Nereden Alabilirim? |
“Seyretmek yetmiyor okumak da lazım! Uğur Vardan Hürriyet 28 Ocak 2014 Uzun ömründe ‘ikbali de idrabı da görenler’ var. Kimi eski günlerine ağıt yakarken kimileri manşetlerden düşmeyen… Kimi endüstriyel futbolun zenginliğinde giderek büyürken, kimi zor zahmet ayakta kalmaya çalışan… Kimi pek meşhur, kimi uzaktan aşina, kimi gözden ırak, adı bile bilinmez… Niceleri var.” ‘Söz uçar, yazı kalır…’ Eskiden sadece hafta sonu oynanan lig maçları, hafta ortası ifa edilen kupa serüvenleri ilişkiyi belli bir seviyede tutardı, şimdiyse her geceye yayılan ve gereksizce uzatılan bir yarış var ve asıl hedef, oyunun cazibesinden yararlanarak her daim kâr, kâr, kâr… Hal böyle olunca da etikten çok ‘Durmak yok, yola devam’ öne çıkıyor. Oyunun her limanına uğruyor! Farkındayım, geniş aldım ve asıl olarak varmak istediğim limana yaklaşmak için fazladan turlar attım. Özetle mesele şu: Girişte, çok yakın bir zaman önce çıkmış bir kitabın sunuş yazısından alıntı yaptım. Tanıl Bora-Ziya Adnan ikilisinin (ya da ‘Tandem’inin) ortak yazılarıyla çıkan ‘Kimi Başrol, Kimi Karakter’ adlı çalışma, ‘futbol kitapları’ başlıklı toplama yeni dahil olmuş taze bir soluk. Bora-Adnan ikilisi, koca bir okyanusun farklı sularına girip çıktıkları kitapta 70 yazıyla o çok sevdiğimiz oyunun her bir limanına uğramışlar neredeyse. Belki şöyle özetlersem meseleyi daha kolay anlatırım derdimi: Eğer Simon Kuper’in üslubundan, futbola bakış açısından ve yaklaşımlarından hoşlanıyorsanız bu kitapta benzer bir mantığın izlerini bulacaksınız. Bu âlemde futbolun yazısı çizisi çok az ve her yeni hamle, yeni bir çentik oluyor. ‘Kimi Başrol, Kimi Karakter’ ise ait olduğu topluluk adına derin bir bırakacak çalışma olmuş. Nasıl derler, belki her eve değil ama her aklı başında futbolsevere lazım…”
” Tanıl Bora ile Ziya Adnan’ın birlikte kaleme aldıkları Kimi Başrol Kimi Karak-ter: Kulüp Hikâyeleri adlı kitap futbolla ilgili harika öykülerle dolu. Dünyanın en önemli derbilerinden seçmelerle başlayan çalışma, Ada futbolundan ülkemize kadar farklı coğrafyalardan anekdotları bir araya getiriyor. KİMİ BAŞROL KİMİ KARAKTER: KULÜP HİKÂYELERİ, TANIL BORA-ZİYA ADNAN, DİPNOT YAYINEVİ, 344 SAYFA, 20 TL Baştan söyleyeyim, Kimi Başrol Kimi Karakter adlı kitabı tanıtmak için uzunca bir alıntı yapmak zorundayım. İşin kolayına kaçmaktan değil, “Kulüp Hikâyeleri” alt başlığını taşıyan kitabı çok iyi anlattığı için bunu yapacağım. Yoksa bu kitap üzerine birkaç saat içinde beş ayrı yazı yazabilirim, yayımlatacak yer bulabilmek koşuluyla tabii: “Her futbol kulübü bir nevi roman kahramanıdır. Haydi deyin ki, hikâye kahramanı! Bu kitaptaki yazılar, dünyanın dört bir köşesinden, bu hikâye ve roman kahramanlarının bir öbeğinin resmi geçididir. Nasıl ve nerede başlamış hikâyeleri, renkleri nasıl doğmuş, nasıl büyümüşler ya da önemsizliğe sürüklenmişler, zaman içinde kimler giymiş formalarını, neler kazanmış, neler kaybetmişler, şimdilerde ne yaparlar, ne âlemdedirler, sevdalıları kimlerdir? (…) Futbol birkaç renkten, birkaç büyük takımdan ibaret değil ki. Hep