58. madde: Saadet dolu futbolumuzda kara bir gölge…

58. madde: Saadet dolu futbolumuzda kara bir gölge…

Uzaklardan…

“Değiştirin ki gelecek nesillere de geçsin büyük babamızdan gelen genetik hastalık…”

Türkiye Futbol Federasyonu’nun kitapçığında 58.maddeyi okuyorum:

Madde 58: Müsabaka Sonucunu Etkileme

1- Müsabakanın sonucunu hukuka veya spor ahlakına aykırı şekilde etkilemek veya buna teşebbüs etmek yasaktır. Bir futbolcuya veya kulübe teşvik primi verilmesi de bu kapsamdadır.

2- Bu hükmü ihlal eden kişiler, bir yıldan üç yıla kadar müsabakalardan men veya hak mahrumiyeti cezasıyla; kulüpler ise küme düşürme cezasıyla cezalandırılır. İhlalin ağırlığına göre küme düşürme cezasına ek olarak puan indirme cezası da verilebilir.

3- İhlalde sorumluluğu bulunan kişi veya kulüplere ayrıca para cezası verilir.

4- Anılan yasağın hakemler tarafından ihlali halinde sürekli hak mahrumiyeti cezası verilir.

***

Şimdi düşünüyorum da, ne yalan söyleyeyim o temmuz sabahında ülke futbolunda her şeyin değişeceğine inanmıştım. Öyle ya, bu şike meselesi Türk futbolunda bir milat olacaktı. Kabullenmişçesine alıştığımız o pespayelikler, hemen her sezon sonunda yaşanan sandalcı kavgaları, seveni futboldan soğutan yönetici demeçleri, velhasıl bunca zaman futbol sevdamızı kemiren ne varsa artık olmayacaktı. Zira temizlik başlamıştı bir kere. Devrim başlamıştı. Büyük babamızdan gelen genetik hastalık artık son bulacaktı. Bizden sonra gelecek nesiller, bizim futbola dair konuştuklarımızı konuşmayacaktı. İnanmıştık. Yeni beyaz bir sayfa açılacağına, yürekten inanmıştık. Futbolun tüm kirliliğine artık tamah etmeyecektik. Belki piyango ülke futbolunun en zenginine, en güçlüsüne vurmuştu ama neticede en çok ses getiren darbe en büyük etkiyi yaratandı.

Erkan Goloğlu, Radikal gazetesindeki köşesinde pek güzel özetlemişti durumu:

“Herkesin katil olduğu bir kasabada yeni bir düzen kurma adına atılacak ilk adım, fırıncının çırağını içeriye almakla mı başlar; yoksa şerifin oğlunu mu?”

Velhasıl ülke futbolu bir yol ayrımındaydı. Ya kasabaya yeni bir düzen getirecektik ya da her şey eskisi gibi olacaktı. Ya yeni bir sayfa açacaktık ya da kızdığımız, tiksindiğimiz, lanet ettiğimiz her şeyin tam ortasında bulacaktık yeniden kendimizi. O koskoca futbol yalanının, o köhne tiyatronun ortasında, bıraktığımız yerden, hep birlikte…

***

Mehmet Ali Aydınlar’ın, “Vahim bir durum var!” cümlesi ile başladı her şey. Sıcak bir yaz günüydü. Demek ki Futbol Federasyonu da kararlıydı temizliğe… Eyvallahsız olacaklarının sinyalini vermişlerdi bile. Bundan sonra ne fırıncının çırağı, ne de şerifin oğlunun yaptıkları yanlarına kalacaktı. Neler görmemişti ki ülke futbolu, ama en azından bundan sonra olmayacaktı. Zira anlamıştık, futbolun da bir adabı vardı…

İnanmıştık…

Sonra…

Sonra canlı yayınlar, sabahlara kadar süren tartışmalar, TFF Başkanının tutarsız açıklamaları, köşe yazıları, toplu yürüyüşler, yürüyüşler… Şikeye karıştığı iddia edilen bir takımın eski yöneticisinin, yeni Federasyon başkanının “Bir kanaate ulaşmak için elimizde belge yok!” cümlesiyle afallandık önce. “Ligler normal tarihinde başlayacak!” denildiğinde inanamadık. Ama Etik Kurulunun ek belge ve bilgilere ulaşamadığını, suçlanan kişilerin gizlilik şerhi nedeniyle savunmalarının alınamayacağını gerekçe gösterip, karar oluşturulamadığını belirtmesi gidişatı belli etti. Hiçbir takım küme düşürülmeyecekti.

UEFA bize cezayı kesti ama biz önümüzdeki maçlara bakacaktık!

***

Şimdi düşünüyorum da çok safmışız…

Ne de çabuk inanmışız hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağına! Nasıl da inanmışız o Temmuz gününün futbolun miladı olacağına! Baksana, para hesabı, yayıncı kuruluşu kurtarma adına play-off’u çıkardılar bile; hem de bir gecede kimselere danışmadan…

O yüzden değiştirin kardeşim 58. maddeyi, hatta değiştirmekle kalmayın; “Güçlü ve zengin takım asla küme düşürülmez!” diye yeni bir hüküm de ekleyin ki tam olsun! Nasılsa evrensel hukuk, UEFA, Juventus örneği, futbolun şüphenin gölgesinde oynanmayacağı gerçeği vız gelir size! Nasılsa aklınız fikriniz parada! Nasılsa sizin için önemli olan Türk futbolunun marka değeri, Fenerbahçesiz lig olmayacağı saplantısı ve yayıncı kuruluşun saadeti…

Değiştirin saadet dolu futbolumuza kara bir gölge gibi düşen 58.maddeyi! Kökünden değiştirin ki esas oğlanlar ve figüranlardan oluşan o berbat film kaldığı yerden devam etsin! Değiştirin ki Sayın Cavcav ve en değerli müşterilerinin bu içler acısı durumuna üzülen “Ezikler Birliği”nin başkanları sevinsin! Değiştirin ki ülke futboluna dair umudumuz kökünden yok olsun; maç günleri statlar değil de yine kıraathaneler dolsun! Değiştirin ki stat hasılatları değil, dekoder satışları patlama yapsın! Değiştirin ki sürsün gitsin Pazar akşamlarının futbolsuz futbol programları, üç büyükler masalı, rekabetsizlik, adaletsizlik, her sezon sonunda yaşanan sandalcı kavgaları, gözümüzün içine baka baka söylediğiniz o koskocaman futbol yalanı! Değiştirin ki şikenin o kadar da önemsenecek bır durum olmadığını bizim futbolseverler iyice anlasın ve şike de yapanın yanına kalsın!

Değiştirin ki gelecek nesillere de geçsin büyük babamızdan gelen genetik hastalık…

Nasılsa bu da unutulur, devam edip gider hayat… Nasılsa ülke futbolunda aslolan yayıncı kuruluşun saadeti ve paradır…

Ziya Adnan
22 Ocak 2012

SikeSureci