Uzaklardan…
“O denli o denli çok beklettin, alıştırdın bekletmeye kendini, çok zamanlar geçti de geldin, senden çok seviyorum senin özlemini” der ‘Özlem’ şiirinin dizelerinde Aziz Nesin. Hatırlayalım onca sene özlemden sonra hasret kaldığı şampiyonluğu yakalamış, çocukluk günlerimizde bize futbolu sevdiren takımı…
Takvimler 30 Nisan 1990’ı gösterirken İngiltere 1. Ligi’nde 18. şampiyonluk kupasını kaldırıyordu Liverpool FC, o futbol şehrinin kırmızılı takımı. O gün 37 bin 758 kapasiteli Anfield Stadı tamamen dolmamıştı, malum sevdalıları alışmıştı takımların hemen her sezon kupayı kaldırmasına, 1975-90 arasında 10 sezonda kupayı kaldırmışlardı, nasılsa kupalara ambargo koymuştu takımları. Şampiyon olamadıkları nadir sezonlarda bile zirveye oynuyor, Ada futbolunu kasıp kavuruyorlardı. 1986-87 sezonunda komşuları Everton ligi şampiyon tamamlıyor, bir sezon sonra Anfield Stadı’nda Arsenal, Michael Thomas’ın son dakika golüyle ipi göğüslüyordu. 1989-90 sezonunda iki sezon ara verdikleri şampiyonluğu yeniden kazanıyor, hocaları Kenny Dalglish, kaptanları Alan Hansen, golcüleri Ian Rush efsaneleri John Barnes ile bir sezonda daha Ada futbolunda esip kükrüyorlardı. Şehrin gazetesi “Liverpool Daily Post” nicedir ligi domine eden takımı “A class apart” (klas farkı) manşetiyle selamlıyordu. Gazeteye göre Liverpool FC Premier Lig’i gelecek sezonlarda domine edecek, rakiplerine fark atacaktı. Premier Lig henüz kurulmamış, günümüz futbolunun yıldızlarından bazıları henüz dünyaya gelmemişti bile…
Sonra…
Sonra düşüşe geçti ‘asla yalnız yürümeyenlerin’ takımı. Premier Lig’in perdelerini açtığı 1992-93 sezonundan sonra Manchester United 13 şampiyonluk yaşarken, Arsene Wenger’in Arsenal’i üç sezonda ligi zirvede tamamlıyor, Chelsea beş, Manchester City dört sezonda aynı başarıyı yakalıyordu. Küçük şehrin büyük takımı Leicester City bile onların hasret kaldığı kupayı kazanmıştı. Ece Temelkuran’ın bir yazısında okumuştum: “Gözden düşenler, yelkenliler gibidir, bahtları bir rüzgâra bağlıdır. Bazen rüzgâr esmez. Esmedi mi esmez yıllarca. İnsanı en çok kendini hayal kırıklığına uğratmak mahveder. Bir yandan onların alayı, bir yandan senin kendine biçtiğin başı sonu olmayan eza… Dert, dermansızlaşır” diyordu…
Geçen sürede dokuz teknik direktörle şampiyonluğu kovaladılar, kimler yoktu ki içlerinde, Gerard Houllier, Rafael Benítez, Kenny Dalglish, Brendan Rodgers onlardan bazıları. Benitez ve Rodgers ile iki sezonda şampiyonluğa çok yaklaştılar ama olmadı. O süre zarfında nice dünya yıldızı geldi geçti takımdan, transfer sezonlarında 239 futbolcuya 1,47 milyar Sterlin harcarken umutlar hep bir sonraki bahara kalıyordu. Sevdalıları için ummak ve beklemekle geçti zamanlar. Şehrin gazetesinin 1990 senesindeki manşeti sadece gönüllerde temenni, şampiyonluk karesi eski bir fotoğraf olarak kalmıştı…
