Önümüzdeki maçlara değil, borçlara bakarken…

Önümüzdeki maçlara değil, borçlara bakarken…

Uzaklardan…

Ermenek’te yaşanan maden faciasından hemen sonra… Televizyon ekranlarındaki yaşlı adam, “Gitti mi bizim oğlan şimdi?” diye soruyordu; yüzünde çaresizliğin derin izleri. Sonra günler geçti, umutla bekledi toprağın altında kalmış oğlunun dönmesini. Sonra… Sonra bir kez daha gördük onu ekranlarda, gazete sayfalarında, ayağında parça parça olmuş siyah lastik ayakkabılarıyla… Oğlunu toprağa veriyordu yoksulluğun kader olduğu, itibarın saraylarla, medeniyetin duble yollarla, AVM’lerle ölçüldüğü topraklarda. Aynı saatlerde Ak-Saray’ın oda sayısını, aylık masrafının 700 bin Lira olduğunu yazıyordu gazeteler. Ne denir ki şimdi? İnsanın içini acıtan karelere, o gazete sayfasına bakarken ne denir? Hangi cümle hakkıyla anlatır ülkenin geldiği noktayı? Herkesin kendi ölüsüne ağladığı, birileri daha zenginleşsin diye birilerinin öldüğü bu yitik düzene ne denir? Bir cinnet hali aslında ülke, her şeyin ranta dönüştüğü beter bir cinnet hali…

Neyse… Hiç anlamadığımız, anlayamadığımız, anlayamayacağımız “Yeni Türkiye” manzaralarını bir tarafa bırakıp dönelim konumuza…

5 Şubat 1884 tarihinde kurulmuş Derby County. Ada futbolunda lakapları ‘The Rams’ (Koçlar). East Midlands bölgesinde yer alan Derwent nehrinin kıyısına kurulmuş, 2011 sayımında 248.700 nüfusa sahip o küçük şehrin takımı. “Küçük” dediysek yanlış anlaşılmasın, Derby County 1888 senesinde kurulan İngiltere futbol liginin 12 kurucu takımları arasında. Maçlarını oynadıkları iPro Stadı 33.500 kapasiteli ve geçtiğimiz sezon 23 bin sezonluk bilet satmışlar. Lakapları da şehirde yer alan askeri birliğin maskotu “Koç”tan geliyor. Hatta karargâhta askerlerin söylediği halk arasında iyi bilinen şarkıları bile varmış o dönemde: “The Derby Ram” (Derby’nin koçu)!

2014/2015 sezonunda Championship’te mücadele ediyor, 2008 senesinde düştüğü Premier Lig’e yeniden dönme umuduyla. Uzun tarihinde ikbali de idbarı da görmüşlerden siyah beyazlı takım. Tarihinin en karanlık dönemi muhtemel 2009 senesi. O sene futboldan sorumlu iki direktörü, Andrew Mackenzie ve Murdo Mackay kulübe ait 440 bin Sterlini zimmetlerine geçirmek suçundan üç yıl hapse mahkûm olmuş. Kulübün avukatı David Lowe da kara para akladığı gerekçesiyle iki sene hapiste yatmış. Kulüp, mahkeme kararının açıklanmasından sonra 375 bin Sterlinin direktörleri tarafından geri ödenmesini talep ederken, iki direktör futbol yöneticiliğinden beş yıl süreyle men edilmiş…

***

Günümüzden 150 sene önce, 1864 senesinde kurulmuş “The Dragons” (Canavarlar) lakaplı Galler kulübü Wrexham FC, günümüzde İngiltere’nin amatör liglerinden birinde mücadele ediyor. Onların da tarihlerinde karanlık günleri olmuş elbet; kulüp direktörlerinden Paul Retout ortağı olduğu bir şirkete 60 bin Sterlinlik sahte fatura kesme suçundan yargılanmış ve 16 ay hapis cezasına çarptırılmış…