parlak ışıklar altında yaşayanlar var, gözünün feri sönmüşler var. Uzun ömründe ‘ikbali de idbarı da görenler’ var. Kimi eski günlerine ağıt yakarken, kimileri manşetlerden düşmeyen… Kimi endüstriyel futbolun zenginliğinde giderek büyürken, kimi zor zahmet ayakta kalmaya çalışan… Kimi pek meşhur, kimi uzaktan aşina, kimi gözden ırak, adı bile bilinmez… niceleri var.” Evet, Tanıl Bora ile Ziya Adnan’ın birlikte kaleme aldıkları kitapta bu söylenenlerin hepsi, hatta çok daha fazlası var. O kadar ki, futbolun magazin yanıyla ilgilenenler bile unutulmamış diyebiliriz. Kuşkusuz yazarlarımızın böyle bir dertleri yok ama Barcelona savunmasının iki temel direğinden biri olan Gerard Piqu’nin hayat arkadaşı Kolombiyalı ünlü şarkıcı Shakira’nın Real Madrid taraftarı olduğundan haberiniz var mıydı? Sadece bu değil, bunun gibi daha neler neler… Kitap değişik zamanlarda yazılmış yazılardan oluşuyor. İki yazarımız bunları belli bir düzen içinde derlemiş ve ortaya bu eser çıkmış. Dünyanın en önemli derbilerinden seçmelerle başlıyor kitap. Bu da benim için kışkırtıcı bir konu; mesleğimin ahir zamanında dünyanın en büyük 10 derbisini yerinde izleyip bir kitap yazarak mesleğe nokta koymak gibi bir hedef ve özlemim var. Üçüncü dünya savaşının provası Derbiler arasında en çok ilgimizi çeken El Ahli-Zamalek oluyor. Niye ötekiler değil de bu, sorusu gereksiz çünkü başka herhangi bir derbi “Üçüncü dünya savaşının genel provası” olarak nitelendirilmiyor. Bizim Fenerbahçe-Galatasaray derbisi de şiddet yönünden hatırı sayılır bir potansiyele sahip ama yabancı bir gazeteciye “gitmeyin, öldürülürsünüz” denilecek kadar değil. Bu derbiyi konu etmeden Mısır üzerine konuşmuş olamazsınız denilebilecek kadar ileri noktada iş… Kızılyıldız-Partizan derbisi de ondan geri kalır gibi değil… Aralarındaki mezhep ayrılığına karşın Celtic-Rangers rekabeti bunların yanında romantik kalıyor. Zaten Rangers’ın küme düşürülmesi nedeniyle bu derbinin yeniden başlaması için birkaç yıl beklememiz gerekiyor. Roma derbisinde şiddet, nefret ve ırkçılık var. Schalke-Dortmund rekabetinin içinde biraz biz de yer alıyoruz. Ajax-Feyenoord rekabetinin Yahudilerle köylülerin çatışması olarak görüldüğünü işitmiş miydiniz? Brezilya’nın Fla-Flu derbisinin eğlence yanının ağır bastığını kestirebiliriz. Ancak “Brezilya’da futbol, adalet ve demokrasinin ilk öğretmenidir.” gibi önemli bir sözü de atlamayalım. Ardından sertçe bir geçişle Ankara futbolunun haline bakıyoruz. Ankaragücü ve Gençlerbirliği ağırlıklı olarak dünden bugüne yolculuk yapıyoruz. Elbette ki hüzün tarafı ağır basan bir yolculuk bu. Zaten yazarlardan Ziya Adnan ağırlıklı olarak İngiltere’den değişik bakımlardan çarpıcı örnekler verirken, bizdeki fiyasko düzeyindeki aksaklıklara sık sık göndermede bulunuyor. Gerçekten iki dünya arasında o kadar büyük farklar var ve bunlar öylesine aleyhimizde ki, sık sık hatırlayıp hayıflanmamak elde değil. Londra: Bir futbol kıtası Ankara bölümünden “Avrupa’nın Büyükleri”ne zıplıyoruz. Real Madrid, Barcelona ve Bayern Münih’e birer selam çakıp Londra’ya geçiyoruz: “Bir