Futbolun Geleceği: “Financial Fair Play” Meselesi…

Futbolun Geleceği: “Financial Fair Play” Meselesi…

Uzaklardan…

Debt is the worst poverty… (Borç en büyük yoksulluktur).

Thomas Fuller

Geçenlerde The Guardian gazetesinde okumuştum, bir zamanlar üzerinde güneş batmayan imparatorluğun günümüzdeki perişan halini. Son yirmi senenin ekonomik anlamda en karanlık dönemini geçiriyormuş İngiltere. İşsizler ordusunun iki buçuk milyona yaklaştığı umutsuz zamanlarda, önümüzdeki üç sene içinde yarım milyona yakın kamu çalışanının işlerini kaybedecek olması ekonomik krizin fotoğrafıymış. Yapılan kamuoyu araştırmalarında mutsuz halkın yüzde 95’i, ülkenin Avrupa Birliği’nden çıkmasını istiyormuş. Malum kötü gidişin hayata yansımaları…

İşte bu sıkıntılı günlerde, dudak uçuklatan transfer haberleri hayli yankı uyandırdı Ada futbolunda. Yeni futbol düzeninin yeni zengin takımı, tüm zamanların Ocak ayı transfer rekorunu Edin Dzeko ile kırarken, 27 milyon Sterlin ödedi Bosnalı forvete. Aynı günlerde, Aston Villa 24 Milyon Sterlin karşılığında Darren Bent’i transfer ederken, kısa süre sonra Chelsea Torres’i yeni rekor, 50 milyon Sterlin karşılığında kadrosuna dâhil ediyor; Liverpool da İspanyol golcünün satışından gelen parayla, Newcastle United’ın 21 yaşındaki genç golcüsü Andy Carroll’a dokuz numaralı formayı veriyordu…

Bu transfer furyasında, Premier Lig takımlarının Ocak ayı transfer harcamaları yüz milyon Sterlin’i aşarken, bir sene öncesinin Ocak ayı transfer giderlerini ikiye katlıyordu. Bu çılgın gidiş, futbolun geleceği hakkında soru işaretleri uyandırırken, inandığım şey kişisel zenginliklere çok güvenmemek gerektiği… Hele de para babası Sasha Gaydamak’ın arkasına bile bakmadan kapıyı çarpıp çıkarken kaderine terk ettiği Portsmouth örneği hafızalarda taptaze dururken… Yakın geçmişte Premier Lig’e renk katmış, Federasyon Kupası’nda final oynamış Portsmouth, bu yazının yazıldığı saatlerde Championship’de 18. sırada. Acı ama gerçek! Tıpkı bir zamanlar esmiş kükremiş Liverpool’un içinde bulunduğu maddi kriz üzünden esamesinin okunmadığı gerçeği gibi…

Kim garanti edebilir ki, günün birinde Roman Abramovich’in futboldan fena sıkılıp, hastası olduğu ‘Formula 1’ heyecanına yeni bir hevesle dalmayacağını. Torres’in bir gece ansızın gelişine sevinirken, senelik maaş bordrosunun 175 milyon Sterlin’e yakın olduğu kulübün geleceğinin, Rus iş adamına bağlı olduğu gerçeğini unutmamalı Chelsea taraftarı…

***

UEFA, bu freni patlamış kamyon misali gidişin sonunu kötü görmüş olmalı ki, “Financial Fair Play” meselesine giderek önem veriyor, her ne kadar bizim savurgan takımlar dahil bazıları bu konuyu şimdilk göz ardı etse de. Oysa şakası yok bu kuralın! Hafife almamalı…

UEFA’nın getirdiği kuralın özeti şu:

Bir takımın transfer harcamaları, senelik gelirinin yüzde yetmişinden fazla olamaz. Kulübun geliri; gişe hâsılatı, naklen yayın gelirleri, transferden elde ettikleri ve sponsorluk anlaşmalarından ibarettir. Başkanların veya yöneticilerin kulüplerine verdiği ya da hibe ettiği paralar, senelik gelirin içine dâhil edilemez. Senelik transfer harcamaları, gelirinin yüzde yetmişinden fazla olan takımlar, 2014’den itibaren Şampiyonlar Ligi’ne veya UEFA Kupası’na katılamayacaktır.

