun şöförlüğünü yapmaktaydı.
Haziran 1995’de görülen mahkemede, 43 sene hapis cezasına çarptırılan Humberto Castro Munoz’un cezası ilerleyen zamanlarda 26 seneye indirildi. 2005 senesinde, o cinayetten 11 sene sonra, hapishanedeki iyi hali göz önüne alınarak tahliye oldu.
***
Yakın geçmişte, Amerikan televizyon kanalı ESPN, kuruluşunun 30. yıldönümünde, direktörlüğünü Jeff ve Michael Zimbalist’in yaptığı mükemmel bir belgesel yayınladı. 90’lı yıllarda Kolombiya futbolunu ve maçlarda büyük paraların döndüğü bahislere dudak uçuklatan miktarlar yatıran suç örgüterinin anlatıldığı belgesel büyük ilgi gördü. Tarihin en büyük uyuşturucu karteli Pablo Escobar ve bir cinayete kurban gitmiş bir futbol centilmenin hayatının anlatıldığı o belgeselin ismi “The Two Escobars” idi.
Ziya Adnan
16 Ocak 2011