Unutulmuş bir futbol hikâyesi: Granata Kelebeği

Uzaklardan…

İtalyan gazeteci Gianni Brera, Gigi Meroni için “Çoğunluğun kurallarla yaşamayı şartsız kabul ettiği içe dönük siyah beyaz yıllarda, o sosyal özgürlüğün, boyun eğmeyişin, asiliğin, farklılığın sembolüydü…”diyor.

Futbol oynadığı yıllarda ‘Butterfly’ (Kelebek) lakabıyla nam salmış, yeşil sahalarda her iki kanatta da hızlı, telefon kulübesinde bile adam geçebilen zarif futbol cambazı. Futbolsuz kaldığımız zamanlarda hatırlayalım İtalyan futbolcunun hazin hikâyesini…

Takvim yaprakları 24 Şubat 1943’ü gösterirken Alp dağlarının kıyısında, günümüzde 85 bin nüfuslu Como şehrinde dünyaya gelmiş. Henüz iki yaşında kaybetmiş babasını, annesi Rose hayatın tüm zorluklarına karşı büyütmüş onu ve iki kardeşini. Futbola merak saldığı çocukluk yıllarında şehrin takımı Como’nun miniklerinde top koşturmaya başlamış. Henüz 17 yaşında, o yıllarda 2. Ligde mücadele eden takımın ilk on birinde sahaya çıkmaya başlamış. İki sezon sonra, 1962’de Genoa’ya transfer olmuş. İlk sezonunun sonunda bir maç sonrası doping testini kabul etmemesi nedeniyle kısa bir süre uzak kalmış yeşil sahalardan. O maç sonrasında üç takım arkadaşının dopingli çıkıp ceza alması tarihe düşen notlar… Futbol sahalarında parladığı zamanlar Torino yılları. Kuruluşu 1906’ya dayanan, ‘Il Toro’ (Boğa), lakaplı bordolu takımı da yâd edelim bu vesileyle. İtalyan futbolunun 1940’lı yıllarında fırtına takımıymış. O yıllarda ‘Il Grande Torino’ (Büyük Torino) olarak nam salmışlar. 1942’den 1948’e kadar arka arkaya dört şampiyonlukları var. Makûs kaderleri o talihsiz kazayla değişmiş, 4 Mayıs 1949’da Benfica ile oynadıkları maçtan dönen takımın uçağı Torino yakınlarındaki Superga tepesine çarpmış ve futbolcuların, antrenörlerin, yöneticilerin bulunduğu uçaktaki 31 kişi hayatını kaybetmiş. Büyük itibara sahip kulübün yaşadığı trajedi, yalnız İtalya’da değil dünya basınında da geniş yer bulmuş. Cenazelerin kaldırıldığı gün Torino sokaklarını bir milyon kişi doldurmuş…

İTALYA’NIN BEST’İ

Futbolcuya dönersek, Torino’nun efsane teknik direktörü Nereo Rocco, onu 1964-65 sezonun başında transfer etmiş ve kısa sürede taraftarın gözdesi olmuş. Sağ kanatta mekik misali işliyor, inanılmaz sürati ile rakip savunmaları dağıtıyor, müthiş ortaları, lokum gibi paslarıyla takım arkadaşlarına pozisyonlar hazırlıyormuş. ‘La Farfalla Granata’ (Granata Kelebeği) lakabıyla anılmaya başlanması o yıllara denk gelir. Manchester United efsanesi George Best’le kıyaslanırmış sıklıkla, İtalya’nın Best’i derlermiş, onun kadar yetenekli, onun kadar hırçın ve en az onun kadar popüler. Uzun saçları, kirli sakalı, hippi görüntüsü, hızlı arabalara, kadınlara, alkole, bir de Beatles’a olan düşkünlüğüyle 60’larda ün yapmış yeşil sahalarda. Tıpkı Best gibi, o da zaman zaman ters düşmüş hocalarıyla, malum hippi dediğin aykırıdır, düzene başkaldırır. 1965’te Dünya Kupası eleme maçlarının oynandığı zamanlarda İtalya teknik direktörü Edmondo Fabbri futbolcusunun uzun saçlarına fena takmış ve kesmesini istemiş. “Asla!” demiş futbolcu, “Ben saçlarım uzunken de iyi top oynayabilirim.” İtalyan basını tarafından uyumsuzluğu nedeniyle dozu kaçmış eleştirilerin hedefi olduğu zamanlarda, takım arkadaşı Fabrizio Poletti ile birlikte şehrin en kalabalık meydanında, izleyenlerin şaşkın bakışları arasında, tasma taktığı ve mayo giydirdiği tavuğunu yürüyüşe çıkarmışlığı var.