Bilmeyenler için belirteyim, UEFA’nın bu kuralı getirmesindeki en büyük neden, birçok kulübün transfer çılgınlığı içinde borç batağına gömülerek yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalmasıdır. Geçmiş sezonlarda, Portsmouth, Leeds United, Crystal Palace, Southampton, Luton Town gibi köklü takımlar bütçelerindeki açık nedeniyle kayyuma devredilme veya puan silme cezası ile karşılaşırken, Liverpool gibi bir futbol devinin bile ciddi bir maddi krizin içinde olması futbolun geleceğine dair tehlikelerin en önemlisi…

***

UEFA’nın diğer kulüplere gelir yaratma konusunda örnek olarak gösterdiği Arsene Wenger’in Arsenal’inin senelik geliri yaklaşık 222 milyon Sterlin… 2006 senesinde Arsenal’e ev sahipliği yapmaya başlayan 60.000 kapasiteli Emirates Stadı’nda, Kuzey Londra takımının maç başına geliri 3 milyon Sterlin civarında… Kombine biletli taraftar sayısı 40 binin üzerinde. Geçmiş sezonlardaki transfer harcamaları (futbolculara ödenen senelik ücretler de dâhil) Arsenal’in gelirinin ancak yüzde 50’si… Geçtiğimiz senenin Nisan ayında, Forbes dergisinin yayınladığı dünya futbolunun en zengin kulüpleri sıralamasında Real Madrid ve Manchester United’ın ardından 3. sırayı alan kulübün değeri 1,2 milyar dolar civarında…

Geçtiğimiz sezon Cristiano Ronaldo’yu dudak uçuklatıcı bir meblağ olan 80 milyon Sterlin’e Real Madrid’e satan Manchester United rahat konumda… İngiliz devinin futbolcularına ödediği 123 milyon Sterlin, kulübün gelirinin yüzde 43’ünü temsil ederken, evinde oynadığı maçlardaki ortalama taraftar sayısı 70 binin üzerinde…

Oysa günümüzün yeni zengin takımı Manchester City hayli sıkıntıya düşecek bu konuda. Futbolcularına senelik 150 milyon Sterlin öderken, kasasına giren miktar bu rakamın altında… Sadece bir futbolcuya (Yaya Toure) haftada 220 bin Sterlin ödeyen City, şimdilerde Ada futbolunun şımarık çocuğu konumunda…

Sezon başında, Ricardo Carvalho, Joe Cole, Deco ve Michael Ballack’ı elinden çıkaran Chelsea giderlerini düşürme yolunda adımlar atsa da futbolcularına ödediği rakam senelik 149 milyon Sterlin ve kulüp gelirinin yüzde 70’ine yakın… Transferin son gününde Torres için ödedikleri ücretin yanı sıra bu futbolcuya haftada 200 bin Sterlin ödeyecek olmaları kulüp adına düşündürücü…

***

Bütün bu verilerin ışığında, güzel ve yalnız ülkemin bonkör takımlarının har vurup harman savurmalarına şaşırmadan edemiyorum. Sadece Beşiktaş’ın, bu sezon transfer piyasasında yaptığı harcamalar bile ürkütücü boyutlarda… Devlete olan 96 milyon liralık vergi borcunun bize özgü bir kıyak sayesinde silinmesine rağmen, 200 milyon Euro’nun üzerinde borcu olduğu bilinen siyah-beyazlı takımda taraftarlar şimdilik mutlu gibi görünse de kulübü bekleyen tehlike çok açık…

Görünen o ki, “Financial Fair Play” uygulaması gelecek senelerde bazı kulüplerin kaderini belirleyecek. Bütçesini iyi ayarlayan kulüpler ayakta kalırken, bazılarının canı fena yanacak. İsterseniz bu konuda son sözü, İngiliz tarihçi Thomas Fuller’e bırakalım:

“Debt is the worst poverty…” (Borç en büyük yoksulluktur).

Ziya Adnan

13 Şubat 2011
FinancialFairPlay