Çarşı…

Çarşı…

Uzaklardan…

Oysa Başbakan’ın bir cümlesiyle kapanıverirdi mesele…

“Topçu kışlasını yapmaktan vazgeçtik,” deseydi; “O kışlanın tarihi varsa bu parkın da tarihi var, bunu geç de olsa gördük,” deseydi; “Son zamanlarda toplumu hayli geren konuşmalarımdan dolayı tüm vatandaşlarımdan özür dilerim,” deseydi; “İster ayran için, ister bira, keyif sizin değil mi kardeşim,” deseydi. Deseydi deseydi… Hani o demedi, bari yanıbaşında el pençe duran onca danışmanlarından biri hatırlatsaydı bir ağacın ömrünün bütün muktedirlerden daha uzun sürdüğü gerçeğini, dünyanın hiçbir medeni ülkesinde bir kışla yapmak için ağaçları kesmediklerini… Dünya şehirlerlerinden Londra mesela… Şehir merkezinde yer alan 1,6 kilometrekareye yayılmış, 1600’lü senelerden beri misafirlerini ağırlayan, yazı başka güzel, kışı başka yeşil Regents Park’ı hatırlatsaydı birileri. Ya da ondan çok da uzak olmayan Hyde Park’ı… Şimdi orada Başbakan çıkıp, “Biz Regents Park’a kışla yapacağız, illaki yapacağız,” dese Londra halkının tepkisi ne olur dersiniz? Ya da başka bir soru: Orada Başbakan böyle bir şeyi söyleyebilir mi?

Parkı bahçeyi bir kenara bırakıp, sözü Gezi Parkı eylemlerinde başı çekmiş Çarşı grubuna getirelim, bu vesileyle selamlayalım dik duruşlarını, duyarlılıklarını, öncülüklerini. Ama önce; Beşiktaşlı değilim, bu bilinsin. Hem zaten erkek adamın tuttuğu takım nüfus kağıdında yazar. Beşiktaş denilince aklıma siyah-beyaz renklere gönül vermiş yakın arkadaşlarım (Aksel kardeşime selam çakalım) bir de can-ı gönülden Beşiktaş’a başkan olmasını dilediğim İbrahim Altınsay gelir. Umarım çok uzak olmayan gelecekte bir gün mutlaka…

Çarşı’ya gelince, Irak’ın işgalinden önce tribünlerde açtıkları “Çarşı Savaşa Karşı” pankartını hatırlıyorum. Helal olsun demiştim. Sonra savaş karşıtı duruşları hep devam etti; öylesine dik, öylesine eyvallahsız. Gezi Parkı direnişindeki dik, eğilmez duruşu Al-Ahly’i hatırlattı, onları da analım; malumunuz Mısır’ın değerlisi. 1907 senesinde İngiliz Mitchell Ince tarafından kurulmuş, kuruluşundan üç sene sonra kulüp üyeliğini halka açmış “The people’s club” (Halkın takımı)… Mısır futbolu deyip geçmeyin, günümüzde 50 milyonun üzerinde taraftara sahipler. Rakip Zamalek SC’yi yabancıların ve zenginlerin takımı olduğu için hiç sevmezler. İki takım arasındaki maçlar dünya futbolunun en gergin 10 derbisinden biri olarak biliniyor. Mısır’ı bölen derbi anlayacağınız… İngiltere’nin saygın gazetelerinden The Guardian, 2008 senesinin Temmuz ayında iki takım arasındaki rekabeti anlattığı yazının başlığını “The world’s most violent derby” (Dünyanın en sert derbisi) koymuş. 1970’li senelerde, kanlı derbi maçlarında yaşanan ölümlerden sonra Mısır Futbol Federasyonu iki takımın maçlarının tarafsız sahada oynanmasına karar vermiş.
Ülkede gerçekleşen Tahrir devriminde ön saflarda yer almışlar, Zamalek SC taraftarları ile birlikte omuz omuza sokak direnişinin öncülüğünü yapmışlar. 82 yaşındaki Hosni Mubarak’in 30 sene süren katı, gaddar rejimine karşı Tahrir meydanını savunmuşlar. Polis dayağına, copa, göz yaşartıcı gaza geçmişten gelen dayanılılıkları varmış. Belli bir merkezleri olmadığı halde, sosyal medyayı kullanarak örgütlenmişler. Olaylar sırasında üç ölü vermişler ama dönmemişler. Mubarak rejiminin yıkılımasında en büyük payın onların olduğu söyleniyor.

“Ultras Ahlawy” grubunun kurucularından Ahmed Ghaffar, 2012 senesinin Temmuz ayında, İngiliz televizyon kanalı “Channel 4” ile yaptığı söyleşide şöyle diyor: “Being an Ahly fan means you’re someone full of revolution and love for this country.” (Ahly taraftarı demek, devrimi içinde, yüreğinde taşımak ve bu ülkeye aşık olmaktır).
Devam ediyor Ghaffar: “ We went down to the streets to be part of the revolution as Egyptian citizens, not as Ultras.” (Biz sokaklara Mısır halkı olarak devrimin parçası olmak için çıktık, Ultras olarak değil.).

Ancak bu direnişin bedelinde fazlasıyla ödemiş Al-Ahly taraftarları. 1 Şubat 2012 tarihinde Al-Masry takımıyla Port Said Stadı’nda oynanan maç esnasında çıkan olaylarda 79 taraftar hayatını kaybederken 1000’den fazla taraftar yaralanmış. O kara günde derin devlet, yenilginin rövanşını almış.
Tahrir meydanı olayları Gezi Parkı ile aynı değil elbette. Mesele de o değil zaten. “In the new Egypt, the heroes are in the stands, not on the pitch” (Yeni Mısır’da kahramanlar tribünlerdedir, sahada değil) demiş Ahmed Ghaffar, mesele budur aslında.

Velhasıl o güzel topraklarda, demokrasi ve özgürlük umudunu yeşerten halkımızın yanında olan, başta Çarşı olmak üzere rengi ne olursa olsun tüm takımların taraftarlarını tek yürek görmüş olmaktır güzel olan. Futbol hiçbir zaman sadece futbol değildir zira. “Merkez siyah desene”den, “Yolda bize eşlik eden Beşiktaş sahilinin martılarına ve gölgesini bizden esirgemeyen ağaçlara teşekkür ederiz,” cümlesiyle biten mektuplarına kadar anılarımızda hep kalsınlar, hiç unutulmasınlar…

Ziya Adnan
12 Haziran 2013

Carsi