Euro 2016: İzlanda, yıldızı bırak, takıma bak…
Uzaklardan…
Örgütlenmiş cehalet ülkeyi esir almış durumda, öyle bir ülke ki neredeyse 15 senedir tek partinin iktidarında yönetiliyor ama olup biten hiçbir şeyden sorumlu olmuyorlar. Bir sene içinde ülkenin dört bir yanında patlayan bombalar, ölen, yaralanan onca insan, ama onlar güvenlik zafiyeti olup olmadığını tartışıyor. Bombalar patlarken onlar duble yolları, başkanlık sistemini, köprüleri anlatıyor; vicdanın, hukukun, ahlakın yok olduğu coğrafyada kötülük sınır tanımıyor. Ülke her geçen gün bataklığa saplanırken televizyon kanallarında evlilik programları, diziler, survivor izleniyor. Meclis başkanının Anadolu’nun herhangi bir kahvesinde alkış alacak “Avrupa Türkiye’nin liderliğini bekliyor!” cümlesinin yazıldığı saatlerde İngiltere, Türkiye’nin yakın gelecekte Avrupa Birliği’ne girme endişesinden dolayı birlikten ayrılıyor. Velhasıl, ister toplum mühendisliği deyin, ister algı yönetimi ama gerçek olan örgütlenmiş cehaletin ellerinde ülke, çıkışı olmayan bir bataklığa sürükleniyor…
Ülkenin perişan hallerini bırakıp futbola dönelim…
İngiltere’nin yaz ayında buz kestiği ve bir haftada iki kez Avrupa’ya havlu attığı İzlanda maçı sonrasında BBC’nin o enfes futbol programında eski kaptanları Alan Shearer konuşuyor, dinliyorum. “Milli takımın şahit olduğum en kötü performansı sonrasında son sekiz takıma bile kalamadan elendik” diyor, biraz sitemkâr, biraz öfkeli. Devam ediyor: “İzlanda’ya saygısızlık etmek istemem ama toplam nüfusu 330 bin ve FIFA sıralamasında 34. sırada olan bir takıma elenmiş olmak utanç verici!”
İzlanda… Kuzey Atlantik Okyanusu’nda 103 bin kilometrekarelik yüzölçümüyle minik bir Avrupa ülkesi. İngilizcedeki anlamı “Buz Adası”. Kişi başına düşen milli gelir sıralamasında 7. sırada. Ülkenin başkenti Reykjavik’te yaşayan insan sayısı 120.000, yani Kadıköy ilçesinin nüfusunun dörtte biri kadar. Avrupa Birliği’ne üye değil. 2009 senesinde üyelik için adım atmış, ancak 2013 senesinde ülke halkı arasında yapılan geniş katılımlı araştırmada halkın büyük çoğunluğunun üyeliğe karşı çıktığı görülmüş.
Ülkenin mavi kırmızılı futbol takımı, tarihinde hiçbir önemli şampiyonada yer alamamış. Dört sene öncesine kadar FIFA sıralamasında kendilerini ancak 90’lı sıralarda bulabilmişler. Ancak 2000’li yılların başından günümüze kadar geçen sürede kaydettikleri ilerleme takdire şayan. İzlanda, Euro 2016’nın sahne aldığı zamanlarda FIFA sıralamasında 34. sırada. Ülkede lisanslı futbolcu sayısı 21 bin. İklim koşullarından dolayı ülkede futbol kapalı sahalarda oynanıyor, futbol sevdalıları Premier Ligi izlemeyi seviyor. Teknik direktör Heimir Hallgrimsson 2013 senesinde takımın başına gelmiş, aynı zamanda iyi bir diş hekimi, Vestmannaeyjar adasında bir klinikte çalışıyor. Başarısının sırrını soranlara verdiği cevap kayda değer: “Kaliteli futbolculara sahip olmadan başarı gelmez. Ancak biz bireyler üzerine değil, takım oyununa dayalı bir sistem yarattık. Takımı çalıştıran hocalarımızın yüzde 70’nin ‘UEFA B’, diğerlerinin ‘A’ lisansı var. İzlediğiniz takımı yaratmak yaklaşık 10 sene sürdü. En iyileri hep bir üst kademeye atlatarak başarıyı ödüllendiren bir sistemimiz var. Euro 2016’ya gelmeden önce gruplarda oynadığımız maçlarda, Hollanda’yı iki kez yendiğimizi hatırlatmak isterim.”
İzlanda’nın profesyonel ligi yok, elit olanları Avrupa’nın farklı liglerinde forma giyiyor. Premier Lig tarihinde 16 İzlandalı futbolcu, futbolun beşiğinde boy göstermiş. En başarılıları 15 Eylül 1978 doğumlu Eidur Smari Gudjohnsen, onu da selamlamadan geçmeyelim. 1994 senesinde, henüz 18 yaşında, şehrinin takımı Valur Reykjavík’de başlayan kariyerinde Chelsea, Barcelona, Monaco gibi üst düzey takımlarda forma giydi; 2004–2005, 2005–2006 sezonlarında Premier Lig’de Chelsea’de, 2008–2009 sezonunda La Liga’da Barça ile şampiyonluklar yaşadı. 1996–2013 arasında İzlanda Milli Takımı’yla çıktığı 78 maçta 24 golü var unutulmaz golcünün…
Şimdilerin gözdesi ise Swansea City’de forma giyen orta saha oyuncusu Gylfi Sigurdsson. 2014 senesinde Tottenham’dan Swansea City’e transfer oldu, geçen sezon forma giydiği 34 maçta 11 golü bulunuyor.
• • •
İngiltere’ye gelince; dünya futbolunun en görkemli liginde mücadele eden 20 takımın kadrolarında bulunan 595 futbolcudan sadece 207’si İngiltere doğumlu. Bundesliga’da top koşturan topçuların yüzde 55’i Almanya Milli Takımı’nda oynama şansına sahipken, İngiltere’de bu oran sadece yüzde 33. Ve Premier lig takımların en değerli futbolcuları hep başka ülkelerin çocukları. Arsenal denilince akla gelen Petr Cech, Mesut Özil, Alexis Sanchez, Olivier Giroud. Manchester City denilince Sergio Aguero, Kevin De Bruyne, Yaya Toure… Chelsea’de ise Eden Hazard, Cesc Fabregas, Willian… Geçen sezon ligi şampiyon bitiren o küçük şehrin büyük takımının en önemli iki futbolcusu Cezayirli ve Fransız. 70 ve 80’li senelerde şehrinden yetiştirdiği çocuklarla esmiş kükremiş Liverpool’un Premier Lig’in kuruluşundan sonra forma verdiği yabancı futbolcu sayısı 110. Premier Lig’in perdelerini açtığı ilk hafta sonunda sahada yer alan futbolcuların yüzde 73’ü İngiliz iken, bu sayı geçmiş sezonlarda yüzde 30’a kadar düşmüş…
Teknik direktör meselesine gelince, İspanya’da UEFA A lisansına sahip teknik direktör sayısı 12.720… Bu sayı Almanya’da 5.500 iken İngiltere’de 1.178… Bu verilerin ışığında İngiltere Milli Takımı’nın hüsranına şaşırmamak gerek, hele de Rooney’den orta saha oyuncusu yaratmaya çalışan bir teknik direktörün ellerinde… Velhasıl, Gary Lineker’ın şampiyonalar üzerine kelamını İngiltere’ye uyarlarsak; futbol basit oyundur, 22 kişi 90 dakika topu kovalar, sonunda her zaman İngiltere şampiyonaya erken veda eder!
Ziya Adnan
5 Temmuz 2016