Mesut Özil: Arsenal makinesinin hayaleti…

Uzaklardan…

2013 senesinin Eylül’ünde 50 milyon Euro karşılığında Arsenal’in saflarına katıldığında tarihin en pahalı Alman futbolcusu olarak geçmişti kayıtlara. Küçük yaşlarda yeteneklerini “maymun kafesi” diye bilinen tel örgülü dar alanlarda geliştirmiş, lokum misali paslar vermeyi, temponun hiç düşmediği maçlarda en zor pozisyonlarda goller yaratmayı o kafeslerde öğrenmişti. Arsenal’e geldiğinde 27 yaşındaydı; futbolcunun en verimli çağı. 11 numaralı formayı verdi kendisine profesör, futbolun en yaratıcı oyuncularından birini takıma kattığı için mutlu olduğunu dile getiriyordu. Arsenal öncesinde Real Madrid’de yıldızı parlamış, Avrupa’nın beş büyük liginin en yaratıcı oyuncusu olarak ilk sırayı almıştı. Eski takım arkadaşı Ronaldo ağıt yakmıştı arkasından…İlk sezonunda 40 maçta 7 gol ve 13 asistle parlıyordu. Arsenal ligi 4. sırada bitirip Şampiyonlar Ligi vizesi almış, o sezon Federasyon Kupasını kazanmıştı. İkinci sezonunda daha az sayıda maçta forma giyerken (33), sezonu 5 gol ve 9 asistle tamamlıyor, bir sonraki sezonda 8 gol, 20 asistle takımda sezonun en iyisi seçiliyordu…

Sonra düşüş başladı, “Bazı umutlar başka zamanlarındır” der şair ama zaman geçtikçe umutları azaltıyordu. 2014 senesinin Şubat’ında Şampiyonlar Ligi maçında Bayern karşında kaçırdığı penaltı sonrasındaki vücut dili mental olarak güçlü olmadığını göstermişti görmesini bilenlere. O penaltıdan hemen sonra takımın yıldızını oyundan almıştı Wenger. Yetenekliydi, sezgisel futbol zekâsına diyecek yoktu, çok iyi bir takımı rüya takım yapabilirdi ama iyi bir takımı çok iyi yapacak, kaptan olacak özelliklere sahip değildi. O takımın taraftarları Vieira, Adams gibi cesur yürek kaptanları görmüştü, Özil onların yanında çocuk kalırdı! Oyunu iki yönlü oynayamıyordu, savunma yönü hiç yoktu, oyundan çabuk düşüyor, zayıf olduğu yanları geliştirme adına çaba harcamıyordu. Oysa onunla birlikte futbol kafeslerinde hünerlerini geliştirmiş Boetang kardeşler, Galatasaray’da yıldızı parlamış Sneijder savaşmayı da öğrenmişti. Eksiklerine rağmen kulüp tarihinin en cömert sözleşmesine imza atmış, Bergkamp, Vieira, Henry gibi efsaneleri geride bırakmıştı.

Sahadaki futbolu kadar özel hayatı da hep tartışma konusu oldu. Almanya Mili Takımında oynamayı tercih ediyor ama her fırsatta Türk olduğunu dile getiriyordu. Ahmet Kaya’nın şarkısındaki gibi yaman çelişkiyi anlatıyordu hikâyesi. Seçim zamanlarında ülkenin siyasileriyle çekilmiş fotoğrafları yer alıyordu gazetelerin sayfalarında, doğup büyüdüğü topraklarda bile tepki çekiyordu. Şairin dizelerini hatırlatıyordu: “Türkiye’de bir Almancı, Avrupa’da hep yabancı!” Eski Türk filmlerindeki gibi, ayrıldığı köyüne en pahalı arabayla dönen, düğününü köyünde yapan, içinde bolca para, bolca şatafat olan ama bir yerleri hep eksik kalacak hüzünlü bir hikâye…

Velhasıl Wenger’in en güvendiği oyunculardan biri 22 senelik hocalık kariyerinin sonunu hazırladı. 2017-18 sezonunun sonunda Wenger Arsenal serüvenini istemeden de olsa noktalıyor, takımı ligi 6. sırada bitiriyordu. 11 numaranın o sezon 13 asisti beş golü vardı. Emery’nin gelişiyle birlikte forma şansı azalmıştı, İspanyol hoca mücadele gücü yüksek, oyunu iki yönlü oynayabilen, savaşçı takım yaratma niyetindeydi. Yetenek olarak daha kısıtlı Guendouzi ve Xhaka ilk 11’de forma bulurken o çoğu maçta kadroya bile giremiyordu. 2018-19 sezonu tam hüsran oldu onun adına, tüm sezondaki asist ve gol toplamı dokuzda kaldı, takımı bir sezon daha Şampiyonlar Ligi’ne hasret kalmıştı. Arsenal’e geldiği günden sonra 100’ün üzerinde maçta forma şansı bulamadı, şans bulduğu maçlarda ise fizik gücü yüksek takımlar karşısında sahada kayboluyor, 90 dakikayı tamamlayamıyordu. Bu sezon yedek kulübesini bile arıyor, dediğimiz gibi belki de bazı umutlar başka zamanlar içindir…

Ekim ayının son pazar günü Arsenal evinde Crystal Palace karşısında. İki takımın da topa eşit derecede sahip olduğu, rakip kaleyi altı kez yokladığı devreyi Arsenal önde kapatıyor. 2. devreye beraberlik için yüklenerek başlayan misafir takım, 50. dakikada Ayew ile golü buluyor. Velhasıl kalesini gole kapatamadığı, iki farkı koruyamadığı maçta iki puan kaybediyor Arsenal, bu kayıplarla ilk dört zor… Madem Özil ile başladık yazıya, onunla bitirelim. “Aslında insanı en çok acıtan şey; hayal kırıklıkları değil, yaşanması mümkünken yaşayamadığı mutluluklardır” demiş Dostoyevski. Sözleri Arsenal makinesinin hayaletine gitsin…

Ziya Adnan

31 Ekim 2019