Futbol Kıtası”. Evet, kenti ya da bölgesi filan değil kıtası. Bence de Londra bir futbol kıtası, belki daha da fazlasıdır. Burada o kadar çok futbol romanı ve öyküsü var ki, benzerini ancak bir kıtada bir araya toplayabilirsiniz. “Ada’nın Taşrasından” bölümündeki yazılar da bu iddiayı pekiştiriyor. “Avrupa Taşrasından” bölümünün sürprizi İsveç’teki Süryani takımı. Zaman zaman Türk kökenli oyuncular da bu takımda yer alıyor. Ceyhun Eriş bunların transferle Türkiye’den gideni olarak aralarına katılmıştı… “Dünyanın Taşrasından” bölümünden inanılmaz bilgiler edineceksiniz. Örneğin, Cezayir’in bağımsızlık savaşında futbolun önemli bir rolünün bulunduğunu öğrenmek gerçekten ilginç. İlk cumhurbaşkanı Ahmed Ben Bella, Marsilya’da oynamış bir futbolcu imiş. Daha fazlası da var. “Unutulmuş… Ve Unutulmayan” ile “Sol Kale Arkası” bölümleri kesinlikle ayrı bir yazıyı hak ediyor. Tanıl Bora ismi zaten bu alanda bir kalite güvencesi. İki arkadaşımız hazine değerinde bir kitap ortaya çıkarmış. Payınızı almak ister misiniz? Siz bilirsiniz.”
Nereden sevdim o zalim takımı… Futbol takımı taraftarlığında “sevilen”i anlatmak mümkün. Tanıl Bora ile Ziya Adnan, Kimi Başrol Kimi Karakter’de, futbol kulüplerinin hikâyelerini anlatarak “sevilen”i tasvir ediyor. 25.01.2014 00:25 BURAK KURU burak.kuru@radikal.com.tr Ülkemizde insanın kendisini tanımladığı kimliklerden biri, hatta zaman zaman en önemlisi olarak karşımıza çıkıyor “desteklediği takımın mensubu” olmak. O unvanı şerefle taşımak, hayata o pencereden bakmak, kararlarını bu unvanla ilişkili olarak vermek, kısacası ömrünü böyle geçirmek… Kim olduğunu sorduğunuzda isminin önüne Fenerbahçeli, Beşiktaşlı, Galatasaraylı’ ya da her kimi destekliyorsa onu koyan kişiler, varlığını dünya döndükçe ve top yuvarlandıkça korudular. Tabii bu ruh hali herkese normal gelmek zorunda değil. Sonuçta ülkemiz sınırlarında geçerliliğini koruyan, sanıyorum yabanellerde de öyledir, bir ebeveyn “serzenişi” der ki: “Sizin cebinize ne giriyor da bu kadar kendinizi parçalıyorsunuz evladım! Parayı futbolcular kazanıyor, size ne oluyor?” Ancak bu ruh haline uzak olsanız bile, bir insanın böylesine aidiyet hissetmesinin altında yatan nedenleri hiç merak etmediniz mi? Mesela bir kişi neden hayatının merkezine desteklediği futbol takımını koyar, o takımı o merkeze getiren faktörler nelerdir? Bunlara kafa yormaz mısınız? Eğer kafa yoruyorsanız yardımcı bir kaynak, yok hiç bu konuları düşünmediyseniz size hazır yoldan cevap verebilecek ve ileride sizi bunları düşünmekten kurtarabilecek “futbol taraftarlığının sırrı” konusuna da eğilen kitapla müşerref olmanızı sağlayacağım. Tanıl Bora ve Ziya Adnan ortak yapımı, Kimi Başrol, Kimi Karakter isimli eser, kapağında da belirtildiği gibi kulüp hikâyeleri anlatıyor. Yetmiş tane yazı var. Farklı disiplinlerde elbette. Ancak yazarlarından beklendiği üzere “ahkâm” üzerine kurulu değil, bilgilendirme amaçlı… Yazıyı biraz açacak olursak “portre” dememiz mümkün. Kimisi kulüp, kimisi “derbi” portresi… Tıpkı futbol liglerinde olduğu gibi bu yazılar da “klasman”lara