Büyüklüğünden bir şey kaybetmedi…
Uzaklardan…
“Rangers geçmiş sezonlarda ülke futbolunun kurallarını dikkate almadan, bütün etik değerleri hiçe sayarak yaşadı. Şimdi yaptıklarının bedelini ödemek zorunda…” Hearts kulübünün başkanı Vladimir Romanov…
Sizi bilemem ama şike sürecinde yaşananlara bakınca, ülke futboluna dair umutsuzluğa kapıldığımı söylemeliyim. Yayıncı kuruluşun saadeti, Kulüpler Birliği’nin menfaatleri, ülke futbolu batar söylemleri, Sayın Cavcav’ın tutarsız açıklamaları, hukuk adamları, futbol programları, yorumcular, tapeler derken son tahlilde elde kalan şey ülke futbolunda güçlü ve zengine dokunulamayacağı gerçeği… Şike süreci aslında beter bir ülke hikâyesi… Alın işte, başladı “Kurşunlu” Süper Lig’in yeni sezonu; tam da bıraktığımız yerden… Tas da aynı, hamam da… Değişen sadece takvim yaprakları…
“Şikeyle suçlanan, ülkenin güçlü ve zengin takımı değil de sıradan bir Anadolu takımı olsaydı?” diye sormuştum bir zaman önce. Mesela Gençlerbirliği olsaydı? Bu soruya en fazla ülke futbolunun duayen başkanı sıfatlı İlhan Cavcav’ın cevap vermesini isterdim. Hatırlayın, o meşhur Kulüpler Birliği toplantısındaki, “Fenerbahçe’siz bir lig olmaz!” söylemini. İstanbul’un sarı-lacivertli takımını çok sevdiğinden değil elbet, o cümlenin altında yatan, “müşteri velinimetimizdir” meselesi… Hiç değişmeyen ve asla değişmeyecek şark tüccarı zihniyeti…
Bir gecede kimselere sorulmadan değiştirilen 58. maddeyi düşünün mesela. “Şikenin cezası bundan sonra küme düşme olmasın, kişilere ceza verilsin!” önerisini, kuralları uygulamak yerine istifa etmeyi tercih eden Federasyon başkanını düşünün. Ankaraspor’un bir gecede yok edilişini hatırlayın mesela. Ülke basınında Guti’nin gece hayatı kadar bile yer bulamamışardı. Güçlünün her daim kollandığı, güçsüzün hep ezildiği adalet anlayışının getirdikleri…
Temizlik amacıyla apar topar göreve getirilmiş, çiçeği burnunda TFF’nin “şike yoktur” kararına karşın ülke mahkemesinin “Beş maçta şike vardır!’’ kararını hatırlayın ve yargılama sonunda bir kulüp başkanına verlen cezaları… Sonra karar verin hangisine inanacağınıza. Kendi adıma, hangi kararın doğruluğuna inandığımi iyi biliyorum ve futbolumuzun önüne çıkmış en büyük temizlik fırsatını, hatalı gol yiyen kaleci misali ellerinin arasında kaçırdığını da…
***
Ülke futbolunun “kurtarma seferini” yaşadığı günlerde, uzaklarda, futbolun doğup büyüdüğü topraklarda…
Kuruluşu 1872 senesine dayanan, Avrupa kupalarında final oynamış ilk Britanya takımının, Glasgow Rangers’ın kaderini oyluyordu İskoç Premier Ligi’nin diğer takımları; bizim söylemimizle “Kulüpler Birliği”. Geçtiğimiz sezon toplam 49 milyon Sterlin’e ulaşmış vergi borcu nedeniyle kayyuma devredilen, kurallar gereği 10 puanı silinen İskoç devi oy çokluğuyla ligden ihraç edilirken, kulübe ait 51.082 kapasiteli Ibrox Stadı, yapımı 14 milyon Sterlin’e mal olmuş “Murray Park” antrenman tesisleri Charles Green adında bir iş adamının kurmuş olduğu konsorsiyuma satılıyordu.
