Oysa bize hiçbir zaman çok uzak olmadı ki futbolda şiddet…

Oysa bize hiçbir zaman çok uzak olmadı ki futbolda şiddet…

Uzaklardan…

Beşiktaş-Galatasaray maçında yaşananları siyasete bağlayanların çoğunlukta olduğunu biliyoruz; kimilerine göre “Gezicilerin” artçı sarsıntıları, kimilerine göre 1453 Kartalları’nın marifeti… “Tribünlerde siyaset istemiyoruz!” diyenlerin sahada “Rabia” işareti yapan futbolcuya alkış tuttuğu, Süper Kupa’yı bir siyasinin verdiği, futbol statlarına siyasilerin adlarının verildiği bir coğrafyada siyaseti spordan ayırmak artık pek mümkün görünmüyor ne yazık ki. O yüzden bakalım önümüzdeki maçlara…

Onca toz dumandan sonra “Ağır ceza geldi!” diyorlar ya, bakmayın, nasılsa ülke futbolunda en ağır ceza seyircisiz oynama alışkanlığı. Kafayı yayıncı kuruluşla, parayla, şişirilmiş toz duman derbilerle fena bozmuş beter bir düzende verilen ceza en ağırından dört maç; o da tahkimden döner, unutulur gider zamanla. Ucunda puan silme olmadıktan sonra sürer gider bu işler; futboldan soğutan ne varsa zaman içinde tam ortasında buluverirsin kendini, unutmaya ve unutturmaya şartlanmışlar diyarında…

***

Aslında bizim topraklara çok da uzak olmayan bir mesele futbol şiddeti; hani “futbolun içinde bu da var” dedirten cinsten. Yaşı yetmeyenler bilmez ama ülke futbol tarihinin en korkunç hadiselerinden biri 17 Eylül 1967’de, tribünlerde 21 bin taraftarın yer aldığı Kayserispor-Sivasspor arasındaki maçta yaşanmıştı. Maçın oynanacağı gün Sivaslıların 20 minübüs, 40 otobüs ve trenle Kayseri’ye akın ettiği, karşılaşmanın 20. dakikasında Kayserispor takımının futbolcusu Küçük Oktay’ın attığı golün fitili ateşlediği anlatılır. 43 kişinin ölümü, yüzlerce kişinin yaralanmasıyla sonuçlanan tribün olaylarından sonra iki takıma da 17 maç saha kapama cezası verilirken, takımların 5 yıl boyunca aynı gruplarda futbol oynamaması kararı alınmış.
Maçta 40 kişinin öldüğü haberi kısa sürede yayılınca iki şehir arasında düzenlenen otobüs seferleri iptal edilmiş, giriş ve çıkışlar yasaklanmış. O günlerde Başbakan Süleyman Demirel, Rusya’ya yapacağı ziyareti ertelemiş. Dönemin spor bakanı, Türkiye İkinci Ligi’nin iptal edilmesi gerektiğini savunurken, olayları iyi yönetemediği için Kayseri Valisi ve Emniyet Müdürü görevlerinden alınmış.

İki takım arasında yarım kalan maç 1968 yılında Ankara’da oynanmış ve Kayserispor o maçta 1-0 galip gelmiş. Bu maçın ardından uzun süre Kayserispor ve Sivasspor’un aynı gruplarda mücadele etmediğini hatırlatalım…

***

Bu kanlı maçın bir benzeri 25 Haziran 1969 tarihinde Kırıkkalespor ve Tarsus İdman Yurdu takımları arasında oynanan 3. Lig karşılaşmasında yaşanmış. Aslında 8 Haziran’da oynanması gereken maç, karşılaşma öncesinde ısınmak için sahaya çıkan iki ekibin oyuncuları arasında kavga çıkması nedeniyle 25 Haziran’a ertelenmiş. O tarihi maçta, Kırıkkalespor, Tarsus İdman Yurdu’nu yenmesi durumunda şampiyon olacakmış. Maç önemli anlayacağınız! Haliyle takımlarına destek vermek üzere 10 otobüs dolusu Tarsus İdman Yurdu taraftarı Kırıkkale’ye gelmiş. O maç öncesinde Kırıkkale-Ankara arası yol kenarındaki yüksek tepelerde “Tarsuslulara ölüm!” yazıları göze çarparmış.

Ve işte o gergin ortamda başlamış maç. 90. dakikada, durum 1-1 iken hakem Ertuğrul Dilek Kırıkkalespor lehine penaltı verince ortalık fena karışmış. Tarsus İdman Yurdulu oyuncuların sert itirazları ve uzun duraklamadan sonra penaltıyı kullanmak için topun başına Kırıkkalespor’lu Burhan gelmiş. Statta nefesler tutulmuş, taraftarlar golle birlikte gelecek şampiyonluğa odaklanmış. Gerilim o derece. Ancak Burhan penaltıyı kaçırinca film kopmuş. Maçın bitiş düdüğüyle birlikte iki takım futbolcuları birbirlerine girmiş. Olaylara taraftarların da karışması sonucu orta açıkan bilanço şöyle: Dört ölü, yüzlerce yaralı…

***

Bu yazıyı okurken, “Ama İstanbul derbisinde kimse ölmedi ki!” diyenler olacaktır elbet, şaşırmam. Çoluk çocuk yedi kişinin adliyenin önünde kan davası uğruna kurşuna dizildiği zamanlarda, yarım kalmış bir futbol maçının gazetelerde daha büyük puntolarla yer bulduğu, televizyon kanallarında günlerce hararetle tartışıldığı beter bir düzenden söz ediyoruz sonuçta. Kafayı futbolla fena bozmuş, ölümü bile hiçe sayan yitik düzenden. Akşamları yemek masasında, televizyon kanallarında yan yana dizilen ölüleri izleyerek büyümüş, hemen her gün trafik kazalarında, kan davalarında ölenlerin kanlı haberlerini dinlemeye alışmış, hikâyenin en başından şiddete fena alıştırılmış, Kurtlar Vadisi’yle yetişmiş, yeşermiş çocuklar diyarında.

Oysa meselenin özü şudur: Hayatın içinde ne kadar şiddet varsa, futbolda da o kadar var. Tarihine baksan adına futbol denilen şeyin futboldan başka her şeye benzediğini; “Vur kır parçala! Bu maçı kazan!” tezahüratının içimizin en derin yerine işlediğini görürsün aslında. O yüzden bakmayın bizim gazetelerde, “Futbolun kara günü!” gibi trajikomik başlıklara. Sanırsın yazanlar İsviçre’de yaşıyor, sanırsın ülkenin şiddetle hiç bağı olmamış, sanırsın her şey hep dingin, her şey hep güllük gülistanlık, öylesine huzurlu. Oysa tarihine bir baksan…

Velhasıl bu meseleyi de uyduruktan seyircisiz oynama cezasıyla geçiştirdiniz nasılsa; tıpkı şike sürecini o ezelden kirli halının altına süpürdüğünüz gibi. Bütün mesele para, bütün mesele kurgulanmış futbol, yayıncı kuruluşun saadeti olunca…

O yüzden naçizane önerim, futbolda şiddet sanki daha önce hiç olmamış, hiç yaşanmamış gibi davranmayın; saha kapatmayı, seyircisiz oynamayı ağır ceza olarak yutturmayın. Malum, radikal kararlar almadıkça ne taş değişir, ne hamam bizim diyarlarda…

Ziya Adnan
10 Ekim 2013

FutboldaSiddet