O yılları ve futbolcuyu iyi tanıyan İtalyan gazeteci Gianni Brera’ya kulak verelim: “Çoğunluğun kurallarla yaşamayı şartsız kabul ettiği içe dönük siyah beyaz yıllarda, o sosyal özgürlüğün, boyun eğmeyişin, asiliğin, farklılığın sembolüydü…

Büyük golcü olmamasına karşın, önemli maçlarda müthiş golleriyle öne çıkmış. 1967’nin mart ayında San Siro’da, Serie A lideri ve evinde üç sezondur yenilgi yüzü görmemiş İnter’e attığı gol onlardan biri. Torino o tarihi maçı 2-1 kazanmış… O maçta İnter’in sol beki Giacinto Facchetti’nin üzerinden aşırarak uzak köşeye bıraktığı golden sonra, savunmacının elleri belinde, “Bu gole ne yapabilirdim ki!” bakışı futbolun en güzel karelerinden biridir ve bir futbol dehasının izlerini taşır…

1967’de 750 milyon Liret karşılığında Juventus’a transfer olacağı söylentileri üzerine Torino taraftarları başkanın evini ve ofisini basmış. Fiat fabrikası işçilerinin de boykot tehdidi karşısında geri adım atan Torino ve Juventus yönetimi (Juventus başkanı Gianna Angelli’nin o yıllarda Fiat’ın başkanı olması kayda değer) bu transferden vazgeçmiş. Ancak milli takım kariyeri hayal kırıklığı. İlk kez 1965’te Polonya’ya karşı forma giyen futbolcu kariyerinde sadece 6 maçta milli formayı giyebilmiş. 1966 Dünya Kupasında, daha ilk turda Kuzey Kore’ye karşı yenilerek elendikleri maçtan sonra yenilginin sorumlusu olarak gösterildiği, bu yüzden teknik direktör Meroni ile arasının açıldığı yazılır…

BEKLENMEDİK SON

15 Ekim 1967’de Sampdoria’ya karşı oynadığı ve takımın 4-2 kazandığı maç onun son maçı olmuş. Maçtan sonra takım arkadaşı Fabrizio Poletti ve kız arkadaşlarıyla birlikte yemekte buluşup galibiyeti kutlayacaklarmış. Ama kader o gün onu hiç beklenmedik şekilde yakalamış. Restoranın önüne arabasını park ettikten sonra karşıya geçerken bir araba çarpmış ve havaya savrulan futbolcuya ikinci bir araba çarparak ölümüne neden olmuş. İşin hazin yanı, ona çarpan ikinci arabanın, Fiat 124 Coupe’nin şoför koltuğunda oturan 19 yaşındaki Attilio Romero’nun koyu bir Torino taraftarı olması. Evinin duvarlarında hayran olduğu futbolcunun fotoğrafları asılıymış. O gün her maçta olduğu gibi tribünlerde yerini almış, hayran olduğu futbolcuyu alkışlamış. Kazadan sonra arabasında çok sevdiği futbolcunun fotoğraflarını bulmuşlar…

24 yaşında, bir trafik kazası sonucu hayatını kaybeden Gigi Meroni’nin cenazesine 20 bin kişi katılmış. Ölümünden bir hafta sonra oynanan Torino derbisini Torino 4-0 kazanırken bu onların Juventus’a karşı aldıkları en farklı galibiyet olmuş. O maçta Torino’nun son golünü atan Alberto Carelli, Meroni’nın 7 numaralı formasını giyiyormuş. Maçtan sonra kızgın Juventus taraftarlarının Meroni’nin mezarını tahrip ettiğini, o olaydan sonra iki takım arasındaki husumetin derinleştiğini hatırlatalım. O tarihten sonra oynanan Torino derbileri sıklıkla büyük olaylara vesile olmuştur…

“KATİL” TEZAHÜRATLARI

Attilio Romero’ya gelince… Kazadan sonra bir süre gözaltında tutulmuş ve serbest bırakılmış. Üniversiteyi bitirdikten sonra Fiat‘ın basın ofisinde işe başlamış ve zaman içinde yükselerek şirket içinde CEO danışmanlığı dâhil olmak üzere üst düzeylerde görev almış. Ama hikâyenin can alıcı noktası 2000 senesinde… O sene çocukluğundan beri sevdalısı olduğu takımın, Torino’nun başkanlığına getirilmesi. Ama takım taraftarları bir türlü affetmemiş futbolcularının ölümüne neden olan başkanı. Başkan olduğu 5 sene boyunca, maç günleri Torino tribünlerinde onu hedef alan “Katil” tezahüratları yükselmiş. 2005’te başkanlığı bırakan Romero, Tuttosport gazetesine verdiği röportajda o kazanın hayatını değiştirdiğini, kendini hep suçlu hissettiğini, çok sevdiği bir insanın ölümüne neden olduğu için herkesten özür dilediğini söylüyordu. 2008’de, Torino başkanlığını bıraktıktan üç sene sonra, başkanlık döneminde karıştığı yolsuzluk nedeniyle yargılandı ve 2 yıl 8 ay hapis yattı…

Zıya Adnan

14 Temmuz 2022