Ada futbolunun gülümseyen çocuğu…

Ada futbolunun gülümseyen çocuğu…

Uzaklardan…

Takvim yaprakları 8 Aralık 1994’ü gösterirken, bir milyona yaklaşan nüfusuyla Jamaika’nın en büyük şehri ve başkenti Kingston’ın yüksek suç oranı ile nam salmış, yoksulluğun kol gezdiği umutsuz bir mahallesinde, Maverley’de dünyaya gelmiş. Henüz beş yaşındayken annesi ile birlikte İngiltere’ye göç etmiş; Batı Londra’nın Neasden semtinin fakir bir mahallesine… Jamaika’da bir cinayete kurban giden babasını kaybettiğinde henüz 9 yaşındaymış. Örnek alacağı, elinden tutacağı bir baba modeli olmamış hayatında. Annesi Nadine büyütmüş onu ve üç kardeşini…

Wembley Stadı’na taş atımlık mesafedeki okuluna devam ettiği zamanlarda haşarı bir çocukmuş. Okuldaki öğretmenlerinden Chris Beschi, sorunlu çocukların bulunduğu okuldaki ufak tefek, haşarı öğrencisini şöyle anlatıyor: “Diğerlerinden farklı bir çocuktu, onca sorunlu çocuğun içinde yüzünde hep gülümseme kimi zaman çok masum ve tutkulu, kimi zaman çevresine zarar veren öfkeli bir asi. Henüz 10 yaşındayken ona, ‘Böyle devam edersen 17 yaşına geldiğinde ya İngiltere Milli Takım’ında oynuyor olursun ya da hapishanenin birinde gün sayarsın!’ demiştim.

Futbola meraklıymış. İlk kulübü “Alpha and Omega Youth Football Club”da oynarken Queens Park Rangers’ın scoutlarının dikkatini çekmiş. Çelimsiz, ufak tefek çocuk top tekniği, müthiş sürati, adam geçmedeki ustalığı, futbol zekâsı, her iki kanatta oynama becerisi, harika golleriyle izleyenleri mest ediyormuş. Henüz 11 yaşında kulübün akademisine kabul edilmiş. Akademi takımının kendi yaş grubunda oynadığı zamanları şöyle anlatıyor akademinin başındaki Steve Gallen: ”O takımda iyi ve kötü bir aradaydı. İyi olan o küçük çocuk, kötü olan ise takımın geri kalanıydı! 6-5 kaybettiğimiz bir maçı hatırlıyorum, çocuk 5 gol atmış ama takım 6 gol yemişti!”.

Akademide kısa sürede öyle nam salmış ki, takım “Raheem Park Rangers” olarak anılmaya başlamış. O dönemde akademi takımının maçlarını izleyenlerin sayısında patlama yaşandığını hatırlıyor Gallen. “Taraftarlar, henüz 14 yaşında U-18 takımında oynayan bu müthiş futbolcuyu izlemek için gelirdi. Kendinden yaşça çok büyük olanlara karşı oynamasına rağmen sahanın en iyisi olurdu. Kaybetmeyi hiç sevmezdi,” diyor hocası ve ekliyor: “Kaybettiğimiz maçtan sonra saha kenarında ağlardı. Üzülmemesini, çok iyi oynadığını söylerdim. En güçlü özelliği, yenilgiyi asla kabul etmemesi. O her teknik direktörün takımında görmek isteyeceği bir futbolcu. Bundan sonraki 15 senede adını sıklıkla duyacağınızdan emimim. Adının Real Madrid ile anılmasına hiç şaşırmıyorum…

***

2010 senesinin Şubat ayında, o dönem teknik direktörlüğünü Rafael Benitez’in yaptığı Liverpool akademisine 600 bin Sterlin karşılığında transfer olmuş. A takımda oynayacağı maç sayısına göre transfer ücreti 5 milyon Sterline kadar çıkabilir maddesini eklemiş Batı Londra kulübü. Liverpool akademisinin direktörü Frank McParland, genç futbolcunun akademiden yetişmiş en iyi kanat oyuncusu olduğuna inanıyor…

İlk 11’de ilk maçına, 2010 senesinin Ağustos ayında, Almanya’da Borussia Mönchengladbach’a karşı oynanan hazırlık maçında çıkmış. İlk resmi maçı 2012 senesinin Mayıs ayında… Wigan Athletic karşısında sonradan girdiği maçta kulüp tarihine, o formayı giyen en genç ikinci futbolcu olarak yazılmış. Onun gelişiminde pay sahibi olanlardan biri de Liverpool teknik direktörü Brendan Rodgers… Geçenlerde izlediğim bir futbol programında, maç öncesi konuşmasını böldüğü için genç topçusunu fena haşlamıştı teknik adam. Onca zaman Chelsea’nin U-18 takımının hocalığını yapmış, sonrasında Reading akademisinin başında bulunmuş bir futbol adamının tatlı-sert yaklaşımı, genç takımlarda yaşadığı zamanların derin izlerini taşıyordu. İçten, adaletli ama gerektiği zaman sert… Derler ki, en iyi teknik direktörler her yaş grubunda deneyim kazanmış, ele avuca sığmaz topçuları bile kontrol edebilen, sözünü dinleten hocalardan çıkar. Rodgers da onlardan biri sanırım…

***

Anfield Stadı’nın yeşil çimenlerine ayak bastığı 2012 senesinden günümüze kadar 65 maçta Liverpool formasıyla sahaya çıktı Raheem Sterling, Ada futbolunun gülümseyen çocuğu. Takımın emektar kaptanı Steven Gerrard, genç topçunun 1.70’lik boyuna rağmen kadroda yer alan sert futbolculardan biri olduğunu söylüyor ve ekliyor: “Antrenmanlarda mümkün olduğu kadar onunla karşı karşıya gelmemeye çalışırım. Zaten top ayağında ise o mücadelenin galibi başından bellidir!”. Annesi onun Jamaika Milli Takımı’nda forma giymesini istemiş ama o İngiltere’yi tercih etmiş.

Ancak her futbolcunun hikâyesinde olduğu gibi onun da sıkıntılı zamanları olmuş elbet. 2013 senesinin Ağustos ayında kız arkadaşını darp ettiği gerekçesiyle tutuklanmış ve mahkemeye çıkmış. Dava sonunda aklanmış ama yaşadıkları ders olmuş. Futbolsever âleminde sıklıkla dile getirilen, iki farklı kadından üç çocuğu olduğu dedikodularına gülüp geçiyor. Melody Rose adında iki yaşında bir kızı olduğunu ve bu durumdan çok memnun olduğunu dile getiriyor…

19 yaşındaki kanat oyuncusu, Ada futbolunun yükselen yıldızlarından… Yeşil sahalarda çocuk denecek yaşlarda parlamış Wayne Rooney, Michael Owen, James Milner’ın izlerinden yürürse daha çok uzun seneler adını duyacaktır futbolseverler. Ama adına futbol denilen güzel oyunda çocuk yaşlarda hızla yükselmek kadar bir anda paldır küldür düşmek de var…
Sahi Francis Jeffers adını hatırlayanınız var mı?

Ziya Adnan
28 Ekim 2014