Birmingham, İngiltere’nin West Midlands bölgesinde yer alan, başkent Londra’dan sonra ülkenin en kalabalık ikinci şehri. O şehrin 1875 senesinde kurulmuş mavi beyazlı takımı Birmingham City FC günümüzde Championship’te alt sıralarda, kümede kalma savaşında. İş hayatına çocuk yaşlarda berber olarak başlamış, 2009 senesinde kulübü satın almış Çinli iş adamının futbolla olan ilişkisi yabana atılmayacak cinsten. 2011 senesinin Haziran ayında Hong Kong’da kara para aklama suçundan tutuklanmış ve mahkeme sonucunda 6 sene hapse mahkûm edilmiş…

Crawley Town, İngiltere’nin alt liglerinde mücadele eden, 6 bin kapasiteli Broadfield Stadı’nın ev sahipliğini yaptığı kendi yağıyla kavrulan bir kasaba takımı. Takımın başkanlığını yapmış 33 yaşındaki iş adamı Azwar Majeed vergi kaçırdığı gerekçesiyle 2009 senesinde yargılanıp, üç sene hapis cezası aldı…

***

Ve gelelim bizim topraklara…

Süper Lig’de oynadığı dönemlerde bile ulusal medyada fazla yer bulamayan Ankara’nın 104 yaşındaki sarı lacivertli kulübü bu yazının yazıldığı saatlerde 2. Lig kırmızı grupta. Gözlerden, gönüllerden uzak, kimsesizler yurdunda terk edilmiş ölümü bekleyen yaşlı hasta misali yaşam savaşında. Kulübün borcunun 100 milyon liraya yakın olduğunu yazıyor bir kaç satırda gazeteler. Topçuların gece hayatı bile daha fazla yer buluyor o köklü çınarın yanında. Nicedir borçları yüzünden transfer yasağı getirilen kulüpte bir başkan gidip diğeri geliyor ama ne fayda!

Bu borcun nasıl oluştuğunu, köklü tarihinde üç İstanbulludan sonra ülkenin en üst liginde en uzun süre yer almış kulübün, üstelik elden çıkardığı onca futbolcuya rağmen (Hasan Şaş, Ahmet Yıldırım, Augustine, Umut Bulut, Adem Koçak, Gökhan Emreciksin, Sapara, Sestak, Vittek bir çırpıda aklıma gelenler) nasıl bu duruma düştüğünü, bunun sorumlusunun kimler olduğunu yazmıyorlar nedense. Medeni bir ülkede olsa meclis araştırmalarına konu olacak bir borç hikâyesi görmezden geliniyor muhtemel kimselerin canını sıkmama adına. O sürekli dillerinden düşürmedikleri futbolun marka değeri borç batağında yok olmuş kulüp mezarlıkları üzerine kurulacak bu gidişle. Lakin dağın taşın zeytin ağacı olduğu bir ülkede, yüz yıllık ulu bir çınar devrilmiş, kimin umurunda!

Kimilerine göre, kulübün 12 sene başkanlığını yapmış, o sürede otuza yakın teknik direktörle çalışmış, her sene gerçekleşen göstermelik kongrelerde eş dost, akraba oyları ile seçilmiş, istenmeyen, sevilmeyen Fenerbahçe kongre üyesi kır saçlı adam bu vebalin sorumlusu, kimilerine göre de ondan sonra gelen Gökçek familyası. Naçizane görüşüm, Gökçek ailesinin kulüp adına sebep değil sonuç olduğu. Onların Ankaragücü’ne el atışı, canı sıkılmasın diye biricik oğluna “Championship Manager” oyununu alan paralı bir baba ve oğlunun hikâyesi en fazlasından. Asıl ilginç olanı, Cemal Aydın döneminde, kulübün kapısından 140’ın üzerinde yabancı futbolcu gelip geçmiş olması… Takıma gönül verenler, o futbolculara ve menajerlerine verilen paraların miktarlarını asla öğrenememiş. Bizim şeffaf (!) kulüp yöneticiliğinin fotoğrafı…

Bilirim, sevmeyeni çoktur Ankara’nın sarı lacivertli kulübünün. Ama bir futbolsever olarak önümüzdeki maçlara değil, borçlara bakarken sorun kendinize, tarih en büyük yargıç olsa bile böylesine karanlık bir hikâye en azından derin bir soruşturmayı hak etmiyor mu?

Ziya Adnan

24 Kasım 2014