Mor Beyaz’ın çöküşü…

Mor Beyaz’ın çöküşü…

Uzaklardan…

Ordu…

Orta Karadeniz’in 186 bin nüfuslu, fındığı, yeşil alanları, tarihi eserleriyle nam salmış şirin sahil şehri. 1883 tarihinde geçirdiği büyük yangından birkaç taş bina ve camiler dışında hiçbir yapı ayakta kalamamış; o felaketten sonra harabeye dönen ildeki tarihi eserlerin çoğu zarar görmüş. 1920 senesinde, o yıllarda bağlı olduğu Trabzon’dan ayrılmış, 4 Nisan 1920 tarihinde il statüsünü almış. Günümüzde, birçok Anadolu şehri gibi biraz sessiz, biraz yoksul, biraz içe kapanık ama giderek muhafazakâr. Öyle ki 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde tüm belediyelerini AKP kazanmış…

İşte o şirin şehrin 1967 senesinde kurulmuş takımı mor beyaz Orduspor, nam-ı diğer “Mor Menekşeler”… Kuruluş hikâyesi ilginç… 1960’lı yılların ikinci yarısında Anadolu’nun birçok kentinde futbol yokları oynarken (hoş şimdilerde de pek fark yok!), tribünlerinde bayanların coşkulu tezahüratlarıyla maçları izlediği bir şehirmiş. Şehrin iki takımı Karadeniz İdman Yurdu ve Gençler Yurdu’nun yetenekli gençleri “Ordu Karması”nı oluşturup vitrine çıkarmış. O yıllarda İstanbulspor’da, daha sonra da Anadoluhisarı’nda forma giyen Kara Ali lakaplı Ali Ataoğlu Ordu’ya döndükten sonra Spor Yıldızı takımını kurmuş. Sonra bu üç takımdaki yetenekli futbolculardan oluşan bir karma kurup, 1966 senesinde Mersin’de düzenlenen 1966 Gençler Türkiye Şampiyonası’na katılmışlar. Dönemin Futbol Federasyon Başkanı Orhan Şeref Apak’ın desteğiyle Orduspor adıyla profesyonel liglere adım atmışlar ama kolay olmamış. Kuruluş sürecinde ciddi maddi sıkıntılar yaşayan kulübün yardımına, bankadan aldığı şahsi krediyi Orduspor için kullanan, o yıllarda Beden Terbiyesi Bölge Müdürlüğü yapan Ali Ataoğlu yetişmiş…

Kulübün resmi internet sitesinde (www.orduspor.org.tr) kuruluş aşamasında renk ve amblem konusunda uzun süren tartışmalar yaşandığını, sonrasında mor-beyaz renkler ve Karadeniz’in geçim kaynağı fındık amblemi üzerinde anlaşma sağlandığı yazılı. Mor ihtirası, beyaz ise başarı ve yüz akını temsil ediyormuş. Maçlarını oynadıkları 19 Eylül Stadyumu, adını Atatürk’ün şehri 19 Eylül günü ziyaret etmesiyle almış. Şehir merkezinde yer alan stadın günümüzde kapasitesi 12 bin…

***
Tarihlerinde göze batan başarıları yok. 1975 senesinde ilk kez boy gösterdikleri ülkenin en üst liginde 1981 senesine kadar tutunabildiler. Diğer Karadeniz takımı Trabzonspor’un şampiyon olduğu 1978/1979 sezonunda, ligi Fenerbahçe’nin ardından 4. sırada bitirdiler. O yıllarda takımın formasını giymiş ustalar arasında sonraları Galatasaray’da forma giyecek golcü Kemal Yıldırım, 2012 senesinin Nisan’ında 57 yaşında aramızdan ayrılmış, Orduspor sonrası Fenerbahçe ve Galatasaray’da top koşturmuş Erdoğan Arıca, Üstün ve Güven biraderler ve “Pele” Erol var.

Avrupa arenalarında adlarını duyurdukları yegâne sezon 1979/1980… UEFA Kupası 1. tur maçının ilk ayağında evlerinde FC Baník Ostrava’yı 2-0 yendiler ama ikinci maçta kalelerinde altı gol görerek elendiler. 1980/1981 sezonunda düştükleri 1. Lige 1983 senesinde geri döndüler ama kalıcı olamadılar. Sadece 22 puan toplayabildikleri 1985/1986 sezonundan sonra uzun seneler futbolun görünmez köşelerinde, gözlerden ırak yaşadılar. 2000’li senelerin başında 3. Lige kadar düşen, 2009 senesinde kayyuma devredilen kulüp 2010/2011 sezonunun play-off maçları sonunda Süper Lige yükseldi ama 2012/2013 sezonunda küme düştü. 2010 senesinden beri dokuz teknik direktörle çalışmışlar. O teknik direktörler içinde biri var ki hatırlatmadan olmaz. Kariyerinde İnter, Parma, Valencia’yı çalıştırmış Hector Cuper… 2011 senesinin Aralık ayında takımın teknik direktörlük görevine gelen Arjantinli de kalıcı olamadı ve 2013 senesinin Nisan ayında takımdan ayrıldı.

***

Bu yazının yazıldığı saatlerde, PTT 1.Lig’de ligin dibine demir atmış durumda mor menekşeler. Oynadığı 14 maçta sadece iki galibiyeti bulunan takım yedi puan toplayabildi ve 11 maçta sahadan mağlubiyetle ayrıldı. Parasızlıkla başlayan hikâyenin devamında, geldiğimiz çağın güce ve güçlüye tapan düzeninde yine maddi sıkıntılar içinde futbola tutunma savaşında. Şimdilerde bankadan aldığı şahsi krediyi takımı için kullanan bir yönetici çıkar mı bilinmez ama yeniden hikâyenin en başındalar. Üç takımla lanetlenmiş, tarihi ve kökleri olmayan belediye takımları ile süslenmiş ülke futbolunda onların da kronikleşmiş hastalığı diğer şehir takımlarıyla benzer. Neredeyse tüm Anadolu takımlarının ortak yazgısı, parasızlık, ilgisizlik, sahipsizlik, yalnızlık, kötü yönetilmişlik. Pazar akşamlarının artık alıştığımız magazinsel futbol programlarında saatlerce üç İstanbullu konuşuladursun o şirin şehrin unutulmuş, makûs kaderine terk edilmiş köklü takımı hasta yatağında birilerinin gelip kendisini kurtarmasını bekliyor…

Yeni yılın onlara ve aynı beter kaderi paylaşan tüm kulüplerimize şans getirmesi dileğiyle…

Ziya Adnan
22 Aralık 2014