Wenger’in Bebeleri – II…
Uzaklardan..
Geçen Pazar, 1996 senesinin Kasım’ından beri Arsenal takımında görev yapan ekonomi profesörü Arsene Wenger’in müthiş transferlerini, zaman içinde kulübe kazandırdıklarını yazmıştım.
Bıraktığım yerden devamla…
2003 senesinin sonbaharında, bir kupa maçında, henüz 16 yaşında Highbury Stadı’nın yeşil çimenlerine adım attığında oradaydım. İlk kez (A) takım forması giyerek kulüp tarihinin en genç futbolcusu ünvanını elde etmişti, çoklarının adını bile bilmediği o küçük çocuk… Barca’nın alt yapısında yetişmiş, ilk zamanlarda, savunmaya dönük orta saha oyuncusu olarak, Gerard Piqué ve Lionel Messi ile aynı takımda top koşturmuştu. Her sezon 30 gol ortalaması ile oynamasına rağmen Barca’nın ilk 11’inde forma giymesi mümkün olmayınca, 2003 senesinin Eylül ayında soluğu Ada futbolunun o dönem yıldızı parlayan takımı Arsenal’de aldı. Genç yetenekleri bulup çıkarmasıyla namlı “Profesör” lakaplı Fransız teknik direktör, yeni bir yıldız adayı daha katmıştı saflarına.
Maceranın başında Ada futboluna, Londra yaşamına adapte olmakta zorlanırken, 2004–2005 sezonunun ilk haftalarında orta sahanın dinamosu Patrick Vieira’nın sakatlanması ile ilk 11’de forma şansı buldu. O sezon Şampiyonlar Liginde takımının Rosenborg karşısında 5-1 kazandığı maçta attığı golle Şampiyonlar Ligi tarihinde gol atan en genç ikinci futbolcu ünvanını elde ederken, kuzey Londra takımının sevdalıları sevmişti genç İspanyol futbolcuyu. Sonra giderek parladı Ada futbolunda yıldızı. 24 Kasım 2008’de henüz 21 yaşında Arsenal gibi bir dünya devinin kaptanlığına yükseldi. Son üç sezonda kupalara hasret bir takımın başında sahaya kaptan olarak çıkarken hep alkışlandı, hep sevildi, adına yazılmış şarkılar yankılandı Emirates semalarında…
2011 senesinin Ağustos’unda, 34 milyon Euro karşılığında doğup büyüdüğü coğrafyadaki eski takımına transfer olduğunda üzülmüştü Arsenal taraftarı. “Wenger knows” (En iyi Wenger bilir) tezini savunanlar bile sessiz kaldı bu ayrılık sonrasında. Yıldız futbolcuya değil, yıldız yaratmaya inanmış bir teknik direktörün, henüz çocuk yaşta keşfedip parlattığı Cesc Fabregas, tercihini sevdalısı olduğu Katalan takımından yana kullanırken bu transfer sonrası Arsenal kulübünün kasasına giren 32,5 milyon Sterlin ise tek teselli kaynağı olmuştu.
Kim bilir, geçtiğimiz günlerde Barca’da mutsuz olduğunu açıklayan Fabregas, belki de ikinci babam dediği Wenger’in takımındaki günlerini aramaktaydı…
***
Thiery Henry… Arsenal kulüp tarihinin gelmiş geçmiş en büyük golcüsü… Oynadığı tüm kupalarda kaydettiği 228 gol ile adını takımın efsanelerinin arasında yazdırdı. Wenger ile birlikte iki Premier Lig şampiyonluğu yaşadı, üç Federasyon Kupası kaldırdı. 1999 senesinin Ağustos ayında sıkıntılı geçen Juventus macerasından sonra Arsenal’e 10,5 milyon Sterlin karşılığında geldiğinde henüz 22 yaşındaydı. Bırakın dünya yıldızı olmayı, İtalyan futbolunda bile esamesi okunmazdı. Anelka’nın yerini doldurması amacıyla alınan golcü ilk zamanlarında hayal kırıklığı yaratıyor, The Telegraph gazetesinin spor yazarı Henry Winter o günleri şöyle özetliyordu;
“Henry’nin Arsenal’de forma giydiği ilk zamanlarında Highbury’nin kale arkasındaki meşhur tarihi saat inanın ciddi tehlike altındaydı! Rakip kale yerine sürekli tribünleri döven şutları ve acemi hareketleri şaşırtıcıydı! O zamanlar, ‘Bu adamdan futbolcu olmaz!’ demiştim. Büyük konuşmamak gerekirmiş…”
Sonra zaman içinde 12 numaralı formasıyla kulüp tarihinin gol rekorunu kırdı. Kimilerine göre Wenger’in ısrarı, kimilerine göre sürati, son vuruşlardaki üstün yeteneği ve futbol zekâsı ile Ada futbolunda kısa sürede nam saldı. 2007 senesinin Temmuz ayında 16,1 milyon Sterlin karşılığında Barcelona’nın yolunu tuttuğunda üzülmüştü Arsenal taraftarları.
