Vah Popescu…
Uzaklardan…
1984 senesinde başlayan futbol kariyerinde Tottenham Hotspurs, Barca, Galatasaray dâhil dokuz takımda top koşturdu, 9 Ekim 1967 doğumlu Romen stoper. Işıltılı kariyerinde dört ülkede dört şampiyonluk yaşarken 2000 senesinde Galatasaray’la UEFA Kupasını, ardından Süper Kupayı kazandı. Romanya Milli Takımının en fazla forma giymiş futbolcusu olmasının yanı sıra, 1989-2001 arasında ülkesinin en iyi futbolcu sıralamasında hep ilk dört içinde yer almış, üç Dünya Kupasında, iki Avrupa Şampiyonasında boy göstermiş. 2000 senesinin UEFA Kupası finalinde, seri penaltılarda attığı son penaltıyla Galatasaray’a tarihinde hiç yaşamadığı başarıyı yaşattığını, yakın geçmişte Romanya Milli Takımının gelmiş geçmiş en iyi 11’ine seçildiğini hatırlatalım…
2003 senesinde futbolu bırakıp, günümüzün gözde mesleği menajerlik işlerine girmiş Gheorghe Popescu. Hikâyenin sonrası hazin. Mart ayının ilk günlerinde, ülkesinde görülen davada 1999 ila 2005 yılları arasında gerçekleşen 12 transferde usulsüzlük yaptığı, para akladığı, vergi kaçırdığı gerekçesiyle üç sene 1 ay hapse mahkûm edildi. Adı geçen transferlerde, futbolcuların Dinamo Bucharest, Rapid Bucharest, Otelul Galati ve Gloria Bistrita takımlarından başka ülke takımlarına transfer olduğu, transfer ücretlerini düşük göstererek devletten 1,7 milyon Euro vergi kaçırdığı, ayrıca Romen kulüplerinin bu transferlerden 10 Milyon Euro’ya yakın para kaybettiği iddia edilmiş. O transferler içinde Galatasaray’a, o dönem Rapid Bükreş’te forma giyen Florin Bratu’yu getirdigini hatırlıyoruz. Habertürk gazetesindeki köşesinde konu üzerine yazan Atilla Türker, mahkeme kayıtlarında yer alan iddiaya göre, 630 bin dolarlık Bratu’nun, Galatasaray’a 2 milyon 750 bin dolara transfer olduğunu anlatıyor ve soruyor: Galatasaray 2 milyon 750 bin dolar verdiğine, Rapid Bükreş’in kasasına 630 bin dolar girdiğine göre… Aradaki 2 milyon 120 bin dolar nerede?
O sorunun cevabını verecekleri beklerken (ki hiç umudum yok!) hatırlayalım yakın geçmişte içeri düşmüş futbol simsarlarını, anlatalım hazin hikâyelerini…
Ada futbolunun en eski kulüplerinden Derby County, nam-ı diğer “The Rams” (Koçlar). 2009 senesinin Temmuz ayında futboldan sorumlu iki direktörü, Andrew Mackenzie ve Murdo Mackay kulübe ait 440 bin sterlini zimmetlerine geçirmek suçundan üç yıl hapse mahkûm oldu. Kulübün avukatı David Lowe da kara para akladığı gerekçesiyle iki senesini hapiste geçirdi. Kulüp, mahkeme kararının açıklanmasından sonra 375 bin sterlinin direktörleri tarafından geri ödenmesini talep ederken, iki direktör futbol yöneticiliğinden beş yıl süreyle men edilmişti…
27 Şubat 1960 doğumlu Hong Kong’lu iş adamı Carson Yeung 2009 senesinin Ekim ayında Birmingham City’i aldığında mavili takıma gönül verenler umutlanmıştı, eski günlerine dönmenin hayaliyle. Ne de olsa yeni başkan, yeni vizyon, yeni transferler, sıcak para demekti. Alt liglerde geçen çileli günler bitecek, takım bıraktığı yere dönecekti. Ama beklendiği gibi gitmedi işler. Geçtiğimiz senenin Mart ayında Hong Kong mahkemesi tarafından kara para aklama ve vergi kaçırma suçundan 6 sene yedi Yeung. 2001-2007 seneleri arasında banka hesaplarına giren çıkan para 55 milyon Sterline yakındı…
17 Temmuz 1977 doğumlu Leeds taraftarı David Haigh 2013 senesin Şubat ayında külübünün yönetim kuruluna, kısa süre sonra da futbol direktörlüğüne getirildi. Bilirsiniz işte, her taraftarın hayalidir çocukluğundan beri gönül verdiği takımın geleceğinde söz sahibi olmak. Ama onun hikâyesi beklendiği gibi mutlu sonla bitmedi. 2014 senesinin baharında kulübe ait 4 milyon sterlini sahte fatura karşılığında kendisine ait başka bir şirkete aktarma suçundan Dubai’de tutuklandı… Karıştığı yolsuzluk, kulüpte yapılan sıradan bir mali denetim esnasında ortaya çıkmıştı…
Yeri gelmişken, bir zamanlar İngiltere Milli Takımının ve Barcelona’nın da teknik direktörlüğünü yapmış El-Tel lakaplı Terry Venables’ı da hatırlamadan geçmeyelim. Tottenham Hotspurs’de teknik direktör iken, futbolcu transferlerinde gerçek rakamları bildirmediği, vergi kaçırdığı için aylarca mahkemelerde sürünmüş, yüklü bir cezayı da ödemek zorunda kalmıştı. 14 Mayıs 1993’de Tottenham kulübündeki işine son verildi. Bir süre ‘zorunlu’ nedenlerle İngiltere Milli Takımı’nın teknik direktörlüğünü yapsa da futbol kamuoyunun baskısına dayanamayıp 1996 Avrupa Şampiyonasından sonra istifa etti. Sonraları hiçbir kulüpte çalışma fırsatı bulamadı…
***
Tam rakam kesin olarak bilinmese de ülke futbolunda 3000’e yakın futbol menajeri ve yöneticisi olduğu biliniyor. Yönetici, menajer işbirliğinde transfer dönemlerinde kasası boşaltılmış kulüplerimizin gırtlağına kadar borç batağında olduğu da malumunuz. Aynı kulüpten üç kere sözleşme imzalayan, adı sanı duyulmamış futbolcuları çılgın paralar karşılığında kulüplere pazarlayan, kısacası ne ararsanız var Türk futbolunda. Yolsuzluk batağında, bankaları batırılmış, denetimsizlik yüzünden naylon faturalarla milyonlarca dolarları çarpılmış bir coğrafyanın futbolu da yolsuzluktan nasibini fazlasıyla alacaktır haliyle. Düşünsenize, bizim kulüplerimiz de şöyle hakkıyla bir denetlense, Popescu’nun hikâyesini aratmayacak, Derin Futbol’da günlerce konuşulacak ne malzeme çıkar, kim bilir!
Ziya Adnan
1 Nisan 2015