Trieste’den yedi tepeli şehre, iki efsaneyi hatırlarken…
Uzaklardan…
Premier Lig heyecanının tavan yaptığı zamanlarda, uzaklarda futbolun iki efsanesi sessiz sedasız ayrıldı aramızdan. Onca maç yazısı içinde yazmaya fırsat olmadı, gecikmiş olsak da hatırlayalım siyah beyaz zamanların iki efsanesini…
Takvim yaprakları 5 Şubat 1932’yi gösterirken İtalya’nın kuzeybatısında, günümüzde 200 bin nüfusa sahip Trieste şehrinde dünyaya gelmiş. Futbola 1952 senesinde yerel takım Triestina’da başlayıp iki sezon sonra AC Milan’a transfer olmuş. Milan’daki ilk sezonunda sağ bek olarak görev alırken oyun kurmadaki yeteneği ve mükemmel pas kabiliyeti onu ön liberoya taşımış. Takımla çıktığı 412 maçta sadece 5 kez sarı kart görmüş; İtalya gibi futbolun sert oynandığı, yeteneği kısıtlı azman savunmacıların rağbet gördüğü bir coğrafyada oyun stilini en iyi anlatan istatistik… İlk sezonunda kazandığı şampiyonluğu 1957 ve 1959 senelerinde tekrarlarken, 1961 senesinde takımın başına gelen teknik direktör Nereo Rocco ona kaptanlık bandını vermiş. Rocco’nun futbolcuyu Triestina günlerinden tanıdığını, onu ilk kez sahaya süren hoca olduğunu hatırlatalım. 1966’ya kadar süren Milan macerasında 4 Serie A şampiyonluğu yaşamış, 1962-1963 sezonunda günümüzdeki adıyla Şampiyonlar Ligini kazanmış…
Futbolu bu kadar iyi bilen birinin futbol hayatından sonra teknik direktörlüğe merak salması kaçınılmaz. İlk teknik direktörlük deneyimi 1970 senesinde Milan’da Nereo Rocco’nun yardımcılığını yaptığı zamanlarda. 2002 senesine kadar süren teknik direktörlük macerası sevdalısı olduğu takımdan Paraguay’a kadar uzandı, 1972-1973 sezonunda Milan’ın başında Kupa Galipleri Kupasını kaldırdı…
Ama teknik direktörlük kariyerinin en iyi zamanları 1986-1996 arasında İtalya U21 takımını çalıştırdığı zamanlar. Onun döneminde İtalyanlar Avrupa 21 Yaş altı Şampiyonasını üç kez kazandı. Öğrencileri arasında yer alan Fabio Cannavaro, Gianluigi Buffon ve Francesco Totti ışıltılı kariyerlerindeki en önemli kişinin o olduğunu anlatırlar söyleşilerinde…
Nisan ayının başlarında, 84 yaşında aramızdan ayrıldı Cesare Maldini, çizme futbolunun efsanesi. 1968 senesinde dünyaya gelen oğlu da yürümüştü babasının izinden, mükemmel savunmacı savunmanın her iki kanadında oynayabilecek kadar yetenekliydi ve o yeteneği sayesinde 1995 senesinde FIFA’nın sezonun en iyi futbolcusu sıralamasında ikinci sırayı aldı. Tarihte ilk kez bir savunma oyuncusunun o ödüle aday gösterilmiş olması kayda değer…
• • •
Maldini’nin aramızdan ayrıldığı zamanlarda çocukluk yıllarımın bir efsanesi daha göçüp gitti bu fani dünyadan. Şimdi çok eskide kalmış yıllarda, toz toprak arsalarda o güzel oyuna sevdalandığımız zamanlarda adını İstanbulspor’da duyurmuştu Kostas Kasapoğlu… 1936 senesinde Büyükada’da dünyaya gelmiş Rum asıllı efsane. Futbolla tanışması 1954 senesinde Pera Kulübü adıyla, İstanbul’daki Rum azınlıklarının kulübü olarak kurulan Beyoğluspor’da. Sonrasında, 1956-1972 seneleri arasında İstanbulspor’da top koşturmuş. O yıllara yetişememiş olanlar için, kökleri 1926 senesinde kadar uzanan sarı siyahlılar o yılların dişli takımlarındandı. 60’li senelerin ortalarına doğru feri sönmüş niceleri gibi onlar da parasal sıkıntılar nedeniyle 2. kümeye düştü. 1968’de 2. küme şampiyonu olarak bıraktığı yere dönse de, 70’li senelerde çöküşü yaşadılar. 1975’te tarihinde ilk kez 3. kümeye düşüp, 1979’da profesyonel liglere veda ettiler, geride muhtemel onların adını bile bilmeyen, futbolu sadece yedi tepeli şehrin üç takımı olarak bellemiş yeni futbol nesillerini bırakarak. Şimdilerde yokluk ve sefalet içinde yok olup giden niceleri gibi onlar da futbolun görünmez köşelerinde futbola tutunmaya çalışıyorlar, unutulmasınlar…
Futbolcuya dönersek, hayatını anlatan çok fazla bilgi olmamasına rağmen ilk resmi maçına 30 Ekim 1954’te Galatasaray karşısında çıktığı, 1956’da transfer olduğu İstanbulspor’da 15 sezon oynadığı biliniyor. 1972-1973 sezonunu Taksim’de oyuncu-teknik direktör olarak geçirmiş. Kariyeri boyunca kullandığı penaltılardan biri hariç hepsini gole çevirdiği için “Penaltı Kralı” olarak bilinirmiş. 2015 senesinde kaybettiğimiz Lefter’i anlatan şehir efsanelerinde, maçın birinde çektiği şutun Yunanlı kaleciyi komaya soktuğu anlatılır. Eh, abartılı olsa da Lefter’i anlatan şehir efsanesi olur da, yakın arkadaşlarından Kasapoğlu’nun olmaz mı? Kıraathane müdavimlerinin bayılacağı tarzda yazılan bir yazıda okumuştum, futbolculuk kariyeri boyunca kullandığı 501 penaltı atışından 500’nü gol yaparak “Penaltıcılar Kralı” unvanını aldığı anlatılıyordu. 21 sene top koşturmuş bir topçu için sezon başına ortalama 25 penaltı biraz abartılı geldi ama olsun, futbolun içinde böyle gülümseten efsane tadında inanılmaz hikâyeler de var!
Nisan ayının ilk günlerinde yitirdik o güzel oyununun iki eski efsanesini: Cesare Maldini ve Kostas Kasapoğlu. Ve ölümünden kısa süre sonra, 2015-2016 sezonunun sonunda oynanan play-off yarı final maçını Bandırmaspor’a karşı kaybederek 1. Lige terfi hakkını kaybetti İstanbulspor. Yine de üzülmesinler, futbolun içinde kaybetmekte var. Gelecek sezon bir kez daha şampiyonluk için mücadele edecekler, sezon başında oralarda olursam ülke futbolunun parçası haline gelmiş biber gazı riskini de göze alarak tribünlerinde yerimi alırım efsanenin anısına. Yeni sezonda “Formaları için, bizim için, Kasapoğlu için” oynasın sarı siyahlılar. Atacakları tüm goller Kasapoğlu’nun ruhuna gitsin, selam niyetine…
Ziya Adnan
24 Mayıs 2016