Yapısı itibarıyla bizim ligimize fena benzeyen (bizde üç, onlarda iki takımın hükümdarlığı!) İskoç liginde 54 şampiyonluk yaşamış, 33 sezonda İskoçya Federasyon Kupasını kaldırmış, UEFA Kupasını bir kez kazanıp, 2008 senesinde final oynamış, stadında maç başına taraftar ortalaması 49.000’i bulan Rangers soluğu alt liglerde alırken, Kulüpler Birliği adına açıklama yapan Hearts kulübünün başkanı Vladimir Romanov, verdikleri kararı şu cümlelerle açıklıyordu: ‘‘Rangers geçmiş sezonlarda ülke futbolunun kurallarını dikkate almadan, bütün etik değerleri hiçe sayarak yaşadı. Şimdi yaptıklarının bedelini ödemek zorunda…”
***
Ülkeyi şok eden bu karardan sonra, İskoçya Liginin naklen yayın hakları için imzalanan 80 milyon Sterlin’lik anlaşma tehlikeye giriyor, dünyanın en büyük 10 derbisinden biri kabul edilen “Old Firm”, Glasgow Rangers-Celtic derbisi en azından bir süreliğine tarih oluyordu. 1888 senesinden beri süregelen rekabet artık olmayacaktı. Dünya futbolunun en eski ve en ateşli derbilerinden birinden mahkum kalacaktı ülke futbolseveri. Buna rağmen, ne “yayıncı kuruluş batar!” söylemleri duyuldu, ne de Federasyon Başkanı istifa etti. Ülke olarak dilimizden düşürmediğimiz o berbat klişe “futbolun marka değeri”, kulüpleri değil futbolu koruyarak gerçekleşirdi zira. Ve ilginçtir, kimseler kişilerle kulüpleri ayıralım önerisini getirmedi o tarihi toplantıda…
***
Takvim yaprakları 11 Ağustos 2012’yi gösterirken, yeni futbol sezonunu İskoçya 3. Liginde Peterhead deplasmanında açtı Glasgow Rangers. 4.485 kapasiteli Balmoor Stadı’nı dolduranlar yarı amatör ev sahibi karşısında 2-2 lik beraberliği son dakika kurtaran o köklü takımı izlerken hikâyenin buraya varacağını rüyalarında görseler inanmazlardı şüphesiz. Geçmişte kimler giymemişti ki mavili takımın formasını: Ally McCoist, Barry Ferguson, Chris Woods, Frank de Boer, Tore André Flo ve çokları bilmez ama 1967-1969 seneleri arasında Sir Alex Ferguson…
Ama Rangers yeni macerasına 3. ligden başlamış bile olsa, kendi hikâyesini yazacak, diğerleri o ibret alınası hikâyeden dersler çıkaracaktı. Onlar kadar olmasa da rakipleri de zarar görecekti onların ligde olmayışından. Rakiplere önerilen 20 milyon Sterlin bile kararı değiştirmeye yetmedi. “UEFA A” antrenörlük lisansı eğitimi sırasında aynı sıraları paylaştığımız, şimdilerde ülke futbolunun diğer devi Celtic’in teknik direktörü Neil Lennon, “Rangers’ın ligden ihraçından sonra bir kaç yıldız futbolcumuzu satmak zorunda kalabiliriz!” cümlesiyle özetledi maddi kayıplarını.
Ve belki hikâyenin en ilginç yanı, Rangers taraftarları arasında yapılan anketin sonucunda, taraftarların yüzde 80’inin takımın küme düşmesi gerektiğine inanmış olmasıydı…
Ve o tarihi maçtan bir hafta sonra, yine bir 3. lig maçında bu kez kendi sahasında, East Sterlingshire karşısına çıktı Rangers. Bir ara yenik düştüğü maçı 5-1 kazanırken, İbrox Stadı’nı dolduran 49.118 taraftar, takımların küme düşmekle tarihlerinden, köklerinden ve en önemlisi taraftar sevgisinden hiçbir şey kaybetmeyeceğini gösteriyordu. Zira bir takımı sevmek, armanın peşinde koşmaktı; hangi ligde olursa olsun takımını yalnız bırakmamaktı. Karşılık beklemeden sevmekti takımını, yeri geldiğinde sızlanmadan 3. ligin yalnızlığını kabullenmek, ama yine tribünlerde yerini almaktı.
Ve uzaklarda yazılan o hikâyede kimseler, “Rangers olmadan İskoç ligi olmaz!” demedi…
Ziya Adnan
26 Ağustos 2012