Arsenal, Thiery Henry’nin transferinden 5,6 milyon Sterlin kazandı…
***
Kimi zaman maliyeti pek düşük olmayan, ancak genç olmaları nedeniyle ilerleyen senelerde değerlerini ikiye, hatta üçe katlayacak futbolcuları da transfer etti Wenger. Fransız futbolunu, alt yapılarını iyi bilmesinin avantajını iyi kullanıyor, 2008 senesinin Temmuz ayında 12 milyon Sterlin ödeyerek Marsilya’nın 21 yaşındaki kanat oyuncusu Samir Nasri’yi kadrosuna dâhil ediyordu. 8 numaralı formasıyla ilk sezonunda 44 maça çıkıp, 8 gol, 5 asist yapan Fransız, 2010-11 sezonunda Premler Lig’in en iyi 11’ine seçiliyor, Tottenham’lı Gareth Bale ve takım arkadaşı Jack Wilshere’ın ardından sezonun en iyi üçüncü genç futbolcusu seçiliyordu.
Avrupa’nın zengin kulüplerinin transfer listesinde yer alan, her fırsatta kadrosuna katmak için Arsenal’ın kapısını çalanlara hep olumsuz cevap vermesine rağmen, futbolcunun Arsenal’den ayrılmak istediğini açıklaması Wenger’in sabrını taşırıyor, 2011 senesinin Ağustos ayında 25 milyon Sterlin bedelle Manchester City’e transfer oluyordu. Ancak bu transferin artçı sarsıntıları onun ayrılışından sonra da sona ermedi. Londra takımından ayrılma nedenini “kupalar kazanmak” olarak açıklayan Samir Nasri ile Arsenal taraftarlarının yıldızı hiç barışmadı.
Arsenal kulübü, Nasri’nın transferinden 13 milyon Sterlin kazandı…
Nasri ile birlikte Arsenal’den ayrılan, 26 Temmuz 1985 doğumlu Fransız solbek Gael Clichy, Wenger’in radarına henüz 16 yaşında Cannes takımında forma giyerken girmişti. 2003 senesinin Haziran ayında, genç futbolcuyu evinde ziyaret eden teknik direktör ailesini de ikna ederek onu kadrosuna kattı. Arsenal’de 2010-2011 sezonunun sonuna kadar 187 maça çıkan, 1 Premier Lig Şampiyonluğu, 1 Federasyon Kupası kazanan Gael Clichy Manchester City’e transfer olurken, Wenger’in takımı da 7 milyon Sterlin kazandı.
Ve Robin Van Persie… Wenger’in takım kadrosuna katıp parlattığı bir yetenek daha 2012-2013 sezonunun başında Manchester şehrinin yolunu tutuyor; 29 yaşındaki forvetin transferinden Arsenal’in kasasına 24 milyon Sterlin giriyordu. 2004 senesinin Mayıs ayında Feyenoord’un forvet için istediği 5 milyon Sterlin tutarındaki transfer ücreti pazarlıklar sonucu 2,75 milyona indirilmiş; Hollandalı golcü 8 Ağustos 2004 tarihinde Manchester United’a karşı ilk maçına çıkmıştı. 24 Eylül 2011 tarihinde Bolton Wonderers’a iki gol atarak Premier Lig’de 100. golünü kutlayan golcü, o gün kulüp tarihinde 100 gol atmış 17. futbolcu olarak Arsenal unutulmazlarının arasına yazıldı.
Arsenal, Robin Van Persie’nin transferinden 21 milyon Sterlin kazandı…
***
Geçenlerde Odatv’de yayımlanmış bir yazıma gelen okuyucu yorumlardan birinde, “Arsenal’ın Premier Lig’de kaç şampiyonluğu var ki?” cümlesini okumuştum; bizim taraftarın futbola bakış açısını pek güzel özetliyordu. Başarıyı sadece şampiyonluk olarak gören taraftarlık anlayışı! Tam da Beşiktaş’ın borcunun 225 Milyon Euro (520 milyon TL) olarak açıklandığı zamanlarda… Oysa Arsenal, 2004 senesinden beri şampiyonluk yaşamamış olsa da Premier Lig’i her sezon ilk dört içinde bitirerek son 14 sezonda hep Şampiyonlar Liginde yer aldı. Şampiyonlar liginde final oynadı. Ayrıca bu sürede Avrupa futbolunun en görkemli stadlarından birine sahip oldu. Günümüzde Emirates Stadı’nda oynadığı maç başına geliri 3 milyon Sterlin’in üzerinde… Kulübün kombine biletine sahip olabilmek için bekleme süresi yaklaşık sekiz sene…
Şimdi sorun kendinize, Beşiktaşlı olsanız bir sezonluk şampiyonluk mu mutlu ederdi sizi, yoksa Wenger’in 1996 senesinden günümüze yarattığı Arsenal felsefesi mi?
Ziya Adnan
7 Ekim 2012