2015 Ekim’inde göreve geldi Alman futbol adamı, Borussia Dortmund’da geçirdiği yedi sezondan ve yaşadığı iki şampiyonluktan sonra takımdan ayrılmış, kısa moladan sonra yeniden sahalara dönmüştü. Öncesinde 2004 senesinde Mainz 05’i tarihinde ilk kez Bundesliga’ya taşımıştı, hırslıydı. BBC’ye verdiği ilk röportajı hatırlıyorum, takımı yeniden şampiyonluğa taşıyacağını dile getiriyor, yalnız ligde değil Avrupa arenalarında da iddialı olacaklarını vurguluyordu…
2015-16 sezonunu ligde 8. sırada bitirdi Liverpool. Mütevazılığı, sıcakkanlılığıyla kendini sevdirmişti hocaları. Liverpool’da ilk basın toplantısında ‘kibir küpü’ Mourinho’nun kendine yakıştırdığı ‘Special One’ lakabına atıfta bulunarak kendisini ‘Ordinary One’ (sıradan biri) olarak tanımlıyordu. Futbolculuk günlerini şöyle anlatıyor: “Futbol zekâm Bundesliga, yeteneğim ise 5. Lig seviyesindeydi. Sonucu 2. Lig’deki kariyerim oldu!” Neticede futbola forvet olarak başlayıp, sağ bekte devam eden bir kariyerden bahsediyoruz. Spora, futbola, hayata dair mizahi yaklaşımı takdire şayan. Bir maç sonrası basın toplantısında gazetecinin yönelttiği, “Maç öncesinde futbolcularınıza seks yasağı getiriyor musunuz?” sorusuna verdiği cevap unutulmaz: “Maç öncesinde futbolcularım iki kişilik odalarda kalıyor. Umarım bir şey olmuyordur!”
Liverpool karnesine dönersek, ilk sezonunda takımı ligi 8. sırada tamamladı. 2016 senesinin yazında sözleşmesini 2022’ye kadar uzattı. O sezonun sonunda takım ligi 4. sırada bitirip Şampiyonlar Lig’ine katılmaya hak kazanmıştı. Liverpool 2017-18 sezonunu yine 4. sırada bitiriyor, takımın kalesindeki ve savunmasındaki zaafları gören hoca revizyona gidiyordu. İki genç Andrew Robertson ve Trent Alexander-Arnold ilk 11’de düzenli forma şansı bulurken, savunmanın ortasında yeni transfer Virgil van Dijk takımın çehresini değiştiriyordu. Kalesinde zor gol gören, hücumda Mane Salah ve Firmino üçlüsüyle rahat gol bulan takım 2018-19 sezonunu 97 puanla 2. Sırada tamamladı. Lig tarihinde ilk kez bir takım ligde 30 galibiyet ve 97 puanla şampiyon olamıyordu. O sezon şampiyon olamadılar ama Madrid’in Metropolitano Stadı’nda Tottenham Hotspur’u devirip Şampiyonlar Ligi kupasını kaldırdılar.
Ve 2019-20 sezonu… Şampiyonluk kupasını kaldırdıkları 1990’dan sonra geçen 30 sene, 1.149 maç ve sahada kaldıkları 103.410 dakikadan sonra hasret kaldıkları şampiyonluğu yakaladılar. Üstelik tüm rekorları alt üst ederek, ezip geçerek… Oynadıkları 31 maçın 28’inde sahadan üç puanla ayrılıyor, sadece bir maçtan puan çıkartamıyorlardı. Geçenlerde Manchester City karşısında sezonun 2. yenilgisini alsalar da kupa kazanılmıştı. Onların hikâyesini, o uzun bekleyişi muhtemel en iyi özetleyen, takım ve şehirle özleşmiş o enfes futbol şarkısı:
Fırtınada yürürken başını hep dik tut,
ve karanlıktan sakın korkma,
çünkü sonunda altın rengi bir gökyüzü,
ve mutluluğun gümüşten şarkısını bulacaksın…
Ziya Adnan
17 Temmuz 2020