ayrılmış durumda. Mesela “Derbiler” bölümünde Arap Baharı’nda “hasta olan” Mısır’ın görkemli derbisi El Ehli-Zamalek’i Tanıl Bora’nın kaleminden okuma şansınız var. Küçük bir alıntı: “Kahire derbisi, Afrika’nın en büyük futbol olayıdır ve birçok Afrika ülkesinde de merakla takip edilir. Kahire’nin kaotik trafiği, bir tek bu derbi vesilesiyle biraz ferahlar, sokaklar boşalır. Kahire’nin ‘Nasır şehri’ denen dış mahallesindeki dev Ulusal Stadyum’un biletleri genellikle günler öncesinden tükenmiş olur. Her seferinde 100 bin kişi ‘olay yerinde’dir Kahire derbisinde. Bu derbiyi de büyük yapan etkenlerden biri, taşıdığı şiddet yükü. Nijeryalı spor yazarı Fabio Lanipekun, ‘Üçüncü Dünya Savaşı’nın genel provası’ diye tanımlamış bir seferinde Kahire derbisini! 2008’de bu maçı izlemeye gelen bir İngiliz gazeteci, havaalanından bindiği taksinin şoförünün onu basit bir İngilizceyle ‘Do not go. You will be killed’ (Gitmeyin, öldürülürsünüz) diye uyardığını yazmıştı…” Taşra’dan futbol hikâyeleri… “Avrupa’nın Büyükleri” bölümünde Barcelona, Real Madrid, Bayern Münih’i Tanıl Bora’dan dinleyecek, “Londra: Bir Futbol Kıtası”nda Ziya Adnan’ın araştırmalarıyla bu önemli şehri biraz daha farklı tanıyacaksınız. Taşra’dan futbol hikâyeleri de barındırıyor bu eser ama biraz farklı. Daha uzaktan bakıyor: “Ada’nın Taşrasından”, “Avrupa’nın Taşrasından”, “Dünyanın Taşrasından”… Tabii bu futbol kulüpleri arasında ‘bir devir muhteşem’ olan fakat şu günlerde ‘eski gücünde olmayan’lar da var. ‘Unutulmuş… Ve Unutulmayan’ bölümü buna ayrılmış. Oradan bir Tanıl Bora alıntısıyla devam edelim. “1999 büyük depreminin futbol sahalarındaki yetimi Kocaelispor…” şeklinde başlayan “Depremin Takımları” yazısından: “Kocaelispor Kulübü Başkanı Orhan Görsen, bir basın toplantısında ‘Kocaelispor kapanmayacak, kapatmıyoruz’ demiş. Özgür Kocael gazetesinde İsmet Çiğit, ellerini dizlerine vuran yazılarında şöyle diyor: ‘Sezon sonuna kadar bu takım puan alamayabilir. Olsun. Bir sonraki sene Bölgesel Amatör Lig’e, sonra bakarsınız oradan Kocaeli Amatör Kümesi’ne düşeriz. Ama biz, gün gelir küllerimizden doğarız. Önemli olan yaşamaktır. Nefes almaktır.’ Daha duru, daha asil, nasıl söylenir? Her hafta “Gol atmışlar, puan almışlar mı?” diye Kocaelispor’un maç sonucuna bakıyorum umut gözüyle. Futbolsever duası niyetine. Elimizden gelen budur…” Eduardo Galeano’nun Gölgede ve Güneşte Futbol kitabının açılış cümlesi “Futbolun öyküsü, zevkten zorunluluğa uzanan hüzünlü bir öyküdür” ile açılan önsözde Tanıl Bora ve Ziya Adnan şu ifadeyi kullanıyor: “Bu küçük kulüp portreleriyle, futbol sandığımız bunca gürültüde konuşulmayanları, bilinmeyenleri, görünmeyenleri görmeye çalıştık. Sadece renkleri, kulüpleri, takımları değil de futbolun cilvelerini ve acı tatlı hikâyelerini sevenlerle yeşil sahalara daha geniş, daha havadar bir pencereden bakabilme adına…” Son sözü okur olarak tavsiyeyle söyleyeyim o halde: Kitabı okuduğunuz zaman önsözde yer alan bu ifadeyi test etmiş ve onaylamış olacaksınız. Papağanın ölümü, takımın düşüşü Burak Kuru Radikal Kitap 25.01.2014 00:25
|